26 Şubat 2012 Pazar

Bir Eski Zaman Krallığı Mağrib-Taha Kılınç


Kuzey Afrika‘nın en batısında yer aldığı için Mağrib (‘Batı’) olarak isimlendirilen Fas, Arap dünyasının en özgün ve en güzel ülkelerinden biridir. El değmemiş tabiatıyla birçok Hollywood filmine de platoluk eden ülke, 1630′lardan günümüze ‘Alavi Hanedanı‘ tarafından yönetiliyor. 1999′da babası Kral II. Hasan’ın ölümüyle tahta çıkan Kral VI. Muhammed, hanedanın 32′inci kuşağını temsil ediyor.
Tinghir – Fas
Emeviler döneminde, 670-683 arası Kuzey Afrika’nın Araplaştırılması siyaseti çerçevesinde fethedilen Fas toprakları, ünlü Berberi komutan Târık bin Ziyâd‘ın İber Yarımadası’nı fethinde de kritik bir öneme sahip oldu. 750′de Emevilerin tarih sahnesinden silinmesinden sonra bugünkü İspanya topraklarından Endülüs Emevidevletinin temelleri yükselirken, Fas ve çevresi sırasıyla Magraviler, Murâbıtlar, Muhavvidler, Merîniler, Benû Vattâs ve Saadîler’in yönetimi altına girdi. Nihayet, şimdiki krallığın kurucusu Mulay Ali Şerif‘in kendi iktidarını tesis etmesiyle ülke tarihinin en uzun ve istikrarlı siyasal serüveni başlamış oldu.
Geçtiğimiz yüzyıla Fransız sömürgesi olarak giren Mağrib Krallığı, 1956‘da Fransa’dan bağımsızlığını kazandı. Fransızlar, Fas’taki yönetimleri sırasında ülkenin yerli halkını kendi dillerini konuşmaktan ve eğitim-öğretimde kullanmaktan alıkoydukları gibi, Arapların ve Berberilerin Fransız yöneticilerin oluşturduğu özel bölgelere seyahatlerini de yasakladılar. Bunun doğal bir sonucu olarak, Faslılar kültürel olarak Fransız etkisi altında kaldı, ancak hayat standartları belli bir seviyenin üstüne de çıkamadı.
Fas, Afrika’da yer aldığı halde Afrika Birliği’ne üye olmayan tek ülkedir. Bunun siyasal ve de duygusal nedenlerini, Kral II. Hasan‘ın 1971′de Libya tarafından desteklenen bir suikast teşebbüsünden kıl payı kurtulmasında aramak gerekir. Yönetimi boyunca Muammer Kaddafi ile arasının açık olduğunu hiç gizlemeyen Kral II. Hasan, kurulmasına Kaddafi’nin öncülük ettiği Afrika Birliği’nden de geri durmayı tercih etti.
1961-1999 yılları arasında tahtta kalan Fas Kralı II. Hasan, İsrail’e ve Siyonizm’e karşı yumuşak tutumuyla Arap dünyasının yöneticilerinden daha farklı bir duruş ortaya koydu. İktidara gelmesinden hemen sonra ABDistihbaratıyla kurduğu yakın ilişkiler bilinen Kral’ın İsrail ve Mossad’la yolu ise, en büyük muhalifi Mehdi Bin Bereket’in ortadan kaldırılması vesilesiyle kesişti:
Cenevre’de yaşayan Mehdi Bin Bereket‘in Fas’ta Kraliyet’e karşı yürüttüğü ve zaman zaman silahlı çatışmaların da işin içine girdiği acımasız muhalefetten muzdarip olan Kral II. Hasan, 1965 yılının Mayıs ayında Mossad’dan yardım rica etti. Mossad, Fas’la ilişkileri geliştirmeyi istiyordu, ancak bir muhalifi ortadan kaldırma işine düpedüz soyunmayı ise akıllı bir strateji olarak görmüyordu. Nihayet Kral II. Hasan’ın sâdık İçişleri Bakanı Muhammed Oufkir, bizzat Tel Aviv’e gelerek İsrailli yetkilileri ikna etmek zorunda kaldı.
İşini sağlama almak isteyen Oufkir, aynı zamanda Fransız istihbaratı ile de işbirliğine gitmişti. Ancak işin en önemli kısmını halletmek Mossad’a düştü. Cenevre’de Mehdi Bin Bereket‘in yakın çevresine sızmayı başaran bir Mossad ajanı, kendisini bütün amacı Kral II. Hasan’ı devirmeye adamış bir Fransız milyonerle tanışıklığı olduğu yalanıyla Bin Bereket’i tavladı. Aylar süren dikkatli işlenmiş bir ikna planından sonra, Mehdi Bin Bereket, meçhul Fransız muhalifle buluşmak üzere Paris’e gitmeyi kabul etti. Mossad ajanının verdiği bilgiye göre, buluşma St. Germaine bölgesindeki bir restoranda gerçekleşecekti. Elbette gerçekleşmedi. Mehdi Bin Bereket, buluşma noktasına geldiğinde Fransız istihbaratı tarafından yakalandı, Muhammed Oufkir’in bizzat katıldığı uzun ve işkence dolu bir sorgunun ardından öldürüldü.
Kral II. Hasan, Mossad’ın kritik yardımı sayesinde en büyük muhalifinden kurtulmuştu. Ancak çok geçmeden sâdık adamı Muhammed Oufkir’le de arası bozuldu. 1972′de Kral’a karşı darbe planlamak suçundan gözaltına alınan Oufkir, aynı yılın 16 Ağustos’unda şüpheli bir biçimde intihar etti.
Fas ile İsrail arasındaki ilişkiler, Mehdi Bin Bereket suikastından bu yana çok yönlü ve derinlikli şekilde sürdürülüyor. Fas’ın bugünkü siyasi durumuna dair de bir şeyler söylemek gerekirse:
‘Arap Baharı’nın ateşi Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı tutuşturmaya başladığında, birçok kişi Fas’ta da değişim hatta devrim yaşanacağını bekledi, umdu. Oysa Fas’ta devrimin yaşanması ve krallık idaresinin sona ermesi için bütün bölgeyi içine alacak büyük bir felâketin yaşanması gerekirdi. Coğrafyanın diğer kenarında gerçekleşen bazı değişimlerin dedikodusuyla 500 yıllık bir krallığın birkaç günde yıkılıvereceğini söylemek, tarihe ve sosyolojiye meydan okumak olurdu.
Nitekim, ayaklanmalardan yakası sıyıran Fas Kralı VI. Muhammed ustaca bir hamleyle önce anayasa değişikliğini gerçekleştirdi, ardından da genel seçimlerin yapılmasına ön ayak oldu. Seçimlerin sonucunda iktidara gelen ‘İslâmcı’ Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, İslâm dünyasındaki benzerlerinden en büyük farkının, Kraliyet’e duyduğu saygı ve hürmet oluşu da kimseyi şaşırtmamalıdır.
Partinin lideri ve şimdinin Fas Başbakanı Abdulilah Benkirân’ın “Biz Kral’ı devirmeye gelmedik; Kral’la birlikte çalışacağız” şeklindeki sözleri, bu farkı kesin bir biçimde anlatıyor. Kısacası, Mağrib, hâlâ “bir eski zaman krallığı” olarak varlığını sürdürüyor ve bir süre daha sürdüreceğe benziyor.

Hiç yorum yok: