Teknoloji üreten bir sanayi toplumu olamadık. Bilgi toplumu olmaktan uzağız. Köylülük ve doğuda aşiret temeline dayanan sosyo-ekonomik düzenden bir hayli uzaklaştık ama tarımımız hâlâ sanayileşmiş ülkeler düzeyinde bir verimlilikten uzak. Hangi alanlara yatırım yaparsak ülke şartlarına (yerli girdilere) uygun ve katma değeri yüksek bir hizmet ve sınai ekonomisi yaratır hızla küresel alanda rekabetçi oluruz planlamış değiliz. Bu, merkezi bir planlamayla değil, teşvikler ve sınırlamalarla yönlendirilen, bilgi ile yol gösterilen, tanıtımı ve pazarlaması tüm kamu ve ilgili özel kuruluşlarca üstlenilen bir ekonomik dönüşüm hamlesi olmalı.
Sosyal boyutta ise etnik ve dinsel azınlıklar, kültürel ve siyasal kümeler de kendilerini güvende hissetmek, hayatlarını ilgilendiren kararların alınmasına ve uygulanmasının denetimine katılmak istiyorlar. Bu, mevcut rejimin ciddi bir değişiklik geçirmesi demek. Artık herkes biliyor ki çoğulcu ve dünya ile uyumlu hukuki ve siyasi standartları tutturamazsak birlikte yaşamanın şartlarını üretmekte zorlanacağız. Zorlanıyoruz.
Türk olarak kodlanmış bir ulus ve devletin kapılarını, kalbini bütün yurttaşlara açmaması durumunda, Türk'ün de bugüne kadar süren hegemonyası sorgulanacak. Sorgulanıyor. Mesele, Türkler'i kendilerinin saydıkları ulus ve devleti tüm yurttaşlarıyla paylaşmaya razı etmek. Çünkü ulusun daha geniş bir tanımı, Türklüğün zevaline yol açacak zannediyorlar. Hayır yol açamayacak, Sadece Türkiye'nin Türk'ten gayrı yurttaşlarının da olduğunu ve onların da eşit haklara (sorumlulukta ve zorunlulukta her zaman eşittiler) sahip olduğu hukuken tescil edilecek. O halde yeni bir uluslaşma projesi gerekiyor; tabii bir arada yaşamak istiyorsak!
Sadece Türkler'in değil, yurttaşların cumhuriyetini oluşturabilirsek, rejimi devletin elinden alıp ulusa verebileceğiz. Ancak o zaman ulus ile devlet arasındaki gerilim ve eşitsiz ilişki bitecek. Seçimlerde vesayet kurumlarının el değiştirmesiyle sağlanan 'sahte sivil yönetim' izlenimi de sonlanacak. Bu izlenim yüzünden egemenlik bir türlü milletin olamıyordu.
Hepimizin beklentisi, yeni anayasayla bu sorunların giderilmesi; rejimin ve toplumun"normalleşmesi."
Söz konusu süreci hızlandıracak ve kolaylaştıracak iki etmen var: 1- Bu parlamento daha temsili. %10 barajı nedeniyle büyük oranda temsil edilmeyen seçmen dışarıda kalmadı. (Kalan sadece %4.54) Milliyetçisi (hem Türk hem Kürt) liberali, muhafazakârı, devletçisi, laiği, dindarı kendisine yeni Meclis çatısı altında yer buldu. Hem de kendi adları altında, dolaylı olarak değil. Yani yurttaşlık ve demokrasi (eşitlik ve katılma) pazarlığı gerçek aktörler arasında olacak.
2- Seçim sonuçları eskisine nazaran daha geniş tabanlı ve sivil bir siyasi merkezin inşasını zorunlu kılıyor. Bu süreci kolaylaştıracağı kadar zorlaştıracak olan AK Parti'nin %50 ile seçimi kazanmış olması ve yeni merkezin ana aktörü olması. AK Parti, rejimin katı merkeziyetçiliğini; bireyden çok devleti koruyan hukukunu ve kendisini iktidara taşıyan ve orada tutan demokrasiyi çağdaş ölçülere taşımada öncülük ederse bu ülkeye ve halkına büyük bir hizmette bulunur ama tarihin sunduğu bu fırsatı iyi değerlendiremez ve diğer siyasal aktörlerle uzlaşmakta ayak direrse, daha fazla zaman kaybeder ve özlediğimiz toplumsal istikrar için daha fazla bedel öderiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder