Kâinattaki her olay, 'her şeyin varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hadiseleri tespit ve tayin eden ve ona göre yaratan' (Halık olan) Allah'ın dilemesiyledir. Bunun bilincinde olmak, inananların ayrıcalığıdır. Güven, huzur ve mutluluğun kaynağıdır.
İman etmeyen insan, bu güven ve huzuru hissedemez; çünkü her an bir zorlukla karşılaşabilecek olmanın korkusunu, henüz başına gelmeden yaşar. Oysa Allah, kulları için kolaylık diler; huzuru ve mutluluğu yaşamak gerçekte çok kolaydır. Yapılacak şey de, Allah'a ve O'nun yarattığı kadere teslim olmak, yalnızca O'na güvenip dayanmak ve tam bir teslimiyetle teslim olmaktır.
Allah'a hissettiği güven ve teslimiyet sebebiyle müminin hayatında korku ve hüzne yer yoktur. Bilir ki karşılaştığı ve karşılaşacağı her olay kaderindedir; hayır görüneni de 'şer' görüneni de Allah yaratır. Kötü gibi görünenler de aslında onu hayırlı sonuçlara ulaştıracaktır.
Güven duymak, hiçbir kuşkuya yer olmaksızın tam bir teslimiyete yol açar. Rabbini vekil edinerek teslimiyeti yaşayan mümin korkusuz, rahat ve sâkin ruh haline sahip olur. Geleceği yaratanın da Allah olduğunun şuurunda olması tevekkülünü artırır.
Hz. Ömer (ra) şöyle buyurur: "İster hoşuma giden olsun, isterse de gitmeyen; hangi hâl üzere sabahlarsam sabahlayayım benim için fark etmez. Çünkü ben, hayrın hoşuma gidende mi, yoksa gitmeyende mi olduğunu bilmiyorum." (İbn-i Kesîr)
Peygamber(asm), teslimiyetin müminlere kazandırdıklarını şöyle vurgular:
"Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır. Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mümine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır." (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan)
Teslimiyeti yaşayamayan insan, kontrolün Allah'a ait olduğunu düşünemez, kendisini ve etrafındaki varlıkları Allah'tan bağımsız olarak görür. Oysa kenarından köşesinden teslimiyet olmaz. Tam teslim olmadığında insan, bilinçsizce Allah dışındaki varlıkları ortak koşar. Kendince kötü gördüğü olaylar karşısında gösterdiği çirkin tepkiler, kişiyi hem dünyada hem de ahirette kayba uğratır:
İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır. (Hac Suresi, 11)
Büyük âlim Abdülkadir Geylani'nin ifadesiyle; "Tevekkül eden kimse, Rabbin va'di ile sükûnet bulur." İnsan, kaderine rıza göstermeyip tevekküle yanaşmadığı sürece ıstıraptan, evhamdan, acıdan kurtulamaz. Allah'a teslim olmamak ve O'nun iradesine karşı çıkmak şeytanın çarpık mantığıdır. Ve onu olduğu gibi kendisine uyanları da bataklığına sürükler.
Bediüzzaman tevekkül ve teslimiyetin, zorluklara karşı insana güç kazandırdığını ifade eder; "İnsan zayıftır; belâları çok. Fakirdir; ihtiyacı pek ziyade. Âcizdir; hayat yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâle dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdanı daim azap içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş veya canavar eder."
"Hakiki imânı elde eden adam kâinata meydan okur… İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül de saadet-i dâreyni iktiza eder.(iki dünyanın saadetini gerektirir)."
Allah'a, O'nun sonsuz büyük gücüne tam teslim olmak kalpte büyük bir ferahlık meydana getirir. Teslimiyet hem dünyada hem ahirette saadet ve mutluluktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder