Bugün artık, “egosu çok güçlü olmak” övünülecek bir tıynet olarak kabul görüyor. İnsanlar şişik bir egonun, yüksek düzeyde bir özgüvenin hayatta başarılı olmakla güçlü biçimde bağlantılı olduğu sanısına kapılmış görünüyorlar. İşin aslı ise hiç de öyle zannedildiği gibi değil.
Kendilerini olduklarından daha iyi sanıp abartılı fikirlere kapılmış aşırı özgüven sahibi üniversite öğrencilerinin notlarının eğitim sürecinin ilerleyen aşamalarında düştüğü gözlenmektedir. Ayrıca okulu bırakma oranları daha yüksektir. Bir çalışmada psikolojiye giriş dersi sınavında yüksek puan alan öğrencilerin narsisizm puanlarının düşük, düşük puan alanlarınsa şişik egoya sahip oldukları bildirildi. Kendilerini yücelten şişik egoları önlerinde bir engele dönüşmekte, fantastik hayallerle meşgul olup kendilerini olduklarından yüce gördüklerinden bir zahmet emek harcayıp çalışmamaktadırlar.
Kötü performansa yol açar
Aşırı özgüven ters tepmekte, çünkü şişik ego eleştirileri kabullenemez, hatalarından ders çıkaramaz. Kusurları için nefisleri haricinde herkesi rahatlıkla suçlayabilirler, sütten çıkmış ak kaşıktırlar onlar. Kendilerini geliştirmek için gerekli şevk ve enerjiden mahrumdurlar çünkü zaten yetenekli, akıllı, zeki doğmuşlarsa buna ne gerek vardır ki? Tek başına aşırı özgüven kötü performansa yol açar. Bütün cevapları bildiğinizi sanıyorsanız çalışıp çabalamanın âlemi yoktur.
Bir çalışmada, insanlardan otuzu uydurma yüz elli soruya cevap vermeleri istenmiş. Narsistler öyle akıllılardı ki, var olmayan şeyleri bile biliyorlardı! Aşırı özgüvenlerinin altında kalmışlardı.
Aşırı özgüven sahibi narsistlerin borsa yatırımlarında çok başarılı oldukları söylenir. Temsilî bir borsa piyasası kullanılan bir çalışmada, piyasa tırmanışa geçtiğinde herkesten başarılı olan narsistler piyasa inişe geçince o üstün performanslarını yitiriverdiler. İhtiyatı elden kaçırıp büyük risklere girdiklerinden bütün paralarını kaybettiler.
Amerika’da 2000’li yılların sonlarında mortgage piyasasının altüst oluşuna yine aşırı özgüvenin sebebiyet verdiği ifade edilmektedir. Hem kredi kullananlar, hem de kredi verenler, narsizme uygun şekilde aşırı özgüvenli yüksek risk almışlar.
Şimdi sıkı duralım. İş dünyasında “Goodto Great (İyiden Harikaya)” kitabının yazarı Jim Collins’in yaptığı bir araştırmada; iyiye doğru giden şirketlerin CEO’ları umduğumuz gibi karizmatik ve aşırı özgüvenli kişiler olmadığını, bilakis mütevazı, ilgi odağı olmaktan kaçınan, şan şöhretlerine asla bel bağlamayan ve devamlı olarak kendilerini kanıtlamaya çalışmayan kişilikte oldukları sonucuna vardı. Yani, en iyi şirket yöneticileri şişik egolara sahip değillerdi, hatta özgüvenleri yerinde bile denemeyecek kişilerdi! Öte yandan, kısa vadeli başarıları olan şirketlerin başında, dikkat çekmeye çalışan, kibirli yöneticiler vardı.
Benzer bir sonuca, iş idaresi öğretim görevlileri Arijit Chattejee ile Donald Hambrick de vardılar. Bir şirketin tepe yöneticisi ne kadar narsistik olursa olsun şirket performansının o kadar değişken olduğunu gördüler. Bunlar şirketi birden parlatıp birden de söndürüyorlardı, saman alevi gibi. Özgüveni daha düşük yöneticiler, daha istikrarlı bir performans sergiliyorlardı.
Çocuklarınızı büyük bir özgüvenle yetiştirin tezi, görüldüğü gibi yapılan birçok çalışmayla doğrulanmıyor maalesef. Yine başka büyük bir araştırmada yüksek öz saygının daha iyi notlara, daha iyi sınav sonuçlarına ya da daha iyi iş performansına neden olmadığı bulundu. Öz saygıyla başarı arasında küçük bir bağıntı vardır ama bu, neredeyse bütünüyle yüksek öz saygıya neden olan daha iyi performansla izah edilir. Unutmamak gerekir ki; öz saygı başarı temelli olduğundan, başarıdan önce değil, sonra gelir. Bu ister akademik başarı olsun, isterse sadece iyi bir dost olmak olsun.
El-cezâü min cinsi’l-amel
Yine yakın zamanda yapılan bir çalışmada, Koreli sekizinci sınıf öğrencilerinin yüzde altısı matematik becerilerine güvenirken, sekizinci sınıf Amerikalıların yüzde yirmi dokuzu güveniyordu. Ama Koreliler matematik sınavlarında Amerikalıların performansını fazlasıyla geçtiler. ABD içinde en düşük öz saygı seviyesine sahip etnik grup olan Asyalı Amerikalıların ise en yüksek akademik performansa ulaşan kesim olduğu bilinen bir hakikat. Yani, “endişe verici ölçüde düşük öz saygıları” olan grup, gerçekte okulda en başarılı olanları oluşturuyor aynı zamanda ve potansiyellerini ortaya çıkarmak için çok çalışıyorlar!
Psikolog Don Forsyth ve arkadaşlarının, 2007 yılında “Journal of Socialand Clinical Psychology” dergisinde yayımladıkları bir çalışmada, kendine güven ile başarı arasındaki doğru orantıya dair temel inanışımızı sarsacak sonuçlara ulaşmışlardı. Bir psikoloji dersinin ilk sınavında D ve F alan üniversite öğrencilerinden bir gruba her hafta alıştırma soruları yollandı sadece. Diğer bir grubaysa bunun yanında öz saygılarını artırmayı teşvik edici e-posta yollandı. Birinci grup final sınavında ilk sınav notuna yakın not alırken, öz saygıları artırılmaya çalışılan grubun notlarında gerileme oldu. Öz saygı teşviki başarıya değil, başarısızlığa yol açmıştı.
Çocukların kendilerine güvenini sürekli artırmaya çalışarak başarısızlıktan koruma çabasının maliyeti, çocukların hatalarından ders alamamaları oluyor ne yazık ki. “El-cezâü min cinsi’l-amel” sırrınca, başarısızlık korkusunun cezası yine başarısızlık oluyor.
Zayıflıklarımızı, zaaflarımızı, arızalarımızı bilmek, bunlardan nefret etmek yerine rıza göstermek ve başarısızlıklarımızdan ders almanınsa, gerçek bir kendine güven olduğu kanaatindeyim.
Not: Bu yazıdaki araştırma sonuçları Jean M. Twenge ve W. Keith Campbell’in yazdığı Narsisizm İlleti-Kaknüs Yayınları kitabından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder