12 Nisan 2012 Perşembe

Magazinsel Hayat - Osman Aytekin


Hayat bütün acı ve kederleriyle devam eder. Bu değişmez bir gerçektir. Mutluluk denen efsunkâr duygular da gelip bizi bulur. Mutlulukların bizimle buluşmasında çevreden ziyade içimizdeki coşkuların ve sevinçleri yoğuran pozitif düşüncelerimizin de çok önemli bir katkısı vardır. Daima olumlu şeyleri düşünmenin de, çetrefilli bir hayatın kollarında bulmanın da güçlülüğü ortadadır.
Hayata nasıl bakarsanız bakınız bir şekilde düşündüğünüz şeylerin tam olarak gerçekleşemeyeceğini göreceksiniz. Attığınız ok genellikle hedefini ıskalar. Zira oku tam on ikiden olmasa da hedef tahtasına isabet ettirmeniz biraz da ustalık ister. Bundan dolayıdır ki düşünen bir varlık olarak etkilenmemek hemen hemen elimizde değil gibi bir şeydir. Dünyada en fazla televizyon seyreden ülke insanlarından biriyiz. Televizyonlar da maalesef insanlara daima iyi bir şeylerden vermek, iyi ve güzel haberler sunmak yerine toplumu sürekli olumsuz etkileyen yayınlarla karşımızda oluyorlar. Onlar bize zoraki bir misafir olmak istemeseler de, karşımıza geçip de ruhumuzu, kafamızı iyice doldurmalarına adeta bile bile izin veriyoruz.
Çoğu TV. Kanalları haberleri de magazinleştirerek acı tatlı hayatı bir oyuncak gibi insanlara sunuyorlar. Sosyetelerin, starların  şov ve eğlence merakından vatandaşa ne, evine ekmek götürmekte zorlanan  insanlara bu yayınlar neler verebilir ki?!...
Şov medyası istiyor ki televizyon kanallarının yıldızlaştırdığı, şımarttığı ünlüleri izlesinler. Ülkenin gerçeklerini düşünmesinler.
Böyle bir düşünce içinde olmak bir yana bu tür programları "ağzı açık ayran delisi" gibi seyretmek! İşte bütün mesele de bu!... Bu tür programlar izleyicilere dayatma gibi görünse de kanallar bu gücü büyük ölçüde halktan alıyorlar.
Ciddi programlar yapmak varken sulandırma programları ekranlara taşımak, ağız dalaşına benzer yayınlarla gündemi oluşturmaya çalışmak birilerinin daima işine gelir. Toplum önemsiz konuları konuşup tartıştığı sürece önemli konulardan uzak kalır.  Önemli programlar olursa da ya kaçırır ya da magazin programlarının tiryakisi olması nedeniyle mesafeli bir duruş ortaya koyar.
Alışmak insan için çok önemli bir özelliktir. Düşündüğü gibi yaşamanın zorluğu ortadadır. Düşündüğü gibi yaşayamayan yaşadığı gibi düşünmeye başlar. İşte bütün mesele de burada başlıyor. Düşündüğünü kendi pratiğinde gerçekleştiremeyenler bu kez de yapılamayan, yetişilemeyen fikirleri adeta bir dayatma içine giriveriyorlar. Magazinleşme de işte buralarda başlıyor. Yapmak isteyip yapamamanın etkileri bir bakıma magazin toplumu olmanın bir parçasıdır. İnsanın tahayyül dahi edemeyeceği bir hayatta bu kez toplum gerçekten de adeta hayal rıhtımında geziniyor. Geziniyor çünkü genç insanları kendi kanallarına çekmek için inanılmaz programlar, atraksiyonlar deneniyor. Bin bir umutlarla yarışma programlarına odaklanan yerine göre varını yoğunu harcayanlar ne yazık ki sonu hüsranla biten gerçek bir filmi yaşıyorlar. Genç bakışlar, taze arzular, titrek amaçlar heyecan ve merak sürecinde bir çırpıda yerle bir ediliyor. Zira yarışma programları yüzlerce insana adeta kapı aralanır gibi oluyor ancak sanki bir AB kapısı gibi sonuna kadar bir türlü açılamıyor.
Herkese umut dağıt ama birkaçını sahte dünyana çek!... Hepsi bu!
İnsanları sarmalayan sadece yarışma programları da değil elbette. Fakat sebep her ne olursa olsun şöhret olmak uğruna büyük emekler veriliyor, paralar harcanıyor ve öyle bir an geliyor ki her şeyi bir umuda bağlayanların gücünü toplayacak dermanı kalmıyor, kalamıyor.
Televizyon kanalları büyük bir yarışın içindedirler. Bu yarış adeta bir çark gibi birçok insanın başını döndürmeye yetebiliyor. Ekranlara kilitlenen insanlar reklâmlara varıncaya kadar etki alanı içindeler. Esas tehlike insanların hayatlarında magazinin önemli bir şekilde düşünmeye başlamaktan da öte gelişen teknolojik yenilikler neticesinde beyinlerinin de bir şekilde izlenerek bir yerlere yöneltiliyor olmasıdır. İnsanlar magazinleşerek kendi varlığından habersiz, kendi ailesinden ve çevresinden kopuk bir hayatın içinde topluma yabancılaşıyor. Milli hassasiyetler, milli değerler, milli çıkarlar kayboluyor ve her şey sıradanlaşıyor.
Birileri bir şeyler yapamıyorlarsa da RTÜK denen kurum kanalların sıkı takipçisi olmalıdır.

Hiç yorum yok: