11 Şubat 2012 Cumartesi

ABD borçlarını neden ödeyemez? - Prof. DR. B. Gültekin ÇETİNER


Resimde gördüğünüz rakamlar aklın sınırlarını zorluyor ancak ABD’nin borcunu ödeyemeyecek olmasının kesinlikle rakamların büyüklüğüyle ilgisi yok.

ABD, mayıs ayı ortalarında bu kez 102.si olmak üzere 14.3 trilyon dolarlık borç sınırına dayanmıştı. Akabinde yaşanan tartışmalar ve cumhuriyetçilerle demokratlar arasında yapılan pazarlıklar neticesinde borç tavanı 2.4 trilyon daha yükseltilerek yeni tavan 16.7 trilyon dolar olarak belirlendi.
ABD yasalarına göre borç sınırının aşılması durumunda başkanın kongreden onay alması gerekiyor. Genelde sessiz sedasız gerçekleştirilen borç tavanı yükseltme işi bu kez biraz gürültülü oldu. Bunda borca dayalı para sisteminin çöküşe [1] doğru gitmesinin getirdiği küresel hassasiyetin de payı var.
Önümüzdeki yıl başkanlık seçimi yapılacak olması nedeniyle cumhuriyetçiler kurnaz davranıp Obama’nın gelecek seçimde halk nezdinde itibarını kaybetmesi zeminini de hazırlamak için işi pazarlığa döktüler. Neticede bütçede kesinti yapılması koşuluyla yasa kabul edildi. Bütçede yapılacak kesintilerin ve getirilecek tasarruf tedbirlerinin geniş halk yığınlarını etkileyecek olması Obama’nın elini seçimde zayıflatacağa benziyor.
Ancak tüm bu süreçler sırasında yaşanan tartışmaların sonucunda S&P, ABD’nin kredi notunu AA+ ya düşürünce ABD hapşırsa yatağa düşecek pek çok ülke zincirleme olarak etkilendi. Başta AB ülkeleri olmak üzere borsalarda ani düşüşler yaşandı. Uluslararası piyasada ons başına altın fiyatları ilk defa 1770 dolar üstünü gördü.
Halbuki S&P kredi notunu düşürmeden kısa süre öncesinde pek çok ekonomist olayın çözüldüğünü ve piyasaların rahatladığını söylemişti.
Bugünlerde İngiltere sokaklarında yaşanan olayların daha şiddetlisiyle yakında ABD’de tekrarlanacağına kuşkum yok.
ABD Borç tavanının yüksekliği
14.3 trilyon borç nasıl bir sayıdır? Yazıyla on bir sıfırlı 14 300 000 000 000 gibi bir rakam ediyor. Fiziksel olarak gözünüzde canlanması için basit bir hesap yapalım. Bilmeyenler için hatırlatmakta yarar var: bir kâğıt doların kalınlığı 0,11 mm.
Toplam 14.3 trilyon değerindeki bu kâğıt dolarları üst üste koyduğumuzda yığının boyu dünya ve ayın merkezlerinin birbirine olan uzaklığının 4 katından fazla ediyor. Yani aya en az iki kez gidip gelmekle eşdeğer. Bu uzunluk aynı zamanda dünyanın çevresini 39 defadan fazla kat ediyor.
Asıl sorun borca dayalı para sistemi
Gelelim ABD’nin neden borçlarını ödeyemeyeceği meselesine. ABD’nin borcunu ödeyemeyecek olmasının kesinlikle yukarıda bahsedilen rakamın büyüklüğüyle bir ilgisi yok.
ABD, paranın üretilme şekli nedeniyle borcunu ödeyemez. Yani borç tutarı dünyanın çevresini değil 39 kez 50 kez dönseydi bile normal şartlar altında ödemek mümkün olabilirdi.
ABD birkaç ormanını feda ederek ürettiği kâğıtla para basar ve öderdi. O yüzden yukarıdaki boyuttan dolayı borcun ödenemeyeceği gibi bir izlenim oluşmasın.Daha iyi anlaşılması için şöyle diyelim: şu andaki borç değil 14 küsur trilyon, 1 trilyon dolar bile olsa ödenmesi mümkün değildir.
Sorun paranın borca dayalı [2] olarak üretildiği sistemden kaynaklanmaktadır. Bu sistemde piyasaya sürülen para borç olarak üretilmektedir ve bütün borçlar ödendiğinde piyasada tek sent para kalmaz. Sisteme yeni para girebilmesi için yeni borç gerekmektedir.
Çünkü parayı ABD Hükümeti kendisi basmıyor (bizde de olduğu gibi). Dolar üstüne bakarsanız “Federal Reserve” yazmaktadır. Federal Rezerv ise özel bir kuruluş olup uluslararası bankacılar tarafından çalıştırılmaktadır. ABD Hükümetine para lazım olduğunda Federal Rezerv’e gider ve yeşil kâğıtlar (dolar) ister. Federal Rezerv bu bastığı yeşil dolarları hazine bonoları denilen pembe kâğıtlarla değiştirir. Federal Rezerv bu bonoları ister satar isterse kendine saklar.
Hazine bonosu özel bir banka veya kuruluşun hükümete borç para vermesidir. Koca bir devletin kendisinden zayıf bir kurumdan borç alması size garip ve trajikomik mi geldi? Durum aynen böyle.
Maalesef, para sadece ABD değil diğer ülkelerde de böyle üretilir. Merkez Bankaları da herkesin sandığı gibi devlet kuruluşları değildir.
Bu yüzden devletlerin yeni para basması yeni borçlanmalar anlamına gelmektedir.
Diğer yandan sistemin önemli parçası konumundaki fraksiyonel rezerv ile durum çok daha vahimdir. Ülkelerde piyasalardaki fiziksel nakit para toplam paranın ortalama ancak %10’udur. Gerisi bankalar tarafından havadan üretilen paradır. Yani sizlere verdikleri kredilerin %90’ını kendilerinde gerçekte para olmadıkları halde vermektedirler. Ülkemizden örnek verelim. Türkiye’de piyasadaki nakit olarak mevcut para 53 milyar TL. Pekiyi bankalardaki toplam mevduat ne kadar? Bu rakam yaklaşık 606 milyar TL.
ABD’de piyasada fiziksel olarak dolaşan paranın 1 trilyon doların biraz altında olduğu belirtiliyor.
Fraksiyonel (kısmi) rezerv ile bankalar tam anlamıyla havadan para üretmekte ve bunları kaydi olarak ya kağıt üzerinde ya da elektronik ortamda tutmaktadırlar. Size havadan verdikleri krediler üzerinden faiz elde etmektedirler.
Fraksiyonel rezerv nasıl çalışıyor kısaca söyleyelim. Diyelim ki bankaların izin verilen kısmi rezerv miktarı %10 olsun (2002 krizinden sonra bizde %10 ile sınırlandırıldı). Bu durumda bankaya birisi 100 TL yatırdığında banka 10 TL tutup başkasına 90 TL’sini ödünç verebilir. Ödünç alan kişi bu parayı bankaya yatırınca banka bunun üzerinden yeniden başkasına 81 TL ödünç verir. Bu işlem devam eder ve bankacılık sistemi sayesinde başlangıçtaki yatırılan 100 TL 1000 TL’ye kadar ulaşır (100 TL+90 TL+ 81 TL+ 72.90 TL + … =1000 TL). Böylece %90’lık olmayan para bankada var olarak gözükür. Bu sistemde aynı para tekrar tekrar faiz karşılığı kredi olarak verilir.
Diyelim ki ABD hükümeti bütün insanlardan, bankalardan, işletmelerden kısaca her yerdeki fiziksel parayı toplasa borcunu ödemesi mümkün değildir. Çünkü bu, fiziksel olarak ortadaki mevcut 1 trilyon doların altındaki tüm parayı tedavülden çekip borç aldığı kurum olan Federal Rezerv’e geri iade etmesidir.
Sistemin en önemli özelliği bu sistem sürdükçe bileşik faiz hesabı sonuçlarına uygun olarak sürekli şekilde büyümesidir. Biraz sonra verilecek grafikte bu durum net olarak görülmektedir.
İşin acı tarafı mevcut para sistemi dünyanın her yerinde kullanılmaktadır ve küresel rezerv para birimi olan ABD doları etrafında herkes bu sisteme eklemlenmiştir. Bretton Woods anlaşmasına göre IMF bu sistemin hamisidir.
Aşağıdaki grafikte 3 farklı analiz aynı anda yer almaktadır. Büyük grafikte yeşille gösterilen gerçek borcu ve buna bağlı olarak sürekli artırılan borç tavanını (kırmızıyla gösterilmiş) ifade etmektedir.
Resmin sol üst tarafındaki küçültülmüş grafikte 1971’li yıllarda ABD başkanı Nixon’ın doların artık altın tarafından desteklenmemesi kararından başlayarak günümüze kadarki ons başına gerçek altın fiyatları yer almaktadır. Sağ üstte yer alan grafikte ise 1944 yılında Bretton Woods kasabasında yapılan anlaşmada doların 35 dolara çıpalandığı günden başlayarak ortalama %5,9 civarında faiz esas alınarak hesaplanan bileşik faiz grafiği yer almaktadır.








Güzel bir Uzakdoğu atasözü vardır. Bir resim 1000 kelimeye bedeldir diye. Üçü bir arada grafik, borca dayalı para sisteminin artık sürdürülemeyeceğini ve iflasın eşiğinde olduğunu gösteriyor. Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olması mümkün değil. Faiz oranlarının indirilmesi veya çıkarılması gibi tedbirler artık son günlerini yaşayan kan kanseri hastasına taze kan verilmesinden başka bir şey ifade etmiyor.
O yüzden ABD’nin bu badireyi atlatabilmesinin savaşla mümkün olacağını bile dillendirmeye başladılar. Bunu, Wall Street Journal’da editörlük, ABD hazine bakanlığında müsteşarlık yapmış olan Paul Craig Roberts, “Ekonomik iyileşme umutları ortadan kalkınca savaş ihtiyacı daha kaçınılmaz hale geldi” şeklinde ifade etmekte [3].
Tek çare aranan iliğin bulunmasında. Bu yüzden pek çok ülkede yeni ve adil bir para sistemiyle ilgili arayışlar sürdürülüyor.
Bu konuda IMF başta olmak üzere değişik kuruluşlar ve ülkeler yeni bir küresel rezerv para sisteminin gerekliliğinden söz ediyor. Doların kıyameti sayılacak bu geçişte doların şu anda dünya rezerv para birimi olması ve diğer ülke merkez bankalarında çokça bulunması nedeniyle durumdan en az zarar görmek için her ülkede çalışmalar yapıldığına kuşkumuz yok.
IMF Vücutta yine tahribata yol açacak olması nedeniyle mevcut sistemin tasarlanmasından ve işletilmesinden sorumlu olanların getireceği çözüme itibar etmeyip kendi bölgemizdeki ülkelerle adil ve parayı ölçü aracı olmaktan çıkarmayacak yeni bir para sistemini kurmak gerekiyor.
Umarım ülkemizdeki yetkililer de en kötü senaryolar için A, B ve C planları üretiliyorlardır.
1. Mete Gündoğan, Kriz Başka Çöküş Başka, http://metegundogan.com/guncel/kriz-baska-cokus-baska.html
2. Mete Gündoğan, “Borca dayalı Para Sistemi”, Keşif Yayınları
3. Paul Craig Roberts, “Economic Armageddon”: Washington’s Response to a Failed Ecomomy: More War,http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=25813

Hiç yorum yok: