7 Nisan 2012 Cumartesi

Cahiliye Döneminde Hac -Sorularla İslamiyet


Haccın sebebi olan Kâbe, Hz. İbrahim (as) ve oğlu Hz. İsmâil (as) tarafından Mekke’de yapılmıştır. İnşâat tamamlandıktan sonra Cibrîl (as), tavâfın ve hac ibadetinin nasıl yapılacağını amelî olarak onlara göstermiş, Hz. İsmâil (as) de Hicaz halkına öğretmişler. Ancak, Hz. İbrâhim (as)’in tebliğ ettiği dini hükümler zamanla unutulmuş, Mekke putperestliğin merkezi olmuştur. Hz. İsmâil (as)’in öğrettiği hac usûlü yavaş yavaş değişmiş yeriniputperestlerin haccı almıştır.
Cahiliyye dönemindeki putperestler de Kabeyi tavaf edip Hac yapmaktaydılar. Câhiliye döneminde Mekke şehir devleti on üyeli bir meclis tarafından idare ediliyor, ayrıca dört yabancı kabile de hac yönetimine katılıyordu. Resûl-i Ekrem (asv)’in mensup olduğu Hâşimiler rifâde, sikâye ve Kabe eminliği, Benî Abdüddâr Kabe ve Dârünnedve’nin anahtarlarının muhafazası, Benî Nevfel hacılara harcanmak üzere toplanan vergilerin idaresi, Benî Sehm Kabe’ye yapılan adakların muhafazası ve Benî Kinâne de haccın daima aynı mevsime rastlaması için takvimde yapılan nesî’ ile meşgul olurlardı. Benî Gavs ile Benî Advân ise Arafat’ta ve Müzdelife’de hacılarla ilgilenirlerdi.
Kabe’yi tavaf, umre, Arafat ve Müzdelife’de vakfe, kurban kesme gibi âdetler devam ettirilmekte, hac putperest gelenekleriyle birlikte sürdürülmekteydi. Umre, nesî’ yoluyla hurma mevsimine rast getirilen receb ayında yapılır, Kabe’nin ziyaret edilmesi ve Safa İle Merve arasında yedi defa koşulması ile tamamlanırdı. Müşrikler, haccı her yıl bahar mevsimine denk düşürmek için iki veya üç yılda bir tekrarlanan nesî’ ile ayların yerlerini değiştirdiklerinden tö­renler, asıl zamanı olan Zilhicce yerine başka aylarda yapılır, ancak yirmi dört yılda bir gerçek Zilhicceye rastlardı.
Hacı adayları, hac mevsiminin başlatıldığı ayın ilk günü ihramlı olarak Ukâz panayırına, yirmi gece burada kaldıktan ve alışveriş yaptıktan sonra Mecenne panayırına ve on gece de burada kaldıktan sonra, arkasından gelen ayın hilâli ile birlikte Zülmecâz panayırına giderler ve burada sekiz gece kalıp terviye günü Zülmecâz’dan ayrılarak arefe günü Arafat’a çıkarlardı. Arefe günü hille’den olanlar (Kureyş ve müttefikleri dışındaki kabileler) Arafat’ta, hums sınıfından olanlar ise (hac ve Kabe ile ilgili çeşitli imtiyazlara sahip Kureyş ve müttefiklerinden meydana gelen kabileler) Harem bölgesi içindeki Nemîre’de hazır bulunurlar ve güneş ufka yaklaşıncaya kadar buralarda kalıp sonra Müzdelife’ye akın ederlerdi. O gece Müzdelife’de geçirilir, ertesi gün fecirden önce vakfeye başlanıp güneş yükselinceye kadar devam edilir, arkasından da Mina’ya doğru harekete geçilirdi; Arafat ve Mina günlerinde alışveriş yapılmazdı. Mina’da yerine getirilmesi gereken, üç gün müddetle şeytan taşlama ve ayrıca kurban kesme menâsiki tamamlandıktan sonra çeşitli toplantılar düzenlenir, şiirler okunur ve kabileler atalarıyla övünürlerdi. Bu âdet, “Hac menâsikini bitirince atalarınızı zikrettiğiniz gibi, hatta ondan daha fazla Allah’ı zikredin.” (Bakara, 2/200) mealindeki âyetle kaldırılmıştır.
Ziyaretçiler Mina’dan Mekke’ye geldiklerinde şehir halkının evlerinde kalır ve buna karşılık onlara bazı hediyeler verirlerdi. Câhiliye devrinde Araplar Kabe’yi ellerini birbirine kenetleyerek el çırpıp ıslık çaldıklarınısöylemektedir ve humsa mensup iseler elbiseleriyle, hilleye mensup iseler tavafı günah işledikleri elbiselerle yapmak istemediklerinden eğer humstan birinin elbisesini ödünç olarak veya para ile alamazlarsa çıplak tavafederlerdi. Tefsirlerde,
Onlar bir kötülük yaptıkları zaman, ‘Babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize bunu emretti.’ derler. De ki, Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz? (A’raf, 7/28)
mealindeki âyetin Kabe’yi çıplak tavaf edenlerle ilgili olduğu belirtilmektedir. Eğer hille mensubu, üzerindekinin dışında sırf Kabe’yi ziyaret sırasında kullanmak amacıyla daha önce giyilmemiş başka bir elbise getirmişse tavafını onunla yapar, sonra çıkarıp orada bırakır ve “lekâ” denilen bu elbiseye el sürülmez, çürümeye terkedilirdi. Temiz elbise bulamamış hilleye mensup kadınların da avret mahallerini elleriyle kapatarak çıplak katıldıkları tavaf bittikten sonra Safa ile Merve arasında sa’y yapılırdı. Arkasından İsâf’ın putunun (heykel) yanında kurbanlar kesilir, kanından Kabe’nin duvarlarına sürülürdü; kurban kesenler bu etlerden yemezlerdi. Daha sonra her kabile hangi tanrı için ih­rama girmiş ve telbiye getirmişse onun putunu ziyaret eder, yanında tıraş olur ve ihramdan çıkardı. Câhiliye Arapları Kabe dışında Lât, Menât, Uzzâ gibi tanrıların tapmaklarını, ileri gelenlerin kabirlerini ve dikili taşları da (ensâb) tavaf eder ve buna devâr derlerdi.
Hacılara su ve yemek ikram etme âdeti, çok eski devirlerden beri devam ediyordu. Câhiliye döneminde rifâde geleneğini sürdürebilmek için önceleri halktan vergi toplanırdı; daha sonra bu işi şeref kazanmak isteyen zenginler üstlendi. İlk defa deve etinden yemek yaptırıp hacılara dağıtan kişinin Amr b. Luhay olduğu rivayet edilir; onun hacılara elbise dağıttığı da bilinmektedir. Kusay zamanında Kabe yakınlarında, civardaki tatlı su kaynaklarından develerle getirilen suların muhafaza edildiği deriden yapılmış su depoları vardı. Zemzem Kuyusu Hz. Peygamber (asv)’in dedesi Abdülmuttalib tarafından tekrar açıldıktan sonra, sikâye görevi tamamen buradan sağlanan sularla yerine getirildi. Abdülmuttalib develerini sağar ve bunları bal ile karıştırıp zemzemle beraber hacılara dağıtırdı; üzümle zemzemi karıştırıp dağıttığı da olurdu.
İslâmiyet’in zuhuru sırasında sikâye ve rifâde işini Ebû Tâlib yürütüyordu; ancak daha sonra malî durumu bozulduğu için küçük kardeşi Abbas’a bıraktı. Abbas bu görevi Mekke’nin fethine kadar kesintisiz sürdürdü; fethin arkasından Resûl-i Ekrem (asv) kısa bir süre için sikâye ve rifâdeyi ondan aldıysa da daha sonra yine kendisine verdi. Hz. Peygamber 9 (631) yılında Hz. Ebû Bekir (ra)’i hac emîri olarak görevlendirdi ve ona yemek için bir miktar malzeme verdi. Veda haccında ise bu işi bizzat kendisi üstlenmiş, dolayısıyla vefatından sonra yerine gelen halifeler de bunu bizzat yürütmüşlerdir.
Mekke’nin fethinden sonra Kabe’nin içinde ve etrafında yer alan putlarla birlikte Hz. İbrahim (as)’in tebliğ ettiği hac ibadetinde bulunmayan şirk unsurları da tamamen temizlenmiştir. Hums mensupları kendilerine birtakım imtiyazlar tanıyıp, “Biz ehl-i Haremiz, Kabe’nin bakıcılarıyız.” diyerek Arafat’ta vakfe yapmazlardı. Ancak, “Sonra insanların -sel gibi- akın ettiği yerden (Arafat) siz de akın edin. Allah’tan mağfiret dileyin. Gerçekten Allah çok affedici ve esirgeyicidir.” (Bakara 2/ 199) mealindeki âyetle bu ayrıcalık kaldırılmıştır. Arafat ve Mina’dakİ ticaret yasağı da, “Rabbinizden -ticaret yaparak- rızık aramanızda size herhangi bir günah yoktur.” (Bakara 2/198)mealindeki âyetin inzali üzerine son bulmuştur. Hacdan önce kurulan Ukâz, Mecenne ve Zülmecâz gibi panayırlar ise bir müddet daha devam etmiş, ancak II. (VIII.) yüzyılın sonlarına doğru çeşitli sebeplerle bunlardan vazgeçilmiştir.
İslâmiyet’in doğuşundan sonra hille ehli Safa ile Merve arasında yapılan sa’y vecîbesini, burada bulunan putlara karşı yapıldığı, dolayısıyla Câhiliye âdetlerinden olduğu ve hac menâsikine girmediği gerekçesiyle yerine getirmiyorlardı. Bunun üzerine, “Safa ile Merve şüphesiz Allah’ın şiârlanndandır. Her kim hac veya umre yaparak Beytullah’ı ziyaret ederse Safa ile Merve arasında tavaf (say) yapmasında bir günah yoktur. Kim gönüllü olarak bir hayır yaparsa şüphesiz Allah -onu- bilir, karşılığını verir.” (Bakara 2/158) mealindeki âyet indi ve böylece sa’yin hac menâsikinden olduğu açıklanarak, bu hususta zihinlerde beliren şüpheler giderildi.
Kabe’yi çıplak tavaf etme ve hille mensupları tarafından Harem sınırları içine sokulan yiyecek ve içeceklerle koyuna getirilen yasak ise, “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde elbiselerinizi giyin. Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Zira Allah israf edenleri sevmez. De ki: Allah’ın kulları için yarattığı ziyneti (el­bise) ve güzel (helâl) azıkları kim haram kıldı! De ki: Onlar dünya hayatında -inanmayanlarla birlikte- inananlar içindir. Kıyamet gününde ise yalnız müminlere aittir.” (Bakara 2/158) mealindeki âyetlerle ve Hz. Peygamber (asv)’in hicretin 9. yılında verdiği, “Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacak, kimse Beytullah’ı çıplak tavaf etmeyecektir.” (Buhârî, Hac, 67) emriyle ortadan kaldırıldı.

Hiç yorum yok: