22 Şubat 2012 Çarşamba

Esir düşen 15 bin Türk askerini kör ettiler-Cezmi Yurtsever


Karaisalı bölgesinin tarihini araştırma çalışmalarım esnasında 1917 yılında Osmanlı ordusunda teğmen olarak olarak görev yapan  Hasan adındaki askerin   “Kara Bomba” müfrezesine kurarak  Toros geçitlerinde düşman güçleri ile ölümüne mücadele ettiğini öğrendim.  Hasan, savaş ortamında  Arabistan çöllerinde Filistin cephesinde iken giydiği baş örtüsünü hiç çıkarmamıştı. Ve de omzunda kurşun yarası vardı. Arkadaşlarının da hemen hepsinin vücutları kurşun ve bomba izleri ile delik deşikti.   Hasan ve arkadaşlarının Filistin’den Çukurova’ya Karaisalı dağlarına  uzanan “kahramanlık destanlarını” konu edinen TOROSLARDA GÖRÜŞÜRÜZ kitabını gözyaşları dökerek yazdım.
Hasan’ın yaşadıklarının izini sürdüm. 1917 yılı Kasım ayı başlarında Osmanlı ordusunun Gazze-Birüssebi  savaşında savunma hatları harita ve fotoğraflarının  casuslar tarafından düşman tarafına verilmesi sonucu ağır bir yenilgi alındı. 13.000 Türk askeri hayatını kaybetti. 12.000 civarında da esir vardı.  Osmanlı ordusundan  yenilgiler ve bozgun sonrasında Arabistan cephesinde  150.000 asker İngilizlere esir düşmüştü.  Ve Türk askerleri için Mısır’da  esir kampları kuruldu. Geçtiğimiz günlerde Türk Tarih kurumu Arşivinde bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 27 Mayıs 1921 tarihli oturum zabıtları belgelerini okudum. Edirne Mebusları Faik ve Şeref Beylerin Atatürk’e sundukları “görüşme konusu” (takrir) belgesinde “Mısır’da sonuçlandırılan İngilizlerin fenni temizlik (tathirat-ı fenniye) bahanesiyle  miktarından fazla “cerasol” banyosuna sokarak gözlerini kör ettikleri onbeş bin (15.000) evladın üzerinde irtikap ettikleri (deney kobayı olarak kullandıkları) bu cinayetin mutemed failleri olan İngiliz tabibleriyle (doktorlarıyla) garnizon kumandan ve zabitlerinin de cezalandırılmasını isteriz” sözleri yazılı idi. İnsanlık tarihinde bir eşi duyulmamış böyle bir olay 15 bin Türk askerinin cerasol katkılı banyolarda gözleri kör edilerek en hayati  insani fonksiyonlarını kaybetmeleri “savaş suçu” olduğu kadar insanlık onurunu ayaklar altına alan vahşi bir uygulama idi.  Konuyu gündeme getiren milletvekilleri olay öncesi işgal İstanbul’unda cadde ve sokaklarda birbirine tutunarak yürümeye çalışan çok sayıda esir kamplarından gelme askerin perişan halini görmüşlerdi. Aynı manzara Anadolu’nun her yerinde de yaşanıyordu.
Olayın farklı boyutlarını Avustralya ve İngiltere savaş arşivlerinden de yaptım. Avusturalya Savaş Merkezi arşivinde  JO1208 kod numaralı Türk askerlerinin Mısır’da  kırbaçlı kasketli düşman görevliler karşısında çırılçıplak bir halde “cerasol” karıştırılmış su tanklarında zorla banyo yaptırılma fotoğrafına ulaştım.  İngiltere Arşivlerinde bulunan  Mısır’daki Esir Türk Askerleri tutanak ve belgelerinde  Heliopolis esir kampının sorumluları Arsen Kohoren ve Leon Samuel adındaki doktorlardı. Sidi Beşir kampında sorumlu doktor da Osmanlı ordusunda görevli  iken bir şekilde  düşman safına geçen Halepli ve Ermeni asıllı bir doktordu.  Ve bütün bilgiler dünya tarihinde  eşi görülmemiş cerasol katkılı su tanklarında zorla banyo yaptırarak kitle halinde askerlerin gözlerini kör etme olayında savaş suçu sorumlularının  Ermeni asıllı doktorlar olduğunu gösteriyor. Bir şekilde Mondros anlaşmasına göre Osmanlı ve karşı taraf arasında esirlerin serbest bırakılması maddesi yer alıyordu. Ancak Osmanlı askerlerinin Anadolu’daki milli mücadelede dirençlerini yok etmek için savaş hukuku çiğnenerek kitle halinde Türk askerlerin gözleri kör edildi.
GÖZLERİM EYVAH!
- I. Dünya Savaşı sonunda Arabistan cephesinde 150 bin Türk askeri esir düştü.
- 15 bin Türk askeri Mısır’da Esir Kampında “cerasol”banyosuna sokuldu, gözleri kör edildi.
- Yahudi kadın casus Sarah Aaronson, 25 bin Türk askerinin başını yaktı
- Filistin topraklarında 50 bin Türk askerinin toplu mezar belgeleri bulundu.
Yahudi kadın casus Sarah Aaronson
1970’Lİ YILLARDA BAŞLADIĞIM Kadirli Tarihi araştırmaları için yıllar süren bilgi ve belge derleme çalışmaları yaptım. Kadirli Askerlik Şubesinin deposunda bulunan Osmanlı döneminden kalan Seferberlik Sevkiyat (Kur’a) Defterlerinden o dönemde çok sayıda askerin savaşmak üzere cephelere gitmesi ve yaşanan olaylarla ilgili açıklayıcı notlar bulunan bilgilere ulaştım. Askerlerin Filistin cephesinde karşılaştıkları olaylar çok düşündürücü idi. Yıllar süren araştırmalar için Osmanlı Arşivi, İngiltere ve İsrail Gizli Servis arşiv belgelerini de inceledim. İngiltere Savaş Arşivi F0 Box-10521. Tallahasse, FL 32302-0521 numaralı dosyadan Filistin savaşları esnasında İngiltere adına casusluk yapan Osmanlı Yahudisi Sarah Aaronson’un fotoğrafı ve eylemleri hakkında bilgilere ulaştım.
Esir Türk askerleri
Anadolu’dan uzak diyarlar güneydeki Suriye ve daha güneydeki Filistin bölgesi. Kutsal kent Kudüs burada. Akdeniz sahilindeki Hayfa’da son zamanlarda Yahudi göçmenlerin sayısı giderek artmış, bahçeli villalar yapılmış. Bölgenin görüntüsü hızla değişiyor. Osmanlı yönetimi 1917 yılı başlarında Filistin’in güney sırını olarak kabul edilen Gazze-Birüssebi hattını korumakla meşgul. Buraya asker sevkiyatı yapılması, cephe tutulması, silah ve cephane ile takviye edilmesi gerekiyor. Anadolu’dan yaya veya at sırtında Halep’e ulaşan askerler, trenle Kudüs ve Gazze’ye sevk ediliyor. Birüssebi yakınlarında Osmanlı’nın askeri tesisleri var. Sabah kalk borusu çaldığında askerlerin kumandan karşısında sıraya dizilişi, yapılan konuşmalar ve sonra savaş eğitimine başlama. Yakıcı güneşin altında terleyerek sürünerek yapılan savaş eğitimleri oldukça önemli. Düşman ile savaş gerçekleştiğinde cesaret kadar savaş bilgisine de ihtiyaç var. Eğitim esnasında askerlerin hücum marşı çalmaları ile birlikte “Allah Allah” sesleri ile ileri atılan yiğitlerin hedefi düşmanı en kısa sürede yok etmek. Deve en önemli taşıma aracı olarak kullanılıyor. Silahlar, yiyecek malzemesi hatta çöl toprağında günler ve haftalar süren yolculuklarda deveye ihtiyaç var. Eğitime ara verildiğinde askerlerin silah çatmaları ve oturarak önlerine uzatılan çorba sahanına kaşık sallamalarının verdiği arkadaşlık duyguları fotoğraflara da yansımış. Askeri kamp içinde bulunan sağlık merkezine sık sık gitmemek gerekiyor. Asker hasta olmaz, asker aç kalmaz, asker ölmez diyorlar. Bir gün Cemal Paşa’nın, bir başka gün Enver paşa’nın, Alman kumandan Falkenhayn’ın cepheyi ziyareti kısa süre de olsa şenliklere vesile oluyor. O günlerde yemekler daha takviyeli çıkıyor. Tarihler Aralık 1917 ortalarını gösterdiğinde Filistin’de yüzyıllar beri hakimiyet kuran ama son büyük harpte de savaşlar sonucu korunmaya çalışılan Filistin toprakları büyük ölçüde düşmanın eline geçmişti. Alman kumandan Falkenhayn, özellikle Türk ordusunun Kudüs içinde savaş yapmasını istemiyordu. İngiliz kumandan ve askerler 11 Aralık günü Kudüs’e girdiklerinde İslam dünyasının kalbi sayılan kutsal kent artık Türklerin ve Müslümanların elinde değildi. Yaşanan önemli olayların fotoğrafları siyah beyaz olarak kare kare çekildi. Baskıları yapıldı. Alt yazıları da yazıldı. Albüme yerleştirildi. İngiliz İstihbarat belgelerinin yer aldığı Foreiğn Office (Dış İlişkiler) Arşivine kondu. Aslında çekilen fotoğraflar Anadolu gençlerinin Filistin coğrafyasında yaşadıkları, ihanetler ve gözyaşları içinde o bölgeden geri çekilmenin belgeleri idi. O günlerde hayatta kalanların ağızlarından çıkan tek bir söz vardı: “Allah kısmet eder de Anadolu’ya evime yurduma varırsam. Orada sizinle görüşürüm. Ahdim var unutmayacağım yaşadıklarımı, ihanetleri ve de gördüklerimi!”
Elde ettiğim bilgiler şaşırtıcı olduğu kadar da ürkütücü ve düşündürücü idi. Genç ve güzel olduğu kadar insanları bakışlarıyla etkileme gücüne sahip Sarah, yakın aile çevresinde bulunan çoğunluğu kadınlardan oluşan NILI adında casusluk teşkilatı kurmuştu. Osmanlı Ordu Merkezine sık sık ziyaretler yapmalar , cinsel cazibelerini kullanarak subaylardan bilgi sızdırmalar ve özellikle savaşın devam ettiği Gazze-Birüssebi cephesinin coğrafi ve askeri durumunu yansıtan ayrıntılara ulaşarak elde ettikleri bilgileri Mısır’daki İngiltere karargahına ulaştırıyorlardı. Ve İngiliz ordusu 31 Ekim 1917 günü çöl arazisinden ansızın Birüssebi’ye saldırdı. Üçüncü Gazze savaşı olarak bilinen kısa sürede cephenin çökmesini sonucu 25 bin Türk askerinin saf dışı edildiği olay yaşandı. Askerlerden 13.000 ölü ,12.000’i de esir düşmüştü. Savaşın başladığı gün, Hayfa kenti yakınlarındaki evinden gökyüzüne uçurulan güvercin Türk karargah binasına kondu ve yakalandı. Kanatlarının altından düşman tarafına ulaştırılmak istenen mesaj yazılı kağıt bulundu. Olay izlendi. Sara Aaranson ailesinin evine baskın yapıldı. Normal şartlarda Osmanlı Kumandanı Cemal Paşa’nın karargahına kadar girebilen SARA’nın NILI casusluk örgütünün lideri olduğu anlaşıldı. Sorgulama sürerken SARA sırları ile birlikte 10 Kasım 1917 günü tabancasını ateşleyerek intihar etti. SARA ile ilgili bilgiler arşivlerin gizli dosyalarında özenle korundu. Ancak Üçüncü Gazze-Birüssebi savaşı sonucu ve daha sonra Osmanlı ordusunun bozulması ile birlikte Mısır’daki esir kamplarına gönderilen 15.000 TÜRK ASKERİNİN “cerasol” katkılı su tanklarında zorla banyo yaptırılarak gözlerinin kör edilmesi olayı ile ilgili Arşiv bilgilerine ulaştım. Dünya tarihinde eşi görülmemiş “savaş suçu” olayı olarak görülmesi gereken Gazze-Birüssebi’de yaşanan olayların sorumlusu casus SARA AARANSON’dur. 25.000 Türk askerinin “başını yakan” ve sonra tüyler ürperten Esir kamplarında gözleri kör etme olayları ile ilgili İngiltere Askeri Tarih Arşivlerindeki SARA ve casusluk çalışmaları belgelerinin bütün ayrıntıları ile açıklanması gerekir.
Türk ordusunun 1. Dünya Savaşı esnasında Arabistan cephesinde yaşadığı olayların perde arkasını aydınlatan tarihin tanık olduğu en ünlü kadın casus İngiliz asıllı Gertrude BELL’in , Newcastle Üniversitesi tarafından yayınlanan 7 bin kare siyah beyaz fotoğrafları inceleyerek başladım. Bell, aynı zamanda ünlü casus Lawrence’nin de hocası idi. Fotoğrafcı, gezgin ve arkeolog olarak Anadolu’yu 1890-1914 yılları arasında defalarca dolaşmıştı. Gertrude Bell’in 1. Dünya savaşında
Filistin cephesinde yaşanan olaylarla ilgili istihbarat raporlarını da gördüm. Doğu Anadolu ve Irak’ın kuzeyinde “Kürdistan yaratılması” projesinin de alt yapısını Gertrude Bell hazırlamış, Türk-Iran sınırının çizimi haritasını da arızalı araziler üzerinden geçirerek cetvelle çizmiş SEVR anlaşmasına ek belgeler olarak koymuştu. Avustralya ANZAC savaş arşivinde bulunan fotoğraflar, İngiliz Foreiğn Office istihbarat belgeleri ve Türk ordusunun Gazze-Birüssebi hattından Şam’a çekilmesi, yenilgi ve bozgun olaylarını yerinde fotoğraflarla görüntüleyen ABD’nin Kudüs Kolonisi elemanlarının çektiği fotoğraflar bir araya geldiğinde Osmanlı/Türk ordusunun içten ve dıştan uğradığı ihanetlerin acı sonuçlarını gördüm. 1917 ve 1918 yıllarında Kudüs ve civarında yenilgi ve bozgun sonrası 50 bin Türk askeri hayatını kaybetmişti. Türk askerlerin cesetleri toplu mezar olarak açılan çukurlara kondu ve ABD ve İngiltere istihbaratı tarafından fotoğrafları çekildi. Günümüzde İsrail devletinin kontrol ettiği topraklarda şehit düşen Türk askerleri ile ilgili olarak yüzlerce toplu mezar var. Diğer yandan savaşlar boyunca 150 bin Tür askeri esir düşmüş, bunlar da Mısır’da bulunan kamplara gönderilmişti. Sidi Beşir ve Heliopolis esir kamplarında görevli Ermeni doktorlar’ın “cerasol “katkılı su tanklarında esirlere banyo yaptırmaları sonucu 15 bin kadar Türk askerin de gözleri kör olmuştu.

Hiç yorum yok: