12 Şubat 2012 Pazar

Arzu ve istekleriniz kaç kilogramdır? - Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN


Geçen haftaki “insanoğlu nasıl yaşar?” başlıklı yazımdan etkilenmiş bir arkadaş ile tanıştım. Daha doğrusu kendisi ile bir toplantıda tesadüfen tanıştık. Üniversitede iktisat fakültesinde master yapıyormuş. Kendisini bana gülerek “ekonomik problemlerimizin bir parçası olmaya aday” biri olarak tanıttı. “Bakalım işin sonunu nereye bağlayacaksınız” dedi ve ekledi: “insanoğlu nasıl yaşar yazısını çok beğendim, zaten ekonomistler de bu soruya  cevap vermeye çalışıyor. Sizin de dediğiniz gibi bu bereketli dünya adeta insanoğlunun istifadesine sunulmuştur. Fakat bu nimetlerin yanında insanoğlunun arzu ve istekleri sınırsızdır. İşte ekonomi bu sınırsız istekler ile sınırlı kaynakları buluşturma bilimidir. Bütün temel ekonomi kitapları ekonomiyi bu şekilde tanımlarlar.”

Bunun üzerine ben de fikirlerimi anlattım. Ayaküstü, kısa da olsa hoş bir sohbet oldu. Şimdi irdelemelerimize bu perspektiften devam edelim. Bu açıdan bugün belki de en temel tanımı irdelemek faydalı olacaktır.

Evet ekonomiyi hemen hemen bütün ekonomistler az önce aktarıldığı gibi sınırsız isteklerin sınırlı kaynaklar ile giderilmesi olarak tanımlarlar. Dolayısıyla bu tanım ile “bereketli dünya”yada “insanoğlunun emrine verilen dünya” imajı silinmektedir. Ancak benim buna itirazım var. Böyle bir tanım veya başlangıcın üzerine oturtulduğu mantık yanlıştır. Diğer bir çok yönünde olduğu gibi ekonominin bu temel tanımının denkliği bozuktur.

İnsanoğlunun arzu ve isteklerinin “sınırsız” olduğu doğrudur. Örneğin güzel ve lezzetli yemeklerden gönlünüzce yemek istersiniz, arabalarınız ve evleriniz olsun istersiniz, güzel elbiseleriniz olsun istersiniz, yeni çıkan her üründen hemen elde etmek istersiniz, eşleriniz ile birlikte sabahlara kadar eğlenmek istersiniz… Bu sınırsız istekler karşısında dünyanın kaynakları sınırlı gözükmektedir.Lakin az önce verilen tanımı semantik olarak incelediğimizde “arzu ve istekler” ifadesi hayali ve mesnetsiz kavramlar olarak durmaktadır. Ayrıca kaynakların kısıtlılığı da soyuttur. Bu iki ifadeyi, aynı tanımda karşılaştırma ifadesi olarak kullanmak (eğer kasıtlı değil ise) çok yanlış bir mantıktır. Bu “dün gece 765Kg sevindik” gibi bir ifade olur. Doğru olan ise “arzu ve istekler” değil “ihtiyaçlar” kavramının kullanılmasıdır.

Çünkü insanoğlunun ihtiyaçları “belli” ve “kısıtlı”dır. Siz hoşunuza giden bir yemekten arzu ettiğiniz kadar değil “doyuncaya” kadar yersiniz. Fiziksel dayanımınız ölçüsünde eğlenirsiniz. Aynı anda bir araba kullanabilirsiniz ve aynı anda bir evde oturabilirsiniz. Görüldüğü gibi ihtiyaçlar da kısıtlıdır. Dolayısıyla sahip olunan dünya zenginlikleri karşısında ihtiyaçlar kolaylıkla giderilebilecek bir seviyede kalırlar.

Ancak durum öyle değil. Mevcut anlayışla ekonomi, “arzu ve istekler” temeline oturtulduğu müddetçe içinde yaşadığımız kavga ve sıkıntılar devam edecektir. Eğer siz ekonomiyi bu şekilde“arzu ve istekler” temeline oturtursanız, doğal olarak ekonomik faaliyetlerden biri bu “arzu ve isteklerin” kamçılanması olacaktır. İşte günümüz pazarlama ve reklamcılığının temel mantığı da bu şekilde ortaya çıkarılmış olur. Elinde iki kalemlik ihtiyaç listesi ile büyük marketlere giren bizler 7-8 kalemlik mal ile çıkmıyor muyuz?

Bu çerçevede “kazanç” ihtiyaçların giderilmesi olmayabilir. Dolayısıyla da iktisadi faaliyetler bu yönde gelişmeyebilir. Neticede şu an olduğu gibi insanoğlunun temel barınma, yeme ve giyim ihtiyaçları giderilmeden “kazançlı” diye diğer birtakım faaliyetlerde öncelikle yoğunlaşmak gayet doğal hale gelir.

Halbuki aynı vektörel doğrultuda ihtiyaçtan fazlasının üretilmesi veya tüketilmesi önümüze “israf”kavramını getirir. Modern ekonomide ihtiyaçtan fazlasını aldığınızda o malı “tüketmiş” olabilirsiniz ama burada israf kavramı kazanç olarak olmasa da reel olarak vardır. Örneğin siz ihtiyacınızdan fazla ekmek aldığınızda modern ekonomide ekmeği “tüketmiş” olursunuz ancak ihtiyaç fazlası olduğu için o fazla ekmeğin gideceği yer çöplüktür ki biz buna israf deriz.

İşte bu yanlış ve çarpık anlayışlar arasından ortaya sağlıklı bir yapı çıkmaz. Hep birbirinin kuyusunu kazan, bir yerlere bir şeyler yetiştirme telaşında olan insanların oluşturduğu toplumların başından sıkıntılar da eksik olmaz

Hiç yorum yok: