24 Mart 2013 Pazar

TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE SAHA TÜRKLERİ Doç.Dr. S. GÖMEÇ

TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE SAHA TÜRKLERİ
Doç.Dr. S. GÖMEÇ


1-Saha Adı















Bugünkü "Yakut" kelimesi Evenk (Mançu- Tunguz) dilinden
gelmektedir. Evenkilerin Sahalara Eko dedikleri söylenmektedir ve
Sahalara ait ilk bilgileri Evenkilerden alan Ruslar, E sesini Ya sesine
çevirip -ut ekini de ekleyerek Eko adını Yakut' a döndürmüşlerdir1.
Ancak bu ad hiçbir zaman Saha Türkçesine yerleşmemiştir.


1924 senesinde, Saha bilim adamı K.senofontov, Cumhuriyetin
anayasa komisyonuna Yakut ve Yakutya, kelimelerinin yerine Saha ve
Sahastan kelimelerinin kullanılmasını teklif etmiş ve Yakut kelimesinin
Türkçe olmadığını da söylemişti. Maalesef bu konu üzerine o zamanlar
ciddi bir şekilde eğilinmedi. 1928 yılında Kominist Partisi Merkez
Komitesi aldığı bir kararla Saha topraklarında büyük bir baskıya başladı.
Halbuki bu yıllarda birçok halk bugünkü milli isimlerini alıyorlardı.
1930'larda Sovyetler Birliğinin yeni anayasası hazırlandığı
sıralarda Saha Türkleri için de ümit doğmuş ve 1936'da Saha devlet
komisyonu Saha Türklerinin milli adlarını tasdik ettirmek üzere
çalışmalara başlamıştı. Bu teşebbüse kanlı bir şekilde son verildi.
Bundan sonra da kimse bu konuyu açmaya cesaret edemedi. 1980'li
yılların ortalarından itibaren, bütün eski Sovyetler Birliğinde "Glastnost"
ve Prestroyka" politikaları esmeye başlayınca, bu rüzgar Saha-Sire'ye de
ulaştı ve 27 eylül 1990'da Saha Özerk Cumhuriyeti devlet egemenliğini
ilan etti. Cumhuriyetin adı da Saha- Yakut Sovyet Sosyalist
Cumhuriyeti oldu. Ancak bu durum bile bugünkü gerçeklere ters
düşmekteydi. 20 temmuz 1991 senesinde ülkede ilk cumhurbaşkanlığı
seçimi yapıldı. Bu yeni cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanının birinci işi,
cumhuriyete kendi milli adını koymak olmuştur. 27 aralık 1991 'den
itibaren ise cumhuriyetin adı "Saha Cumhuriyeti" olmuş ve "Yakutya"
kelimesi de yalnız parantez içerisinde verilmeye başlanmıştır. Böylece
tarihi gerçeklerde yerine oturmuş oldu.


2-Saha Türkçesi

Bugünkü Saha Türkçesi, Saha Cumhuriyetinin devlet dilidir. Eski
Çin vakanüvisleri Kurıkan dilinin Kırgız diline akraba olduğuna işaret
ederek, bunlar arasında bazı farklılıkların bulunduğunu yazmışlardır.
Saha Türkçesi, Türk dilinin Uygur-Oguz grubuna aittir.2 Bugünkü
Türk lehçeleri arasında yapı olarak en çok Türkiye Türkçesine yakındır.
Dil açısından bir bütünlük teşkil ederler. Ağız farklılıkları yok denecek
kadardır. Saha Türkçesine önemli ölçüde Mogolca kelime karışmıştır.
19. asırda bir dizi Rus ve Avrupalı ilim adamı Saha Türkçesi üzerine
araştırmalar yaptılar. Mesela, 1851'de St.Petersburg' daki İlimler
Akademisi üyesi Betling, Yakutların Dili adlı bir eser hazırlamıştı. Bu
dönemde birçok folklor malzemesi de gün ışığına çıkarılmıştır. 1848'de
Saha Türkçesiyle yazılan ilk eser olan Uvarovskiy'in Ahtılar (Hatıralar)
adlı kitabı basılmıştır.

1917 yılında, Bolşevik İhtilali sürdüğü sırada, ortaya çıkan
hürriyet ortamından faydalanan Saha bilim adamı Novgorodov, ilk Saha
alfabesini (Suruk-biçik) hazırlamıştı. 1922 senesinde bu alfabe resmen
ilan edilerek, bunun milletlerarası fonetik transkripsiyona da uygun
olduğu söylenmişti. 1924'te Saha alfabesi daha da geliştirilmiş, nihayet
1929 yılında Latin alfabesi esası üzerinde yeni bir Türkçe alfabe
hazırlanmıştı. 1939'da bu yeni alfabenin yerine Rus alfabesi, yani Kril
kabul edilmişti3.

Sovyet-Rusya zamanında Saha dilinin ilmi problemleriyle bir
kısım milli aydın ilgilenmişlerdir. 1935'te ise, Saha Yeri'nde özel dil ve
kültür enstitüsü kuruldu. Bugünkü Saha ilim adamlan eskiye nazaran
daha rahat ve verimli çalışabilmektedirler. Saha Türkçesi grameri ve
yazım klavuzu bitirilmiştir. Son zamanlarda ise Saha Türkçesinin
sözlüğü yayınlanmıştır.

Cumhuriyetin devlet egemenliği ilan edildikten sonra, ana dile çok
önem verilmiştir. Buna göre Saha Türkçesi Rus dili gibi devlet dili olma
özelliğine sahip olmuş ve okul kitapları Saha Türkçesine çevrilmeye
başlanmıştır. Bu hususta da Saha Türkleri, Atatürk'ün Türkiye'de
başlatmış olduğu Dil İnkılabını örnek almaktadırlar. 1929'a kadar Latin
alfabesini kullanan Saha Türklerinin bugün de bu alfabeyi kullanmaları
düşünülmektedir. çünkü bütün Türk dünyasının eninde sonunda
kullanacağı bu yazı sistemidir. Otuz dört harfli Ortak Türk Alfabesi
sanırız bunun için yeterli olacaktır. Bütün dünyadaki Türklerin
birbirleriyle ilmi ve kültürel alanda işbirliği yapmaları ancak ortak bir
alfabeyi kullanmalarına bağlıdır.

3.Saha Yeri Arkeolojisi

Taş devrinin ilk zamanlarından bugüne kadar Saha Yeri 'nde
birçok arkeolojik medeniyetlere tesadüf edilmektedir. Bunlar arasında
Diring-Üryah, Dyuktay, Sumvagin, Sılah, Belkaçi, Cmıyahtah, Üst-Mil
ve Kulun-Atah' sayabiliriz. Burada en zayıf olarak izlenen arkeolojik
medeniyetler Tunç devri ve ilk demir çağının kompleksleridir. Fakat bu
dönem Saha Yeri arkeolojisi için oldukça öneme haizdir. Çünkü bu
devirlerde yerli kuzey halklarının teşekkülü başlamıştır. Yine bu
arkeolojik medeniyetler arasında bulunan Diring-Üryah'ın dünyada
bilinen en eski arkeolojik kültürlerden olduğu iddia edilmektedir.

1982 senesinde Saha arkeologları, Dr.Maçanov'un başkanlığında,
Lena nehrinin sağ kıyısında Diring-Üryah bölgesinde bir kazı çalışması
yapmışlardır. Bu kültür tabakasının tarihi 3 milyon yıl öncesine kadar
gidiyordu. Burada çeşitli eşyalara rastlanmıştır. Diring-Üryah'daki
buluntular, bütün Avrasya kıtasının insan gelişiminin en eski devresine
aittir. Dr.Maçanov'un bu keşfi, ünlü Alman bilim adamı M.Vagner'in
unutulmaya yüz tutmuş olan hipotezini de desteklemektedir. Vagner' e
göre en eski insanın kökü ve yaratmış olduğu medeniyet soğuk
kuşaktadır. Bugüne kadar ortaya çıkarılan arkeolojik malzemeler ilk
insanın vatanının neresi olduğu konusunda bir fikir yürütmeye yeterli
değildi. Bu hususta yeni yeni görüşler beyan edilmektedir. Mesela,
Maçanov'a göre, bu vatan dünyanın teşekkülünden sonra, 5-10 milyon
yıl içerisinde soğumuş, fakat buzlanmamış dünya bölgeleri olmalıdır.

Muhtemeldir ki, ilk önce bu merkez Asya (Kazakistan, Moğolistan,
Kuzey Çin) ve Orta Sibirya platosudur. İşte Diring-Üryah'da bu platonun
güney-doğusunda yer almaktadır. Vagner, taş aletlerin önemini
vurgulamış, insanın tekamülünde soğuk ve buna bağlı olarak açlık
faktörünün etkili olduğunu söylemiştir. Soğuk hava koşulları insanın
zekasının gelişmesine de tesir etmiştir4. Gerçekten bu durum insanı
çalışmaya sevketmiştir. Bütün bu şartlar Diring-Üryah'da mevcuttur.
Diring-Üryah insanı soğuk iklim altında yaşamaya alıştığından, zihni
yeteneği de gelişmişti. O evi, ateşi, giyimi ve tıbbi bitkileri kullanmayı
biliyordu. Aksi takdirde hayatta kalması ve neslini devam ettirmesi
mümkün olamazdı.

Saha Yeri'nde, Diring-Üryah benzeri 10'a yakın arkeolojik
buluntu yeri mevcuttur. Maalesef çeşitli malzemeler çıkmasına rağmen,
Diring-Üryah'ta insan kemiklerine rastlanılmamıştır. Netice olarak, Saha
Yeri'nde eski insan ilk olarak paleolit devrede yaşamıştır. Bu devreden
sonra insan neslinin burada devamlı ikamet ettiğine şahit oluyoruz. Bu
insan belki buradan, yani Asya kıtasından Kuzey Amerika'ya da atlamış
olabilir.

Saha bölgesinin erken tarihi, büyük ölçüde A.P.Okladnikov'un son
zamanlarda yaptığı arkeolojik araştırmalar neticesinde öğrenilebilmiştir.
İlim adamlarının çoğu daha düne kadar, Saha bölgesinin bronz
işlemediğini, bronzu Baykal ve Yukarı Yenisey'den sağladığı
kanısındaydı. Okladnikov'un kazıları neticesinde bu bölge halklarının
bronzu da işlediği ortaya çıkmıştır.

4-Saha Türklerinin Etnik Menşei

Saha Türklerinin etnik oluşumuna çeşitli kavimlerin dahil olduğu
yolunda görüşler mevcuttur. Bunların arasında Hint-İran dilli halkların
olduğu bile söylenmektedir. Fakat Saha Türklerinin şekillenmesinde iki
büyük Türk grubu önemli rol oynamıştır. Birinci grubu eski Tölös
aşiretleri teşkil eder ki, Tölösler bilindiği üzere teşkilatsız Türk
gruplarıdır. 7-8. yüzyıllarda Kore'den Kafkaslara kadar yayılmış
bulunuyorlardı. Tarihteki bütün Türk boyları Tölöslerin mensubudurlar.
Zaman zaman bu Tölös boyları arasından çıkan gruplar bir araya gelerek
birlikler meydana getirmişler ve yeni adlarla anılmışlardır5. Mesela,
Tokuz-Oguz, Üç-Karluk, Üç-Kurıkan gibi. İkinci grubu ise, Kıpçak
boyları oluşturmaktadır.

Saha Türklerinin antroplojik tipi iki kısma ayrılmaktadır:

1-Mogol aşiretlerinin etkisine maruz kalmış, Orta Asya tipi. 2-Eski Avrupa
özelliklerini taşıyan Sibirya antropolojik tipi. Fakat umumi olarak,
Sahaların etnik teşekkülü, Orta Lena havzasında, herhalde 17. yüzyılda
tamamlanmış olmalıdır. Sahaların bugüne kadar eski tarihleri ve
kökenleri hakkında tam bir malumat yok idi. Bu hususta çeşitli iddialar
ortaya atılmıştı. Sahalar, Altay-Sayan, Orta Asya-Baykal mıntıkasından
gelip Orta Lena havzasında yerleşmiş olan güney Türkleri olmalıdırlar,
denmiştir. Bundan başka Kostantinov, Zekov ve Gogolev gibi Saha bilim
adamlarının fikirlerine göre, onların etnik oluşumunda beş dönem vardır:

1. Dönem: Eski Türk çağı (Kurıkanlardan önce). Bu devir İskit
(veya İskit-Saka) ve Hunlardan ibarettir6.M.ö. 7. yüzyıldan, m.s. 4.
yüzyıla kadar. Demir çağında, Güney Sibirya ve Orta Asya'da devletler
kurulur, gelişir ve yayılır. İlk Demir çağı'nın başında Wu-sun, Yüe-çi,
Tingling ve sonra Hunlar birliklerini kurmuşlardır. Bunlardan
hangilerinin Sahaların etnik oluşumunda etkili oldukları sorusu akla
gelmektedir. Hatta Yüe-çilerin bile bu oluşumda tesirleri olduğu
söylenmektedir. M.Ö. 2. yüzyılda Hunlar tarafından yıkıldıktan sonra,
Baykal yakınlarına gelip, Sahaların etnik yapısına katkıda bulunmuş
olabilirler denmektedir.

Yine M.Ö. 2. yüzyılda Hunlar, birçok Tölös boyunu ve Kırgızları
fethedip, Kırgızları Baykal civarına göç ettirmişlerdi. Kırgızlar da
bilindiği üzere bugünkü Hakasların ataları olup, Uygurlardan sonra Türk
devletinin başında yer almışlardı. Bunların atası durumunda bulunan Hun
birliği Sahaların en eski ataları olmalıdırlar. Daha öncede söylediğimiz
gibi, Saha Türklerinin ataları arasında Tölös boylarının varlığı
şüphesizdir.


2. Dönem: Kurıkan Dönemi. Bu dönem 6-10. yüzyıllar arasıdır.
Saha ilim adamlarının büyük bir bölümü, Saha Türklerinin kökenini
Baykal yakınındaki Kurıkanlara bağlamaktadırlar. Bugüne kadar
haklarında önemli bir çalışma yapılmamış olan Kurıkanlar, Tölös
boylarından ve Uygur uruglarından biridir. Çin kaynaklarında onların
Baykal Gölünün batı kıyılarında oturdukları ve Kırgız ülkesinin
doğusunda bulundukları zikredilmiştir. Onlar Türklerin milli yazısını da
biliyorlardı ve Çin yıllıklarına göre 5000 suvari çıkarabilecek bir güce
sahiptiler. Oguz Kagan Destanı'nda "çadır" manasına kullanılan Kurıkan
adındaki -kan ekinin Abakan'daki -kan ile aynı, bununla beraber
dillerinin de Türkçe olduğunu biliyoruz.

7 - 8. yüzyıldaki Kurıkanların üç boy halinde yaşadıklarını ve Üç-
Kurıkan adıyla anıldıklarını biz Orkun kitabelerinden öğreniyoruz.
Sadece Köl Tigin ve Bilge Kagan Yazıtlarında adları geçen Kurıkanların,
Kök Türk Kaganlığının merkezinin kuzeyinde oldukları ve Kök Türk
Kaganlığının İlteriş tarafından yeniden toparlanması sırasında, onlara
düşman oldukları görülmektedir7. Kök Türklerin ünlü kaganı İlteriş,
birçok Türk boyunu olduğu gibi Kurıkanları da hakimiyeti altına
almıştır. Onların bir özelliği de tarihin akışına fazlaca tesir edecek bir
hareketlerinin görülmemesidir.

3. Dönem: Mogol Devridir ki, bu 10. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar
sürmüştür. Mogol aşiretleri Baykal kıyılarına gelip, eski Sahalarla çeşitli
temaslarda bulunmuşlardı. Bunun neticesi olarak Saha Türklerinin
biçimlenmesinde onların bazı izlerini görmek mümkündür.

4. Dönem: Eski Saha Dönemi. Bu dönem 12. yüzyıldan 15.
yüzyıla kadar devam eder. Bu dönem göç zamanıdır. Türk-Mogol
başbuğu Çingiz Han Altay-Sayan ve Baykal çevresindeki birçok kavmi
fethetmişti. Hatta Çingiz'in komutanlarından Cebe tıpkı daha önceki
Türk ataları gibi Çin ülkesini yağmalamıştı. Doğu Türkistan' daki
Uygurlar 1209, Yedi-Su bölgesindeki Karlukların hükümdarı Arslan-Han
1211 ve Almalık (Kulca) hükümdarı Bozar Çingiz'in elçilerine müsbet
cevap vererek onu tanımışlardır. Cebe Noyan, Doğu Türkistan ve

Cungarya'yı ele geçirmiş, Hotan üzerinden Pamir'e ulaşmış, Çingiz'in
ikinci oğlu Çagatay'da İrtiş'in kaynağından hareket ederek Balkaş
Gölünün kuzeyinden ilerlemiş, Cuci'de Maveraünnehir'e ulaşmıştır
(1207). Çingiz ölmeden önce, üçüncü oğlu Ögedey'in han olmasını
istemiştir. 1228 de toplanan kurultayda Çingiz'in vasiyetine uyularak han
tayin edildi. Onukardeşi çağatay tahta oturttu. Ögedey zamanında Kore
toprakları da Türk-Mogol hanedanlığı topraklarına ilhak edilmiştir. Çin
tamamıyla itaata alındı, 1237-1241 arasında ise Rusya ile Doğu Avrupa
toprakları Çingiz devletine dahil edildi.

Ögedey'in ölümünden sonra, devlet yeni bir han seçilinceye kadar
eşi, Töregene Hatun tarafından idare olundu. Töregene, 1246 da Batu'ya
rağmen, oğlu Güyük'ü han seçtirdi. Bu durum ülkede bir karışıklığa
sebep olacaktı ki, Güyük'ün ölümü ile ortalık yeniden sakinleşti. Yine
devletin başında bu sıralarda bir kadın olan Güyük'ün hatunu Ogul-
Kaymış' ı görüyoruz. 1248' den 1251' e kadar devlete o başkanlık etmiştir.
Bundan sonra hükümdarlık Çingiz'in küçük oğlu Tuluy nesIine intikal
etti. Tuluy'un oğlu Mengü'nün başa geçmesini herkes onaylamıştır.
Mengü Kagan, Çingiz tarafından başlatılan ve Ögedey zamanında
da takip edilen işleri tamamlamaya gayret göstermiştir. Bu amaçla
ordularını iki koldan harekete geçirdi. Biri Çin tarafına, diğeri de Orta
Doğu üzerine gönderilen ordulardan, Çin' e giden kolun başında kardeşi
Kubilay; Orta Doğu tarafında ise küçük kardeşi Hülagu görev almıştır8
İşte Kubilay zamanında Kırgız topraklarının ele geçirilmesiyle, Sahalar
kuzeye, Orta Lena havzasina çekilmişlerdi. Saha bilim adamı Gogolev'e
göre bu dönemin adı "Kırgız ötöh" veya "Kulun-atah" arkeolojik
devresidir9.

5. Dönem: Geç Saha Devri: Bu çağ 15. asırdan başlar 16. asıra
kadar sürer. Bu dönem tamamen Saha Yeri'ndeki Orta Lena havzasında
cereyan etmiştir. Baykal Gölü kıyılarındaki eski Sahaların büyük
çoğunluğu bu yeni vatana gelip, 17. yüzyıldan önce Saha Türklerini
oluşturmuştur.

Sahaların kökeninin Lena bölgesinin eski sakinleriyle ilişkisiz
olduğu ve Saha kültürünün tüm unsurlarının onları çevredeki tayga
halklarından kesin biçimde ayırdığı, Güney Sibirya ve Orta Asya'nın
Türk topluluklarına yaklaştırdığı bugün kabul edilmektedir10.

Son olarak bazı tarihi eserlerde Sahalar, Uranhay-Saha adıyla
anılmaktadır. Bu adı Vilyuy nehrini yurt tutmuş ve Tunguzlarla beraber
yaşayan Sahalar taşımaktadır. Burada şunu da işaret etmekte fayda vardır
ki, Mogollar kuzeydeki bütün topluluklara Uranhayadını vermişlerdir.

S-Saha Türklerinin Maddi Kültürleri

Saha Türkleri aşağı-yukarı sekiz yüz yıldan fazla bir zaman komşu
kavimlerden izole olarak, Asya'nın en kuzey ucunda kendi hallerinde
yaşamışlardır. Bu yüzden Sahaların maddi kültürlerinde bir durgunluk
gözlendiği inkar edilemez. Onlar, bütün hayat tarzlarını kuzeyin
soğuğuna göre ayarlayıp, sürdürmüşlerdi. Ama buna rağmen Saha
Türklerinin maddi kültürlerinde İskitlerden bugüne kadar eski ve çeşitli
bakiyeleri görmek mümkündür.

Onların maddi kültürlerinin kökleri Güney Sibirya ve Orta Asya
göçebelerinin bölgesel kültürlerine kadar inmektedir. İlim adamları uzun
yılardır İskit-Sibirya kültürüyle, Türk kültürünün arasında çok sıkı
irtibatlar olduğuna işaret etmektedirler. Saha Türklerinin maddi
kültürleri bunun en açık delilidir. Mesela M.Ö. 1. yüzyılda Altay
Dağlarında, ünlü Pazırık medeniyeti gelişmişti. Birtakım ilim adamları
yalnızca Saha Türklerinin kendi süsleme sanatlarında, Pazırık motiflerini
tekrarladıklarını söylemektedirler11. İskitlere olan benzerlikler maddi
kültür açısından, hayvancılığa dair unsurlar (kısrakların sağılması için
kemik boru), kadın küpeleri ve kolyeler, hafif deri ayakkabılar, vahşi
hayvan sitilinin gözlendiği bezekler, ölü gömme törenleri (bilhassa at ile
gömme), meskenlerin iç ve dış yapısı şeklinde sıralanmaktadır. Bilhassa
Kurıkan ve Kıpçaklarla olan benzerlikler çok önemlidir.

Geç zamanlara kadar Saha erkekleri eşlerini genelde başka bir
kabileden alırlardı. Hali vakti yerinde olanlar bununla da yetinmeyip,
daha uzak uluslardan kız almışlardır. Gelini seçen damat tıpkı diğer Türk
boylarında olduğu gibi annesini ve babasını veya akrabalarını göndererek
kızı isterdi. Uygun bir dille gelinin ailesi razı edilmeye çalışılır ve
başlığın ne kadar olduğu tesbit edilirdi. Bu başlık bir yerde mecburidir.
Bedelsiz alınan bir kız kendisini onursuz hisseder. Düğün törenlerine
aşağı-yukarı bütün kabile katılır ve bu merasimler çok önemlidir.
Saha Türkleri eski Türk giyim-kuşamını bugüne kadar yaşatmış
olan bir Türk boyudur. Bu giysiler arasında boynuzlu şapkalar, tuma
tüylü sorguçlu kadın şapkası ve kuşakları vardır. Kışın ayakkabı olarak
Ren geyiği derisinden yapılmış ayakkabılar ve kürk çoraplar giyilir.
Yumuşak yaz botları da fabrika ayakkabılarına tercih edilir12
.Eminiz ki,bütün bu kültürel malzeme ile eski Türk giyim-kuşamı
canlandınlabilir ve eski Türk kültürünün bir müzesi teşkil edilebilir.
Bu gözden uzak tutulmaması gereken bir noktadır.

Sahaların en gelişmiş mesken tipleri yurtlar ve balaganlardır.
Bunlar kare biçiminde bir zemin üzerine sivri direklerin aşağı doğru
eğimiyle hazırlanırdı. Giriş kapıları doğu yönündedir13

6-Saha Kültüründe Olonhoların Yeri

Olonholar, Saha Türklerinin kahramanlık destanları ve sözlü
edebiyatlarının zirvesidir. Bugün Saha Cumhuriyetininde Olonhoların
toplanmasının birinci devresi bitmiştir. Olonhoların 150 tam metini ve
80'den fazla kısa özeti toplanmıştır. Şimdiye kadar 17 tam metin, 28 kısa
özet ve 21 küçük parça basılmıştır. Bunların büyük bölümü Rus
ihtilalinden önce hazırlanmıştı. Daha sonra Olonholar üzerinde
incelemeler başlamıştır ki, bu da Sovyet-Rusya dönemine rastlamaktadır.

Olonhoların hangi tarihi devreye ait oldukları konusunda
anlaşmazlıklar vardır. Bunu bir neticeye vardırmak için Güney Sibirya
ve Mogolistan'daki konar-göçerlerin içtimai hayatlarının tedkik
edilmeleri gerekmektedir. Saha Türklerinin ataları olan Kurıkanların,
dolayısıyla Tölöslerin toplumsal yapıları milattan önceki çağlarda dahi
çok güzel bir şekilde tanzim edilmişti. Bilindiği gibi Türk sosyal
hayatının temelini teşkil eden orun ve ülüş zamanımıza kadar gelmiş, bu
yüzden bütün Türk boyları toplum içindeki yerlerini bildikleri için ona
göre hareket etmişlerdir. Milattan önceki çağlardan beri sürüp gelen bu
kaideleri kimsenin bozmaya gücü yetmemiştir.


7-Şamanizm ve Eski Türk İnancı

a-Şaman

Şaman kelimesinin etimolojik kökeni üzerinde şimdiye kadar çok
durulmuştur. Bu terimin Tunguzcadan Rusça yolu ile Batı ilim dünyasına
geçtiği bilinmektedir. Aslen Sanskritçenin bir koluna bağlı olduğu
sanılan kelimenin, Hind-Avrupa dillerinden Toharca (Samane=budist
rahip) ve Sogdçadaki (Saman) transkripsiyonları keşfedilince, bu terimin
Hind-Avrupa menşeli olduğu görüşü kuvvet kazanmıştır. çünkü bu
kelime Tunguzcaya yabancı görünmekte ve Şamanlığın güneyden
kuzeye doğru yayılışında Budizmin tesiri sezilmektedir. Fakat
Tunguzların komşuları olan Sahalara etki ettikleri de bir gerçektirl4

Hakikaten eski Türk topluluklarında Şamanlığa benzer bir inancın
varlığına ihtimal verdirecek hiçbir kayıt mevcut değildir. Altay Türkleri
tarafından bugün Şaman manasına "Kam" sözü kullanılmakta ve bu
kelime bilindiği kadarıyla 5. yüzyıldan beri yaşamaktadır. Avrupa'da
hakimiyet kuran Hunlar zamanında Ata-kam ve Eş-kam adlarında iki
kişiden bahsedilmektedir. Yani Avrupa Hunlarının din adamlarına da
Kam denilmekteydi15• Eğer eski Türklerde şamanlık olsaydı, Hunların örf
ve adetleri hakkında oldukça geniş bilgiler veren Latin ve Germen
yazarların "Hunların dini törenleri yoktu" diyecek yerde, garip ayinleri
olan Şamanik telakkilerden haber vermeleri gerekirdi.

Hükümdar ailesinin Budizmle yakın ilgisine rağmen, Tabgaçlarda
da Şamanlığı hatırlatan birşey yoktur. Hem Budizmi, hem de
Maniheizmi kabul etıniş olan Uygurlarda bile bu hususta açık bir delile
rastlanılmamaktadır. Hatta Uygurlarda Kam sözü din adamı değil,
"büyücü, sihirbaz" manalarında kullanılmıştır. Din adamı manasına Türk
boyları arasında değişik adlandırmalar vardır. Mesela Kazak ve
Kırgızların Kam yerine Baksı, eski Karlukların da Sagun kelimesini
kullandıklarını biliyoruzl6• Orkun kitabeleri de dahilolmak üzere,
şimdiye kadar bulunan kitabelerde ne Kam sözüne, ne de Şamana tesadüf
edilmiştir. Bu nedenle, mevcut vesikalardan yola çıkarak, Eski Türkler
Şaman idiler şeklinde bir sonuç da çıkarılamaz.

b-Şamanizm

Bugün Asya Bozkırlarındaki dini inançların Şamanlığa bağlanması
adet haline gelmiş gibidir. 19. yüzyılın 2. yarısında Orta Asya Türkleri
arasında araştırma yapan W.Radloff, V.Verbitsky, A.Anohin gibi
Rusların tesbitleri sonucunda eski Türk dininin ana vasfında Şamanlık
varmış gibi bir düşünce hasıl olmuştur.

Bu Şaman Türklerin kozmogonisine göre, esas itibarıyla tanrıların
en yükseği, insan oğullarının atası olan Tengri Kayra Kan (veya BayÜlgen)
kişiyi ve bunun aracılığıyla yeryüzünü yaratmış, kişinin
kendisiyle mücadeleye girmesi üzerine ona Erlik adını vererek, ışık
diyarından, yeraltına atmış ve yerden dokuz dallı bir ağaç büyüterek, her
dalında bir cins insan türetmiştir. Şamanizme göre kainat üst-üste
katlardan müteşekkildir. Bu katlar belirli bir düzen üzere birbirlerinden
ayrılmışlardır. Bundan dolayı Şaman san' atını icra ederken, bir kattan
diğerine geçmek için büyük bir güç sarfetmek zorundadır. Yukarıda
onyedi kat vardır ve ışık alemini teşkil eder. Aşağıda yedi veya dokuz kat
bulunur. Bu da karanlıklar dünyasıdır. İnsanlar da bu iki alem arasında,
yani yeryüzünde yaşarlar. Koruyucu ve iyi ruhlar bu ışık diyarında
bunurlarken, kötülüğün kaynakları da yerin altındadır. Göğün en üst
katında ise, altın bir taht üzerinde, dokuz erkek ve dokuz kızı ile beraber
Bay-Ülgen oturmaktadır17

Dünyanın ve insanın yaradılışıyla ilgili rivayetlerin hemen hepsi
Şaman olduğu söylenen Türklerin kendi düşünceleri değildir. Bunlar
çeşitli dinlerden gelen tesirler neticesinde karışarak ortaya çıkmıştır.
Halbuki dünyanın yaradılışı Orkun kitabelerinde çok somut bir şekilde
izah edilmektedir: Üze kök tengri asra yagız yer kılundukta ikin ara
kişi oglı kılınmış18. Rivayetlerde geçen özel isimlerin birkaç tanesi
müstesna yabancı menşeilidirler. Araştırmacıların belirttiğine göre bu
hikayeler Hint, İran, Yunan, Yahudi efsaneleriyle, belki de Kök Tengri
dininin iç içe girmesiyle, Mogol devriiıde ortaya çıkan birtakım
hikayelerden doğmuştur. Bunların arasından Altay ve Saha Türklerinin
gerçek inançlarını ayıklamak çok zordur.

Şamanizm hususunda bugüne kadar en ciddi çalışmayı M.Eliade
yapmıştır. O, Orta ve Kuzey Asya topluluklarında dini hayatın Şaman
etrafında yoğunlaştığını söyler. Ancak Şaman bütün dini faaliyetlerde rol
oynamaz. Her sihirbaz Şaman olmadığı gibi, her şifa verici de Şaman
değildir. O, Şamanlığa kısaca "vecd ve istiğrak (extase) tekniği"
demektedir. Bununla beraber dinler tarihinde ve din etnolojisinde
görülen çeşitli vecd hallerinin hepsi de Şamanizme girmemektedir.
Eliade'ye göre Şaman herşeyden önce kendi özel yöntemleri sayesinde
ulaştığı extase hali içinden ruhunu göklere yükselten veya yeraltına
indiren bir kişidir. Bu esnada başka' ruhları hükmü altına alarak, tabiat
güçleri ve şeytanlarla bağlantı kurmaya muvaffak olur. Şaman ateş
üzerinde hakimiyet kuran, hastalanan ruhlara şifa veren, ölülerin
arzularını yerine getiren, dertlilerin şikayetlerini dinleyen,. yer altındaki
tanrıların yanına giderek aracılık yapabilen bir kişidir. Bu özellikleriyle
de çevresinde korkuyla karışık bir saygı uyandırır19•

Eski Türklerin de birtakım kutsal saydığı nesneler bulunmaktadır.
Bunlar "Kutlu Atalar Mezarlığı" olduğu gibi20, zaman zaman
büyük bir dağ veya ırmak da olabiliyordu. Fakat bunların hiçbiri Şaman
özelliklerini yansıtmaya yetmemektedir. Mesela, Kök Türkler yılın 5.
ayın ikinci yarısında Tanrıya Kutlu Atalar Mezarlığında kurban takdim
ediyorlardı. Ölüm halinde yas törenleri düzenlenir, bu sırada acılarını
dile getirmek için bağrışarak yüzlerini, gözlerini çizerlerdi21. Bundan
sonra ölü için yemek verme adeti vardı ki, bu gelenek günümüze kadar
gelmiştir. Bütün Türk topluluklannda ölünün hatırasına düzenlenen yok
olmaktan gelen "yog" merasimleri tertip edilirdi. Ölen hükümdarlar veya
kahramanlar için kabirlerinin başına hayatta iken savaşıp öldürdükleri
kişilerin sayısı kadar balbaHar dikerlerdi. Bu saydıklanmızın hepsi
Türklerin semavi dinlere girmeden önceki adetlerinin umumi bir
görüntüsüdür. Hatta bunlann bazılan Hak dinlere girdikten sonra da,
Türklerin dini hayatlannda süregelmişlerdir.

Şamanlıkta ruhun uçuşu (göklere yükselme veya yeraltına inmesi)
ile extase aynı anda meydana gelir. Şaman gerek gökte Bay-Ülgen ile
gerek karanlıklar dünyasında Erlik gibi tannlarla dostluk kurar, onlan
görür ve onlarla konuşur. Hastanın vücudundan çıkmış olan ruhunu bulur
ve geri getirir, yani hastalığı iyi eder. Şamanlann elbiselerinde her şeklin
bir manası olan semboHer vardır. O külahlar giyer, maskeler takar.
Üzerinde özel tasvirleri bulunan davulunu veya defini ça1ar22
• Kendinden geçinceye kadar çeşitli şekillerde zıplar, sıçrar, acaip sesler çıkarır
Bazan da bayılır.

Şamanlann diğer insanlar üzerinde tesirler bırakan bu
hareketlerinde başanlı olmasının bazı şartlan bulunmaktadır. Bu şartlar,
Şaman olma konusunda kendini gösterir. Buna göre Şaman olmak için ya
bir şaman ailesinden gelinmeli veya doğrudan doğruya kendi
yeteneklerine göre halk tarafından seçilmelidir. Şamanlar bağlı olduklan
topluluklann gelenek ve göreneklerini iyi bilmelidir ki, ona göre
tedavilerde bulunabilsinler. Bunun için genç Şamanın mutlaka yaşlı ve
tecrübeli bir Şaman tarafından yetiştirilmesi lazımdır. Şamanlık
mesleğini almanın en kolay yolu kişinin sinirsel bir hastalığın belirtisini
taşımasıdır23. Bir sürü ruhlara sahiptirler. Bunların bir kısmı Şamanı
korurken, bir kısmı da ona yardım etmekle vazife lidir. Bu ruhlar büyük
çoğunlukla hayvan biçimindedirler. Sibirya kavimlerinde bunlar ayı,
kurt, geyik, tavşan ve çeşitli. kuşlar, özellikle kartal, baykuş ve karga
şeklinde görülebilirler. Mesela yeraltına inerken yanında "ayı perisi",
gökyüzüne çıkarken "at ruhu"nda~ yardım görür. İhtiyaç halinde o
düny~nın her tarafından yardımcı ruhlar çağınr. Bu daveti davulunu veya
defini çalarak yapar. Yardımcılannın geldiklerini onlann seslerini
çıkararak belirtir. Tunguz Şamanının baş yardımcısı yılan sesini, Eskimo
Şamanı kurtu, Japon Şamanı ren geyiğini taklit eder. Şamanların bu
hayvanların gizli dillerini de öğrendikleri söylenmektedir24. Davulunu
çalarak cinleri ve perileri toplayan Şamanın elindeki ip veya asa bir
kozmik bölgeyi diğerine bağlayan yoldur25. Esasen Şamanın mistik
seyahatlarında kullandığı başka araçlar da vardır. Mesela kayın
ağacından yaptığı dokuz basamaklı merdiven, gök kuşağı gibi.
Görülüyor ki, Şamanlık bir dinden ziyade, temel prensibi ruhlara,
cinlere, perilere emir ve kumanda etmek, gelecekten haber vermek
düşüncesi olan bir sihirdir. Bütün bu anlatılanlar sadece Asyalı Türk
topluluklarına ait değildir. Ufak tefek değişiklikleri olmakla beraber
Şamanizm denilen bu yaşayış Mogollarda, Japonlarda, Eskimolarda,
Malezya' da, Avustralya' da, Kafkaslarda, İzlanda ve Kuzey Amerika' da
ve Afrika'nın birçok yerinde görülür.

Tarihin dini inançları ve telakkileri değişikliklere uğratarak bazan
zenginleştirip, bazan da fakirleştirerek akıp gittiğini söyleyen
araştıramacılar her dinin içerisinde Şamanik unsurların bulunduğunu
söylemektedirler. Ve yine araştırmacılar Şamanlığın Orta ve Kuzey Asya
topluluklarının gerçek itikatları olmadığını da iddia etmişlerdir. Buna
göre Şamanizmin özünde asabi hastalıklar yatmaktadır. Kuzey kutbuna
yakın bölgelerde şiddetli soğukların, uzun gecelerin, yalnızlığın ve
vitaminsizliğin insanların sinir sisteminde tahribata yol açtığı
bilinmektedir. Şamanların sar' a nöbetine maruz kalmaları buna
bağlanmaktadır. Ancak bunlar hakiki hastalardan farklı olarak kendi
arzularıyla bu duruma gelmektedirler. Çünkü Şamanlar kendileri hasta
olmaktan ziyade, hastaları iyileştiren kişlerdir. Bu yüzden sağlıklı olmak
zorundadırlar. Hatta toplum içinde en akıllı kişilerdir de diyebiliriz.

Bütün bu olumsuz şartlarda ortaya çıkan Şaman aciz durumdaki halkı,
ruhlarla temasa geçerek rahatlatırlar. Ayin sırasında Şamanın ağzından
çıkan teselli edici sözlerle avunurlar. Onlar şifahi destan edebiyatının da
koruyucularıdırlar. Buryatlarda olduğu gibi, Saha Şamanının söz hazinesi
12 bin kelimeyi bulduğu halde, halkın konuştuğu kelime sayısı 4 bini
geçmez. Kazak ve Kırgızlarda Baksılar şarkıcı, şair, müzisyen, kahin,
hekim ve halk menkıbelerinin yaşatıcılarıdırlar26•

Daha öncede belirttiğimiz gibi Şamanlığın izlerine güney yanm
küre ülkelerinde de rastlanmış ve ve bundan dolayı menşeini sıcak
bölgelerde arayanlar da olmuştur. Bunların başında M.Eliade
gelmektedir. Mesela, bazı Orta Asya topluluklarında Ak-Kam, Kara-
Kam ayırımının İran tesirli olduğu düşünülmektedir. Yine bunun gibi
bereket ve doğum tanrıçası Ayzıt'ın durumu, dokuz erkek ve dokuz kız
evlatlı Bay-Ülgen'in hali toprağa bağlı kültürlerin tasavvurlarıdır
denilmektedir. Örneğin, Şamanın aynasının da güney kökenli olduğu,
davulunun Budizm yoluyla Hindistan'dan geldiği iddia edilmektedir27

Şimdi toparlayacak olursak:

Şamanizm bir din değildir. Saha Türklerinin birçok tören ve
adetlerinde Şamana iş düşmez. Ancak bugün Şamanizm olarak bilinen
itikad ve gelenekler Sibirya kavimlerinin sosyal bünyelerine o derece
tesir etmiştir ki, bunları söküp atmak mümkün değildir. Saha Yeri'nde
Şamanizm bir inançtan ziyade bir meslek durumuna gelmiştir. Saha
Türklerinin hayatında Kök Tengri dini çok önemli bir roloynamış,
bugünde Şamanizm olarak adlandırılan bu merasimler oynamaya devam
etmektedir. Saha bilim adamlarına göre bugünkü Şamanizm, eski Türk
dininin felsefi, sanat ve tıbbi yönlerini göstermektedir.

Saha Şamanizmine ait ilk bilgilerin 13. yüzyıldan kalma olduğu
söylenmektedir. Rus işgalinden sonra, süratli bir şekilde Hrıstiyanlık
propagandası yapılmasına rağmen, eski Türk dininin izlerini
silememişlerdir. Sovyet dönemiyle birlikte Savaşçı Ataizm ile büyük bir
mücadeleye girişmişti.

Saha Türkleri erkek din adamına "Oyun" ve kadın din adamına da
"Udagan" derler28• Bunlar ak ve kara olabilirler. İyi işleri Ak-Kamlar
üstlenmişlerdir ki, onlar gökyüzünün dokuzuncu katına kadar
çıkabilirler. Bir inanışa göre, Saha Türklerinin tarihinde yalnız bir Oyun
dokuzuncu kata ulaşmış ve bugüne kadar da geri dönmemiştir. KaraŞamanlar
veya Kamlar halk tıbbını bilen ve kullanan halk hekimleri
(Omosutlar) olarak tanınmaktadırlar29

c-Sahaların Kut-Sür İnancı

Türk toplulukları arasında Sahaların ve Altay Türklerinin dini
inançları yönünden diğerlerine nazaran oldukça ilgi çeken bir tarafları
vardır. Onlar, eski Kök Tengri inancı ve Şamanizmin karışımından
oluşan dini itikatlarını bugiine kadar getirebilmişlerdir.

Sahaların kendilerine has tatbik ettikleri Kut-Sür geleneği
karmaşık bir sistemdir. Kut-Sür hakkındaki problemlerin halledilmesi,
Şamanizmin de bazı meselelerini çözebilir. Saha bilim adamları ve Saha
Yeri 'nde kurulmuş bulunan Kut-Sür adlı cemiyet devamlı bir şekilde bu
problemler üzerine çalışmaktadırlar. Bunların çabaları neticesinde bugün
bazı sistemler geliştirilmiştir. Türkçe Kut kelimesi "devlet, ikbal, saadet,
ruh, baht" gibi anlamlara gelmektedir30. Saha inancına göre kişide üç Kut
bulunmaktadır: Anne-Kut, Toprak-Kut, Hava-Kut. Anne-Kut'u yalnız
Ak-ruhlar verir ve bu Kut insanın genetik yapısını taşır. Toprak-Kut'ta
ise insanın bedeni yer alır. Hava-Kut kişinin isteklerini ve arzusunu
gösterir. Bu üç Kut'un da insan bedeninde yeri ayrıdır. Sür ise, genel
olarak hayatı sağlayan güçtür. Yani insanın enerjisidir. Sür, bu üç Kut'un
durumuna bağlıdır.

Kutlara bağlı olarak gölge denilen bir anlayış vardır. Bu gölge, kişi
kutlarının etkilerini yansıtır. Kutlar ve göğün çeşitli katlarında bulunan
tanrılar arasında bir bağ bulunur. Tanrılar, Kutlara hayatta kalma gücünü
gönderirler. Devamlı olarak insan ruhunu terbiye ederler, insanın iç
tabiatının temiz olmasını sağlarlar. Gökyüzünün dokuz katındaki tanrılar
ve vazifeleri ise şunlardır:

1-Gökyüzünün dokuzuncu katında baş tanrı, yani Ak-Tanrı yaşar .
. Bu tanrı bütün dünyayı yaratandır ve sekizinci katta yaşayan tanrılar
onun çocuklarıdır ..

2-0thon ve çıngıs- Tanrı göğün sekizinci katında ikamet ederler.
Bu tanrılar dünyanın değişmeyen kanunlarını düzenlemişlerdir.

3-Göğün yedinci katında üç büyük tanrı vardır. Bunlar; Cılha,
Tanha ve Bilge- Tanrılardır. Bütün canlılara hükmedebilmektedirler.


4-Altıncı katta Sün Cahın- Tann veya "Gök gürültüsü tannsı"
yaşamaktadır. Bu tannnın vasıtasıyla tabiat güçleri kendini gösterir.

5-Gökyüzünün beşinci katında Ulug Sorun-Tanrı yaşar. Bu tann
insana Sür'ü ve üç mesleği verir. Bunlar demircilik, dillere kabiliyet
(yani başka dil öğrenme) ve Şamanizm.

6-Hotoy- Tanrı göğün dördüncü katında ikamet eder. Bu tann
kişiye iktidar verendir.

7-Gökyüzünün üçüncü katında Cöhögöy-Tanrı bulunmaktadır. Bu
Saha Türklerinin tanrısıdır ve ilerlemeyi sağlar.

8-İyehsit- Tanrı göğün ikinci katındadır. Bu tanrı kişinin
merhametli, sevimli ve himayeci olmasını düzenleyendir.

9-Gökyüzünün ilk katında ise Ayzıt- Tanrı yaşar. Bu da sevgi ve
sanat tannsıdır.

Bu tannlar sayesinde, dokuz madde halinde Kut-Sür inancı
teşekkül ettirilmiştir. Bu sisteme uyanlar, tanrının yolundan giderler ve
tanrılar ile ilişki kurabilirler. İnsan tannnın yolundan ayrılırsa günah
işlemiş olur. Tanrılar böyle kişilerden yüz çevirirler ve Kut-Sür'ü ona
vermez olurlar. '

Tannlann bir de yerdeki yardımcılan vardır ki, bunlara İşi
denmektedir. Bu İşi 'nin Türkiye Türkçesinde "ruh" manasına geldiği
söylenmektedir. İşilerin sayısı çok olmakla beraber, hepsi bir tanrı ile
bağlantılıdır. Bunlannda bazılan adları söyledir: Dünya-İşi, adı An-
Alahşın. Orman-İşi, adı Bayanay. Su-İşi, adı Ukun. Yol-İşi, adı Artık.
Ev-İşi, adı Cerde-Bahsılana vesaire. İşilere de tannlar gibi özen
gösterilmelidir. Aksi takdirde tannlar insandan yüz çevirebilirler. Kişiye
doğrudan doğruya bağlı olan İşiler de vardır. Mesela, Serken Sehen-İşi,
Bilgelik-İşi, Göz-İşi, Dil-İşi gibi.

Saha Türkleri şeytana Abası demektedirler. Abasılann etkileri
bilinmez ve görünmez. Abası, Kut içerisine girdiği zaman onu yok eder.
Kişi öldükten sonra, Abasılı Kut uçup, bulut olur. Abasılar insan
beynindeki çeşitli hastaklıkların sebebidir. Bunlann sayısı da dokuzdur.
Genelde insanlar Tannnın yolundan aynıdıklan zaman Kutlann içine
girerler. Mesela Hava-Kut'u yiyen Abasılar yukarıda yaşarlar. Toprak-
Kut'u yiyen Abasılar kuzey veya batıda, bazıları ise yeraltında yaşarlar.

Yani onlar hem aşağı dünyada, hem de yukarıdaki alemde yer alabilirler.
Bunlar insan vücudundaki hastalıkların sebebidir. Anne-Kut'u yiyen
Abasılar da aşağı dünyada ikmet ederler. Çalınmış Kutlar herzaman
ölüm suyunda yatarlar ve daima orta dünaya çıkmaya çalışırlar(31).
Tanrı güçleri (Kamlar) suya bend kurup, bunu engellemeye uğraşırlar,
aksi takdirde bütün canlılar ölür. Saha Türkleri, Abasılara Kir de derler.
Kir'in manası çok geniştir. Saha Türkleri, insanın durumu tabiatla sıkı
sıkıya bağlı olduğu için, kişiye boşluk çocuğu da demektedirler. Tabiatın
durumunu üç ağaç gösterir: Kutsal ağaç, dallı budaklı ağaç ve kurbanlık
ağaç.

Kut-Sür'ün son umdeleri şunlardır: 1-Fikrin sağlam olsun. 2-
Vücudun sağlam olsun. 3-Bu haldeyken, Anne-Kut'un sağlam olsun.
Yakın zamanlara kadar iyilik tanrılarının onurlarına yapılan
törenler, seromoniler "Kumus" festivali şeklinde cereyan ediyordu. Bu
festival baharda veya yazın ortasında yapılırdı. Saha inancına göre Tanrı
yolunu takip etmek için, kişi herzaman fikirlerini terbiye etmelidir.
Bundan dolayı Saha Türkleri arasında birçok adet ortaya çıkmıştır.
Bunları uygulamak, Tanrının yolundan gitmeye yardımcı olur. İnsanları
Abasılardan korur.32

d-Kök Tengri İnancı

Eski Türkler tabiatta bazi gizli kuvvetlerin varlığına inanmışlardır.
Bunlar kutsal (yani ıduk) idiler. Tabiat güçlerine itikad, hemen hemen
bütün halk dinlerinde mevcuttur. Fiziki çevrede bulunan dağ, deniz,
ırmak, ateş, fırtına, gök gürültüsü, ay, güneş, yıldızlar gibi tabiat
şekillerine ve hadiselerine karşı hayret ve korkuyla karışık bir saygı hissi
eskiden beri olmuştur33.Mesela ziraatçı kavimlerde daha çok bereket
tanrıları olarak bazı kuvvetler bulunur. Şavaşçı kavimlerde ise, zafer
tanrıları birinci plandadır. Çoban topluluklarda hayvanların yavrulaması
veya koyun kırkma zamanlarında özel törenler düzenlenirdi. İşte halk
dinlerinin mahalli özelliklerine karşılık, yüksek dinlerde bütün cihana
şamilolan hususiyetler vardır.

Eski Türklerde ruhların insan biçiminde tasavvurları olmadığından
putlarıda olmamıştır. Fakat ruhlara karşı bir saygı bulunduğundan,
kahinlik ve falcılık gibi mesleklere Türkler arasında da tesadüf
edilmektedir. Avrupa Hunlarındaki falcılığı Latin kaynakları
kaydetmiştir. Ayrıca orijinal Kök Türk harfleriyle yazılı Irk-Bitig34 adlı
fal kitabı ilgi çekicidir. Ancak falcılık ve kahinlik eski ve orta çağ
kavimlerinin hepsinde mevcuttur.

Türklerin dini diyebileceğimiz, ancak şimdiye kadar bu dinin ismi
hakkında bir belgeye rastlamadığımız, fakat kitabelerden yola çıkarak
Kök Tengri dini olarak adlandırabileceğimiz bu inancın temelinde ölmüş
atalara saygı, onlar için kurbanlar kesilmesi (ki bu babaerkil toplumlara
mahsustur), baba hakimiyetinin ailedeki belirtisi olarak sayılmaktadır.
Bu itikata göre insanların ruhu öldükten sonra bile yaşamaktadır. Din
tarihi araştırıcıları ve etnologların Türk halkları üzerine yapmış oldukları
incelemeler, Kuzey Asya ve eski Orta Asya kavimlerinde Atalar
Kültü'nün bulunabileceğini ortaya koymuştur. Asya Hunları her yılın
mayıs ayı ortalarında "Kutlu Atalar Mezarlığı"nda kurban keserlerdi35

Türklerde atalara olan saygı, onların mezarlarına yapılan hakaretlerin
şiddetli bir şekilde cezalandırılmaları şeklinde de görülür. Mesela
Attila'nın Balkan seferi (442), Hun hükümdarlarına ait mezarların,
hrıstiyan papazlar tarafından soyulması yüzündendir36. Türkler için
büyük hakaret olan bu davranışa hrıstiyan hırsızları, Türk mezarlarına
ölülerin değerli eşyalarıyla gömülmeleri sevketmiştir. çünkü Türkler
öbür dünyaya, yani ölümden sonra ikinci bir hayatın varlığına
inanıyorlardı.

Eski Türkçede "ruh, can" manasına gelen Tin kelimesi
kullanılıyordu. Bu aynı zamanda "nefes" demekti. Ölümü nefesin
kesilmesi, ruhun bedenden çıkıp uçması şeklinde tasavvur ediyorlar,
bazan ölü yerine "uçmak" tabirini kullanıyorlardı. Bugüne kadar
kitabeler üzerine yapmış olduğumuz incelemelerde, altı yazıtta biz
uçmak terimine tesadüf ettik. Uçmak'ı Türkler aynı zamanda cennet için
de kullanmışlardır. Bazan Türklerin evlerinde atalarının suretlerini tasvir
eden töslere rastlanılmıştır. Mesela 13. yüzyılın ikinci yarısında
Mogolistan'a giden elçi Rubruk, bir Uygur mabedinde puta benzeyen
bazı nesneler görmüş ve putlar nedir diye sormuştur. Uygurlar da bunlar
tanrı tasvirleri değil, içimizden biri öldüğü zaman yakınları onun suretini
yapar ve tapınaklara koyar, biz de bunları ölünün hatırası olarak saklarız,
diye cevap vermiştir. Yani bu durumun ne totemcilikle, ne de Şamanlıkla
bir alakası yoktur. Ancak bu husus bazı diğer kavimlerde ölen kudretli
insanların sonradan ilahlaştırılıp, yarı tanrı durumuna sokulacak kadar
ileri götürülmüştür. Ölünün daha mutlu yaşayacağına inanılan bazı Hind-
Avrupa kavimlerinde ölünün mezarına eşyaları konur, hatta önemli
ölülerin akrabaları da öldürülerek yanına gömülürdü. Kuzey Avrupa
topluluklarının kutsal hayvanları domuz için yaptıkları törenlerde insan
kurban ettikleri bilinmektedir. İnsan kurbanı esasen Sami kavimlerinde
ehemmiyet taşıyordu. Arabistan'ın kuzey bölgesinde bereket ile ilgili
olarak, tabiatı idare eden tanrılara insanlar kurban edilirdi. Tanrının
hiddetini yatıştırmak için cahi1iye devri Araplarınca en kıymetli evlat
olan erkek çocuk takdim olunurdu. Hz. İsa'nın insanlığı kurtarmak için
kendisini feda ettiği telakkisi gibi, İslamiyette kutlanan Kurban Bayramı,
Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etme hikayesidir.

Eski Türklerde en büyük kurban, bozkırlı Türk'ün ençok kıymet
verdiği hayvan at idi. Orta Asya'nın Türk bölgelerinde, özellikle
Altaylardaki kurganlarda, birçok at iskeleti bulunmuştur. Hatta çok
enteresandır ki, bugünkü Kazak ve Kırgızların bazılarının Kurban
Bayramında dahi at kurban ettikleri söyelenmektedir. İnsan kurbanı
bozkırkültürünün değil, ziraat kültürünün belirtisidir. Bu mühim noktayı
dikkate alan tanınmış kültür tarihçisi W.Eberhard, Türklerde böyle bir
adetin mevcut bulunmadığını ve hatta Türkler kendi hakimiyeti altında
bulunan bazı kavimlere bunu yasak etmiştir demektedir.

Türklerin eski inancı Kök Tengri itikadı idi. Kök Tengri bozkır
kavimleri inancında tek yaratıcı olarak görünmekte ve din sisteminin
merkezinde yer almış bulunmaktadır. Bütün Türk boylarında kurban
sunulan en yüksek kutsal varlık Kök Tengri olmuştur. Tanrı tam iktidar
sahibidir. Aynı zamanda semavi mahiyeti olduğu için Kök Tengri adı ile
zikredilmiştir37

İlim adamları Kök Tengri inancını doğrudan doğruya
bütün Türklerin ana kültü olarak vasıflandırmıştır.
Kök Tengri itikadının esaslarını aşağı-yukarı Orkun kitabelerinden
tesbit etmek mümkündür. Kitabelerde birçok yerde zikredilen Tengri'ye
bazan Türk Tengrisi şeklinde de tesadüf edilmektedir. O zaman milli bir
hüviyeti ortaya çıkıyor. Aşinaların hanedanIık kurmaları Tanrı tarafından
olmuştur. Bumın ile İstemi 'yi Tanrı tahta çıkarırken, Türk milleti yok
olmasın diye İlteriş ile İl-Bilge Katun'u halk içerisinden çekip, yükselten
O'dur. Halk kaganı terkettiği zaman Tanrı onları cezalandırmıştır.
Savaşlar onun sayesinde kazanılmıştır. Tanrı Kut'a ve Ülüg'e layık
olmayanların elinden de bunları almıştır38. Yani Tanrı Türk
milletinin geleceğini belirleyen en yüce varlıktır.

Bütün bunlar Tanrı'nın eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol
gösteren, onların varlıklarına hükmeden bir Ulu yaratıcı olduğunu
göstermektedir. Açıkça görülmektedir ki, bu semavi Tanrı inancının
Şamanik düşüncelerle hiçbir alakası yoktur. Şurası da bir gerçektir ki, ne
Şamanizm, ne de diğer Hak dinler Türk'ün bu milli dinine etki
yapamamış, yani onu kendi gayelerine hizmet edecek şekle
sokmamışlardır.

8. yüzyılda Hazar Türklerinin "bir yaratıcı Tanrı" tanıdıkları,
hrıstiyanların "üçlü inancına" karşılık, onların tek Tanrıya iman ettikleri
kaynaklarda yazılıdır. 10. yüzyılda bazı Türk boyları arasında dolaşan
İbn Fadlan, Oguzların içlerinden biri zulme uğrar veya sevmediği birşey
görürse başını semaya kaldırıp "bir Tanrı" dediklerini söyleyememektedir39.

Dini itikad olarak varlığının M.Ö. 5. yüzyıla kadar indiği söylenen
Kök Tengri'nin Asya Hunları arasında bile tek bir ulu varlığı temsil
ettiği kayıtlıdır. Gökyüzündeki tabiat varlıklarının büyük roloynadığı
eski halk dinlerinde güneş, ay ve yıldızların tanrı olarak tanınmalarına
karşılık, Türkler göğü bütün olarak sembolleştirmişler ve Kök Tengri
itikadı ortaya çıkmıştır. Bu yüzden bu inanç sistemi sadece Türklere
özgüdür. Kök Tengri yalnızca kendisine itaat edilmesi gereken, koruyucu
bir kudret olduğu halde, diğer varlıklar (güneş, ay, yıldızlar) için önemli
bir fonksiyon mevcut değildi. Mesela Bizans kaynaklarında, Kök Türkler
ülkesinde Kök Tengri'nin tek yaratıcı varlık olduğuna; Türklerin ateş, su
gibi bazı şeylere kutsallık atfetmelerine rağmen, ancak yer ve göğün
yaratıcısı Tanrı'ya taptıklarını kaydedilmiştir.

Dinler tarihinde tesbit edilen bir hususa göre, hiçbir din saf halde
kalmamış, Tanrı herzaman kutsal sayılan ikinci derecede yan varlıklar ile
çevrili bulunmuştur. Tarihin en büyük dinlerinde durum böyledir.
Hrıstiyanlıkta bir yerine üç olan Tanrı kişiliğnden başka, Meryem Ana,
melekler, azizler ve ölü ruhları kutsaldır. İslamiyette, İhlas Suresi'nde
"Allah'ın birliği ve vasıfları din felsefesi ve edebiyatında görülmemiş bir
şekilde belirtilmiş" olduğu halde Amentü Suresi'nde peygamberlere,
kitaplara, meleklere iman vardır.

Kök Tengri dininin Türklere mahsus bir inanç olduğu Tanrı
kelimesinden de anlaşılmaktadır. Bu kelime bütün Türk dillerinde olduğu
gibi, Türkçeden birçok Asyalı kavrnin diline de geçmiştir. Türkçenin asli
kelimesi olan Tanrı'ya yazılı kayıt olarak, en eski m.ö. 3. yüzyılda
rastlanmaktadır. Hiç şüphesiz bundan öncede mevcut idi. Zamanımızdan
2500 yıl evvel, başta eski Yunanlılarda olmak üzere ölümlü ve ölümsüz
birçok tanrının olduğunu görenler, Türklerde tek bir ilahın ve yaratıcı
yerine geçen Tanrı kelimesinin varlığına inanmışlar ve bunu kabul
edememişlerdir. Çinlilerin Türklerden aldığı kesin olan bu kelime eski
kayıtlarda (M.Ö. 5. yüzyıl) T'ien şeklinde, Tanrı manasına kullanılmıştır.
Yani Türkler Tanrı 'yı dinlerinin en yüksek varlığı olarak
kullanmışlardır40

S-Saha Cumhuriyeti Tarihi

Rusya Federasyonu toprakları içerisinde bulunan Saha
Cumhuriyetinin durumu çok ilgi çekicidir. Arazisi 3.103.000 km2, nüfusu
1990 sayımına göre 1.109.000'dur. Bu nüfusun 740.000'i şehirlerde
yaşamaktadır. Saha bölgesinde yaşayan insanların % 90'ı merkezi
bölgelerde toplanmıştır. Saha Türklerinin sayısı 370.000 kişi olup, % 34
civarındadırlar. En kalabalık nüfus ise % 50'lik oran ile Ruslara aittir.
Başkent Yakutsk 187.000 kişidir ve Sahaların % 95'i kendi ülkelerinde
yaşamaktadır. Saha Cumhuriyeti 'nin en önemli bakanlıkları, bilim
merkezleri, bankaları, okulları Yakutsk'ta yoğunlaşmıştır. Sovyetlerden
sonra bu şehir büyük bir endüstri merkezine dönüştü. Yakutsk'taki su
sistemi dünyanın en derin su alma noktasıdır. Çünkü burada su toprağın
metrelerce altından çıkanlmaktadır41.Yakutsk dışındaki diğer
büyük şehirleri Aldan, Verkoyansk, Olyokminsk'tir. 1950'lere gelindiğinde
Saha Yeri' nde şehirleşme hemen hemen tamamlanmıştı. Saha Yeri, .
Rusya'nın en zengin yeraltı ve yernstü kaynaklarının bulunduğu
bölgedir. Gümüşten elmasa, kömürden doğalgaza çok değerli
madenIerden, kürke kadar birçok şey mevcuttur.

Saha Yeri, Sibirya'nın donmuş toprakları bölgesinde
bulunmaktadır. Soğuk -70, sıcaklık ise yaz aylarında +40 dereceye kadar
ulaşmaktadır. Kuzey bölgeleri buz çölleri ile kaplıdır. Ülkede sayısız göl
ve nehir vardır. Dünyanın en büyük ırmağı olan Lena'nın genişliği 30
km' dir. Nehir yolları şu anda 9000 km'den daha fazladır. Orta ve güney
bölgeleri yeşil bir denizi andıran ormanlarla kaplıdır. Komünist
yönetimden önce zengin ormanlara hemen hemen hiç dokunulmamıştı.
Bu sıralar ormancılık Saha ekonomisinin temel taşlarındandır. Halk
geçimini balıkçılık, hayvancılık, madencilik ve az sayıda tarımla
sağlamaktadır. Altın bundan yaklaşık 150 yıl önce bulunmuştur. Daha
önceleri çok az altına rastlanırken 1923 'te Saha rehberlerin öncülüğüyle
Aldan Nehri etrafında mühim altın yatakları ortaya çıkarılmıştır. Vilyuy
bölgesinde ise önemli ölçüde tuz yatağı vardır. Tarım alanlarının ve
yaylakların gelişmesiyle hayvancılıkta büyük gelişmeler kaydedildi.
Saha Türkleri bugün sayıları bin kadar olan eski Türk atı ve ineklerini de
bugüne getirebilmişlerdir. Bugün Saha Yeri'nde 22'den fazla kürk
hayvanı mevcuttur. Ancak bu Türk ülkesinde hayvanların gelişi-güzel
imha edilmesi sonucunda su samuru ve kahverengi tilki gibi hayvanlar
hemen hemen 1919' larda tükenme tehlikesiyle karşılaştılar. Burada
ayrıca ren geyiği ve yabani kuşlar da geçim kaynağı olarak
avlanmaktadır42

Sahalar, kültürlerini ve geleneklerini korumak için
büyük bir direniş gösterip, başarılı oldular. Bu toprakları en az 1300
yıldır vatan olarak işlemişler ve damgalarını her yerine vurarak
ebedileştirmişlerdir.

Ruslar, Saha Yeri'ne 17. yüzyılın başından itibaren girmeye
başladılar. O zaman Sahalar, Vilyuy ırmağı boyunda oturmakta olup,
Ruslarla ölÜIn-kalım savaşına girişmişlerdi. Sahaların en güçlü boyu olan
Namaslar Lena'nın sol sahilinde, bunların güneyinde Kangalaslar,
'Lena'nın sağında Meginler, Aldan ırmağına dökülen Tanda boyunda
Böroganlar, daha doğuda Baturaslar ve Batulinler vardı43
• Fakat kalabalık ve zamanın şartlarına göre üstün teknoloji ile donatılmış
olan Ruslar,Saha Yeri'ni işgal ettiler. l632'de Saha Yeri, resmen o zamanki Rus
Çarlığına bağlanmıştı. Rusların Saha Yeri 'ne gelmeleri bir gelişme kabul
edilmekle beraber, Çarlık Rusyası'nın buradaki en belli-başlı politikası
küçük halkları talan etmek olmuştur. 1633 ve l634'de Sahalar
ayaklandılarsa da onların bu isyanı bastırıldı. İkinci büyük başkaldırı
l636-l637'de meydana geldi. 1639 yılında Aldan Sahaları, Tunguzlarla
beraber Ruslara karşı durmak istedilerse de, yine başarı kazanamadılar.
Sibirya'da, Moskova'nın koloniyal siyasetini yürütenler bölge
hakimleriydi. 1641' de Yakutsk' a tayin edilen yeni vali Petr Golovin, bu
ülkeyi açıkça soymaya başladı. Hem halktan normal vergi topluyor, hem
de haraç alıyordu. Sahalar 1642' de kürk toplamaya gelen Rus memurlara
hücum ettiler, fakat bu harekette susturuldu. 23 Saha Türkü asıldı,
birçoğu da işgence ile öldürüldü. Merkezden uzak oldukları için de kendi
başlarına hareket etmeleri kolaydı. Geniş hukukIara sahip olmaları ve
kontrolden uzak bulunmaları büyük suç ve cinayetler işlemelerine yol
açıyordu. İlk başlarda birbirlerini denetlernek üzere iki vali tayin
edildiyse de, bunlar birbirlerini denetlernek şöyle dursun, aralarında
düşmanlıklar oluşmuştu ve valilikler arasında çatışmalar bile meydan
geliyordu. Bu yüzden ilk valilerin 17. yüzyılın ikinci yarısında (1650)
görevlerine son verildikleri görülmektedir. Önceleri valilerle beraber
oğullarıda buralara geliyorlar, babaları öldüğü zaman yerlerine onlar
geçiyorlardı.

Bölge valilerinin elinde diğer bir avantaj olarak askeri
birliklerinin olması vardı. Onların Türk silahlarından üstün olarak topları
ve tüfekleri bulunuyordu. Vergisini vermeyen veya suç işleyen yerli halk
en ağır cezalara çarptırılmaları yanında, Saha Yeri'nin birçok yerine de
hapishaneler kurulmuştur44

19l7'ye kadar Yakut bölgesi, idari olarak Doğu Sibirya valiliğine
bağlı kalmıştır. Orta Asya geleneklerine uygun olarak, konar-göçer olan
Saha Türkleri yavaş yavaş yerleşik hayata geçtiler. Saha Yeri, Rus
işgaline uğradıktan sonra buraya Kazan'dan dört tanede rahip
getirilmişti. Onlarla beraber din kitapları ve kilise malzemeleri de
gönderilmişti. 166.3'te Yakutsk şehrinin yakınında bir manastırda inşa
edildi. Kilise gerçek amaçlarının dışında Rus idaresine yardımcı olan bir
vasıta durumundaydı. 18. yüzyıldan itibaren Ortodoks hrıstiyanlık
yayılmıştır. Ancak Saha Türklerinin hrıstiyanlığı yüzeyseldir. Bunun asıl
sebebIeri arasında eski Türk dininin tesiride vardır.

Ruslar Lena'ya gelişlerinin ilk yıllarından itibaren fakir halktan
ağır vergiler toplamaya başladılar. Rus işgalinin başlangıç yıllarında
vergi nüfusunu düzenlemek maksadıyla defterler tutulmuş, buralar
çocuklar dahi kaydedilmiştir. Ruslar vergi olarak genelde pahalı kürk
topluyorlardı. Ayrıca at ve sığırdan da vergi alınması bazı durumda
halkın bunları tamamen kaybetmesine sebep oluyordu. Saha samurları
serbest pazarda 450-550 ruble ettikleri halde, Ruslar bunları Türklerin
elinden 20-30 rubIeye satın alıyorlardı. Sonra fazla avlanma yüzünden
zamanla samur nesli azalmış ve 17. yüzyılın sonlarına doğru tilki derileri
de vergi olarak alınmıştır. Daha sonraları ise vergiler para olarak da
alınmaya başladı. Bunun yanında vergi memurlarının usulsüzlükleri de
Saha halkının belini kırmıştır. Bu iş o kadar cazip hale gelmiştir ki,
zamanla Saha ülkesinde bir hayli vergi toplayan şahsa rastlanmıştır45. 19.
yüzyılın sonlarında Saha Yeri 'nde kapitalist ekonomi kökleşmiştir ve
bugünkü sınırlar da o zamanlar belirlenmiştir. Bu sınırlara Asya'nın
bütün kuzey-doğusu, Çukotka, Kamçatka, Kuril Adaları, Ohotsu Denizi
ve Udrayl dahil idi.

l735'te Saha Yeri'nde ilk mektep açıldı. Rus ihtilalinden sonra,
Saha aydınlarının büyük ekseriyeti yok edilmiş, aynı zamanda Saha
Şamanlığına da büyük darbe indirilmiştir. Fakat millet ve vatan duygusu
bugünkü kadar gelişmemiş olduğundan, aydınlar arasında fazla karşı
koyma olmamıştır.

1917 Komünist İhtilalinden sonra Saha milliyetçileri komünizmin
hakimiyetini tanımamışlardı. Karşı ihtilalciler 20 Kasım 1917' de Saha
Halkının Huzurunu Koruma Komitesi'ni kurdular. O sırada Kerensky

Hükümetinin Saha Yeri'ndeki temsilcisi olan Solovyev, 22 Şubat 1918
tarihinde Yakutistan Vilayet Meclisini kurdu ve milliyetçiler Rusya
yerine Japonya'dan mal getirilmesini talep ettiler. Bunun üzerine Rus
taraftarı komünistler de Rusya hakimiyetini Saha Yeri 'nde ikame etmek
için harekete geçtiler. 25 Mart 1918' de Yakutistan İşçi Temsilcileri İcra
Komitesi teşkil edildi. Bu teşkilat posta ve telgraf işlerinin kontrolünü de
eline aldı. Vilayet Meclisi 28 Mart 1918'de İşçi Temsilcileri Sovyetinin
29 üyesini hapsetti. Komünistler onların serbest bırakılmasını istediler
ise de, bu talep reddedildi. Moskova'dan Saha Yeri'ne asker
gönderileceği bildirilmiş, Vilayet Meclisi de onlara itaat etmeyeceklerini
söylemiştir.

28 Mayıs 1918 tarihinde Kızıl-Ordu birlikleri Ridzinsky
komutasında İrkutsk şehrinden Yakutsk şehrine harekete geçti. 1
Temmuz 1918'de Ridzinsky idaresindeki Rus ordusu üç saatlik bir
çarpışmadan sonra Yakutsk şehrine girdiler. Hemen ertesi gün
Yakutsk'ta sıkıyönetim ilan edildi, fakat bir süre sonra topraklar Beyaz
ve Kızıl Rusların mücadelesine sahne oldu. Ancak 15 Aralık 1919'da
Kızıl-Ordu tekrar Yakutsk'a hakim oldu. Birçok Türk milliyetçi si idam
edildi. Milliyetçi dernekler kapatıldı46

27 nisan 1922'de Yakut Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan
edildi. 1922 ağustosunda Saha toprakları ciddi bir tehlike ile karşılaştı.
Amerikalılar ve Japonlar General Pepelyayev'in birliklerini
Mançurya'dan Saha Yeri'ne gönderdiler. Saha Türkleri genç
cumhuriyetlerini korumak için silaha sarıldılar. 1923 martında ise Kızıl-
Ordu;nun müdahale etmesiyle Pepelyayev mağlup oldu47
• Saha Yeri,Rusya Federasyonu'nun bir parçası oldu ve Saha Türklerinin
kaderi de onlara bağlandı. Saha Türkleri tam anlamıyla eski Sovyetler Birliğinde
olup-bitmiş bütün baskıların acısını yaşamışlardır. Bilhassa yerli aydınlar
birkaç defa topyekun ortadan kaldırıldılar. Sahaların II. Dünya
Savaşı 'nda Rusya adına pekçok kahramanlıklar gösterdiklerine şahit
olunmuştur. 60 binden fazla Türk savaşa gitmiş ve bunların büyük kısmı
da savaşta ölmüştür. Bu arada ürettikleri maddelerle de savaş
ekonomisine destek oldular. Aynı zamanda 1942-43 yıllarında Rusların
üretilen ve yetiştirilen herşeyi ellerinden almasından dolayı sun' i bir
açlık baş göstermiş ve binlerce kişi bu yüzden ölmüştür. Fakat Ruslar
bunu hiçbir zaman dünya kamuoyuna duyurmadılar.

Savaştan sonra Saha Yeri 'nde birtakım sosyal rahatsızlıklar ortaya
çıkmaya başladı. Meydana gelen problemlere köklü çözümler aranmadı.
Mesela, düzensiz bir göç problemi vardı ki, Saha Yeri 'nin nüfusu dört
katı artmıştır. Alaska ve Kanada gibi kuzey bölgelerinde nüfus
yoğunluğu km2'ye 0.03 kişi düşerken, Saha Yeri'nde bu oran km2'ye
0.13 'tür. Saha Türklerinin % 80'i köylerde yaşamaktadır. Tarım
yapılabilen araziler ülke yüzölçümünün 113500'üdür48• Rusların
ekseriyeti şehirlerde ve sanayi bölgelerinde ikamet ettirilmişlerdir. Bu
yüzden köylülerin hayat seviyelerinin şehirlilerden çok düşük olduğu
hemen göze çarpar.

Saha Yeri'nde hem Rus dili, hem de Saha Türkçesi konuşulmakla
beraber, Saha Yeri 'ndeki Rusların çok azı Türkçe öğrenmişlerdir.
Bundan başka Saha Yeri'nde ekolojik problemler de vardır. Eski
Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonu'nun aşırı kar hırsı yıldan yıla
orman, gôl ve nehirleri yok etmiştir. Saha Türklerinin tarihi toprakları
yavaş. yavaş yok olmaktadır. 1974'den 1987'ye kadar Saha Yeri'nde 12
atom bombası patlatılmıştır. Bunların en müthişi ve tabiata korkunç zarar
vereni ağustos 1978'de patlatılan Kraton-3 adlı bomba olmuştur. 12
Kasım 1991 'de Saha Yeri'nde toplanan yüksek şura, bu toprakların
nükleer silahlardan arındırılmasını resmen ilan etmiştir.

Km2'ye düşün nüfusun çok az olması, iklimin soğuk, yağışın az,
donmuş toprakların ziraata elverişsiz oluşu yüzünden, Saha Yeri bugüne
kadar yalnızca bir hammadde bölgesi olarak görünüyordu. Dünyanın en
zengin toprağı Saha Türklerinin arazileridir. Yıllarca Saha Türklerinin
bütün zenginlikleri hemen hemen Moskova'ya aktarıldı. Ham maddeyi
işleyen sanayinin olmayışı Cumhuriyetin mali durumunun da zayıf
olmasına sebep olmuştur. Sovyetler Birliğinin toplam gelirinin sadece %
1' i Saha Yeri' ne aktarılmıştır. Ayrıca yerli makamlar sosyal-ekonomik
gelişmenin sevk ve idaresinden de sun'i olarak uzaklaştırılmıştır.

Galastnost ve Perestroyka sayesinde Saha Türkleri bağımsızlık
havasını teneffüs edip, milli bilinçlenmeye doğru gitmektedir. 1 nisan
1986'da Saha Devlet Üniversitesi öğrencileri ilk protesto gösterisini
yaptılar. Ülkede iki üniversite, 669 orta okul, 18 teknikum
bulunmaktadır. Eğitim rus ve Saha dillerinde yapılmaktadır. 27 eylül
1990'da Saha-Yakut Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti devlet egemenliğini
resmen ilan etti. Yakutya olan cumhuriyetin adını, Saha-Yakut ile
değiştiren halk, azınlıkta olduğu bu kendi vatanlarının bütün
zenginliklerine sahip olmak istemektedirler. Cumhuriyetin yüksek
meclisi seçildi.

Bağımsızlıktan sonra ülkede birtakım değişiklikler meydana
gelmiştir. 1991 'de yalnız elmas ve alhndan bütçeye 90 milyon dolar
girmişti. Eski Sovyetler Birliği'nin elmas üretiminin % 99.8'i Saha
Cumhuriyeti'nde gerçekleşmekteydi. Geçen yetmiş yıl zarfında bu
taşların bir gramı bile cumhuriyette kalmıyordu. Hepsi eski Rus
hazinesine aktı. Saha elmaslarını işleyen fabrikalar Erivan, Bamaul,
Kiev, Smolensk gibi şehirlerde idi. MaalesefSaha Yeri'nde bol miktarda
elmas çıkmasına rağmen, bunu işleyecek fabrika yok idi. Kendi
çıkardıklarını kendilerinin işlemesi, Saha ekonomisi için tek çıkar
yoldur. Bu suretle işsizliğe de bir çare bulunabilir. Mesela Hindistan'da
elmas çıkmadığı halde, 300 binden fazla elmas işçisi bulunmaktadır.
Sevindirici olan şey 1994 yılında, Saha Yeri'nde de elmas fabrikalarının
açılmasına karar verilmiş olmasıdır. Orman ve kereste sanayii de
gelişmektedir.

20 aralık 1991 'de burada cumhurbaşkanlığı seçimi oldu. 27
aralıkta ilk milli başkan olan M.E.Nikolayev vazifesine başladı. Bundan
sonra da cumhuriyetin adı Saha Cumhuriyeti olarak kabul edildi.
Kuruluştan sonra 14 bakanlık ihdas edilmişti ve bunlardan l2'sinin
başında Saha Türkleri yer almıştı. Parlemento 200 kişiden oluşmaktadır.
Yine bunların % 83 'ünü Saha Türkleri kazanmıştı.

Ülkede ilk ortaya çıkan siyasi hareketler "Saha-Omuk" ve "Saha-
Keskile"dir. Sosyal Demokrat (Saha Yeri'nin Rusya Federasyonu ile
bütünleşerek, federasyon şeklinde yaşamasını istemektedir), Cumhuriyet
Halk (1993'te kurulan bu partinin yöneticisi Moskova'da yaşamaktaydı),
Saha Halk Partisi (bu parti bağımsız bir Saha Devleti kurmayı
amaçlamaktadır) gibi siyasi kuruluşlar da mevcuttur49

Gerçek olan birşey var ise, devlet egemenliğine sahip olabilmek
için, ilk önce iktisadi durumun iyi olması gerekmektedir. Bu hususta bazı
gelişmeler oldu. Saha Cumhuriyeti'ndeki, Rusya Federasyonu'na ait bazı
işletmelerin idaresi Saha Cumhuriyeti bakanlar kuruluna devredilmiştir.
Bundan sonra Saha Cumhuriyeti ileriye dönük olarak diğer ülkelerle
ekonomik ve kültürel ilişkilere girmektedir. Bunlar arsında Türkiye
Cumhuriyeti de bulunuyor.

Dipnotlar

1 J.F.Fedotoviç, "Saha Yeri ve Saha Türkleri", Yay. Haz., S.Gömeç, AÜ. DTCF. Tarih
Araştırmaları Dergisi, 16/26, Ankara 1994, s.227
2 J.Benzing-K.H.Menges, "Türk Dillerinin Sınıt1andınlmasl", Tarihi Türk Şiveleri, 2.
baskı, Ankara 1988, s.5-6.
3 Bilindiği gibi Rusya'nın, kendi hakimiyeti altındaki Türklere karşı uygulamış olduğu
küıtür politikalarının başında dil meselesi gelmektedir. Başlangıçta Arap alfabesini
kullanan Türk ülkelerini Osmanlı Türkiyesi'nden koparmak için Latin alfabesini
mecbur tutan Rusya'ya karşı, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin lideri olan Atatürk de
Latin alfabesini kabul etmişti. Fakat bir süre sonra Rusya'nın bu kez de, Türk ülkeleri
arasında milli ve kültürel birliği yok etmek için Kril alfabesini kabul ettiği görülecektir.
Rusların dil politikası için bakınız, Z.V.Togan, Türklüğün Mukadderatı Üzerine, 2.
baskı, İstanbul 1977, s.48- 73.
4 Fedotoviç, a.g.m., s.228-229,
5 Tölösler hususunda bakınız, S.Gömeç, Kök Türkçe Yazıtıarın Türk Tarihi ve
Kültürü Açısından Değerlendirilmesi, Doktora Tezi, Ankara 1992, s.233-236.
6 Togan, Sahaların ataları olarak eski Sakaları görmektedir. Bakınız, Z.V.Togan, Umumi
Türk Tarihine Giriş, 3. baskı, İstanbul 1981, s.23.
7 S.Gömeç, "Sahaların (Yakut) Ataları veya Kök Türkçe Yazıtların Kurıkanları",
Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, 1/3, Ankara 1993, s.58.
Tölös, Tarduş bodunig anta itmiş. Yabgug, şadıg anta birmiş. Biriye Tabgaç bodun
yagı ermiş. Kırkız, Kurıkan, Tatar, Kıtany, Tatabı kop yagı ermiş. Bakınız, Kö)
Tigin Yazıtı, Doğu tarafı, 14; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu tarafı, 12. satır.
8 RGrousset, Bozkır İmparatorluğu, çev. RUzmen, İstanbul 1980, s.186-276;
V.Barthold, Mogol İstilasına Kadar Türkistan, Haz. H.D.Yıldız, İstanbul 1981,
5.471-509; A.Temir, "Türk-Moğol İmparatorluğu ve Devamı", Türk Dünyası EI
Kitabı, 2. baskı, Ankara 1992, s.385-390.
9 Fedotoviç, a.g.m., s.231.
10 S.A.Tokarev-I.S.Gurvich, ''The Yakuts", The Peoples of Siberia, Ed. M.G.Lcvin-
L.P.Potapov, Chicaga 1964, s.247-248.
11 Fedotoviç, a.g.m., s.232.
12 Tokarev-Gurvich, a.g.m., s.297.
13 Tokarev-Gucvich, a.g.m., s.262.
14 A.İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, 2. baskı, Ankara 1972, s.74; S.Buluç,
"Şaman", İslam Ansiklopedisi, C.11, 2. baskı, İstanbul 1979, s.310-311; H.Tanyu,
"Şamanlık veya Şamanizm", Türk Ansiklopedisi, C. 30, Ankara 1981, s.203.
15 İnan, a.g.e., s.72; İ.Kafesoğlu, Eski Türk Dini, Ankara 1980, s.40; P.Vaczy, "Hunlar
Avrupa'da", Attila ve Hunları, Yay. G.Nemeth, Ter. Ş.Baştav, Ankara 1982, s.105.
Kam kelimesi Divanü Lfigat-it- Türk, Kutadgu Bilig ve Turfan Metinlerinde de
geçmektedir.
16 W.Rad1off, Sibirya'dan Seçmeler, çev. A.Temir, Ankara 1975, s.301-302;
Kafesoğlu, a.g.e., s.40-41; L.Rasonyi, Tuna Köprüleri, çev. H.Akın, Ankara 1988,
s.12.
17 İnan, a.g.e., s.72; Radloff, a.g.e., s.214-216; Kafesoğ1u, a.g.e., s.22-23. Altay
Türklerinden olan Lebedlere göre Ülgen'in 4 oğlu vardır.
18 Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, Doğu tarafı, 1-2. satır; Bilge Kagan Yazıtı, Doğu tarafı,
2-3.
19 Radloff, a.g.e., s.233; Tokarev-Gurvich, a.g.m., 5.279.
20 Terhin Yazıtına göre 748 yılında, Uygurlar Atalar Mezarlığında yaptıkları bir kurultay
ile Türk devletinin başına geçmişlerdir. Bakınız, Gömeç, a.g.t., s.119.
21 İbn Fazlan Seyahatnamesi Tercümesi, Haz. R.Şeşen, İstanbul 1975, s.63. Mesela
Orkun yazıtlarında yog adetiyle alakalı olan ibarelere rastlamaktayız. Köl Tigin ve
Bilge Kagan yazıtlarında 714 yılında, Beş-Balık seferi sırasında ölen amcalarının oğlu
Tonga Tigin'in yogundan (mateminden) bahis vardır. Bakınız, S.Gömeç, "Atsız Bir
Kahraman: Tonga Tigin", Türk Kültürü, 33//390, s.63-64.
22 İnan, a.g.e., 5.90-96; Radloff, a.g.e., 5.234-236; B.Ögel, Türk Mitolojisi, Ankara
1971,s.29.
23 Radloff, a.g.e., 5.233; Tokarev-Gurvich, a.g.m., s.278.
24 KafesoğIu, a.g.e., s.31-32; Tanyu, a.g.m., s.204.
25 Buluç, a.g.m., s.315.
26 Kafesoğlu, a.g.e.,s. 35-37; Buluç, a.g.m., s.321; Tanyu, a.g.m., s.204.
27 Buluç, a.g.m., s.322.
28 İnan, a.g.e., s.74.
29 Fedataviç, a.g.m., s.238.
30 S.Gömeç, "Eski Türklerde Siyasi Hakimiyet", Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı
100, İstanbul 1996, s. 113.
31 Buluç, a.g.m., s.323.
32 Fedotoviç, a.g.m., s.235-236; Tokarev-Gurvich, a.g.m., s.280.
33 Y.Çavuşoğlu, "Eski Türk Dini", Tanıtım, 7/79, İstanbul 1986,s.30.
341rk-Bitig için bakınız, H.N.Orkun, Eski Türk Yazıtları, C. 2, İstanbul 1938, s.71-93;
S.E.Malov, Pamyatniki Drevnetyurkskoy Pismennosti, Moskova-Leningrad 1951,
s.80-92; V.Thomsen, "Dr.M.A.Stein's Manuseripts in Turkish Runic Seript from Miran
and Tun-huang", Journal of Royal Asiatic Studies, London 1912, s.196-210;
S.G.Clauson, "Notes on the Irk Bitig", Ural-Altaische Jahrbücher, Vol. 33,
Wiesbaden 1961, s.218-225.
35 Gömeç, a.g.t., s.119.
36 İ.Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 2. baskı, İstanbul 1983, s.75; Buluç, a.g.m., s.330-
331
37 S.Gömeç, "Drevuyaya Religiya Tyurok", Şamanizm Kak Religiya: Genezis,
Rekonstruktsiya, Traditsii, Yakutsk 1992, s.20.
38 Gömeç, "Eski Türklerde Siyasi..., s.113-115.
39 R.Şeşen, İbn Fazlan Seyahatnamesi, İstanbul 1975, s.31.
40 Kafesoğlu, Eski Türk Dini, s.22-66; H.Tanyu, İslamlıktan Önce Türklerde Tek
Tanrı İnancı, Ankara 1980,s.15-19; çavuşoğlu, a.g.m., s.28
41 Tokarev-Gurvich, agm., s.246; "Saha (Yakut) Muhtar Cumhuriyeti", Yeni Forum,
14/294, Ankara 1993, s.36-37.
42 Tokarev-Gurvich, a.g.m., s.288-293.
43 A.N.Kurat-A.Temir, "Sibir (Sibirya) Hanlığı", Türk Dünyası EI Kitabı, C. 1, 2.
baskı, Ankara 1992, s.447.
44 Istoriya Yakutskoy ASSR, Tom II, Moskova 1957, s.58-59; Kurat-Temir, a.g.m.,
s.448.
45 Istoriya Yakutskoy •.•, s.63-64.
46 B.Hayıt, Sovyet Rusya Emperyalizmi, Ankara 1975,s.42-43.
47 Tokarev-Gurvich, a.g.m., s.288.
48 "Saha (Yakut) ...", s.36-37.
49 "Saha (Yakut) ...", s.37.

Hiç yorum yok: