Gelecek, "başkası, cennettir" diyebilenlerindir
Dünya resmini bir bütün olarak göremiyorsak, dünyada olup bitenleri de anlayamadığımıza hükmedebiliriz. Bütün'ü kavramadan parça'yı da anlayamayız. Hele de içinde yaşamaya çalıştığımız "bunalımlar çağı"nda, parça'lar, bizi ayartıcı, baştan çıkarıcı, yok edici estetik yöntemlerle, söylemlerle ve araçlarla parçalar da parçalar.
Gözkamaştırıcı bir maddî refah ve maddî gelişmişlik çağında yaşıyoruz; ama asıl sorun da bu değil mi, zaten? Çünkü böyle bir yerde, insanlık da, varlık da, kâinât da tehlikede demektir; artık orada niteliksel değil, niceliksel bir gelişme var ve araçlar hükümfermâ demektir. Araçların hâkim olduğu bir yerde, amaçlar da, hayat da sırra kadem basar: İnsanlığa sevgi, kardeşlik, adalet ve ulvîlik atfeden ve bahşeden yüksek insanlık idealleri, değerleri ve dinamikleri dinamitlenir, yok olur.
İçinde yaşadığımız çağ; parça'yı ve atom'u, aracı ve niceliği, dolayısıyla bilimi, teknolojiyi ve askerî teknolojiyi; izâfî ve arızî olan'ı mutlaklaştıran bir çağdır.
Bu çağ, anlam'ı, anlama'yı, değer'i, değer ve kadir-kıtmet bilmeyi; amacı, idea'yı, ideal'i değerlendiremeyen; aksine hor gören, yok etmeye çalışan; zavallı, acınası; o yüzden de, acılar ve arızalar, krizler ve cehennemler üreterek varlığını sürdürebilen bir traji-komediler çağıdır.
Bütün'ü görebilirsek, dünyanın önünde iki temel seçeneğin olduğunu da görebiliriz: Ya "başkası cennettir" diyebilen peygamberî soluk ve ufuk; ya da "başkaları cehennemdir" diyen beşerî ve dünyevî kıskaç, yani sekülerlik.
Peygamberî soluk, bir ufuktur; hem iç dünyaya, hem de dış dünyaya açılan ve engin koridorlar açan derûnî bir ufuk. Sekülerlik ise, insana, özgürlüğünü vaadediyor gibi gözüken ama gerçekte insanı araçların ve içgüdülerinin kölesi kılarak insanın iç dünyasını öldüren; dış dünyasını ise nicelikle, araçlarla, geçici hırs, çıkar ve güdülerle kuşatan; dolayısıyla insana dünya hayatını bile yaşanılmaz kılan bir ufuk kaybıdır.
Peygamberî soluk, bir varoluş sancısıdır; sekülerlik, varoluş sıkıntısı. Peygamberî soluk, hakîkati tahkîk etme yolculuğudur; sekülerlik, hakîkati terk etme kolaycılığı. Peygamberî soluk, hakîkatle bütünleşme çabasıdır; sekülerlik, ayartılma kaygısı. Peygamberî soluk, vicdan olmadan varlığın vücut bulamayacağını gösterir; sekülerlik, vicdanı terkeder, cüzdanı tercih eder; insanı "cüzzamlaştırır".
Peygamberî soluk, herkesin ve her şeyin kendince varolabildiği bir aşk ve vecd, fetih ve keşf imkânıdır; insan ancak peygamberî solukla ve ufukla kuşandığı zaman insan olur; işte orada başkaları cehennem değil; cennetir, zenginliktir. Sekülerlik, sadece ego'nun, çıkarın, hazzın, aracın hükümrân olduğu; ufkun ve vicdanın köreldiği; o yüzden cennet fikrinin yitirildiği, yok edildiği; sadece cehennemin varolabildiği, dolayısıyla dünyanın ve hayatın cehenneme çevrildiği bir anafora tutulmuşluk; güçlü olan'ın haklı ve hükümrân olduğu, insanın insanlığını unuttuğu bir metamorfoz, yabancılaşma, yalnızlaşma, ruhsuzlaşma, taşlaşma ve donma hâlidir.
Peygamerî soluk, her şeyin hayat bulduğu, taptaze çiçeklerin açtığı, ufukta yepyeni varoluş ve diriliş aşklarının belirdiği, büyük doğumlara ve oluşlara, engin oluşumlara ve fetihlere gebe bir bahar mevsimidir. Sekülerlik ise, dondurucu, hayattan kaçırıcı, boğucu fırtınalara, yok oluşlara gebe bir kış mevsimi.
Peygamberî soluğu ve ufku kuşanan müslümanlar, "başkası cennettir" diyebildikleri içindir ki, Mısır'dan Mezopotamya'ya, Hind'ten İran'a, Antik Yunan'dan bütün bir Akdeniz havzaına kadar bütün insanlık birikimini, hem kendilerine maletmesini; hem de yaşatarak insanlığa armağan edebilmesini bilmişlerdir.
Oysa pagan Batılılar, antik Yunan'dan itibaren "başkaları cehennemdir" dedikleri içindir ki, dünyadaki mevcut bütün medeniyetleri ya yok etmişler, ya da Batı-merkezli gözlüklerle tarumar ederek fosilleştirmişlerdir.
O yüzden, "başkası cennettir" diyebilmek ve Sıddîk-ı Ekber gibi, "Allahım cehennemi öylesine küçült ki, benden başkası giremesin" diyebilecek bir kalp ve ruh, akıl ve vicdan ufkuna sahip olabilmektir.
Gelecek, "başkası cennettir" diyebilenlerin ve hakikati büyük Sıddîk gibi bir bütün olarak tasdik ve idrak edebilenlerindir vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder