Yedi sekiz dil bilen, Enderun’da eğitim gören, Padişah tarafından bizzat taltif edilen Evliya Çelebi, sadece gezip görme arzusu ile mi bütün ömrünü yollarda geçirdi acaba?
Türk Edebiyatının en kapsamlı seyahatnamesini yazan ve dünya ölçeğinde haklı bir şöhrete sahip bulunan Evliya Çelebi’nin neredeyse üç kıtada gezmediği, uğramadığı ve hakkında yorum yapmadığı bir ülke bulunmamaktadır.
O dönemdeki seyahatname yazarlarına baktığımızda bunların büyük çoğunluğunun batılı seyyahlar olduğunu ve mensubu bulundukları ülkelerin lehine aynı zamanda istihbarat çalışmaları da yaptıkları aşikâr. Yani bu tip çalışmalar masum bir gezi çalışması altında inceden inceye yürütülen ve maksadı bambaşka olan, görüntüde edebiyat mahsulü ama gerçekte siyasi bir çaba olduğunu biliyoruz.
Edmondo de Amicis, Lamartine, Baron W. Wratislav, La Baronne Durand de Fontmagne, Thevenot, Leydy Graven, Arminius Vambery gibi birçok batılı seyyahın seyahat adı altında aynı zamanda siyasi anlamda bir çalışma içinde olduklarını da görüyoruz.
Mesela Arminius Vambery, İngiltere adına çalışan Yahudi asıllı bir seyyah idi ve her nedenseTürkoloji ile uğraşıyordu. İstanbul’a gelerek Türk dilleri ve lehçelerini öğrenme fırsatı bulduktan sonra “Sünni bir derviş” kimliğiyle o zamanlarda batılılara kapıları kapalı olan Türkistan’aseyahatlerde bulundu. Aynı zamanda Türk tarihiyle ilgili bir takım araştırmalar yaparak bazı eserleri telif etti. Dönemin Padişahı II. Abdülhamit’in güvenini kazanarak sarayla yakın ilişkilerde bulundu. Ancak bu ikiyüzlü seyyah, Siyonizm’in babası da sayılan ünlü Theodor Herzl ile yaptığı yazışmalarda Padişaha ağza alınmayacak şekilde sinkaflı küfürler etmekten kaçınmadığı gibi rolünü de gayet başarılı bir şekilde yürütüyordu.
İngiltere Adına Çalışan Yahudi Ajan Profesör Arminius Vambery (1832-1913)
|
Siyonist Herzl, kendisine Sultan Abdülhamit ile bir görüşme ayarlamasını istemiştir. Vambery,birçok alanda çok yüzlü bir ihanetin temsilcisi olarak çalışmalarını yürütedursun, Siyonist Herzl,kendisi hakkında günlüklerinde şunları yazacaktır:
“Hem Türk hem de İngiliz ajanı olarak, 12 dili ayrı mükemmellikte konuşan, kitaplarını alman dilinde yazan, hayatı boyunca beş kez din değiştiren yetmiş yaşlarındaki bu aksak Macar asıllı Yahudi hayatımda tanıdığım en ilginç insan.”
O dönemlere baktığımızda seyahat adı altında birçok misyonerlik ve istihbarat çalışmasının bu geziler altında yapıldığını görüyoruz. Seyahat etme fikri bütün insanları heyecanlandırsa da o dönemlerin şartlarında hiç de kolay olmayan, maddi ve manevi birçok zorluğu bulunan meşakkatli bir uğraş olduğu kesin.
Peki, zamanın şartları dâhilinde uzun yolculuklara nasıl ve ne amaçla çıkılırdı?
Aynı zamanda tehlikeli ve uzun bir süreci gerektiren, maddi ve siyasi güce sahip olmayı gerekli kılan seyahat gibi pahalı bir uğraşa neden gerek duyuldu? Bu sadece bir merak mıydı?Seyyahların canı sıkıldığı, güzel yerler görmek istediklerinden mi hâsıl oldu bütün bu uğraşılar?
Mesela Evliya Çelebi, her seyahate çıktığında yanında çalışan aşçısından, uşağına, silah kullanan askerlere, yardımcılara, kölelere ve hatta bazı kaynaklarda cariyelere kadar bir kalabalık bir yardımcı ordu bulunuyordu. Üstelik gittiği her yerde o bölgenin en üst mevkisinde olanlarca karşılanıyor, tahmin edilmeyen en açılmadık kapılar bile sonuna kadar açılıyordu.
Hatta bazı kaynaklarda bir takım gezilerde bizzat referans mektuplarıyla gittiği yazılıdır. Yedi sekiz dil bilen, Enderun gibi şehzadelerin, devlet adamlarının yetiştirildiği en önemli eğitim kurumunda öğrenip gören, Padişah tarafından bizzat taltif edilen Evliya, sadece gezip görme arzusu ile mi bütün ömrünü yollarda geçirdi acaba?
Hayatı boyunca hiç evlenmeyen, babasının ölümünde bile uzakta bulunan ve bu seyahatleri esnasındabirçok bulaşıcı hastalıktan tuttunuz da, eşkıyaların saldırılarına maruz kalan, Afrika’da insan yiyen yamyamlardan canını zor kurtaran ve gittiği her yerde gördüğü her şeyi kaydeden Evliya Çelebi, bunları acaba sadece keyfiyetten mi yapmıştır?
Yoksa bu bir görev midir?
Rüyasında gördüğü Peygamber efendimize “Şefaat ya Rasûlallah” yerine dili sürçünce “Seyahat Ya Rasûlallah” diyerek başladığını söylediği bu uzun seyahatlerinde her türlü detayı görmeniz mümkündür.
Evliya, bir bakıyorsunuz iyi bir gurme olarak, bölgenin yemeklerini sayıp döküyor, bir bakıyorsunuz hekim olmuş hangi hastalığı nasıl tedavi etmek lazım onu öneriyor, bir bakıyorsunuz halkın dinsel ve tinsel yaşantısı anlatılıyor. Coğrafya, siyaset, dil, din, ırk, tarihi geçmiş, inanışlar, gelenekler, bölgenin sosyolojik gerçekleri Evliya tarafından en ince ayrıntısına kadar irdeleniyor, anlatılıyor, kayıt altına alınıyor.
Bir gezgin bu kadar ayrıntıyı neden yazsın? Kendisinin gördüğü şeyi neden detaylandırsın?
Bütün bunların yanında Evliya’da ciddi anlamda bir bürokratik bir dil var ve gittiği yerlerde bu başarılı bürokrasi diliyle en iyi şekilde karşılanıyor ve hediyelere boğuluyor. Mesela Afrika’da kendisine fil hediye eden ve insan yiyen kabile başkanından da ürpertiyle bahsediyor. Sırf gezi maksatlı ise şayet böylesine tehlikeli bir coğrafyaya neden gidilsin?
Ayrıca saray kendisini yakından takip ediyor, geldiğinde saray erkânından ciddi bir yakınlık görüyor her defasında. Hatta Mısır seyahati sırasında Nil nehrinin haritasını da çizerek bir de bu mühendislik yanını göstermektedir Evliya. Bu harita son yıllarda bulunmuş ve Amerikalı bilim adamı Robert Dankof ve Türk bilim adamı Nuran Tezcan tarafından dünyaya duyurulmuştur!
Seyahat aşkı ve harita çizimi ve ilginç bir Seyyah! Kendisini yollara adamış bir güzel insan! Hayal ve düş arasındaki o ince çizginin öteki adıdır Evliya Çelebi.
UNESCO tarafından bu yıl “Evliya Çelebi” yılı ilan edildi. Ancak ülkemizdeki Evliya Çelebi duyarlılığı Unesco’nun bu jestinin çok çok gerisinde kaldı ne yazık ki! Bizim geçmişle ve değerlerimizle olan münasebetlerimizin gittikçe zayıfladığı şu günlerde Evliya çelebi’yi hayırla ve minnetle yâd ediyor, kendisini rahmetle anıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder