18 Ağustos 2013 Pazar

MISIR’DA İNGİLİZ SÖMÜRGECİLİK ANLAYIŞI: CROMER ÖRNEĞİ (1883 – 1907) Ahmet YARAMIŞ

MISIR’DA İNGİLİZ SÖMÜRGECİLİK ANLAYIŞI: CROMER ÖRNEĞİ (1883 – 1907)

Ahmet YARAMIŞ∗

ÖZET

Cromer odaklı bu çalışma, 1883 ile 1907 yılları arasında Mısır’daki İngiliz
sömürgeciliğinin bazı yorumlarını sunar. Cromer’in Mısır’daki vazifesi, işgalin
Mısır’da devam ettirilmesi anlamına gelen İngiliz resmi sömürgecilik uygulamasıyla
uyumlu gözükür. Cromer’in politikası, sömürgelerdeki İngilizlerin bazen hükümeti
ikna ederek bazen de kendi başlarına eylemleri gerçekleştirdiğini savunan
Fieldhouse’ın iddiasıyla uyumludur. Onun sosyal, ekonomik ve eğitim alanlarındaki
az çok başarısı, gerçekte, Mısırlıların İngiliz sömürgeciliğine olan hoşnutsuzluğunu
azaltmaya yardım etmiş olmadı.


GİRİŞ

Tarihçiler, genelde Avrupa, özelde ise İngiltere’nin sömürgecilik
anlayışını üç tarihsel döneme ayırırlar. Birinci Dönem, on yedinci yüzyılın
sonlarından on dokuzuncu yüzyılın başlarına kadar devam eder ve Eski ya da
Kolonyal Sömürgecilik (Old or Colonial Imperialism) olarak adlandırılır.
Merkantilism ve Amerika kıtası başta olmak üzere Yenidünya’nın sömürge
kolonisi haline getirilmesi süreci, bu dönemi en iyi şekilde karakterize eder.
İkinci Dönem, 1830’lardan 1880’lere kadar devam eder ve Serbest Ticaret
Sömürgeciliği (Laisez de’affaire) olarak isimlendirilir. Başta İngiltere olmak
üzere sömürgeci devletler; Osmanlı, Çin ve İran gibi geri kalmış ve
sanayileşmemiş devletleri, ekonomik bakımdan sömürge haline getirmesi
süreci, bu dönemi en iyi şekilde karakterize eder. Üçüncü dönem,
1880’lerden 1940’lı yıllara kadar devam eder ve Yeni Sömürgecilik (New
Imperialism) olarak adlandırılır. Ekonomik olarak sömürge haline getirilen
ülkelerin bir süre sonra da siyasal olarak kontrol altına alınıp, ilhak edilmesi
süreci, bu dönemi en iyi şekilde karakterize eder. (Cains ve Hopkins, 1993:
5-17; Robinson ve Gallager, 1976: 138–140,143)

Diğer taraftan tarihçilerin, sömürgeciliğin nedenleri üzerinde farklı
görüşler ileri sürdükleri görülmektedir. Bu görüşlerin içinde ekonomi, en
fazla dile getirilen ve önem addedilen olanıdır. Zira Avrupalılar için
sömürgeler, hem hammadde temini hem de ma’mül hale getirilen ürünlerin
satım yerleriydi. Bu nedenle gözlerini buralara çevirmişlerdir. Birçok
Avrupalı Yeni Dünya’ya daha çok para kazanmak ve rahat bir yaşama sahip
olmak için gözlerini dikmişler, sömürgelere göç etmişlerdir. İkinci görüş ise,
Kilise’nin öncülüğünde misyonerlerin putperest yerlileri Hıristiyanlaştırma
ve medenileştirme çabası, özellikle Katolik ve Protestan mezheplerine bağlı
kiliseler, yoğun bir misyonerlik propagandası yürütmüşlerdir. Üçüncü ve son
görüşte, Avrupalı sömürgeci devletlerin güvenlik ve stratejik öncelikleri ve
kendi aralarındaki rekabet dolayısıyla gözlerini buralara dikmelerine yol
açmıştır (Porter, 1984: 25-26: Bayly, 1989: 54-67; Easton, 1964: 9-13).

Bundan başa sömürgeci devletlerin sömürgelerinde, kimin yönetim
politikası oluşturduğu hususunda tarihçiler arasında ortak bir kanaat
bulunmamaktadır. Tarihçilerin bir kısmı sömürgelerde yönetim politikasının
oluşturulmasında merkezin kararının etkili olduğunu vurgularken; bir kısmı
ise, sömürgede meydana gelen olaylara göre; politikanın sömürgedeki
yöneticiler tarafından oluşturulduğunu iddia etmektedir. Sömürgecilik,
özellikle de İngiliz sömürgeciliği hakkında çalışmalarıyla tanınmış İngiliz
Tarihci Fieldhouse, sömürgelerdeki Avrupalıların, yönetim politikasını
oluşturduğu ve uyguladığı iddiasındadır (Fieldhouse, 1973: 324–25). Bu
çalışmada, Mısır’da İngiliz sömürgecilik anlayışı ile Fieldhouse’ın iddiası,
Lord Evelyn Baring Cromer (kısaca Cromer) örneğinde ele alınacaktır.

1. Cromer’in Mısır Yüksek Komiserliği Öncesi Hayatı ve Mesleki Kariyeri

Cromer, 1841 yılında İngiltere’nin Norfolk şehrinde doğdu. İlk ve orta
öğreniminin ardından 1855’de askeri akademiye girdi. 1858’de buradan
mezun olduktan sonra İngiltere’nin, Doğu Akdeniz’deki ticaret yolunun
güvenliği açısından stratejik öneme sahip Korfu Adası’na topçu subayı
olarak tayin edildi. (Richmond, 1977:133) Ada’da bulunduğu süre zarfında,
askeri görevini yerine getirme dışında Fransızca, Latince, İtalyanca ve
Yunanca’yı öğrendi. Böylelikle Cromer, adada mesleki tecrübe kazanma
yanında, Avrupa’nın eski ve yeni kültürünün ifadesini bulduğu bu dilleri de
öğrenerek entellektüel bir birikim kazanmıştır. Buna karşılık Mısır’da
bulunduğu yirmi yılı aşkın süre boyunca, Arapça namına bir şey bilmemesi
ve öğrenmemesi büyük bir çelişki arz ediyor gibi gözükebilir. Bu durum,
ancak Robinson ve Gallager’in işaret ettiği gibi, İngilizlerin kendilerini
ilerlemenin, endüstrileşmenin öncüsü ve medeniyetinde lideri olarak görme
psikolojisiyle açıklanabilir. Cromer, sömürge altında bulunan ülkenin dili ve
kültürünü aşağı görmekte, Arapça’yı da modern bilimin yapılması ve
öğretilmesi için yetersiz bulmaktaydı. (Marlowe, 1970: 20–21; Robinson ve
Gallager, 1989: 1; Goldschmidt, 1989: 48)

Korfu’nun ardından bir süre Malta Adasında görev yapan Cromer, 1865
yılında, İngiltere’nin ekonomik anlamda en değerli sömürgelerinden biri
olan Jamaika’ya halkın İngiliz üreticilere karşı çıkardığı isyanı araştırmak
üzere kurulan komisyona üye tayin edildi. Buradaki İngiliz şeker kamışı
üreticileri, köleliğin kaldırılması ve şeker kamışı ticaretinin serbest
bırakılmasından dolayı gelir kaybına uğramış olduklarından hiçte
durumlarından hoşnut değillerdi. Bu hoşnutsuzluklarını, yerlileri sahip
oldukları şeker kamışı tarlalarından zorla çıkartarak ve tarlaları gasp ederek
gösterdiler. Yerli halk da, İngiliz üreticilerin kanunsuzluğuna karşı yetersiz
kalan İngiliz idaresine karşı isyan etti. Ülkede çıkan isyan, ordu tarafından
şiddetli bir şekilde bastırıldı. İşte, Cromer’in de içinde olduğu komisyon,
isyanın nedenlerini araştırmış ve vardıkları sonucu bir rapor halinde
hükümete sunmuştur. Komisyon’un önerisi doğrultusunda İngiliz hükümeti,
Jamaika’yı doğrudan idare etmeye başlamıştır. (Marlowe, 1970: 20–21)

Cromer, Jamaika’daki görevini tamamladıktan sonra, 1869’da bir süre
Staff College da görev yaptı. (Richmond, 1977: 132) ve ardından
İngiltere’nin ticari açısından en değerli sömürgesi olan Hindistan’a tayin
oldu. Hindistan’ın İngiliz Valisi Lord Northbrook’ın Hususi Sekreterliği
(Private Secretary) görevine getirildi. Cromer, burada bulunduğu 1872 ve
1876 tarihleri arasında Hindistan’ın, İngiltere ticareti ve ekonomisi için ne
kadar hayati derecede önemli olduğunu kavradı. Hatırlatmak gerekirse, o
tarihlerde, Hindistan, ithalatının aşağı yukarı %80’ini İngiltere’den
yapmaktaydı. Bu nedenle Hindistan’a giden deniz yolunun geçtiği Süveyş
kanalı ve dolayısıyla Mısır’ın daima İngiliz işgali altında tutulmasını istemiş
ve savunmuştur. (Cain ve Hopkins, 1993: 333)

Cromer, Hindistan’ın ardından 1877’de, ülkenin yabancılara olan
borçlarının tasfiyesi amacıyla kurulan Kamu Borçlar İdaresi Komisyonu
üyeliğine tayin olması nedeniyle Mısır’a gitti. Ardından, 1879’da Gelir ve
Giderlerin İdaresi Komisyon üyeliğine atandı. Mısır, 1870’lerde Hidiv
İsmail Paşa’nın borçlanma yoluyla hesapsız harcamada bulunması sonucu
büyük bir ekonomik bunalımla karşı karşıya kaldı. Avrupalı kreditörler,
alacaklarının tahsili için İngiliz ve Fransız hükümetlerini harekete geçirdiler.

Bunun üzerine Mısır Hidivi, istemeyerek de olsa ülkenin gelirlerinin
idaresini Mayıs 1876’da kurulan Kamu Borçlar İdaresi Komisyonu’na
(Caisse de la Dette) bırakmak zorunda kaldı. Mısır’ın gelir giderleri, Fransız
ve İngiliz komisyon üyeleri tarafından çifte denetlemeye tabi tutuldu. Nisan
1879’da Mısır Hidivi İsmail Paşa, ülkenin mali yapısını düzeltmek amacıyla
ordusunu küçültme yoluna gitti. Bu amaçla, sayısı 30.000’i bulan ordusunu
11.000’e indirdi ve 2500 subayı emekli etti. Ordudaki subayların yarısından
fazlasının emekli edilmesi, bunların Arap subaylardan olması ülkede
hoşnutsuzluğu artırdı ve ülkeyi bir keşmekeşe sürükledi. Bu durum, Mısır’da
ilk defa olarak Arapçılık bilincinin uyanmasına sebebiyet verdi. Arap
subaylar Albay Ahmet Arabi Paşa’yı lider seçerek direnişe geçtiler. İsmail
Paşa ise, Nisan 1879’da Mısır hükümetini azl ederek, yerine tümü
Mısırlılardan oluşan yeni bir kabineyi atadı. Eski kabinede Maliye Nazırı
olarak görev yapan Cromer de, Mısır’ı terk etti. Bütün bu gelişmeler, İsmail
Paşa’nın Hidivliğe devam etmesini imkânsız kıldı. İngiliz ve Fransızlar,
İsmail Paşa’ya, oğlu Mehmet Tevfik Paşa lehine çekilmesi yönünde baskı
yaptılar. II. Abdülhamit, Mısır’daki bu karışıklığa son vermek ve yabancı
müdahalesine imkân vermemek amacıyla, 25 Temmuz 1879’da İsmail
Paşa’yı azlederek, yerine oğlu Mehmet Tevfik Paşa’yı Hidiv olarak atadı.
(Shaw ve Shaw: 1994,241) Bu gelişmeler olurken; Cromer, Mısır’dan
ayrılmış ve yeni bir görev için tekrar Hindistan’a gitmiş ve Hindistan Valisi
Lord Ripon’a Maliye Bakanı olmuştu. (Richmond, 1977: 132)

Bu arada Mısır’da “Mısır Mısırlılarındır” sloganı ile milliyetçilik
yükselişteydi. Halk, yabancıların Mısır ekonomisi üzerindeki denetim ve
kontrolünden rahatsızdı. Ayrıca ordudaki Arap - gayr-i Arap subaylar
arasında yaşanan güç mücadelesi bir isyanı doğurdu. 1881’de ordu içindeki
az sayıda Arap asıllı subaydan biri olan Albay Ahmet Arabi Paşa
önderliğinde bir grup asker ayaklandı. İsyancılar, hükümeti ele geçirdi ve
yabancıların ülke içindeki mali denetimine son verdi. Böylece Mısır’ın
kontrolü isyancıların eline geçti. (Little, 1958: 84)

Bu beklenmedik gelişmeye karşı dönemin İngiliz Başbakanı Gladstone,
ilk başta, II. Abdülhamit’in talebi olmadan Mısır’a bir askeri müdahale
politikasından uzak durdu. Fakat bir süre sonra, İngiliz kabinesinde o sırada
Ticaret Bakanı olan Joseph Chamberlain önderliğinde askeri müdahaleyi
savunanlar, kabine içinde daha etkin konuma geldi. Chamberlain, hem
İngiliz alacaklarının haklarını korumak hem de kenti olan Manchester’daki
tekstil fabrikalarının daha ucuz ve daha çok pamuk temin etmesi için Mısır’a
müdahaleyi savunmaktaydı. (Shaw ve Shaw, 1994: 243) Gladstone
hükümeti, Mısır’ı, isyancılara bırakmaya niyetli değildi. Öncelikle sorunu
çözmek maksadıyla İstanbul ve Kahire’de bir dizi görüşmeler yapıldı. Bu
görüşmelerin sonucunda II. Abdülhamit, Hidiv ve Ahmet Arabi Paşa’ya
ikazlarda bulunmuş, daha önce kurulmuş olan statükonun ve idarî kontrolün
yeniden kurulmasını talep etmiştir. (Karal, 1988: 9395; Shaw ve Shaw,
1994: 242).

Diğer yandan Mısır üzerinde öteden beri nüfuz mücadelesi içinde
bulunan Fransa, kendisinin Doğu Akdeniz’deki ekonomik ve kültürel
varlığına son verecek ve bölgenin İngiliz denetimi altına girmesine yol
açacak her türlü müdahaleye karşı çıkmaktaydı. İngiltere, Mısır ve Osmanlı
İmparatorluğu ile yürüttüğü görüşmelerin sonuçlanmasını beklemeden,
müdahaleyi savunanların kabinede ağırlık kazanması üzerine, Eylül 1882’de
İngiliz kuvvetleri, Mısır’ı işgal etti. (Shaw ve Shaw, 1994: 243) İngiliz
tarihçiler Robinson ve Gallager’in işaret ettiği üzere İngiliz sömürgeciliği,
çevre (periphery)’deki krizin bir sonucuydu. Mısır, bu yorumun tipik bir
örneği olarak karşımıza çıkmaktadır.

İngiltere, Mısır’daki işgalin geçici olduğunu ilan etmekle beraber; ne
zaman çekileceği konusunda herhangi bir tarih de vermedi. İngiliz hükümeti
ve muhalefeti, Mısır’da yeniden idarenin tesis edilmesinden sonra
kuvvetlerini geri çekmek düşüncesindeydiler. Fakat işgalden yirmi yıl sonra
bile her iki taraf Mısır’daki işgalin devam etmesini bir zorunluluk olarak
gördüler. 1883’de İngiltere, Mısır üzerindeki idaresini kurdu ve atadığı
Yüksek Komiser Cromer ile İngiliz yönetimini burada tesis etti. (Little 1958:
113; Cain and Hopkins, 1993: 362-63,407)

1883’te Mısır’a geri dönen Cromer, 1907’ye kadar aralıksız olarak yirmi
dört yıl bu ülkede adeta bir İngiliz sömürge valisi gibi görev yaptı. Cromer’e
göre, İngiliz hegemonyasının devam etmesi için Mısır hükümetinin kuvvetli
olması gerekmekteydi. Bir İngiliz Victorian olarak, kendini, medeniyetin ve
her türlü ilericiliğin lideri olarak görmekteydi. Mısırlılar, modern dünya
toplumu arasına dâhil olmak ve ilerlemek istiyorlarsa; Batı Medeniyetinin
değerlerini kabul etmek zorundaydılar. Mısır hükümetini, reformcu bir
hükümetten ziyade İngiliz çıkarları aleyhinde ülke içinde her türlü isyanı
bastırabilecek güce sahip olmasını yeterli görmekteydi. (Little, 1967: 49)

Cromer, Mısır ve dolayısıyla Kahire’nin iki nedenden dolayı İngiliz
idaresi ve kontrolü altında tutulması gerektiğine inanmaktaydı. Birinci
neden, İstanbul’da azalan nüfuzunu dengelemesi için Kahire üzerindeki
İngiliz etkisinin güçlenmesi, ikincisi ise, Kahire’deki İngiliz nüfuzunun
devamını güvenceye almak için, Nil Vadisinin tamamının kontrol altında
tutulması gerekmekteydi. Cromer’in savunduğu bu yaklaşım, dönemin
İngiliz Hükümeti tarafından da benimsendi (Marlowe, 1970: 300).

2. Cromer’in Mısır Yüksek Komiserliği Dönemi Sömürge Siyaseti

Cromer’in Mısır’da yirmi dört yıl boyunca uyguladığı sömürge
siyasetini daha iyi anlamak için, Sudan’daki Mehdi İsyanına, Mısır’daki
milliyetçilere yaklaşımına, ekonomik ve eğitim alanlarındaki uygulamalarına
bakmak gerekir.

2.1. Cromer ve Mehdi İsyanı

Sudan, 1840’ların başında Mehmet Ali Paşa tarafından Mısır
topraklarına dâhil edildi. Sudanlılar etnik köken ve kültür özellikleri
bakımından Mısırlılardan farklıydılar. Sudan’daki Mısırlı yöneticilerin kötü
idaresi ve köle ticareti, 1881’de Sudan da büyük bir isyanı ortaya çıkardı.
1883’e gelindiğinde Mısır, Sudan’daki kontrolünün büyük bir kısmını
kaybetti. Kendisini, beklenen Mehdi olarak ilan eden Muhammet Ahmet,
isyanın lideriydi. İsyanla, Mısır’ın dolayısıyla İngiltere’nin Sudan’daki
tahakkümüne ve sömürüsüne son vermek hedeflenmekteydi (Richmond,
1977: 142)

1883 yılı sonları ile 1884 yılı başlarında İngiliz Generaller Hicks ve
Baker kumandasındaki iki Mısır ordusu, Mehdi’nin kuvvetleri üzerine sefere
çıktı. Fakat her iki general de Mehdi kuvvetlerine yenilmekten kurtulamadı.
Bu iki askeri sefer ve ardından yaşanılan hezimet, Mısır’ın askeri ve
ekonomik gücünü bitirme noktasına getirdi. General Gordon, Hidiv İsmail
Paşa tarafından Hartum’da bulunan Mısır kuvvetlerini güvenli bir şekilde
Sudan’dan çıkartması için görevlendirildi. Şehre gelen Gordon şehri
boşaltma çalışmalarına başladı. Bununla beraber; Mısır ve İngiliz
hükümetleriyle, şehir sakinlerini korumak için Hartum’un savunulması
gerektiği hususunda görüşmelerde bulundu. Fakat her iki hükümet de, onun,
şehri boşaltarak, vakit geçirmeden Sudan’dan çıkmasını emretti. Bu arada,
Nil Nehri boyunca Hartum ve Berber arasındaki kabileler, isyancıların
tarafına katıldılar. Kahire ve Hartum arasındaki telgraf bağlantısı kesildi.
Bunun üzerine Gordon, Hartum’da kalarak şehri savunmaya karar verdi
(Richmond, 1977: 142-144; Little, 1958: 107). Gordon’un, İngiliz
hükümetinin emrine rağmen Sudan’dan ayrılmayı reddetmesi Fieldhouse’ın,
sömürü siyasetinin Londra da değil periphery’de yapıldığı tezini haklı
çıkaracak bir başka örnektir.

İngiliz Hükümeti, Mehdi İsyanına karışma ve taraf olma eğiliminde
değilse de Cromer, zamanın İngiliz Başbakanı Gladstone’ı, Mehdiye karşı
bir harekâtta bulunulması için ikna etmeye çalıştı. Buna göre İngiltere, Mısır
askeri kuvvetine az da olsa askeri birlik desteği sağlayacaktı
(Richmond,1977: 142). Cromer’in, başbakanı ikna etmesi, Fieldhouse’ın
“sömürge politikasının, sömürgede bulunan İngiliz görevliler tarafından
hükümete danışarak veya danışmayarak oluşturulduğu” iddiasını haklı
çıkaran çok açık bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır (Fieldhouse,1973:
324–25).

Hartum uzun bir kuşatmadan sonra, Mehdi kuvvetlerinin eline geçti ve
Gordon da çarpışmada hayatını kaybetti. General Wolseley kumandasındaki
yardım kuvveti, Gordon’un hayatını kaybettiği 26 Ocak 1885’ten iki gün
sonra Hartum’a ulaşmıştır. Hartum’un ele geçirildiği ve Gordon’un
öldürüldüğü anlaşılınca, yardım kuvveti, İngiliz Hükümetinin emriyle Vadi
Halfa ve Asvan’a çekilmiştir (Richmond, 1977: 143–144; Little, 1967: 47).

İngiliz sömürge siyaseti, 1890’lı yılların ortalarına yani; diğer
sömürgeci Avrupa devletlerin Doğu Afrika’daki mücadeleye karışmaya
başlamalarına kadar Sudan’a yönelik herhangi bir askeri sefer girişiminde
bulunmadı ve ülkeyi Mehdi’nin idaresine bıraktı. Sonra İngiltere, ülke
toprakları üzerinde sömürgeci emeller besleyen Fransa ve İtalya ile uzun bir
müzakere sürecinin ardından onlarla bir anlaşmaya vardı. Cromer’e göre,
Sudan’ın İngiltere’nin ekonomik çıkarları için çok elzem olan bölgesi Yukarı
Nil Vadisi idi ve buranın kontrolü yeterliydi. Sudan’ın geri kalan kısmı ise
diğer Avrupalı devletler ile paylaşılabilirdi (Marlowe, 1970: 221; Richmond,
1977: 146).

Cromer, İngiliz Başbakanı Salisbury’e, Sudan’a yönelik düzenlenecek
bir askeri harekâtın masraflarının Mısır’da bir ekonomik kriz yaratacağı
uyarısında bulundu, İngiltere’nin de ekonomik yardımda bulunmasını talep
etti. Bununla ilgili uzun görüşmelerden sonra, İngiltere, biraz ekonomik
yardım ve askeri kuvvet göndermeyi kabul etti. 1896’da, General Kitchener,
İngiliz–Mısır kuvvetlerine kumandan olarak atandı. Üç yıl gibi kısa bir süre
içinde, Kitchner, Mehdi’nin kuvvetlerini mağlup etti ve onun kurmuş olduğu
devlete de son verdi. Savaşın ardından, Cromer ve dolayısıyla İngiltere,
Sudan’ın idaresini isyandan önce olduğu gibi Hidiv’e terk etmeye pek niyetli
değildi. Yapılan yeni düzenlemeyle, Sudan, İngiliz Kraliçesi ve Mısır
Hidiv’i adına birleşik İngiliz ve Mısır idaresi tarafından yönetilecekti.

Böylelikle Cromer, Sudan meselesinde İngiltere’nin çıkarına uygun olarak
amaçladığı kazanımı elde etti ve Yukarı Nil kısmını yönetim altına alarak,
İngiltere’nin sömürü alanını Doğu Afrika’nın içlerine kadar genişletti (Little,
1967: 48).

2.2. Cromer ve Mısır Milliyetçiliği

Ondokuzuncu yüzyıl içinde milliyetçilik akımı bütün dünyaya yayıldığı
gibi, Mısır’a da yayılmıştı. Özellikle, ordudaki subaylar ile sivil bürokrasi ve
aydınlar arasında milliyetçi fikirler yaygındı. İlk defa kendini Avrupalıların
Mısır üzerindeki nüfuzları ve tahakkümlerine karşı, 1881’de halk
nümayişleriyle kendini gösterdi. Cromer, görev yaptığı uzun yıllar boyunca
milliyetçiliği, İngiliz çıkarları için bir tehdit gördü ve bundan dolayı onlara
karşı hep mesafeli durdu.

Görev süresince milliyetçilere karşı mücadele etti ve birlikte çalışacağı
kimseleri, milliyetçi olmayanlar arasından seçti. Ancak 1890’lardan itibaren
milliyetçilerin Mısır toplumunda desteklerinin artması üzerine onlar arasında
ılımlı bulduklarıyla diyaloga girdi ve bazılarına hükümette yer verdi.
Cromer’in milliyetçilere yönelik bu yeni yaklaşımında, şartların onu
zorlaması kadar; milliyetçilerin kendi içinde bölme stratejisi de yatmaktaydı.
Fakat çalıştığı milliyetçi liderlerin, Mısır halkı üzerinde fazla bir etkisinin
olmadığını görme noktasında ise başarısız oldu (Little, 1967: 48;
Goldschmidt, 1989: 41,47).

Burada Mısır Milliyetçiliği’nin 1906 yılındaki Danişva hâdisesinden
sonra toplum içinde daha fazla destek ve taraftar bulduğunu da ifade
etmeliyiz. Danişva Hâdisesi, köylülerin, İngiliz subaylarına güvercinlerine
ateş etmeyi kesmelerini ikaz etmeleri üzerine, subayların, buna karşılık
olarak, köylülere ateş etmeleri üzerine çıktı. Bu ateş sonucunda bir kaç köylü
yaralandı. Bunun üzerine köylülerle, subaylar arasında kısa bir süre itiş kakış
yaşandı. Bu hengâmede bir İngiliz subayı hafif bir şekilde yaralandı ve
ardından güneş çarpmasına bağlı olarak öldü. Subayın ölüm nedeninin belli
olmasına rağmen, kurulan mahkemede Danişva köylüleri, ölen subayın
ölümünden suçlu bulundu. Yargılanan köylülerin dördü ölüm, dokuzu
kölelik ve diğerleri darağacına asılarak ayaklarına kırbaçla vurulma cezasına
çarptırıldı. Köylülere verilen cezalar, Mısır halkında İngiliz idaresi
karşıtlığını had safhaya çıkardı. Ülke genelinde protesto gösterileri yapıldı
(Goldschmidt, 1989: 49–50).

Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Cromer İngiltere’de yaz tatilinde
bulunuyordu. Mısır’a döndükten sonra, Danişva hâdisesinde mahkemenin
zanlılara verdiği cezaları doğru bulduğunu söyledi ve cezaları onayladı.
Cromer’in bu tavrı onu ülkede istenmeyen kişi yaptı. İngiliz hükümeti,
devletin çıkarları açısından Cromer’in Mısır’daki görevine son verilmesine
karar verdi. Fakat Hükümet, Cromer’in görevden alınmasında aceleci
davranmadı ve kısa bir süre daha görevini sürdürmesine müsaade etti.
1907’de yerine atanan Sir Eldon Gorst’a görevini devrederek Mısır’dan
ayrıldı. Ne Cromer, ne de onun yerine geçen Gorst ve sonraki yüksek
komiserler, Mısır’daki milliyetçi akımı ve İngiliz karşıtlığını sona erdirdiler.

2.3. Cromer’in Ekonomik Politikası

Cromer’in görev süresince ekonomik önceliği, ülkenin gelir gider
dengesini kurmak ve dışarıya olan borcunu ödemekti. Bu amaçla, tarımın
özellikle pamuk üretiminin artırılması için ilk beş yıllık görev döneminde
yeni barajlar ve yeni nehir setleri inşa ettirdi. Bu amaçla Hindistan’dan
İngiliz mühendisleri getirildi ve onlardan yaralanıldı (Richmond, 1977: 135).

Ülkenin iç bölgelerine kadar tarlalara su götürüldü ve tarımsal üretimde
ciddi anlamda bir artış sağlandı. Cromer, yüksek komiserlik görevinin
sonunda daima Mısırlı köylülerin dostu olduğunu, onların tarlalarına suyu
getirerek, üretimlerini artırdığını, bunun sonucunda ekonomik durumlarının
daha iyi bir duruma geldiği ile övünmektedir (Little, 1958: 97).

Pamuk üretimi yapılan tarlaların neredeyse tamamı yabancıların,
özellikle de İngilizlerin elindeydi. Mısır’ın ham pamuğu, büyük oranda
İngiliz tekstil endüstrisine hammadde oldu. Cromer, ithal edilen
giyeceklerden alınan gümrük gelirinin, yerel tekstil fabrikalarının kurulması
ve üretim yapmasından daha yararlı görmekteydi. Mısır endüstrisinin bu
dönemde niçin gelişmediği, Cromer’in üretim yerine dışarıdan özellikle
İngiltere’den ma‘mûl ürünlerin ithalinin teşvik edilmesi politikasıyla
açıklanabilir. Cromer, İngiliz tekstil fabrikalarının ihtiyacı olan ham pamuğu
temin etmiş, onlar da bunu ma’mûl hale getirerek Mısır ve benzeri ülkelere
satmıştır. Ondokuzuncu yüzyılın sonunda İngiltere’nin ham pamuk
ihtiyacının üçte biri Mısır’dan karşılanmaktaydı. Bu oran bize, Mısır
pamuğunun İngiliz tekstil fabrikaları için ne kadar hayati bir öneme sahip
olduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir (Lutsky,1969: 238 – 41).

1894’te, Mısır yabancı kredi alacaklılara olan borcunu ödemeyi
tamamlayabildi. Böylece malî darboğaz sona erdi. Para, sulama,
demiryolları, hastaneler ve eğitim için ayrıldı. Mehdi’ye karşı yapılan seferin
Mısır ekonomisine büyük yük getirmesi yatırım faaliyetlerinin sınırlı
tutulması bu sonucunu doğurmuştur. Cromer’in görev yaptığı dönem
boyunca ekonomi alanında diğer olumlu kazanımları: Bütçe dengesinin
sağlanması, köleliğin kaldırılması ve vergi oranının düşürülmesi sayılabilir
(Richmond, 1977: 135).

2.4. Cromer’in eğitim politikası:

Cromer, görev yaptığı süre zarfında uyguladığı eğitim politikasının üç
temel hedefi bulunmaktaydı. İlk hedef, ülkede okuryazar oranını artırmaktı.
Mısırlıların okuryazarlık oranı, 1897 yılı itibarıyla, aşağı yukarı %10
civarında bulunmakta ve %90’ı ise nasıl okuyacağını ve yazacağını
bilmemekteydi. Küttab adı verilen ve ilköğretimin ilk basamağını oluşturan
okullar, Ezher mezunu ve kendilerine şeyh denilen hocalar tarafından idare
edilmekteydi. Cromer, bu okulların standardını yükseltmeye ve fiziki
şartlarını düzeltmeye çalıştı. Hükümetin düzenlemeleriyle okul ve öğrenci
sayısı 1896 da 301 ile 7536 iken 1906’da ise 4432 ile 156.542’ye
yükselmiştir (Tignor, 1966: 324.330) .

Ayrıca Cromer, küttab okullarına hoca yetiştirmek üzere hem kız ve
hem de erkek öğrenciler için iki adet öğretmen okulu açmıştır. Cromer,
görevi boyunca az da olsa modern eğitimin verildiği yeni okullar açtı.
Devlete bağlı olmayan okulların standardını iyileştirmek için de müfettişler
görevlendirerek denetimi artırdı. Eğitim alanında ikinci hedefi ise, etkili sivil
bir bürokratik yapı oluşturmaktı. Yeni kurulmuş olan okullardan maksat,
tamamen sivil bürokrasiyi, ortaöğretim diplomasına sahip genç Mısırlılarla
doldurmaktı. Devlet okullarına giden öğrencilerin 1892 itibarıyla %73’ünün
masrafları devlet tarafından karşılanmaktaydı. Bu oran aşağı yukarı
Cromer’in görevi süresince devam etti. Mehmet Ali Paşa ve İsmail Paşa
dönemlerinde devlet okullarına giden öğrencilerin tamamının masrafları,
devlet tarafından karşılanmaktaydı. Cromer, mali zorluklar nedeniyle
öğrencilerin yaklaşık dörtte üçünün masraflarını karşılamıştır (Tignor, 1967:
324). Bütçede eğitimin payı 1880’lerin başında %1’in altında iken 1907’de
ise %2,7 oranına çıkmış; bir başka ifadeyle bütçeden eğitime ayrılan pay beş
katına çıkmıştır (Sanderson, 1985: 629).

Yüksek öğretimde ise, hükümet, sadece hukuk, tıp, ziraat ve
mühendislik alanlarında oldukça sınırlı sayıda öğrenciye yüksek öğrenim
imkânı sağlamaktaydı. 1905 verilerine göre yüksek okullara giden öğrenci
sayısı 1000’den biraz az idi. Bu arada, varlıklı olan Mısırlılar, erkek
çocuklarını, Mısır’daki Misyoner okullarına ya da Fransa, Almanya
Avusturya ve azda olsa İngiltere’ye yüksek öğrenim için göndermekteydi.
Cromer’in üçüncü ve son hedefi ise, zanaatkâr ve teknisyen yetiştirmek için
mesleki eğitimi yaygınlaştırmayı teşvik etmekti. Cromer’in eğitimden
beklentisi, ne Mısırlı öğrencileri İngiliz hayranı olacak şekilde yetiştirmek ne
de işgale bir an evvel son vermek için yeni bir nesil yetiştirmekti. O, eğitimi
sadece memur yetiştirmek ve teknik eleman yetiştirmek için bir araç olarak
görmekteydi (Goldschmidt, 1989: 48; Marlowe, 1970: 290-91).

SONUÇ

Bu çalışma, 1880’lerden 1907’ye kadar Mısır’da görev yapmış olan
Cromer örneğinde İngiliz sömürgeciliğini daha iyi anlamamızı sağlamayı
hedeflemektedir. Cromer’in, Mısır’daki politikası, Eski Sömürgecilik
anlayışıyla örtüşen, yani Mısır’ın işgalinin devam ettirilmesine taraftar bir
yaklaşım görüntüsü vermektedir. Mısır’ın işgali İngiltere’ye, tekstil
fabrikalarının ihtiyacı olan pamuğu ucuz bir şekilde temin ederken; Süveyş
kanalının kontrolü ile de, sömürgesi Hindistan’a giden deniz yolunun
güvenliğini temin etti. Sudan’a İngiliz müdahalesi, Doğu Afrika üzerinde
Avrupalı kuvvetler arasında rekabetin bir sonucuydu. 1884’te General
Gordon’un Hartum’dan ayrılmayı reddetmesi ve Cromer’in, İngiliz
hükümetini Sudan üzerine sefer düzenlemeye ikna etmesi; Fieldhouse’ın,
sömürgelerdeki Avrupalıların yönetim politikasını oluşturduğu ve uyguladığı
görüşünü doğrular nitelikte örneklerdir. Cromer’in, Mısır milliyetçilerine
yaklaşımı ve Danişva hadisesi, Mısır’da İngiliz kontrolünü sarstı. Cromer’in
eğitim politikası, daha çok ülkenin ihtiyaç duyduğu memur ve teknik
elemanları yetiştirmekti.

dipnotlar
∗ Yrd. Doç. Dr., Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü
öğretim üyesi. ahmetyaramis@aku.edu.tr.

KAYNAKLAR
BAYLY, C.A. (1989), Imperial Meridian- The British Empire and The World 1780-
1830, New York.
CAİNS, P.J. and Hopkins, A.G. (1993), British Imperialism-Innovation and
Expression (1688-1914), New York.
EASTON, Stewart C. (1964), The Rise and Fall of Western Colonialism, New York.
FİELDHOUSE, Kenneth. (1973), Economics and Empire, New York.
GOLDSCHMİDT, Arthur. (1989), Modern Egypt, Colorado.
KARAL, Enver Ziya. (1988), Osmanlı Tarihi, C.VIII, TTK, Ankara
LİTTLE, Tom. (1958), Egypt, London
LİTTLE, Tom. (1967), Modern Egypt, New York.
LUTSKY, V. (1969), Modern History of the Arap Countries, Moscow.
MARLOWE, John. (1970), Cromer in Egypt, New York.
RİCHMOND, J.C.B. (1977), Egypt 1798–1952, London
ROBİNSON, Ronal and Gallager, John. (1976), “The Robinson and Gallager
Thesis” The “New Imperialism”- Analysis of Late Nineteenth-Century
Expansion (Ed. Harrison Wright), Massachusetts.
ROBİNSON, Ronal and Gallager, John. (1989), Africa and The Victorians, Hong
Kong.
SANDERSON, G.N. (1985), “The Nile Basin and The Eastern Horn, 1870-1908”
The Cambridge History of Africa, V.6 (ed. Roland Oliver and G.N. Sanderson),
Cambridge
SHAW, Stanford ve Shaw, Ezel Kural. (1994), Osmanlı İmparatorluğu ve Modern
Türkiye, II, İstanbul.
TİGNOR, L. Robert. (1966), Modernization and British Colonial Rule in Egypt,
1882–1914, New Jersey.

Hiç yorum yok: