22 Şubat 2012 Çarşamba

Menemen’de 6 esrarkeş


1930 yılı Aralık ayının son haftası soğuk günlerden birinde, 6 kişilik bir grup Menemen’e ilerliyordu. Bozalan köyü tarafından gelen bu kişiler pejmurde kıyafetleriyle yöreye kömür satmaya gelen insanlara benziyorlardı. Adı Derviş Mehmed olan elebaşı ve yanındakiler Menemen’e, Menemenliler’in bir daha hafızalarından silemeyecekleri bir akıbetin müsebbibleri olarak giriyorlardı.
Hazırlıklarını Manisa’da tamamlayıp geçtikleri köylerde yandaş bulamayan 6 kişilik grup hükümet binasının hemen ilerisinde bulunan camiye sabah namazı vaktinde girdiler. Maarif Camii’nde de imam Saffet Hoca’dan yüz bulamadıkları için cami cemaatını peşine takamayan grup, zorla aldıkları sancak ile meydana çıkarak “Ey Müslümalar! Ne duruyorsunuz? Halife Abdülmecid Efendi hududa geldi. Işte Sancak—ı Şerif çıktı, gelin toplanın. Şapka yerine artık fes giyilecek” naraları atmaya başladılar. Birinin sırtında bir çanta, bir tanesinde de çifteli av tüfeği vardı. Bu sırada, olay yerinden geçen bir jandarma yüzbaşısı, esrardan kafası bulanmış Derviş Mehmet’i sözle ikna edemeyince olay yerinden ayrılmıştı. Meydanda toplanan vatandaşlar ise tanık olmanın cezasını ağır ödeyeceklerini bilmeden olayı seyretmeye devam ediyorlardı. Jandarma yüzbaşısının hükümet konağından kaymakamın evine ve alay komutanına bilgi ulaştırmasının ardından 43. Piyade Alayı’nda görevli genç bir asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay yanına aldığı bir manga ile Hükümet Meydanı’na hareket eder. Bu harekette ise olayın en esrarengiz boyutlarından birisi gizlidir. Asteğmen Kubilay’da silah yoktur. 8 erin tüfeğinde ise halk tarafından kuru—sıkı diye tabir edilen Derviş Mehmet’in mehdilik iddialarını Menemenliler nezdinde kuvvetlendirecek eğitim mermileri vardır.
Menemen meydanı artan kalabalıkla ana baba günü halini almıştır. Bir yanda olayın şokunu atlatamayan Menemenliler, bir yanda ‘şeriat isteriz’ naraları atan yabancılar duruyordu. Yanındakilere ‘Süngü tak’ emrini veren Kubilay, elebaşı Derviş Mehmed’in yakasına sarılıp suratına bir tokat aşkeder. Fakat bu arada elinde çifteli olan esrarkeş. Kubilay’ı kasığından yaralar. Kubilay, yaralı yaralı meydanın hemen yanıbaşında bulunan Gazez Camii’ne doğru kaçmaya çalışırken, askerler Derviş Mehmet’e ateş eder. Tüfeklerdeki kuru—sıkı mermiler Derviş Mehmet’e tesir etmez. Halk ve askerler şaşkındır. Esrarkeşlerin ise resmen gözü kararmıştır. Derviş Mehmet’in “Ben Mehdi’yim, bana kurşun tesir etmez” sözleri meydanda çınlar.
Kubilay’ın ciddiye almayıp tokatla halletmeye çalıştığı hadise birden inanılmaz bir boyut kazanmıştır. Yaralı halde hükümet binasına sığınmaya çalışan Kubilay, kapı kapalı olduğu için içeri giremez. Bitkin bir şekilde yine cami avlusuna yönelir. Esrarın ve tesir etmeyen kurşunların gözünü kararttığı Derviş Mehmet cami avlusunda musalla taşının hemen yanında yakaladığı Kubilay’ın boğazını bağ bıçağı ile keser. Kesik baş iple sancağın tepesine bağlanır. Sesi meydanda çınlayan Derviş Mehmet’i şaşkınlık ve korkuyla izleyen halk, kitle pisikolojisiyle onu alkışlar. Bu arada başlangıçta göstermesi gereken ciddiyeti sonradan gösteren Jandarma Alay Komutanlığı olay mahalline makinalı tüfekle techiz edilmiş askeri birlik gönderir. Makinalı tüfekle yapılan ateşle, ellerinde çifteli bir av tüfeğinden başka bir silah bulunmayan esrarkeşlerden Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet ve Şamdan Mehmet olay yerinde can verir. Bu arada olay mahalline gelen ve şu anda isimleri Kubilay anıtında yazılı bulunan Şevki ve Hasan ismindeki iki mahalle bekçisi bu kargaşada yanlışlıkla vurulur. Yaralanan Zeki Mehmed ile çocuk yaştaki iki Hasan yakalanırlar. Iki saat süren hadise yurtta ve Ankara’da büyük tesir uyandırır.
“Olayın siyasi kaynakları araştırılsın. Olayla ilgili görülen herkes şiddetle cezalandırılsın. Verilen ölüm cezaları hemen yerine getirilsin. Menemen artık lanetlenmiş bir beldedir. Bütün ahalisi boşaltılıp çevre illere dağıtılsın. Evler yakılıp hükümet meydanına büyük bir sütun dikilsin.”
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın halkta gördüğü büyük ilginin şokunu henüz üzerinden atamayan Atatürk, genç asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın hunharca katledilmesinden sonra adeta patlamış ve bu sözleri söylemişti.
Hadiseler sonrası ilan edilen Sıkıyönetimin ünlü komutanı Fahrettin Altay On Yıl Savaş 1919—1922 ve Sonrası adlı kitabındaki hatıralarında şunları yazmaktadır.
Mahkemenin bizzat Mustafa Kemal tarafından yönlendirilr. ‘Olaydan hemen sonra Atatürk, Başbakan Ismet Inönü, Meclis Başkanı Kazım Paşa, Milli Savunma ve Içişleri Bakanları ve Ordu Komutanı Fahrettin Altay’ın katıldığı bir toplantı gerçekleşir. Mustafa Kemal Paşa; olayın siyasi kaynağının aranmasını olayla ilgili herkesin cezalandırılmasını, bütün davaların bitmesinin beklenilmeden verilen idam hükümlerinin hemen yerine getirilmesini, en az kabahatı olaya seyirci kalmak olan ve hepsi de suçlu bulunan Menemen halkının yerlerinden uzaklaştırılmasını ister ve olayın ayrıntıları üzerinde direktifler verir.
Menemen Belediye Başkanı’nın ‘Bu olay, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı lekelemek için tertibedilmiştir’ sözü de Atatürk’ü kızdırır. O bu konuşma üzerinde de durur. Olayda kadınların adının geçmesini de mühim bir gelişme olarak niteleyen Atatürk onlara fırsat verilmemesini savunur. Meclis Başkanı Kazım Paşa ise tekkeler, ya okul yapılmalı ya da yakılmalıdır derken Nakşibendi tarikatının bir ‘yılan’ olduğunu belirterek mahvedilmesini ister”Bu arada baştan hadiseye yangına körükle gider gibi giden yapı itibariyle rejimin yarı resmi gazetesi Cumhuriyet’de farklı bir yorum göze çarpar. Yunus Nadi, Menemenli’nin akıbetini sezinlemiş olacak ki, olayı ‘basit’ olarak niteleyerek, halkın isyancılara katılmadığını bildirir.
Fakat ok yaydan çıkmıştır. Gözü kararanlar bu defa gücü elinde bulunduranlardı. Faturası da dolayısıyla daha kabarık olacaktır. Balıkesir’i de içine alan bölgede hemen sıkıyönetim ilan edilir. Olaydan bir hafta sonra Menemen’e gelen Örfi Idare Komutanı Fahrettin (Altay) Paşa, Örfi Idare (Sıkıyönetim) Mahkemesi Başkanı Mustafa (Muğlalı) Paşa ve Dahiliye Nazırı Şükrü Kaya geniş çaplı tutuklamalarda bulunurlar. Yapılan tahkikatlar sonrasında yaklaşık 2200 kişi yargılanır. 37 kişi idama mahkum edilirken, 41 kişi çeşitli cezalara çarptırılır. Ancak, 37 idam mahkumundan yedisi hakkındaki karar bozulur, Esat Efendi ecelinden, diğer bir kişi ise bilinmeyen bir sebepten vefat eder ve geri kalan 28 kişi 3—4 Şubat l931 yılında gecenin sabaha çaldığı saatlerde idam edilir.
Kararan gözler giderek açılmaya başlamıştır. Örfi Idare Mahkemesi’nin soruşturmasında, olayın siyasi bir yönü bulunmadığı, ve mahalli nitelikte olduğu kanaatine varılır. 26 Şubat 1931 yılında Balıkesir ve Manisa’ya bağlı merkez ilçelerde , 8 Mart’ta da Menemen’de sıkıyönetim kaldırılır. Ve yöre halkının göç ettirilmesine yönelik karar iptal edilir. 6 esrarkeşin resmi güçlerin ihmalinden kaynaklanan iki saatlik kanlı eyleminin resmi yönü burada noktalanır.
Menemen’de kurulan Sıkıyönetim Mahkemesi’nde, 200 kişi yargılandı. Kayıtlara göre kadınların da arasında olduğu yargılananların büyük bir bölümü ağır hapis cezalarına çarptırıldılar. Mahkeme’nin verdiği cezalar şöyleydi:
37 kişi idam (5’inin cezası yaşlarından dolayı 15—24 seneye indirildi)
13 kişi 3 sene adi hapis
10 kişi 1 sene adi hapis
7 kişi 15 yıl ağır hapis
1 kişi şeyhlikten 3 sene hapis,
10 kişi şeyhlikten 4 sene hapis.
Işin ilginç yanlarından biri de bu ağır cezaları veren Mahkeme Başkanı Korgeneral Mustafa Muğlalı Paşa’nın 1943 yılında 32 kişiyi kanunsuz olarak kurşuna dizdirmek suçundan, 2 Mart 1950’de Divanı Harb’ce 20 yıl hapse mahkum edilmesiydi. Muğlalı daha sonra hapishanede ölmüştü.

Hiç yorum yok: