Sadaka Taşları, Tarihimiz ve Düşündürdükleri
İçimizdeki iyilik duygusunun bir semeresi olan yardımlaşma, içtimaî hayatta insanların birbiri ile kaynaşmasında harç görevi görmektedir. Bununla birlikte yardımlaşma, kişiye dinî bir emri îfâ etmenin huzurunu yaşatır. Yardımlaşma vesilesiyle zenginle fakir arasında sağlam köprüler kurulur, muhabbetin artması sağlanır; kişiler arasında maddî unsurlar sebebiyle oluşmuş uçurumlar azalır.
Yardımlaşma kadar, yardım edilirken takınılan tavır ve üslûp da son derece önemlidir. Zîrâ yanlış bir davranış, karşı tarafın hislerini rencide edebilir. İnsan, gururuyla, yaptığı hayrın önüne geçmemelidir. Aksi hâlde sağlanmaya çalışılan fayda, enaniyet duygusunun kabarmasıyla mahvolacaktır. Veren elin, alan elden üstün olduğunu ifade buyuran Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), aynı zamanda sağ elin verdiğinden sol elin haberdar olmaması gerektiğini belirtmiştir.
Tarihimizde pek çok misâlleri olan bu konuya günümüzde "Askıda Ekmek" uygulaması oldukça güzel bir örnektir. Gebze'de bir fırının önünden geçerken camdaki "Askıda Bedava Ekmek" yazısını gördüğümde, "Askıda Kahve" (İtalyan kültürünün bir parçası olan kahve ısmarlama geleneği) aklıma geldi. Yazıyı okuyunca, İtalya'daki uygulama ile benzerliği olabileceğini düşünerek fırına girdim. İçeride büyükçe bir ekran ve üzerinde "Askıda Ekmek" yazısı... Işıklı ekrandaki rakamlar, o ân askıda kaç ekmek olduğunu gösteriyor. Kasadaki görevlinin söylediğine göre, uygulama oldukça ilgi görmüş ve tahminlerinden fazla fayda sağlamış.
"Hayır işlerinde yarışınız." (Bakara, 2/148) mealindeki İlâhî beyanı düşündüğümüzde, bu güzel uygulamayı başlatanları takdir etmemek mümkün değil. Türk toplumunda büyük hürmet gösterilen, beslenmenin en temel unsurlarından kabul edilen ekmek için askı uygulaması oldukça isabetli. Hele bir de alanla vereni karşı karşıya getirmeyişi, hayırda riyadan kaçınanlar için bulunmaz bir fırsat. Anadolu insanının kıvrak zekâsı ve hayır adına yapılabilecek ne varsa gönülden desteklemesi "Askıda Ekmek"i bu derece ilgi görür hâle getirmiş. Ancak, böylesine güzel yardımlaşma şeklini benimserken, kendi tarihimizden örnek teşkil edecek bir uygulama seçilemez miydi? Acaba tarihimizde "Askıda Kahve" benzeri uygulamalar yapılmamış mıdır? Halkın faydalanması için sosyal müesseseler kuran, bunların devamını ve finansmanını vakıflarla sağlayan ecdadımız, ihtiyaç sahibi olup da bunu alenileştiremeyenler için bir çözüm sunmamış mı? Bu sorular üzerine biraz araştırma yaptığımızda "Sadaka Taşları" karşımıza çıkıyor. Sadaka taşlarının kültürümüzdeki yeri, maalesef günümüzde yeterince bilinmemektedir.
Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver, sadaka taşlarının yapısı ve fonksiyonunu şu şekilde aktarıyor: "Sadaka taşı, iki metre boyunda mermer bir sütun. Üstünde bir çukur var. Geçen asırda, yolu buraya düşenlerden hâl ve vakti yerinde olanlar, mermerin üstündeki çukura bir miktar para bırakırmış. Derdini kimseye açamayan hakiki bir fakir, ihtiyacı olunca oradaki parayı alır. O günkü ihtiyacı bir kuruş mu? Yüz para mı? Onu ayırır, kalanını, kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi icabı çukuruna kor ve meçhul sadakacıya içinin memnunluğunu kalbinden ulaştırır ve dönermiş."1
Sadaka taşlarının, "Askıda Kahve" kadar bilinmemesi veya anlatılmaması, yapısı ve işleyişindeki tevazuun bir tezahürü olsa gerek. Gösterişten uzak yapısı ve kullanım şekli ile fazla detaya sahip olmayan bu mermer sütunlar, ecdadımızın yardım konusunda ihtiyaç sahibini rencide etmemek adına ne derece hassas olduğunun bir delilidir. Ayrıca ihtiyaç sahiplerinin eziklik hissetmeden yardımı kabul etmesi, yardım edenin gizli tutulması, riyaya girip hayrının boşa gitmemesi gibi hususlar göz önüne alındığında, sadaka taşları uygulamasının, İtalyanların "Askıda Kahve"si ile kıyaslanamayacak inceliklere sahip olduğu anlaşılır.
Bir zamanlar sadece İstanbul'da yüz yetmiş üç adet sadaka taşının olduğu bilinmektedir. Sadaka taşlarının bazıları kısadır, bazıları da bir buçuk, iki metre civarında boya sahiptir.2 Normal ölçülerdeki bir insanın göz seviyesinden daha yukarıda olan bu taşlara birkaç basamakla çıkılır. Sadaka taşlarına para bırakmak ve oradan para almak için genelde akşam saatleri tercih edilirdi. Çünkü hem akşam karanlığı hem de sadaka taşının yüksekliği para miktarının görülmesini engeller.
Sadaka taşları, halkın kolayca ulaşabileceği yerlerde bulunurdu. Bunlarla ilgili müstakil vakıflar kurulduğu, sadakaların günlük olarak takip edildiği ve bu taşların muhafazasıyla görevli kişilerin bulunduğu bilinmektedir. Sadaka taşlarının bir başka özelliği de onların sadece para yardımı yapılabilecek tarzda olmasıdır. Kimin ne zaman neye ihtiyaç duyduğu bilinmediğinden, doğrudan para yardımı yapılması ihtiyaç sahibi için en uygun olanıdır.
Sadaka taşları, örneklerini kendi tarihinden çıkarmayı bilen bir millete, bizi biz yapan değerleri gün yüzüne çıkaracak gücü yine kendi içimizde bulacağımızı hatırlatmaktadır.
Dipnotlar
1. Süheyl Ünver, Sadaka Taşları, http://www.os-ar.com/modules.php?name=News&file=article&sid=11540.
2. Ziya Kazıcı, Osmanlı'da Hayır Müesseseleri ve Sadaka Taşları, İHH Dergisi, sayı: 35.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder