Pazar akşamı Avusturyalı bir paraşütçünün uzaydan yeryüzüne atlayışını canlı yayında izlerken insanoğlunun sınırları aşma azmine bir kez daha hayran oldum.
43 yaşındaki Felix, atlayış vakti gelince, kendisini koza gibi saran kapsülden çıkıp bacaklarını yerküremize sarkıttı ve semanın en alımlı yıldızına oturmuş muzip bir çocuk gibi yukardan bize baktı.
Sonra da dünyaya bir selam çakıp havaya kollarını açtı ve kendini engin maviliğin kucağına bıraktı.
4 dakika 19 saniye sonra paraşütünü açarak bir martı süzülüşüyle yere kondu.
Artık “balonla en yükseğe çıkan”, “en yüksekten atlayan”, “en hızlı insan”, oydu.
Atlayışı, bundan sonraki basınç araştırmalarında yol gösterici olacaktı.
* * *
Felix’in deneyi bana, bu yıl Münih’te ziyaret ettiğim Dachau toplama kampını hatırlattı.
Bu dehşet verici kampta toplanan tutsaklar, Nazilerin korkunç tıp deneylerinde kullanılıyordu.
Bir SS subayının paraşütle uçaktan atladığında ne kadar basınca dayanabileceğini ölçmek içinYahudi esirler basınç odalarına sokuluyor, iç organları patlayıncaya kadar basınç altında tutuluyordu.
Bazılarıysa ne kadar yüksekten atlamanın insan vücudunda ne tür tahribata yol açtığını görmek isteyen faşist bilim adamlarınca uçaktan yere atılıyordu.
* * *
Bugün basınç hakkında bildiklerimizin bir kısmının Felix gibi gönüllülerin sesle giriştiği yarıştan elde edilmesine karşın, bir kısmının 70 yıl önceki insanlık dışı deneylerden edinilmiş olması dehşet verici değil mi?
Belki de Felix’in vücut ısısını dengeleyen tulumu, Nazilerin insan vücudunun soğuğa dayanıklılığını ölçmek için buzlu küvetlere yatırıp ölüme terk ettiği Yahudilerden elde edilen bilgilerle tasarlanmıştı.
Uzay boşluğunda taklalar atarken şuurunu kaybetmemesini de, 1940’larda Romen kobaylar üzerinde yapılan ölümcül deneylerde bulunan ilaçlara borçluydu belki...
* * *
Bilgi, insanlığın ortak hazinesi... Ancak onu kullanırken, hangi yollarla, ne acılar pahasına sorgulamıyoruz.
Hazinemizin parlak kasasının altından, emeğin teri kadar, vahşetin kanının da sızdığını görmüyoruz.
Oysa bugün bonkörce kullandığımız o bilgiler, bazen sesle yarışa tutuşmuş bir gönüllüden, bazen zorla ölüme itilmiş bir tutukludan elde ediliyor.
İnsanlığın önünü açan keşiflerde, icatlarda, buluşlarda, rekorlarda, bazen sabırsız öncüler, bazen tarifsiz acılar rol oynuyor.
* * *
Yine de, yenilikçi fikirlerin, aykırı düşüncelerin türlü çeşit baskılarla susturulduğu bir ülkeden gökyüzüne bakıp, 38 bin 700 metre yukarı kurulmuş bir salıncaktan dünyaya atlayan bir idealistigörünce, onun emeğine, cesaretine, sabrına ve insanlık hazinesine yaptığı katkıya gıpta ediyorsunuz.
Ve ister istemez düşünüyorsunuz:
Sahi biz ne katıyoruz insanlığa?
Bir tür basınç deneyinin, baskıya dayanıklılık testinin, gönülsüz kobayları mıyız yoksa?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder