16 Şubat 2012 Perşembe

Darbeli demokrasi- Mahir KAYNAK

27 Mayıs darbesinin yıldönümünde eylemin gerekçesinin anlamsızlığı yanında haksız uygulamalardan, işkenceden söz edildi. Bir zamanlar bayram olarak kutlanan bu günü halkımız bu sefer yas günü ilan etti. Ne değişti de yönümüzü tersine çevirdik?


Ne geçmişte bu darbenin niçin yapıldığını biliyorduk ne de bugün biliyoruz. O günlerde iktidarın bazı uygulamalarının yanlışlığından söz ediliyordu. Eğer sebep buysa her ülkede her gün darbe yapılması gerekir. Çünkü birisi için doğru olan diğerine ters gelebilir hatta bunu bir ihanet olarak görebilir. Bugün de ihanetten söz edilmiyor mu?
Bu darbenin niçin ve kime karşı yapıldığını anlamak için şu soruya cevap verelim. Darbe Celal Bayar’ın önderlik ettiği bir siyasi harekete karşı yapılmıştı. Celal Bayar Atatürk’ün son başbakanı idi ve o günlerde İnönü ile Atatürk arasında ihtilaf olduğu, hatta İnönü’nün öldüğünün Atatürk’e söylendiği dillerdedir. Şu cevaplardan hangisi doğrudur: Atatürk kendi ilkelerine ihanet edecek kişiyi anlayamamış ve onu başbakan yapmıştır. Ya da darbe Atatürk çizgisini devam ettiren bir kişiye karşı yapılmıştır. Bu cevaplardan istediğinizi seçin.
Bir olayın gerçek sebebini bulmak için iç güçlerle dış güçler arasındaki ittifak ve ilişkileri tespit etmek gerekir. Ancak bu konuda ciddi bir engel vardır. Dış güçlerle ortak hareket edeni o gücün ajanı ilan ederiz ve her ikisinin ortak bir hedefte buluştuğunu kabul etmeyiz. Bu konuda hangi tarafın belirleyici olduğunu anlamak için taraflardan hangisinin  daha güçlü ve organize olduğunu belirlemek gerekir.
Yukarıdan bakıp genel bir analiz yaptığım zaman şunu görüyorum: İngiltere Türkiye’yi kendi nüfuz alanında görüyor ve bizim Ortadoğu’da İngiltere tarafından oluşturulan yapıya itiraz etmememizi hatta bunun savunucusu olmamızı istiyordu. İkinci Dünya Savaşından sonra ABD büyük güç olarak ortaya çıktı ve bölgedeki İngiliz egemenliği yerine kendi nüfuzunu yarattı. Türkiye bu yapının idamesi için kilit konumundaydı ve ABD’nin Türkiye üzerindeki etkisi artıyordu ve DP iktidarı bunu ülkenin geleceği için faydalı sayıyordu. Bu politikayla bölgede etkin güç olacağımızı ve kaybettiklerimizi zamanla kazanacağımızı düşünüyordu. Yani bugün izlenen politikaya benzer bir çizgisi vardı.
Diğer güç Türkiye’nin  Avrupa ile birlikte olmasını ve ABD nüfuzunun tasfiyesinden yanaydı. Yani yeni bir dünya kurulacak ve Türkiye yerini alacaktı.
27 Mayıstan sonra yapılan anayasa sola açıktı. Oysa ülkemizde ne halkın ne de askerlerin böyle bir talebi ve beklentisi vardı. Asker sol sözünü bile düşman olarak algılardı. Türkiye’deki sol hareketin en önemli özelliği ABD karşıtı olmasıydı. ABD’nin Türkiye ile ekonomik ilişkileri son derece zayıftı ve dış ticaret hacmimin SSCB ile olanın bile gerisindeydi. Bu nedenle Türkiye’deki sermaye de solu destekledi.
Türkiye’deki gelişmeleri, Kürt hareketi de dahil, dünyada oluşmakta olan yeni dengeden bağımsız inceleyemeyiz. Bu gibi durumlarda ülkedeki tüm güç odakları birlikte hareket etmezse iç çatışmalar ya da rekabet kaçınılmaz olur. Özellikle askerlerle yönetim arasında oluşturulmaya çalışılan zıtlığa dikkat etmemiz gerekir.

Hiç yorum yok: