4 Kasım 2012 Pazar

Meryem Cemile'nin ardından* Mustafa Özcan


Ölüm haberini almasaydık yaşadığından haberdar olmayacaktık. Hâlbuki Meryem Cemile çağımızın efsanelerinden birisiydi. Lakin insan nisyanla malul.  Hayatta unutulmayacak şeyleri de unutuyoruz. Hâlbuki onun adıyla, efsanesiyle ve kitaplarıyla büyümüştük. Lakin daha sonra bilginin ve ilginin devamını getiremedik ve sağlayamadık. Meryem Cemile denildiğinde Raşel Kori gibi bir hakperest akla gelir. Edward Said vefat etmeden evvel hakperest Yahudilerle temasa geçmenin öneminden söz etmişti. Elbette Yahudiler zor insanlar. Lakin sabırla koruk helva olur. Yahudi'nin nasiplisi de öyle. Bu Musa'dan (A.S.) beri böyledir. Hazreti Musa sözünün sadece kendisine ve bir de kardeşine geçtiğini söylemiş ve bundan yakınmıştı. Yahudilere laf anlatamıyordu. Yahudilerin imtihanı söz dinlememek, Hazreti Musa'nın imtihanı da söz dinletememekti. Bununla birlikte Yahudiler arasında da hakperestler var. Bunlardan ikisi Meryem Cemile ve Raşel Kori'dir. Raşel Kori kendisini İsrail'in buldozerlerinin önüne atarak hayattan cüda olmuştu. Zaten Şaron gibi Yahudiler arasında bolca canlı buldozer var. Hem de hissiz cinsinden. Önüne kattığını ezip geçiriyor.  Meryem Cemile Yahudi olmasına rağmen çocukluğundan beri hayatını Filistin'e ve Filistinlilere adamıştır. Filistinli mülteci Ahmed Halil'in hikâyesini anlattığı ilk kitabını 17 yaşında kaleme alan Cemile'nin toplam 34 kitabı ve çok sayıda risalesi ve makalesi vardır. Velut ve üretken bir yazar olarak bilinir. Kitaplarını genel olarak İngilizce olarak kaleme almıştır. Kendisi bir Alman Yahudi'si olan Meryem Cemile kitabiyat konusunda Avusturya Yahudi'si olan Muhammed Esed'e benzer. Ona özenmiştir. Her ikisi de belli başlı eserlerini İngilizce olarak kaleme almıştır. 20'inci yüzyıla damgasını vuran Yahudi asıllı iki muhtediden birisi Leopold Weiss (Muhammed Esed) diğeri de Meryem Begüm Cemile kimliğine yolculuk yapan Margaret Marcus'dur. New Rochelle NY'da 23 Mayıs 1934 yılında dünyaya gelmiştir.
Çok özelliği sayılabilir. Lakin hayat macerasını incelediğinizde iki önemli yönü karşınıza çıkmaktadır. 20'inci yüzyılda Müslüman kadın kahramanlardan birisi olması ve ikincisi de hak arayışıdır. Şule Yüksel Şenler gibi zamanında yükselen İslami dalgaya ivme kazandırmıştır. Bununla birlikte feminizm yanından geçmemiştir. Mevdudi ile mektuplaşmalarının ardından 1961 yılında Lahor'a gelerek orada evli bir adamla yuva kurarak kuma olmayı göze almıştır. Burada iki önemli kahramanlık vardır. New York gibi şaşaalı ve parlak bir modern kenti bırakarak kimilerine izbe gelebilecek olan tarihi bir Babür kenti olan Lahor'a yerleşmesidir. İkincisi, Cemaat-ı İslami mensuplarından evli Yusuf Han'la hayatını birleştirmesidir. Bu onun davasını her şeyden üstün gördüğünün delilidir. Adeta dava aşığı ve delisidir. 5 çocuğu olan Yusuf Han'la hayatını birleştirmenin ötesinde kumasıyla aynı evi paylaşmayı içine sindirmiştir. Bu evliliğinden de iki kızı ve iki erkek evladı dünyaya gelmiştir. Çocuklarından da 12 torun sahibi olmuştur.
Hak arayışı da onu hakikate taşımıştır. 1947-1948 yılında Yahudilerin Filistin'i işgallerini ve Araplar üzerine zafer kazanmamalarını kabullenememiş ve bütün ruhuyla bu adaletsizliğe isyan etmiştir. Arayışları adım adım onu İslam'a yaklaştırmış ve sonunda etrafında dolaşırken İslam'la müşerref olmuştur. Lakin sadece İslam'a duygusal bir yolculuk yapmamış ve aynı zamanda İslam'ın burhanları karşısında ikna olmuştur. Marmaduke Pickthall'ın The Meaning of the Glorious Koran adlı mealinden etkilenmiş ve onun ötesinde Muhammed Esed'in izinden gitmiştir. Muhammed Esed'in kaleme aldığı Yolların Ayrılış Noktası İslam'da kendisini bulmuştur. Dinler ve meşrepler arasında fikri bir yolculuk ve gezinti sonunda İslam'ın sahili selametine ulaşmıştır. 24 Mayıs 1961 yılında Müslüman olarak yeniden doğmuştur. İlginçtir ki, 1934 yılında 23 Mayıs tarihinde dünyaya gelmiştir. 24 Mayıs'ta ise İslam'la şereflenmiştir. Doğumundan 27 yıl sonra İslamiyet'in eşiğinden geçmiş ve manevi dünyada yeniden vücut bulmuştur. Müslüman olduktan sonra Güney Afrika'da Durban'da yayınlanan Muslim Digest (Muhtar el İslami) dergisinde yazmaya başlamış ve bu yazılarında kendini İslam'ın hakikatini ispatlamaya adamıştır. Muslim Digest'da yazı ailesine katılması Mevdudi'nin yazılarıyla da tanışmasına vesile olmuş bu da kendisini Lahor'a çekmiştir.

Hiç yorum yok: