28 Temmuz 2013 Pazar

600 yıl süren güvensizlik-Avni Özgürel

Kemal Tahir, ölümünden önce 'Topal İhanet' adlı bir tarihi roman üzerinde çalışıyordu.


Kemal Tahir, ölümünden önce 'Topal İhanet' adlı bir tarihi roman üzerinde çalışıyordu. Sonra bu eser için tuttuğu notlar yayımlandı. Özeti şu: Osmanlı şayet Timur'un vurduğu amaçsız darbenin etkilerini telafi için vakit kaybetmese tarih başka türlü akardı. Sadece Türk tarihinin akışı değil Avrupa tarihinin de yönü değişirdi. Bu fikirde bir açıdan haklılık payı var kuşkusuz. İstanbul'un fethi dahil 1500'e kadar meydana gelen gelişmeler 30-35 yıl erkene çekilse tarih başka türkü akardı elbette. Fatih'in İstanbul'u fethetmiş bir Osmanlı devletinin tahtına çıktığını ve Avrupa'ya yöneldiğini düşünün. Kanuni'nin yaşlılık yıllarında değil delikanlılık çağında Viyana kapılarına dayandığını v.s.

Ama olmadı...

Atatürk, Timur'a hayrandı

"Kafkasya'da ve Batı Asya'da Altınordu Devleti'nin; Anadolu'da Osmanlı'nın zar zor sağladıkları birliğin üzerine çöken Timur ortalığı dağıttı. Bu sayede Rusya doğdu ve güçlendi; Avrupa istiladan kurtuldu..."

Bu yorum ve yaklaşım yüzünden o gün bugün Anadolu Türklüğünün Timur'a öfkesi dinmedi. Ankara Meydan Savaşı'na ilişkin Bayezıd yanlısı anlatımlar,savaş sonrası Bayezıd'ın karısının Timur'un çadırında rakkase gibi oynatıldığı iddialarıyla süslendi ve aldı yürüdü. Ama bir yandan da Anadolu halkının şuuraltında ona duyduğu saygı, adı çocuklara konularak sürdü geldi. Atatürk'ün tarihte en beğendiği askeri ve siyasi liderdi Timur. Çin'den İzmir'e kadar uzanan bir hâkimiyeti tesis etmiş olması mıydı bunun sebebi, yoksa atadan dededen tevarüs etmeden kendi mücadelesiyle hakanlık mevkiine yükselişine mi hayrandı bilinmez. 

Şu değerlendirme Mustafa Kemal Atatürk'e ait: "Ben Timur'un zamanında gelseydim onun yaptığı işleri başaramazdım. 

O benim zamanımda gelseydi yaptıklarımdan daha fazlasını yapabilirdi..." 

Ama onun bu düşüncesinden dolayı Türkocakları Ankara'da kurulduğunda binanın girişine konulmasını istediği iki tablodan biri Timur'un türbesinin resmi oldu. Ve altı metrekarelik dev eser hâlâ orada duruyor. 

600 yıllık rekabet

Günümüzün siyasal gelişmeleriyle kamçılandığında tarihte kaldığını sandığımız Bayezıd-Timur çekişmesinin bir yönüyle devam ettiğini görmemek elde değil. SSCB'nin dağılmasından sonra ortaya çıkan bağımsız devletler arasında Ankara'ya kuşkuyla yaklaşan tek ülkenin Özbekistan olmasının altında yatan sebeplerden biri de muhtemelen bu 600 yıllık rekabet.

Emir Timur, çağdaşı tarihçilerden Ali Yezdi'nin 'Zafername'sindeki kayıtlara göre 12 hayvanlı Türk takvimine göre Sıçan yılında (9 Nisan 1336) Keş şehri yakınlarındaki Hoca Ulgar Köyü'nde doğdu. Babası soy olarak kökü beşinci göbekten Cengiz Han'a kadar uzanan bir aileye mensuptu. Turagay, o ortamda fazlaca önem taşımayan bir oymak beyiydi sadece. Karısı da Tekine Hatun. Bu çiftin çocukları olan Timur'un gençlik yılları Çağatay Devleti'nin dağılma dönemine denk geldi. Ülke görünüşte Çağatay Hanı'nın idaresindeydi ama fiili hâkimler mahalli 'Emir'lerdi. Timur, Emir Kazagan'ın yanında askerdi. Kazagan, son Çağatay hükümdarı Kazan Han'ı öldürerek iktidarı ele geçirdiğinde devletin dağılmakta olduğunu düşünerek önce ondan ayrıldı ve doğduğu Keş kentini ele geçirdi. Sonra Kazagan Han'la uzlaşıp torunu Olcay Terken Hatun'la evlendi ve Çağatay Devleti'nin ayakta kalması için savaşa başladı. Bu harpler sırasında ağır yaralar aldı, ölümden döndü. Aldığı yaralardan biri adının başına 'Topal' kelimesinin eklenmesine sebep oldu. 

Türklüğüyle övünüyordu

Timur gözü karalığı ve cesareti sayesinde öylesine ün kazandı ve ilgi odağı oldu ki, tahtını kaybetmiş olan eski Çağatay Hanı Kazan da kızı Saray Mülh Hatun'un onunla evlenmesine bağladı umutlarını. Bu evlilik Timur'a sadece Cengiz Han ailesine mensup olanların taşıdığı 'Küregen' sıfatını kazandırdı. Ve bu unvanla 1370 yılında Semerkand'da tahta oturdu. Timur orta boylu, sade giyimli, sağlam bedenli bir insan olarak biliniyor. Çağatayca konuşurdu. Ki bu günümüzde Anadolu'da konuşulan Türkçeye çok yakın bir lehçe. Onun Anadolu'da benimsenen Sünni-Maturidi inancına bağlılığı da biliniyor. Ve nihayet "Biz ki, Mülük-i Turan, Emir-Türkistanız. Biz ki Türk oğlu Türküz. Biz ki milletlerin en kadimi ve en ulusu Türkün başbuğuyuz" diyerek kendisini tarif eden bir hükümdardı Timur.

Bayezıd mı, Timur mu?

Hayatı bir gün Çin'i fethetme arzusuyla geçmiş olan Timur batıda hâkimiyetini tam olarak sağladıktan ve arkasında tehdit edi-ci bir güç olmadığına emin olduktan sonra doğuya yönelmek kararındaydı. Bu açıdan baktığında Osmanlı'dan başka tehdit de görmüyordu. 
Anadolu'ya girmeye Bayezıd'la kapışmaya mecbur muydu deseniz; Yıldırım Bayezıd'ın siyaset bilmezliği, kendine aşırı güveni ve buna dayanarak Timur'u kışkırtması yöneltti Çağatay Hanı'nı Anadolu'ya. Timur 1402 baharında Karabağ'da topladığı (Şimdi Ermenilerin işgal ettiği Azerbaycan Karabağ'ı) savaş divanında ortaya koyduğu tek gerekçe Bayezıd'ın kendisine yazdığı hakaret dolu mektuplardı. Timur'u kadın entarisi giymeye davet eden Osmanlı padişahının Hıristiyan bir kadınla evlenmiş olmasını anlayamadığını, onun soycak 'karışmış' olduğunu söylüyordu Timur. Üç oğlu ve torunları buna rağmen karşıydılar sefere. 

Osmanlı'nın Hıristiyanlığa karşı duran mücahit bir devlet olduğunu, Osmanlı'yı yenmenin kendilerine bir şey kazandırmayacağını, Osmanlı padişahının gözünün Avrupa topraklarında olduğunu söylüyorlardı. Torunu Muhammed Mirza "Bayezıd'la savaşımız diğer hükümdarlarla savaşımıza benzemeyecek, fazla kayıp verebiliriz" dahi dedi bu toplantıda. Ama Timur "Yüzümüzü Çin'e çevirmeden bu küstahın tahtını başına geçirmeliyiz. Bu bize zaman kazandırır. Kendilerini toplayana kadar biz doğuda işimizi bitiririz" diyerek sefer emrini verdi...

Sonuç malum... 

Akılcı çözümler şart

Özbekler, Türkiye bölgede 'ağebeylik' rolüne soyunduğunda neden bu kadar tedirgin oldular; Devlet Başkanı İslam Kerimov neden Özbeklerin Anadolu Türküğüne göre daha üstün olduğu kanısında ve iki ülke arasında neden bu kadar zamandır tam manasıyla bir güven ortamı sağlanamıyor sorularının cevabını biraz da oldukça kısa aktardığım bu tarihi arka planda aramak lazım diyorum. 

Türkiye bir şekilde Özbekistan'la münasebetlerini geliştirip sağlamlaştırmak zorunda. İslam Kerimov'un Batı ülkelerinde yaptığı konuşmalarda "Biz olmasak Türkler Avrupa'yı tamamen istila edecekti. Timur sayesinde kurtuldunuz" demesine de fazla takılmamak lazım. Rekabet ve rekabet sebebiyle kendi kendini yemek Orta Asya'dan beri bu halkın adeta geleneği olmuş. Ankara, tarihi arka planı unutmadan ama herhalde dünyadaki gelişmelere siyasetini hissi temellere dayandırmaya yatkın Kerimov'dan daha akılcı çözümler ve siyaset üretecek deneyime sahip olduğunu göstermeli.

Hiç yorum yok: