2 Şubat 2013 Cumartesi

Türk Devleti üzerine-Deniz Ülke Arıboğan


CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler'in "Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit kabul edilemez" sözü siyasi gündeme hızlı bir giriş yaptı. Günlerdir akademisyenler, medya mensupları, siyasiler bu konuyu tartışıyoruz. Anadilde savunma hakkı üzerinden başlayan bu tartışmanın zamanlama açısından anayasa değişikliği öncesine denk gelmiş olması esasen ufuk açıcı olabilir. Zira anayasa değişikliği için üzerinde en fazla durulan husus, "Türk Devleti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür" ifadesini barındıran 66. madde.

Yazım dili açısından oldukça sorunlu olan bu maddenin değiştirilmesi ya da külliyen kaldırılması konusu önümüzdeki dönemin gündem maddelerinden birisi olacak kuşkusuz. Maddenin yazımında "Türk Devleti" kavramının "Türkiye Cumhuriyeti" yerine kullanılmış olması; herkes Türktür ifadesinin farklı siyasal bakış açılarından farklı içeriklerde yorumlanması, maddeye yönelik itirazların temel sebebi.
Esasen içeriğinin nasıl doldurulduğunu bilmediğimiz birçok kavramın siyasal hayatımızın taşıyıcı sütunlarından olması, bu konuların birer tabu olarak kabul edilmesine de neden oluyor. Devlet, ulus, millet, ümmet, milliyet, kavim, ırk gibi birçok kavram birbirine karışıyor.Kadim geleneklerin uzantısı olan olgu ve kavramlar, Batı modernizminin ürettiği kavramların çerçevesine hapsedilmeye çalışıldıkça zarf ile mazruf uyumsuz hale geliyor. Kavramı söyleyenle, o kavramı duyan farklı içerikleri kast ettikçe tartışma uzadıkça uzuyor.
Bu oldukça uzun derin bir mevzu ve bir gazete yazısına sığması zor. Lakin öncelikle Türk Milleti ile Türk Ulusu kavramlarının tarihsel derinlik bakımından birbirinden farklı olduğunu, "millet" kavramının içerisinde ümmet kavramından esintiler taşımasına rağmen, "ulus"un seküler bir bakış açısının ürünü olduğunu söyleyelim. "Türk Ulusu" modern Türkiye Cumhuriyeti'nin tamamlayıcısı olarak üretilmiş siyasal bir kavram. Asimilasyoncu olduğu açık; ama sadece Kürtlere, Lazlara, Alevilere, İslamcılara karşı değil, bizzat Türklere karşı da öyle.
Elde kalan Misaki Milli sınırlarında yaşayan herkesin dilini, alfabesini, ibadet şeklini, dinlediği müziği, ideolojisini, baktığı yönü, vatandaşlık algısını şekillendiren bir asimilasyon bu. Türk kavmini yüceleştirdiği, diğerlerini onun şemsiyesinin altına aldığı falan da yok. Aksine Türk, Kürt, Çerkez, Abhaz demeden herkese benzer bir format dayatıyor. Bir ırkın ya da kavmin üstünlüğüne değil, bir siyasal projenin eritici potasına üstünlük sağlıyor. Kimileri bunun modernleştirici, çağdaş bir proje olduğu inancında, kimileri ise insanların özbenliğine saldırıda bulunan, alt kimlikleri yok sayan faşist bir yaklaşım olduğu düşüncesinde. İyisiyle kötüsüyle elimizdeki durum bu.
Bugün taraf olduğumuz tartışma da "modern ile post-modern arasında sıkışmış bizlerin hikayesi". Modern dünyanın ruhu "seküler ulus" kavramını bağrından çıkartmıştı, post modern dünya ise insanların alt kimliklerini öne çıkaran, bireyin iradesini her şeyden fazla vurgulayan bir yaklaşıma sahip.Modern dünyanın sonu, vatandaşlık, ulus, devlet gibi kavramların yeniden tanımlanması gerektiğini söylüyor.
Tartıştığımız konu sadece bize dair değil. Eski uygarlığın, yerini dünya sathında yeni bir değerler sistemine bırakmasından kaynaklanıyor. Zamanın ruhu bu. Keşke konuyu sen, ben; iyi, kötü bağlamından çıkarak, entelektüel bir mecrada akademik ve tarihi bakımdan da tartışabilsek.

Hiç yorum yok: