Estetik değerleri, değerlilik hiyerarşisinde en önemli, en üstün ve öncelikli değer olarak sunan bir ortamda yetişen genç, ergenliğe girdiğinde manken hastalığına sıklıkta yakalanmaktadır.
Bir gazetemize röportaj veren estetik cerrah bir doktorumuz; burada çocuğumuzu “Benim yakışıklı, güzel çocuğum” diyerek sevmeyi önerdi. Çocuğun, güzelliği ve yakışıklılığı kalbiyle hissedeceğini öngörerek bu öneride bulundu.
İşte asıl tehlike de buradadır.
Son yıllarda yapılan beyin araştırmaları çocukluk dönemi öğretilerinin insan beyninde kas gelişimi gibi beynimizi güçlendirilebildiğini kanıtladı.
Bu çalışmalar anne ve baba telkinlerinin “ağsal” bir yapı meydana getirdiğini, nöroplastisiteyi ve zihin haritasının “Önem ve öncelikli yollarını” oluşturduğunu gösterdi.
Ağır makyajlı, marka tutkunu, cesur dekolteli, yüksek topuklu, kaş kaldıran, yağ aldıran, sıfır beden, günlük 500 kalori ile beslenen kız ergenler veya fiziksel görünümü, marka giyinmeyi, lüks yaşantıyı birincil değerlilik ölçüsü olarak kabul eden erkek ergenler karşısında bilim çaresiz bir haldedir. Çünkü harçlıklarını toplayıp estetik ameliyat olan genç sayısı o kadar çok ki…
Çare olarak öne sürülen botoks, göğüs, burun, yağ dokusu estetik operasyonları gerçek çözüm mü?
Estetik operasyonlarda neden artış oldu? Çünkü iyi kalça, iyi vücut sahibi olmak değer olarak iyi bir kafaya sahip olmanın yerine geçti. Kalçasını göğsünü değil kütüphanesini büyüten gençliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız varken bir estetik cerrahın, estetik algılamayı bozan görüşü yanlış anlaşılmaya çok açıktır.
Batı kültürünün görselliği ve estetik değerleri çok yücelttiğini biliyoruz.
Önem ve öncelikli değer olarak fiziksel görünümü içsel görünümden önde tutan yaşam felsefesinin ne sakıncası var dersiniz?
Birincisi, insanların güzel ve yakışıklılık ölçütleri istatistiksel olarak hesaplandığında insanların ancak yüzde 20-30’u toplum tarafından güzel ve yakışıklı olarak algılanır. Geriye kalan yüzde 70-80’i çeşitli derecelerde daha az güzel ve yakışıklı olarak algılanır. Bu anlayış yerleşirse kişi hayatının başında mutsuz olmaya başlar.
Modernizm buna karşı “Çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır” diyerek kozmetik endüstriyi çözüm olarak sundu. Güzel bilinen bir kadın bile bu anlayışa göre makyaj yapmadığında sevimsiz oluveriyordu.
Yaşlılık ve hastalıkta özgüvenleri yıkılıp yalnızlaşan güzelleri de unutmayalım.
İkincisi, insanın değiştiremeyeceği şeye odaklanmak zorunda kalması onu depresif ve mutsuz
yapmaktadır. İnsanoğlu fiziğini güzelleştiremiyebilir ama ruhunu güzelleştirebilir.
Gerçek güzelliğin ve insanı güzel yapan şeyin sevimlilik, olumluluk ve özgüven olduğunu savunanlar, insanoğluna değiştirebileceği ‘değişkenleri’ sunarak mutlu olmasını kolaylaştırmaktadırlar.
Estetik değerleri değerlilik hiyerarşisinde en önemli, en üstün ve öncelikli değer olarak sunan bir ortamda yetişen genç ergenliğe girdiğinde manken hastalığı olarak bilinen Anoreksiya Nervoza veya Bulimia, Beden Dismorfik Bozukluğu gibi insan beyninin estetik algılama ile ilgili alanının bozulduğu hastalıklara kolayca yakalanıyordu.
Çocukluk dönemlerinde fiziksel görünümün çok yüceltildiği ve evde baskın konunun güzel görünmek, ince ve çekici olmak olduğu aile kültürlerinde büyüyen gençlerin beyin gelişimi bundan etkilenmektedir.
29 kilo olduğu halde kendisini 100 kilo gibi algılayarak 500 kalori ile beslenen gençler veya aynaya baktığında güzel olduğu halde kendini çirkin olarak algılayan gençlerin beyinlerinde estetik algılama ile ilgili sinirsel yapıların bozulduğunu biliyoruz.
Bu gençlerin beyinleri “objesiz algılama” yapıyor, olmayan görünümü gerçek sanıyor. Bu derece ilerlemiş olgularda hastane tedavileri sıklıkla gerekmektedir.
Herkes güçlü, ünlü, zengin ve güzel olamaz ama herkes iyi insan olabilir. Fiziksel görünüm kontrol edilmesi zor bir değişken ama iyi huy ömür boyu süren bir değerlilik ölçüsü değil mi?
Değerlilik ölçüsü olarak iyi insan olmayı benimseyip çocuğumuzu severken onun iyi huyunu, güler yüzünü vurgulamamız daha akıllıca bir yoldur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder