16 Şubat 2013 Cumartesi

Devletin beklediği cinayet: Uğur Mumcu-Bülent Korucu


Uğur Mumcu’nun öldürülmesini devletin beklediğini ben söylemiyorum; cinayet sırasında devletin iki numaralı koltuğunu işgal eden Hüsamettin Cindoruk söylüyor.

 Meclis Başkanı sıfatıyla yaptığı taziye ziyaretinde Güldal Mumcu’ya aynen böyle konuşmuş. Güldal Hanım, eşinin öldürülmesiyle başlayan süreçte yaşadıklarını ‘İçimden Geçen Zaman’ adıyla kitaplaştırdı. Yazdıklarına odaklanmak, ürpertici iddiaları araştırmak yerine yapmadıkları ya da zamanlaması ön plana çıkarılıyor. Buna isyanını şu cümlelerle dile getiriyor: “Olayın çeşitli yönlere çekilmeye çalışılması bizzat devletin cinayetlerin tartışılmasını önleme çabalarıdır. Abdi İpekçi cinayetinden bu yana cinayete kurban gidenlerin yakınlarına karşı sistematik olarak terörize bir baskı söz konusu.” Bayan Mumcu, Türkiye değişti, normalleşti denilen günlerde bile yazdıklarına pişman edilmeye çalışılıyor? Kaldı ki Güldal Hanım, ‘Bugüne kadar devleti suçlamadım, İran yaptı demek işime geldi sanırım.’ diye pişmanlığını itiraf eden Çetin Emeç’in eşi Bilge Emeç gibi davranmamış, pek çok şeyi kayıtlara geçirmişti. DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un “Cinayeti devlet işledi, siyasiler isterse çözülür.” ifadelerini yıllardır anlatıyor. Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın “Bir tuğla çekersek duvar yıkılır.” dediğini her fırsatta dile getiriyor. Hiçbir ilerleme sağlanamadı. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın ziyaretini neden gündeme getirmediği sorgulanıyor! Sanki o bilinse olay çözülecekti…


Oğlu Özgür ise 2010 yılında T24 sitesine verdiği bir mülakatta “Bu cinayeti kontrgerillanın işlediğini duysam şaşırmam. PKK’nın yaptığını duysam yine şaşırmam. Ciddi bir delile dayanarak söylemiyorum ama cinayetin bir İslamcı operasyonu olduğuna inanmıyorum.” şeklinde konuşuyordu. Uğur Mumcu yaşasa herhalde iki adresin de aynı yere çıkacağını söylerdi. Belki de bunu söylememesi için susturuldu. Ve oğlu son noktayı şöyle koymuştu: “Babamın MİT ve PKK arasındaki bağlantılar üzerine araştırma yaparken, üstelik tam da o araştırmaların meyvelerini alacakken öldürüldüğü ortada. Son yazıları ısrarla bu konu üzerinedir.”

Kitap ve tartışmalar üzerine literatüre ‘İslami Hareket Örgütü’nü kazandıran ve başta Meclis olmak üzere birçok yerde “Mumcu’yu İran devleti öldürttü’ şeklinde ifade veren istihbaratçı Hanefi Avcı’nın kitabına bakma ihtiyacı hissettim. Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabı ilk çıktığında eksikliği fark etmemişim. Ancak Avcı, meslek hayatının bütün ayrıntılarını anlattığı kitapta İslami Hareket ve laik cinayetlerle ilgili bilinen görüşlerine yer vermemiş. 1982’de Mersin’de kimsenin bilmediği İhvancılar örgütüne yaptığı operasyon çok teferruatlı anlatılmış. Fakat İrfan Çağırıcı ve Çetin Emeç isimleri hiç geçmiyor. İstanbul’da Dev-Sol’un bir kolunu çökerttiğini anlatıyor, İHÖ’den bahsetmiyor. Sadece bambaşka bir vesile ile ülkelere dışarıdan müdahalelerin başarısızlığına İran ve Batı’yı örnek verirken şu cümle var: “1992, 1993 ve 1994 yıllarında İstanbul’da görev yaptığım dönemde, İran resmî kuvvetlerinin dolaylı desteklediği Türkiye’de özellikle İstanbul’da çok fazla terör olayına karışmış gruplar vardı ve bu gruplara karşı başarılı operasyonlar yapmıştık.” Halbuki, Avcı, Meclis Araştırma Komisyonu’na şu bilgiyi vermişti: “Cinayet yüzde yüz İran bağlantılı. Türkiye’de İran hesabına çalışan 4-5 örgüt var. Mumcu cinayetini Çağırıcılar dışındaki taşeron örgütlerden biri işledi.” Avcı’nın suskunluğu bana çok tuhaf geldi. Sizce de öyle değil mi?.

Hiç yorum yok: