16 Şubat 2012 Perşembe

Görüntü ve gerçek - Mahir Kaynak




Türkiye’nin siyasi olayları değerlendirirken yaptığı en büyük hata görünen ve söylenenleri gerçek sayıp buna göre tavır almasıdır. Mesela, başından beri, PKK’nın ülkeyi böleceğini düşünmüş ve ona göre tavır almıştır. Oysa bu örgüt bölgede çok sınırlı bir etkiye sahipti. Nitekim devlet PKK karşıtlarından seksen bini aşkın korucu istihdam etmiştir. Bu sayı PKK’nın on katından fazladır. Ayrıca bölgenin güçlü yapısı PKK’ya karşıydı. Çevre ülkelerde de aynı durum söz konusuydu ve Kuzey Irak’taki egemen yapıyla PKK çatışma halindeydi. Örgüt ortaya çıktığı zaman ilk yaptığım şey kurulması düşünülen devletin yapısını araştırmak oldu. Ekonomik gücü yok denilecek düzeydeydi ve şunu söyledim: Bir devlet kurarsanız bir şeyi başarmış olursunuz: Dünyanın en fakir ülkesini sondan ikinci sıraya atıp birinci siz olursunuz. Örgütü güçlendiren ve bölge halkını devlet karşıtı çizgiye çekenlerin ülkeyi böldürmeyeceğini söyleyenler oldu. Devletin izlediği politika herkesi karşı tarafa itecek cinstendi.
***


12 Eylül öncesi ne sağcılar ne de solcular ülke yönetimini ele geçirecek güçteydi. Nitekim anayasa referandumunda halkın yüzde doksanından fazlası evet oyu vererek bu güçlere karşı olduğunu göstermiştir. Ayrıca devlet kurumlarından hiçbiri bu sokak çocuklarıyla aynı görüşü paylaşmıyordu. Şöyle olmasını bekledim. Milliyetçi kanadın yöneticileri solculara “Sizi ciddiye almıyorum. Hem sözleriniz tutarsız hem de gücünüz sıfıra yakın. Ülke ciddi bir sorunla karşılaşırsa canımızı vermeye hazırız ama sizin gibi el uşaklarını etkisiz hale getirmek devletin görevidir” desin. Sonra milliyetçi kanat da aynı oyunun içinde mi yoksa olayı anlayamıyor mu sorusunu sordum. Ama sonuçta her ikisinin de dışında ve onları kullanıp iktidarı ele geçirenler ülke ekonomisini dünyayla bütünleştirdiler. Askeri darbe bir araçtı ve kısa sürede rol oynayanları mükafatlandırıp asıl hedeflerini gerçekleştirecek düzeni kurdular.


Her iki süreçte de başlangıçta kahraman sayılanlar daha sonra farkına varmadan başkalarının amaçlarına ulaşmasına yardım ettiklerini gördüler.


Türkiye’yi yönlendirmek isteyenler şöyle bir strateji geliştirmişlerdi. Yönetimin ve halkın tepki göstereceği bir eylem yapmak ve bu eyleme gösterilen tepkiyi kendi hedefleri için kullanmak. Fransa’nın son olarak çıkardığı soykırıma itirazın suç sayılması yasası benzer bir amaç güdüyor. Söylenen yönde, yani Ermeniler lehine, hiçbir sonuç yaratmayacak bu tuhaf kanunu, dünyadaki büyük değişimin bir aracı olarak kullandılar.  Onlara şöyle denilebilirdi: Biz soykırım yapmayı beceremiyoruz. Eğer düşmanlık soy temeline dayandıysa ülkemizde her soydan insan vardı ve biz temizliği tam yapamadık. Eğer din farklılığı sebep idiyse, başta Rumlar olmak üzere, birçok kişiyi olayın dışında tuttuk. Siz soykırımı iyi biliyorsunuz keşke bize o zaman yardım etseydiniz!


Ama o dönemde Ermenilerin başına gelenlerden üzüntü duyduğumuzu ve başkalarına alet olan bazı Ermeni çeteleri yüzünden masum insanları sıkıntıya sokmanın yanlış olduğu, talihsiz olayların Ermenilerle Türkler arasında yüzyıllar süren birlikteliği bozmasına razı olmayacağımız söylenebilirdi. Oyun oynayanın sözleri çöp sepetine atılsın, hedefinin ne olduğu araştırılsın.

Hiç yorum yok: