24 Şubat 2012 Cuma

Hadi bilin bakalım!- Abdurrahman Dilipak


Hadi bilin bakalım!
Hadi bilin bakalım!
“Ravza-i Muradda Bir Gül-i Muhammedi Açtı”
Böyle bir manşeti, hangi gazete atabilir? Yeni Akit, Zaman, Yeni Asya, Milli Gazete.
Yok! Hayır, bilemezsiniz.. Düşünün bakalım.. “Bizimkilerden biri” değil. Eski döneme ait bir haber. Şu kadarını söyleyeyim, 1950 sonrası..
Aynı gazetede bir başka yazı dizisi:
“Türbe ziyareti adabı”.
Bununla yetinilmemiş, tarihi camilerin avlularındaki mezarlıkların krokileri de çizilmiş.
Durun daha bitmedi:
“Türk İstanbulun üzerinde İslamın Mührü: Camilerimiz!”. İki sayfaya yayılan bir İstanbul haritası üzerinde, tarihi öneme sahip 450 caminin yeri işaretlenmiş. Taksim, İtfaiye Camii, Karaköy meydanındaki cami, hepsi yerli yerinde..
Şeriat bülteni gibi..
 
Mesela o gazetede Ayasofya’dan “Cami” diye bahsediliyor..
 
Dahası var. “Fütühatçı” diye bizi kınıyorlardı ya birileri. İşte bu ifadeler bir FETİH ALBÜMÜ’nden alınmış.. Mustafa Kemal’den sadece bir yerde söz ediliyor, o da Dolmabahçe Sarayı’nda onun öldüğü oda ile ilgili olarak.. Bu albümün belki de en ilginç bölümü İstanbul tekkeleri ile ilgili..
 
“Tarikat mensuplarının kıyafetleri” tek tek anlatılmış.. Hangi tarikatın şeyhi nasıl sarık sarar, asası nasıldır, cübbesi nasıldır.. Tabii kadın kıyafetleri ayrıca anlatılmış, farklı başörtüsü stilleri, kıyafetler de çizimli olarak gösterilmiş. Kadın kıyafeti konusunda Yakup Kadri’nin “Çarşaf ve Peçe’ye Dair” yazısını biliyoruz..
 
Bunlar Ticani, Kadiri, Nakşi ya da Nurcu takımının yazdığı şeyler değil..
 
Bir ipucu vereyim;
 
Şeriatçılar değil bu yazıları yazanlar..
 
Mesela 3 sayfa, hangi tarikat, hangi semtte, hangi camide zikir ve sohbet yapıyor, tek tek yazılmış: Şazeli, Şabani, Culuti, Nakşi, Sümbüli, Ecdevi, Halveti, Sinani, Rufai, Kadiri, Sümbüli, Sa’di, Mevlevi, Cerrahi, Gülşeni..
 
Bu gazete hâlâ yayında.. Bir zamanlar Hitler’e övgüler diziyordu. Sonra Amerikancı oldu. Gün geldi Sovyetçi oldu. Hatta işte örnekte görüldüğü gibi Şeriatçı bile oldu.. Fetih kutlamaları da o zaman başladı zaten. Ama her zaman Atatürkçü, laikçi, oldu. Hep CHP’li idi ama, bir ara DP’ye yakınlaştı böyle oldu.. Daha sonra adeta, dine, dindara, şeriata karşı, “irtica” bahanesi ile, hâlâ devam eden bir mücadele bayrağı açtı. Son olarak ulusalcı oldu. Hâlâ solcu geçiniyor.. Ergenekonun avukatlığını yapıyor.
Artık anlamışsınızdır herhalde. “Cumhuriyet” gazetesinden söz ediyorum..
Sözkonusu yayın 1953’de gerçekleşti.
Nadi o zaman DP milletvekili idi.

Cumhuriyet de bu yayınları yaptı eklerinde
 

 
Yakub Kadri, eski bir CHP’li. Bunlar cumhuriyetten önce başka tellerden çalıyorlardı. Mesela şu ifadeler onlara ait:
 

 
“Bu çirkin asrın ve bu çirkin muhîtin (ortamın) yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. Yalnız bunlardır ki, gözlere hâlâ bakmak tahammülünü, bakmak arzûsunu veriyor. Niçin onlardan müştekî (şikâyetçi) gibisiniz? O mazrûfa (zarfın içindekine), bu zarftan daha muvâfık (uygun) ne olabilir? Sizi böyle gördükçe bir kadının başka türlü nasıl giyinebileceğini düşünüyorum ve çarşafsız, peçesiz bir kadın tahayyül edemiyorum. (...) Sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız. Bu çirkin asrın, bu çirkin muhîtin ortasında, asâlet (soyluluk) ve zerâfete yegâne dâl (delil ve âlâmet) olarak, bunlar, sade bunlar kaldı. İnsanlar senelerden beri, insanlığı terzîl (rezil etmek) için ve cemiyetlere manzaraların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. Bu gürûha (şuursuz kalabalık) peyrev olmak (peşinden gitmek) size yakışır mı? Ben sizi zamanların ve insanların fevkinde (üstünde), onların haricinde (dışında) biliyorum. Siz mestûr (örtülü, gizli, hayalı, namuslu) ruhlardan değil misiniz? Dünya yüzünde tek başına kalan ulvî bir dinin İlâhı, sizi bu sıfatla sâir mahlûkat arasında mümtaz (seçkin) kılmamış mıydı? Siz O’nun halkettiği (yarattığı) cennet-âsâ (cennet gibi) âlemin meleklerisiniz. O, ‘Kitab’ında (Kur’an-ı Kerim’de) sizin isminizi zikretti. O vakitten beri siz, mukaddesat meyânına (arasına) girdiniz. Artık ne hâle (bugüne), ne mâzîye (geçmişe), ne de âtîye (geleceğe) mensupsunuz... Yalnız unutmayınız ki, size bu mertebeye (yüksek dereceye), bizim aşkımız, bizim hürmetimiz, bizim kıskançlığımız is’âd etti (yükseltti).” İşte böyle.. Bir bakıyorsunuz, bir anda başka vadilere savrulmuşlar..
 
CHP’lilerin serüveni de Cumhuriyetçilerden farklı değil. “Halife ve Hakan efendimiz” diye padişaha mektup yazmakla başladılar; bir Cuma günü hatimlerle Hacı Bayram’da dini törenler yaparak açtılar Meclis’i..
Kapıda kelime-i tevhid bayrağı, duvarda ayetler.. Oradan buralara geldiler..
Türkçülük yapacaklardı, Lazaro Frankolar, Moiz Kohen (Tekinalp)lerle, Aslen Kürt olan Ziya Gökalp’i tehdit ederek, Türk ulusçuluğunun temellerini atmaya çalıştılar..
Dini yasaklayacaklardı, camileri kapattılar, ama baktılar olmuyor, bu defa da TSE damgalı bir din üretmek için din derslerini zorunlu hale getirdiler.. Bugünlük de bu kadar.
 

 
Selâm ve dua ile.
 

 

Hiç yorum yok: