14 Ağustos 2013 Çarşamba

ESKİ HUKUK SİSTEMLERİNDE KÖLELİK- Dr. Gülnihal BOZKURT

I) GENEL OLARAK :

İnsanların hürriyetlerinden yoksun kılınarak başkalarının
malı sayılmaları kölelik olarak adlandırılabilir. Toplumsal bir olgu
olan kölelik kurumu eski hukuk sistemleri tarafından da düzenlenerek
yasallaştırılmıştır.

Modern hukuk sistemlerinin hemen hepsinde insanlar doğumla
birlikte haklara ehil olurlar. Bugün ilkçağ insanının anladığı
ve uyguladığı şekilde bir kölelik kurumunun kabulünü düşünmek
insanlık için dehşet verici ve imkânsızdır.

Eski devirlerde ise durum farklıdır. Tüm eski uygarlıklarda
kölelik kurumuna rastlayabiliriz. İnsanlar bu toplumlarda hürler
ve köleler olarak iki sınıfa ayrılırlar ve bu ayırım hukuken
meşru sayılırdı. Hürler hakların sahibidir, (obje); köleler ise hakların
konusunu (sübje) teşkil ederler. Köle hak ve fiil ehliyetinden,
hatta yaşama güvencesinden yoksun olarak, bir eşya gibi
alınıp satılmakta, miras bırakılmakta, ve efendinin vereceği her
türlü cezaya katlanmak zorunda bırakılarak hayatını sürdürmektedir.
Tüm eski kavimlerde müşterek bir kurum olan köleliği kaldırmayı
hiç kimse düşünememişti. Ünlü Romalı Hukukçu Gaius:
«Köleler sahiplerinin hakimiyeti altında bulunurlar. Bu hakimiyet
İus Gentium'a ait bir hakimiyettir, çünkü bütün milletlerde
köle sahiplerinin köleleri üzerinde hayat ve ölüm hakkına sahip
olduklarını açıkça görebiliriz.» 1 diyerek eski çağlarda kölelik
hakkındaki genel kanıyı belirtmişti.

Buna rağmen bütün insanların tabiat icabı eşit oldukları gerçeğini
ifade eden Digesta'da (D. 50, 17, 32.) Ulpianus şöyle demektedir

«İus Gentium'a göre köleler hiç sayıldıkları yani şahsiyetleri
bulunmadığı halde, tabiî hukuk bakımından vaziyet öyle
değildir. Tabiî Hukuka göre tüm insanlar eşittirler2.»

Böylece aslında insanlar arasında fark olmadığı gerçeği bilinmekle
birlikte onları ekonomik ve sosyal nedenlerle türlü işlerde
kullanmak eski toplumların işine gelmekteydi. Öte yandan
ünlü ahlâkçı Seneca, kölelerin durumunun çok acıklı olduğunu,
onlara bu denli eziyet etmenin doğru olmadığını yazmıştı 3. Bu
tip fikirlere ve ahlâkçıların kölenin de diğer insanlar gibi bir insan
olduğunu ilân etmelerine rağmen hukuk her zaman ve her
hususta kölelerle hürler arasında çok derin fark gözetmiştir. Köleliği
tabiî hukuk düşüncesine dayanarak eleştiren, kınayan düşünürler
bile köleliğin kaldırılmasını değil, kölelere iyi davranılması
gerektiğini savunmuşlardır.

İnsancıl vasıfları çok üstün olan Hıristiyanlık ve İslâmiyet gibi
dinlerde kölelere iyi muamele edilmesi savunulmuş, ancak o
zamanki toplumların ekonomik hayatının vazgeçilmez bir unsuru
olan bu kurumun lağv edilmesi düşünülmemiştir. Yine de belirtmek
gerekir ki, İslâmiyet bu konuda Hıristiyanlıktan bir adım
daha ileri giderek kölelerin azadını teşvik etmiş ve kölelerin hürriyetlerine
kavuşmaları için pek çok yol ortaya koymuştur. Islâmiyetin,
köleliğin kaynağı olarak yalnız o devrin vazgeçilemeyen
savaşlarını ve doğumu kabul etmesi bunun en güzel örneğidir.

Tüm eski uygarlıklarda kölelik kurumu incelenirken ülkeler
arasında gerek kurumun kaynağı, gerek kölelerin hukuki statüleri
ve fonksiyonları açısından benzerlikler görülecektir. Bunun
nedeni kölelerin ekonomik hayatın bir parçası olmalarında aranmalıdır.
İnsanlar doğar ve ölür, medeniyetler yükselir ve çöker,
fakat ekonomik temel - toprakta özel mülkiyet, kesif tarım,
küçük kapalı ekonomi - hiç değişiklik göstermeden kalır. Eskiçağ
devletleri komşuları ile sürekli savaş halindeydiler. Her biri
ülke sınırlarını genişletmek, egemenliğini sürdürmek, varlıklarını
korumak için devamlı savaşan bu uygarlıkların savaş tutsak-
larını öldürmek yerine köleleştirmeyi, küçük, kapalı ekonomileri
açısından daha yararlı bulmaları kölelik sistemini doğurmuştur.
Savaşa ek olarak borç için kölelik de eski uygarlıklarda en büyük
kölelik kaynaklarından birini teşkil ediyordu. Bu köleler topluma
yabancı olmayıp, efendileriyle aynı toplumun üyesi olan, borcunu-
ödemekten âciz borçlulardı. Bunlar çoğunlukla ev hizmetleri
görüyorlar ve görevleri nedeniyle de oynadıkları ekonomik
rol onların hukuki statülerini yansıtıyordu.

Böylece kölelik kurumu belirli toplumsal ve iktisadi ilişkiler
sonucu ortaya çıkmış ve ekonominin temeli olarak kabul edilmiş
ve bedava ya da çok ucuz bir emek olarak eski çağların ekonomik
hayatında işgücü ihtiyacım karşılamıştır.

Biz kölelerin toplumsal statülerine fazla değinmeden sadece
hukuki durumlarını, eski uygarlıklardan bazılarını ele alarak
tek tek inceleyeceğiz.

II) ESKİ HUKUK SİSTEMLERİNDE KÖLELİK : 

1. Hint ve Çin Uygarlıklarında Kölelik :

A) Hint Uygarlığında Kölelik : (Eski Hint Çağı, M. Ö. VI -
M. S. VII. yy.)

Kölelik, Hint Sanskrit Hukuk kitaplarında düzenlenen bir
kurumdur. Manu Kanunu yedi kölelik nedeni saymaktadır : Savaş
köleliği, ailesine para sağlamak için gönüllü kölelik, köle anadan
doğmak, satış veya hediye edilmek suretiyle kölelik, miras
bırakılma, ceza nedeniyle kölelik 5.

Norada (V. 25 ff.) ise köleliğe dair daha derin bilgi vermekte
ve onbeş hali kölelik nedeni saymaktadır. Yukarıda sayılanlara
ek olarak borç nedeniyle kölelik, rehin olarak kendini gösteren
borçlunun satışı nedeniyle kölelik, kumar, belli bir süre için
köleleştirme, din uğruna dünyevi hazları bırakarak köle olma,
köle kadınla ilişki kurma, kendisini satmak gibi kölelik sonucunu
doğuran nedenler gösterilmiştir. Kölelik nedenlerine göre köleler
arasında farklar vardır. Bir kısım kölelik (kendini satan, din yüzünden
köle olanların kölelikleri) kölenin ölümüne dek sürer, bir
kısmı ise - borç için kölelikte olduğu gibi - belirli bir süre içindir 6.

İlk gruba giren köleler ancak efendileri isterse hür olabilirler. Diğerleri
ise para ya da bir mal mukabili hür olabilirler.

Diğer medeniyetlerde olduğu gibi Eski Hint'de de babalara
çocuklarını ya da evlatlıklarını köle olarak bir başkasına verme
(borçlarına karşılık olmak üzere) ya da satma yetkisi tanınmıştır.
Ancak hırsızların kaçırarak zorla köleleştirdikleri bir kimsenin
köleliği yasal olarak kabul edilmezdi 7.

Eski Hint dininde kast sistemi köleliği son derece geniş ve
sağlam olarak kurmuştu. Kastın en alt derecesinde bulunan Sudralar
ve kastın dışında kalan Paryalar da köle statüsündeydiler.
Bu iki grup köle çok zor şartlar altında yaşarlardı. Bu nedenle
diğer bazı grup kölelere nazaran bu iki sınıf kölelerin durumu
daha kötüydü. (Manu VIII, 415) 8. Bazı köleler sadece evde, tarlada
ya da yol yapımında çalıştırılırdı. Kölenin hangi işlerde kullanılabileceğini
köle oluş nedenleri tayin ederdi 9.

Manu Kanunlarında kölelerin mülk sahibi olamayacakları,
azatlansalar bile efendilerine hizmet yükümlülüğünden kurtulamayacakları
açıkça yazılıdır. Çünkü onların efendilerine olan
bağlılıkları artık kölenin tabiatındadır. Sudraların köleliğinin
müebbet olması Brahmanism'in aksiyonlarından biridir. Çünkü
köleyi bir kadın tanrı olan Puruşa'mn ayağıdan yaratılmış sayarlardı.
Hint inanışında ayak hizmet etmeyi belirtirdi 10.! Bu nedenle
köleler hürlere hizmet için yaratılmış, değersiz ve aşağılık
varlıklardı. Yükselme hakları yoktu. Sadece eziyete ve hakarete
katlanma mükellefiyetleri vardı 11.

Hint kanununda kölelerin azatlanmasına da yer verilmiştir.
Azad ancak efendi dilerse gerçekleşebilirdi. Kölesini azatlamak
isteyen efendi onun başı üstünde su dolu bir küpü parçalar ve
böylece başı ıslanan köle artık hürriyetine kavuşurdu 12. Görüldüğü
gibi Hint Hukukunda köle azatlama pek çok medeniyetin
hukuk sistemlerinde olduğu gibi şekil şartlarına bağlanmıştır.

B) Çin Uygarlığında Kölelik :

İlkçağda Çin'de halk köylüler ve asiller olmak üzere ikiye ayrılmış,
ayrıca bu sınıfların yanında kölelik kurumuna da yer
verilmiştir13. Çin Hukukunda hakim olan esaslara göre önceleri
sadece savaş tutsakları köle sayılırdı. Çinliler köle olmazlardı.
Çünkü Çin'de geçerli olan bir sisteme göre her Çin'li bir Sip'e
mensuptu. Bir Çinli köleleştirilecek olursa onun mensup olduğu
Sip intikam alırdı. Bu yüzden çıkabilecek karışıklıkları önlemek
için Çinliler köleleştirilmezdi 14.

Çin'de köle sayısı azdı. Tarımda köle kullanılmazdı. Kölelere
sadece çobanlık yaptırılırdı. M. S. 1. yy. da çıkarılan bir kanunla
İmparator Wang Mang (M. S. 8 yılında tahta çıkmıştır) hususi
şahısların köle kullanmalarını yasaklayarak bütün kölelerin devlet
kölesi olarak çalıştırılacaklarını belirtti 15.

M. S. 3. yy. dan itibaren Çinliler de köle olarak kullanılmaya
başlandı. Artık borçlarını ödeyemeyecek durumdaki borçlular,
geçimlerini teminden âciz fakirler ve ana babalan tarafından iyi
beslenemedikleri için satılan çocuklar da köle durumuna düşebiliyorlardı16.

Ancak genel olarak Çin toplumunda kölelere iyi davranıldığı
bilinmektedir. Çin'deki kölelik kurumunun en büyük ayırıcı
özelliği efendilerinin kölelere son derece iyi davrandıkları, - ki
genellikle mandarinler, yani askeri ya da sivil yüksek dereceli
devlet memurları köle kullanırlardı - onlara diğer toplumdakilerden
çok farklı olarak insan muamelesi yaptıkları, aynı evde birlikte
hiç bir küçültücü davranışta bulunmadan yaşadıkları bilinmektedir17.

2. Mezopotamya Uygarlıklarında Kölelik :

A) Sümerlefde Kölelik : (M. Ö. 4000 - 2000)

Sümer toplumunda da hür ve köle ayırımı, çağdaşı oldukları
diğer toplumlar gibi mevcuttu. Bu toplumsal olgu Sümer ka-
nunlarına da tabiî olarak yansımış ve Sümer tabletlerinde, çeşitli
paragraflarda, gerek köleliğin kaynağı, gerek kölelerin hukukî
statüleri ve azatlanmalarma ilişkin bazı maddelere dağınık olarak
yer verilmiştir.

Sümerlerde köleliğin esas kaynağının savaşlar olduğunu görmekteyiz.
Pek çoğu Sümerlere komşu ülkelerin halkı olan bu tutsaklar
tapınakların, sarayın ve zengin kişilerin köleleri olarak
çalıştırılırlardı 18. Hür doğan.bir insanın bazı nedenlerle de köle
olması mümkündür. Evlâtlıkları kendilerini reddeden aileler de
evlât edindikleri çocuğu köle olarak satabilirlerdi. Bir Sümer
tabletinde (Ana - İttisu 7) babaya karşı gelmek de kölelik nedeni
olarak gösterilmiştir: (V: 23) de babasını reddeden çocuğun
traş edildikten sonra köle olarak ..satılabileceği belirtilmiştir 19.

Bu maddeden Sümerlerde babanın evlâtları üzerinde mutlak bir
hakimiyet hakkı olduğunu saptamak mümkündür. Yine bu maddeye
dayanarak Sümerlerin diğer pek çok uygarlıkta da rastlanabileceği
gibi kölelerini damgaladıklarını (saçlarını tıraş ederek
hürlerden farklı görünüm verdiklerini) söyleyebiliriz.
Sümerlerde borç ödeyememek de bir kölelik nedenidir. Borcunu
ödeyemeyen borçlu, karısını, oğlunu veya kızını alacaklıya
üç yıl için köle olarak verebilirdi. Ancak bu halde kölelik, üç yıldan
fazla olamazdı 20. Hür insanın işlediği bazı suçların cezası
olarak köle statüsüne düşmesi de mümkündü 21.

Sümer tabletlerinde kölelerin hukukî durumları ile ilgili olarak
kül halinde bir düzenleme mevcut değildir. Kölelerin şahsi
halleri ve onlara uygulanacak cezai hükümlere yer yer rastlamak
mümkündür.

Sümerler köleyi efendinin malı saymışlardır. Yani diğer çağdaş
hukuk sistemlerinde olduğu gibi köleler Sümerlerde de
mal statüsündedirler. Bu duruma en güzel örnek köleye bir zarar
verilmesi halinde zararın bedeli olarak ödenecek tazminatı
efendinin almasıdır 22. Ancak köleye sınırlı da olsa bazı haklar
tanınmıştır ki, bu bakımdan Sümer hukukundaki düzenleme, bir
Yunan, bir Roma Hukukundaki düzenlemeye oranla köle için yumuşak
sayılabilir : Köleye mülk edinme hakkı verilmiştir. Para
biriktirerek hürriyetini satın alabilir. Efendisi onu satmak isterse
bu satışı arzu etmeyen köle durumu protesto ederek mahkemeye
gidebilir. Ayrıca bir duruşmada delil getirebilir, kefil olabilir,
ödünç para alabilirdi 23.

Sümerlerde kölenin evliliği de yasal kabul edilmektedir 24.
Köle, kölelerle olduğu gibi hürlerle de evlenebilir. Hür kadın bir
köleyle evlenirse çocuklar anaları gibi hür olurlar. Efendisine çocuk
doğuran bir odalık ise efendisinin Ölümü halinde çocuklarıyla
birlikte hür olur ama ona mirasçı olamaz 25. Kanunda bu halde
çocukların mirasçılık durumu ile ilgili bir açıklık yoktur. Ancak
25. paragrafta yer alan şu kanun hükmü karşısında artık
hür sayılan çocuklann anaları mirasçı olmasa bile hür babalarına
mirasçı olabileceklerini kabul etmek bizce kanun ruhuna aykırı
düşmemektedir: Ölmüş karısından çocukları olan bir hürün cariyesinden
olan" çocukları efendinin ölümünden sonra hür eşinden
olan çocukları ile birlikte ona mirasçı olurlar 26.

Her iki örnekten de Sümerlerde ilginç bir hukuksal durum
olduğunu saptamaktayız. Hemen tüm hukuk sistemlerinde kölelik
durumu doğumla yakından ilgilidir. Köle ananın çocukları
genellikle köle olurlar ve bu nedenle hak ehliyetleri yoktur, sadece
hakların konusunu teşkil ederler. Sümerlerde ise köle anada
» doğan çocukların, hür çocuklarla birlikte hür babalarına mirasçı
olabilmeleri genel uygulamanın tersine, Sümerlerde köle
anaların çocuklarının hür babalarının statüsüne uygun .olarak
hür sayıldıklarını göstermektedir.

Tüm bu haklara karşın köle damgalanabilir, kamçılanır, dövülür,
her türlü kötü muameleye karşı korumasızdır 27.

Sümer Hukukunda kölelerin cezaladırılmalanyla ilgili hükümlere
dağınık olarak rastlanmaktadır. Bu hükümler incelendiğinde
kölelere karşı işlenen suçlara verilen cezanın hürlere kar-
şı işlenenden suça verilen cezadan daha hafif olduğu dikkati
çekmektedir. Kölelerin işledikleri suçlarda ise durum farklıdır.
Bir hürü öldüren bir başka hür para cezası verirken - bu paranın
miktarı öldürülenin asil ya da şehirli olmasına göre değişmektedir
ki, bu da Sümerlerde köle - hür ayırımı yanında asiller
ve şehirliler olmak üzere ikinci bir sosyal ayırım daha bulunduğunu
bize göstermektedir - aynı suçu işleyen köle öldürülür. Bedeni
zarar veren köleye ise göze göz, dişe diş, yani kısas prensibi
uygulanır 28.

Sümer Kanunlarında kaçak kölelerle ilgili bazı hükümler de
bulunmaktadır. Kaçmaya çalışan köle çok ağır ceza görür 29 III.
Ur ailesinin ilk kralı olan Ur - Nammu (M. Ö. 2130) kendi adıyla
anılan bir kanun çıkartarak kaçak bir köleyi efendisine geri getirenlerin
10 segel gümüşle mükâfatlandırılacaklarını (paragraf
14), efendiye karşı gelen kölenin ağzının tuzla yakılacağını bildirmişti
(paragraf 22). Sümer Kanunlarında kaçak köleyi himaye
etmek ciddi bir suçtur. Kaçak köle saklayanın efendiye bir
başka köle vermek zorunda olduğu ya da 25 gümüş segel ödeyeceği
belirtilmektedir (paragraf 12) 30. Kaçak kölelerle ilgili bir
başka hükümde ise kaçak köleyi yakalayarak kendi evine getiren
ve ona sahip çıkan bir hürün hırsızlık suçu ile yargılanacağı
bildirilmektedir 31.

Sümer tabletlerinde azatlı kölelerle ilgili bazı hükümlere de
rastlanmaktadır : Kölelerin para karşılığında hürriyetlerine kavuşma
haklarının olduğu belirtilmekte ve 14. paragrafta «kendi
değerinin iki mislini ödeyen kölenin hür olabileceği belirtilmektedir32.

Her zaman bir kölenin hür, hürün de köle olabilmesi mümkün
olan Sümer toplumunda kölelere çok kötü davranılmasa
bile ihanetlerinden korkulurdu, köleler savaşta kullanılamazlar
ve köle pazarlarında satılırlardı 33.

Sümerlerde kölelik kurumu açısından eski uygarlıklarda
rastlanmayan son derece önemli ve ilginç bir durum vardır. Bir
kısım Sümer kralları kölelik kurumunu kaldırmak için çaba sarfetmişlerdir.
En eski kanun koyucu olarak nitelendirilen Kral
Urugakine (M. Ö. 2350) bir devrim yaparak köleliğe son vermiş,
ancak bu hareket uzun ömürlü olmamıştı 34. Urugakine'den 200
yıl sonra M. Ö. 2100 yıllarında Kral Ensi - Gudea çıkardığı bir
kanunla köle ve tutsakların serbest bırakılmasını emretmişti 35.

Böylece Sümer kralları kölelerin serbest bırakılmalarını isteyen
ilk kanun koyucular olmuşlardır. Bunun nedenini Sümer uygarlığının
medeni hukukun ilk beşiği olarak karşımıza çıkmasında
aramak doğru olacaktır. Gerçekten de Sümerlerde halk ile kral
arasındaki ilişkileri tanzim amacıyla kanunların çıkartılmasına
ve bunların genellikle yazılı olmalarına çok önem verilmiştir. Çeşitli
mukaveleler ve bu mukavelelere bir düzen vermek amacıyla
çıkarılan kanunlar vardı. Kral irade ve fermanları ile bu mukavele
ve kanunların kutsallığını korumak kaygusundadır. Sonraları
bu münferit kanunlar toplatılarak birleştirilmiş ve meydana
gelen büyük kanun mecmuaları ile devletin medenî hayatı
tanzim edilmek istenmiştir 36
.
B) Akatlarda Kölelik : (M. Ö. 2725 - 2543)

Akatlarda da kölelik sistemi uygulanıyordu. Ancak kölelere
çok kötü davranıldığına dair elde bir kanıt bulunmamaktadır 37.

Akat Hukukunda borç için kölelik önemli bir yer tutuyordu.
Tacirin borcundan dolayı yalnız kendisi değil çocukları da köle
yapılabilirdi. Yani kollektif sorumluluk ilkesi uygulanıyordu. Kaynaklarda
savaş nedeni ile ya da diğer nedenlerle köleliğe dair
bir hükme rastlayamadık. Ancak bu tür kölelik kaynaklarının
Akatlarda da mevcut olduğunu söylemek kanımızca yanlış olmayacaktır.
Akatlarda bir köle bir başka köleyi öldürürse katledilirdi.
Bir köleyi öldüren hürün ise kölesi öldürülürdü 38. Görüldüğü gibi
hürün işlediği suçun cezası başka bir köleye çektiriliyordu. Bu
hükümden Akatlarm kölelere karşı çok ezici bir tutum içinde bulundukları
sonucu çıkmaktadır.

C) Babil'de Kölelik :
Babil'de Hammurabi Kanunları halkı Amelu (en yüksek
askeri ve sivil devlet görevlileri, rahipler), Mushkinu (tüccarlar,
sanatkârlar hür ama ikinci derecede vatandaş statüsündeydiler)
ve köleler olmak üzere üçe ayırmıştı 39.

Babil'de köleliğin ilk izleri dışardan köle ithali ve yabancıların
savaşta tutsak edilerek köleleştirilmeleri ile görülmüştür.
İlk sülale devrinde (Early Dynastic Period) yalnız savaş kölelik
nedeni iken III. Ur Sülalesinden (M. Ö. 2100) itibaren hür vatandaşların
kendilerini ya da çocuklarını borç, işsizlik yüzünden
köle olarak satmaya başladıklarını görüyoruz. Bu kişilere herhangi
bir bedel ödenmiyor, sadece yiyecek, giyecek ve yatacak
yer sağlanıyordu 40. Ancak Babil asıllı köleler yurt dışına satılamazlardı
(§ 280). Aksi halde satılan Babilli hür olurdu41. Kendi
isteği dışında bir hürü kaçırarak köle olarak davranan ya da
köle olarak satan kişi öldürülürdü 42. Bu ağır cezadan da anlaşılacağı
gibi bir hürün köle olabilmesi kendi iradesi ya da ana bat
basının izni ile mümkündü. Ancak ailelerinin sattığı çocuklar
yanında Babü'de kaçırılarak köle' statüsüne sokulan pek çok çocuk
vardı. Ölüm cezası bu durumu önleyememişti 43. Ana babalar
ise çocuklarını parasızlık nedeniyle satabilecekleri gibi kendilerine
karşı çıkmaları nedeniyle de satabilirlerdi. Ana - İttisu tabletlerinde
babaların kendisine karşı çıkan oğlunu tıraş ettirerek
köle olarak satabileceğini belirtilir. Aynı hak babasını kaybettikten
sonra annesine itaat etmeyen oğlunu ayağından damgalayarak
satma konusunda anneye de tanınmıştır. Ana - İttisu'-
nun bir başka tabletinde kendisini evlât edinenlere karşı gelen
evlâtlığın da saçının tıraş edilerek satılabileceği belirtilmiştir 44.

Babü'de çocukları dinî nedenlerle tapınaklara köle olarak ver-
mek de gelenekti. Nabu - naid'e ait bir ticarî evraktan edinilen
bilgilerden bu durum anlaşılmaktadır 45. öte yandan Khabur
metnine göre kölelik kaynaklarından biri de evli kadının kocasına
sadakatsizlik ya da itaatsizlik etmesidir. Bu kadın ya bir
kuleden atılarak öldürülür ya da köle olarak saraya satılır ve süt
anne olarak kullanılırdı46.

Köle diğer hukuk sistemlerinde olduğu gibi bir mal olarak
kabul edilir ve her türlü ticarete konu olurdu 47. Açık pazarlarda
alınır satılırdı. Köle satışları § 278 - 9 da düzenlenmişti.
278. paragrafta satılan kölenin bir ay içinde saralı (epilepsy) olduğu
anlaşılırsa alıcı geri verir, parasını alırdı 48. Bugünkü hukuk
sistemine benzer bir şekilde Babil'de de satıcının ayıba karşı
tekeffül borcu olduğunu görmekteyiz. Yani satıcı kölesinde
akit gereğince beklenen faydayı azaltan veya kaldıran eksiklikler
bulunduğu için sattığı hastalıklı köleyi geri alarak parayı' iade
etmek mükellefiyetindedir.

Efendi kölesini borcuna karşılık olarak da satabilir, rehin
verebilirdi. Borçlusunun kölesini rehin tutan alacaklı o köleyi öldürürse
para cezasına çarptırılırdı49. Efendi bu tip bir nedenle
elden çıkardığı çocuk doğuran odalığını tekrar geri almak zorundaydı50

(Hammurabi Kanunları, 116-118). Öte yandan köleler
mirasa da konu olurlardı.

Babil'de köle efendinin malı sayılırdı. Ona verilecek zarar
kölenin çalışma kabiliyetini azaltıp efendiyi zarara sokacağı için
bu durumda zararın tazmini, efendiye verilecek bir bedelle mümkündü
(219 - 220) 51. Bir kölenin ölümüne sebep olan kişi efendiye
başka bir köle vermek zorundaydı. Bir kölenin hasta gözünü
tedavi ederken kör olmasına neden olan doktor dahi kölenin
efendisine kölenin yarısı değerinde gümüş öderdi (§ 225). Köleyi
kazayla öldüren bir hür, - bir hürü kazayla öldürmüşse 1/2
gümüş (§ 251) vermesine karşın - efendiye 1/3 gümüş ceza verirdi
(§ 132) 52. Görüldüğü gibi bir hürü öldürmenin cezası bir köle
öldürmeye nazaran daha azdı. Bir rnimann yaptığı ev yıkılır
ve ev sahibinin kölesi ölürse mimarın kölesi öldürülürdü 53. Burada
kısas sisteminin bir uygulaması göze çarpmaktadır.

Efendinin köle üzerindeki mülkiyet hakkı saygı gösterilmesi
gerekli mutlak bir hak olduğu için bu hakkın kaybolmasına sebep
olanlar ölüm cezasına çarptırılırlardı. Bir kölenin kaçmasına
izin veren, kaçan bir köleyi saklayan (§ 15, 16) veya alıkoyan
hür (§19) öldürülürdü 54. Saraya ait kaçak bir köleyi yakalayıp
geri götürmek ise bir vatandaşlık görevi sayılırdı. Bir başkasının
kölesini efendisinden habersiz olarak damgalatan kişi ise o köleyi
çalmış gibi işlem görür ve ölüm cezasına çarptırılır, sonra
da kendi evinin önüne gömülürdü 55.

Kaçak köle yakalayıp da efendisine teslim eden kişi ise efendiden
2 gümüş şegel mükâfaat alırdı (§ 18J. Eğer köle efendisinin
adını söylememekte direnirse saraya götürülür, orada efendinin
kimliği tespit edilerek teslim edilirdi. Efendi kaçak kölesini
cezalandırırdı. Ana - İttisu tabletlerine göre bu ceza genellikle
kölenin kulağının kesilmesi şeklinde olurdu. Ancak kaçak köle
bazen de zincire vurularak, ayağına ağırlık bağlanarak ya da
kaçak olduğunu belirten ibarelerle damgalanarak cezalandırılırdı.
Hammurabi Kanunu, 19. paragrafta kaçak köleyi yakalayanın
efendisine teslime kadar köleye iyi bakmakla ve onu elinden kaçırırsa
efendiye olayda ihmali bulunmadığını ispatla mükellef
olduğu yazılıdır 56.

Babil'de kölelik bir kast sistemi şeklinde değildi. Hürler de
köle statüsüne düşebilirlerdi. Kölelerin birbirleriyle yaptıkları evlilikler
yasal olarak kabul edilirdi. Efendileri cariyeleri odalık
olarak kullanabilirlerdi. Efendi bu ilişkiden doğan çocukları kabul
edebilirdi. Bu şekilde bir beyanda bulunmasa bile, efendinin
ölümünden sonra ana çocuklarıyla birlikte hür olurdu. (Hammurabi
Kanunu 170 - I) 57. Ancak, kadın kölenin satış işlemi sıra-
sında satış belgesine bu kölenin odalık olarak alınamayacağı, bir
hür ya da köleyle evlendirilmesi gerektiği de şart olarak konulabilirdi.
Bu köleler evlendirilene kadar odalık olarak alınamaz,
evlendirildikleri kimse ölse bile dokunulmazlıkları devam ederdi
58. Hiç bir hukuk sisteminde rastlanmayan bu son derece ilginç
durumdan, efendilerin köle üzerindeki mülkiyet haklarının satış
vesikalan ile sınırlandırılabileceği anlaşılmaktadır.

Babil'de hür kadınla köle arasında da evlilikler görülebilirdi
(.§ 195 - 213). Ancak bu tür evlilikler, diğer kölelerden farklı tutuldukları
anlaşılan saray köleleri için mümkündü. Onlar, kralın
koruması altında sayılırlardı. Bu köleler hür kadınları odalık
olarak alamazlardı. Onlarla sadece evlenerek ilişki kurabilirlerdi
(Text II, 77 - 9) 59. Bu tip kölelere ömür boyunca mülk edinme
ve ev kurma hakkı verilirdi. Ölüm halinde, mal varlıkları efendi
ile oğulları arasında paylaştırılır, oğulları yoksa miras payını
karı öldükten sonra kadının zaten hür olan babası alırdı. 60.
Babil'de hemen her eski hukuk sisteminde olduğu gibi köleler
damgalanırdı. Damga, Babil dilinde «Abbuttum» kelimesiyle
karşılanırdı. Bu damgalama genellikle kölelerin saçı tıraş edi-
lerek sağlanır, uzun saç, sakal ve bıyıklı Babilli hürlerden köleler
ayırdedilirdi. İlk devirlerde sadece suçlu kölelere ya da ana
babaya karşı gelerek köle olanlar damgalanırken Orta Babil belgelerinde
artık köleleri efendilerinden ayırmak için damgaladıkları
anlaşılmaktadır. Yeni Babil devrinde ise köleler kol ya da
ellerinden efendilerine özgü bir işaret vurularak efendilerinin
kimliğinin anlaşılması için damgalanmaya başlandılar 61. Damgalar,
yıldız, çapa gibi şekiller ya da efendinin adı kızgın demirle
dağlanarak ya da iğneyle^ döğme yapılarak vurulurdu. Ama
dağlama şeklindeki damgalar genellikle kaçma teşebbüsünde bulunan
ya da kaçtıktan sonra yakalanarak geri getirilen köleler
için geçerliydi. Bazen de kölenin elinin tersine iki ayrı dilde efendinin
adı yazılırdı62. Damgalama ancak efendinin izniyle müm-
kündü. Efendiden izinsiz köleyi damgalayan kişinin —ki bunlar
damgalamayı meslek edinmiş kişilerdi— eli kesilirdi (§ 226) 63.

Hammurabi Kanunlarında suçlu kölelere uygulanacak cezalarla
ilgili hükümler de bulunmaktadır. Bir hüre saldıran, ya
da efendisine karşı çıkan ya da onu inkâr eden kölenin kulağı
kesilir (Hammurabi K. 205). Burada amaç, onun suçlu ve güvenilmez
olduğunu göstermektir. Köle kadın efendisinin annesine
karşı gelirse yine aynı ceza ile cezalandırılır ve satılırdı64. Kaçak
kölelere de genellikle aynı cezanın uygulandığına yukarıda
değinmiştik.

Babil Hukukunda azat kurumu da yer almıştır. Köle efendisinin
izniyle çalışıp para kazanarak hürriyetini satın alabileceği
gibi, efendi de onu dini bir merasimle azatlayabilirdi65. Köle bunu
istemezse efendi onun kulağını deler ve artık ölünceye kadar
birlikte yaşarlardı. Önceden de belirttiğimiz gibi efendisine çocuk
doğuran kadın köle de efendinin ölümünden sonra çocuklarıyla
birlikte azatlı sayılırdı. Azatlılar hürlerle bir tutulmaz, alt
tabakaya mensup sayılırlardı. Ancak artık kimse onları kölelikle
suçlayamazdı. Azatlılar, artık Tanrının ve Kralın koruyuculuğu
altına girmiş sayılırlar ve eski efendilerine karşı hiç bir sorumluluk
taşımazlardı66.

Hammurabi Kanununun 280 ve 281. maddelerinde düzenlenmiş
olan köle ticareti ise Babil ekonomisinde önemli bir yer tutuyor
ve özel olarak yetiştirilmiş kişilerce yapılıyordu.

Hammurabi'den yüzyıl sonra yaşamış olan eski Babil Kralı
Amni - Şaduqua çıkardığı aynı adı taşıyan kanunun 18. paragrafında
borç yüzünden kendisini ve ailesini satanın köle statüsüne
girmeyeceğini belirterek borç yüzünden köleliği yasaklamıştır. Aynı
kanunun 19. paragrafında ise, köle ticaretinin devam ettirildiği
yazılıdır67.

D) Asur'da Kölelik ; (M. Ö. 2100 - 700)

Asur'da da hürler ve köleler olmak üzere insanlar iki grupta
toplanmışlardır. Asur Hukukuna dair bilgileri kanunlardan ziyade
mukavelenamelerden edinmekteyiz 68.

Asur'da yerli halkın borç yüzünden köleliğe düştüğünü gösteren
pek çok belge bugüne kadar gelmiştir. Borçlarını ödeyemeyen
borçlular alacaklının kölesi haline gelirlerdi. İkinci bir
kölelik kaynağı ise savaşlardı. Savaşta tutsak düşen mağlup ülkenin
halkı da Asur'a getirilerek kamu işlerinde köle olarak çalıştırılırlardı 69.
Asur'da toprağa bağlı kölelik de mevcuttu.

Asur Hukukunda diğer hukuk sistemlerinde olduğu gibi köleler
eşya sayılırlardı. Ancak kölelere bazı haklar da tanınmıştı.
Köleler sadece aileleri ile alınıp satılabilirlerdi. Aile Hukukuna
ait bazı konularda bazı haklardan yararlanabilir, menkul ve gayrimenkullere
dair alım satım gibi bazı muameleleri yapabilirlerdi
70. Kanaatimizce bu işlemleri köle efendisi adına yapmak için
yetkili kılınmıştı. Aksi halde köleye bir takım hakların tanınmış
olması kabul edilse bile ona menkul ve gayrimenkuller üzerinde
mülkiyet hakkı tanınmış olmasını kabul etmek çok zordur. Köle
kadınlar genellikle cariye ya da süt ana olarak kullanılırlardı.
Öte yandan Asur Hukukunda hürlerden köleliğe düşenlerin,
kölelik statüsü içinde köle ana babadan doğmuş kölelere göre biraz
daha iyi durumda olduklarını söyleyebiliriz. Zira bu ilk grupta
yer alanlar şahitlik edebiliyor ve kendi adlarına mühür kazdırabiliyorlardı71.

Asur Hukukunda bedeni ceza sadece kölelere tatbik edilirdi.
Hürler cinayet, hırsızlık gibi suçlar dahil tüm işledikleri suçlar
için para cezası verirlerken, köleler için farklı hükümler tatbik
edilirdi. Boğazköy'de bulunan bir Asur tabletinde 12. maddede
bir kadın veya erkek kölenin bacağını kıran hürün 10 şegel gümüş
(bacağı kırılan hür için 20 şegel gümüş ödenir) ödeyeceği,
170. maddede de büyücülük yapan hürün para cezası ödeyeceği,
aynı suçu işleyen kölenin ise öldürüleceği yazılıdır 72.

M. Ö. 3000 yıllarında tedvin edilen Asur Kanununda ise hırsızlık
yapan kölenin kulaklarının kesileceği ve kölenin çaldıklarını
iade etmesi gerektiği yazılıydı 73.

Köle ticareti Asur'da çok gelişmişti. Köle tacirleri ülkede en
fazla kazanç ve itibar sağlayan sınıfta yer alırlardı74.

3. Mısır'da Kölelik : (M. Ö. 3000 - M. Ö. 392)

İlkçağda Mısır'da köylü ve şehirliler yanında arazi sahibine
bağlı ve onu terkedemeyen yarı köleler ve bir de köleler sınıfı
vardı. Köleler savaşlarda yabancı kavimlerden alınan tutsaklardan
oluşuyordu. Eski Mısır firavunları despotik idarelerini sağlamlaştırmak
ve güçlenmek için sürekli savaşıyorlardı. Elde edilen
tutsaklar da köleleştiriliyorlardı. Bu kölelerin bir kısmı Mısır'da
kullanılırken bir kısmı da komşu kavimlere satılıyorlardı
75.

Savaş yanında diğer ülkelerden özellikle Sudan ve Asya'dan
da ticaret yoluyla köle sağlanırdı. XXVI. Sülale Devrinden kalan
belgelerde hürlerin, bir hizmet sözleşmesi imzalayarak kendilerini
ya da çocuklarını köle olarak satabilecekleri yazılıdır 76. Köleler
almır satılırdı. Kölelere bazı haklar tanınıp tanınmadığı konusunda
çeşitli kaynaklarda farklı bilgiler verilmiştir. Bir kısmında
köleye mülk edinme, toprak kiralama hakkı tanındığı bildirilirken,
bazı kaynaklarda efendinin kölesi üzerindeki mutlak
mülkiyet hakkından, onu azatlayabileceğinden ya da dilediği şekilde
cezalandırıp öldürebileceğinden ve köleye hiç bir hak tanınmadığından
bahsedilmektedir 77.

Ancak Mısır'da sayıları pek çok olan kölelere iyi davranıldığı
söylenemez. Kaçak köle sayısının çokluğu bu durumu açıkça göstermektedir.
Öte yandan binlerce Mısır belgesi içinde pek azı kölelerle ilgili bilgi vermektedir 78. 

Mısır'daki köleler hakkında kesin
olarak bilinenler ise onların genellikle serveti çoğaltan ve
gösteriş sağlayan bir araç sayılarak krallar, asiller ve eşraf tarafından
çok miktarda satın alındıkları, genellikle tapmaklarda,
kamu işlerinin görülmesinde bilhassa firavun mezarlarının yapılmasında
ve ziraatte kullanıldıklarıdır79.

4. İbranilerde Kölelik : (M.Ö. 1500-1300)

İbraniler de kölelik kurumunu uygulamışlar ve hukuk sistemlerinde
geniş yer vermişlerdir. Köleler, yabancı ve İbrani
asıllı köleler olarak ikiye ayrılmışlardı. Yabancı köleler efendileri
tarafından azatlanmadıkça daimi olarak o statüde kalırlar.
İbrani köleler - ki bunlar borç ve fakirlik yüzünden kölelik statüsüne
girerlerdi - altı yıllık hizmet süreleri sonunda kendiliğinden
hür olurlardı 80. Bu tür köleler doğuştan köle olanlara
nazaran çok daha iyi şartlarda yaşarlardı.

Görüldüğü gibi, İbrani Hukukunda kölelerin genellikle yabancı
asıllı olmalarına özen gösterilmiş, tüm Yahudilerin kardeş
oldukları devlet büyüklerince belirtilerek İbranilerin birbirlerinin
köleleri olmaları önlenmek istenmiş 81, hürlerin köle olabilecekleri
durumlar ve kölelik süreleri sınırlandırılmıştır. «Talmud
» adlı kanunda Yahudilerin kendilerini pek ender durumlarda
satabilecekleri yazılıdır. Çünkü dînî inanışa göre bir İbrani'li
efendiye değil, Tanriya hizmet etmekle görevlidir. Bir İbranî'linin
kendisini köle olarak satabileceği kişiler de sınırlıdır. Örneğin,
bir kadına veya bir yabancıya veya vaktiyle bir suç işlemiş
ya da ahlâksız olduğu bilinen bir kişiye satılamaz. Satarsa satış
akdi geçerlidir; ancak kölenin akrabaları ve İbrani toplumu için
onu fidye vererek kurtarmak gibi dinî bir sorumluluk doğar82.
İbraniler kendi ırklarını kölelikten korumak için topluma onun
fidye parasını ödeme borcu yükleyecek kadar bu konuda titizlik
göstermişlerdir. Tevrat'ın muhtelif banlarında Musa'nın İbrani'-
lileri kölelik evinden çıkardığı hatırlatılarak onların artık köle
olmayacakları sık'sık belirtilmiştir.

Köleler, miras, bağışlama, satım yoluyla devredilirlerdi. Özellikle
efendiler, İbrani asıllı köleleri çocukları ile birlikte miras
bırakmakla yükümlü tutulmuşlardı 83.

Eski medeniyetler içinde köleye en iyi davrananlar arasında
İbranileri de saymak gereklidir. Musa, kölelerin durumlarını
düzeltmek için kanunlar koymuştu84. Ancak, Tevrat'ta köleliğin
kaldırılmasına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Devrin
ekonomik, ahlâkî ve sosyal şartları nedeniyle bu durumu normal
karşılamak gereklidir.

Musa kanunları, kölelerin bazı haklara sahip olabileceklerini
belirtirken efendilerin köleleri üzerindeki haklarının sınırlı olduğuna
da yer verir.

Tevrat'ın 2. kitabının 20. babında kölenin 6 gün çalıştırılıp
bir gün dinlendirilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Efendinin
kölesine karşı merhametli olması ve kölenin aileden sayılması
gerektiği de aynı kitapta yazılıdır. Kölesini döverek ölümüne sebep
olan efendi cezalandırılır. İbrani asıllı kölesinin gözünü çıkaran
ya da dişlerini kıran efendinin kölesi azatlanırdı 85. Efendi
İbrani olmayan kölesine kötü davranırsa yetkililer onu uyarmakla
yükümlüydü. Bu köle, efendisi İbrani asıllı değilse satılır;
köle, satışı istemezse satış 1 yıl ertelenir, bu süre geçtikten
sonra bir başka İbrani asıllı olmayan kişiye satılırdı 86. Görüldüğü
gibi devlet köleyi himaye etmekle de görevli sayılıyordu. Bir
kölenin ölümüne neden olan bir öküzün öldürüleceği, sahibinin
ise kölenin efendisine 30 şegel gümüş vereceği Tevrat 21. babda
yazılıdır.

Köle sayısının az olması ve tarımda köle kullanılmaması da
köleye bir aile mensubu gözüyle bakılmasını kolaylaştırır, kölenin
aile ibadetlerine katılmasına izin verilirdi (Humç, 23, 12,
Tesmiye 16, II, 12, 13). Kölelere insanca davranmak ve onları
himaye etmek gerekliydi (Humç 21, 26). O kadar ki, kaçak köleler
bile diğer medeniyetlerde efendilerine teslim edilirken İbranilerde
ülkenin diledikleri bir yerinde hür olarak yaşamalarına
izin verilirdi (Tesmiye, 23: 15) 87.

İbrani Hukukunda kölelerin evlenmelerine de izin verilmişti
88. İbrani asıllı köle eğer kölelik statüsüne girdiği anda evliyse
6 yılın sonunda azatlanırken karısı da onunla birlikte gidebilirdi.
Ancak efendisi bekâr kölesini 6 yıl için yani kölelik süresi içinde
geçerli olmak üzere evlendirmişse bu halde köle süre sonunda
hür olmasına rağmen karısı ve çocukları efendinin kölesi olarak
kalırdı. Eğer kölelik süresi biten İbranili, ailesini bırakmak istemezse
efendisiyle birlikte kalmak hakkına sahipti 89.' Bu durumda
kölenin karısının İbrani asıllı olmadığını kabul etmek gerekiyor.
Aksi halde o da belli bir süre sonra hür olacak ve çocuklarını
alarak kocasının yanına gidebilecektir.

Kölelerin mülk edinmeleri kanunla açıkça yasaklanmıştı.
Başkalarından aldığı ya da bulduğu her şeyi köle, efendisine teslimle
mükellefti. Köle, efenduıin mülkü sayılırdı. Köleye bedenî
bir zarar verilmesi halinde suçlu; efendiye, kölesine zarar vererek
mülkiyet hakkına saygısızlık ettiği, belli bir süre çalışmasına
engel olarak ve tedavi masrafı çıkartarak efendiye maddi zarar
verdiği ve işlerinin görülmesini zorlaştırdığı için tazminat öderdi
90.

İbrani'lerde kölelerin azatlanması da dinî ve hukukî kitaplarda
çok geniş bir şekilde düzenlenmişti. İbrani dinine göre, 50
yılda bir genel bir azatlama merasimi (= jübile) yapılırdı. Tüm
İbrani köleler kölelik süreci içinde doğan çocukları ile birlikte
hür olurlardı. Bu kuralın istisnası olamazdı. Ancak İbrani asıllı
baba ve yabancı asıllı anadan doğan çocuklar analarına bağlı
olarak köle kalırlardı 91. Böylece İbrani'lerde çocukların analarına
bağlı olarak hür ya da köle oldukları görülmektedir. Ancak
kendi asılları için köleliğe bu denli karşı olan İbrani toplumunda
babaları İbrani olan çocukların köle bırakılmaları hayli ilginçtir.
Jübile merasiminde İbrani olmayan efendiler de İbrani asıllı
kölelerini gerekirse kölelerin akrabalarının ödeyeceği fidye ile
serbest bırakmak zorundaydılar. Fidye bedeli, jübileye kadar
kölenin bu" statüde kaç yıl geçirdiği hesaba katılarak tespit edilirdi
92. Bu törenin dışında da köleler için çeşitli azatlama yollan
vardı: Talmud Kanununda efendinin kölesine kesinlikle saygılı
olması gereken durumlarda haksız ya da kötü davranışının bir
azatlama nedeni olacağı, ve azat vesikasını imzalamayan efendin
in afaroz edilerek toplum dışı bırakılacağı belirtilmiştir. Azat
belgesini iki şahit önünde kölenin eline veren efendi, ayrıca sözlü
olarak da azatlama niyetini beyan etmelidir. Efendi bu sözlerinden
rücu edemez, mahkeme gerekirse bu belgeyi hazırlaması
için efendiyi zorlar 93. 

Görüldüğü gibi İbrani'lerde köle azadı diğer bazı eskiçağ sistemlerinde
olduğu gibi sıkı sıkıya şekle bağlıdır. Azadın geçerli
olması için iki şahit önünde sözlü olarak beyanı ve buna ilaveten
yazı ile de belirtilmesi gerekmektedir.

Efendi kölesini başka yollarla da azatlayabilir. Kölesini hür
bir kadınla evlendiren, kölesinin başının üzerine bir muska koyan,
topluluk önünde kanundan üç mısra okumasını köleye teklif
eden veya sadece hürlerin yapmasına izin verilen bir işi kölesine
yapmasını söyleyen efendi onu azatlama niyetini açıklamış
sayılırdı 94. Ancak yine yukarıda belirtilen şekilde bir yazılı
belgeyi de hazırlamak zorundaydı. Efendi bu belgeyi hazırlarken
gelecek zaman değil, geçmiş zaman kullanmalıydı («Azatlayacağım
» değil «Azatladım» gibi).

Kölesi Filistin dışına kaçan bir efendi onu artık azatlamak
zorunda idi. Kölesini Filistin dışında oturan birine satan efendinin
ise azatlama hakkı artık yoktu. Bu hak münhasıran efendiye
aitti. Ancak satılan köle İbrani ise ve ikinci efendi İbrani değilse,
köle kendiliğinden hür olurdu. Ülke dışında oturan bir efendinin
kölesi de efendiden, kendisini Filistin'e götürebilecek birisine
satmasını istemek hakkına sahipti 95.

Öte yandan Talmud Kanununa göre bir İbranili, İbrani kölesini
bir yabancıya ya da ülke dışında oturan bir İbraniliye satarsa
o köle hür olurdu 96. Böylece İbrani asıllı kölelerin ülke dışına
çıkarılarak kötü muamele görmeleri ve altı yıl sonra azatlanma
haklarını kaybetmeleri kanunla önlenmiştir.

Tevrat'ta köle azadına ilişkin hükümler yanında azatlıların,
himayesine dair hükümler de yer almaktadır. 3. kitabın 19. babında
bir azatlı ve nişanlı kadına tecavüz eden kişinin öldürüleceği
belirtilmiştir.

5. Hitit'lerde Kölelik : (M.Ö. 1800 -1460 M.Ö. 1390 -1200)

Hititler'de de kölelik kurumuna rastlanmaktadır. Köleliğin
esas kaynağı savaşlardı. Savaşta silah zoruyla alman şehrin halkı
köle olarak kullanılırdı. Bu olaya Hitit dilinde Dannattah,
tutsak halka da Namra denirdi. Hititlerin savaş esirlerine iyi
davrandıkları, tutsaklara işkence yapmadıkları bilinmektedir 97.
Savaş tutsaklarının bir kısmı doğrudan doğruya toprağa bağlı
çiftçiler olarak kullanılırdı ki, bunlara «Yakalanmış» anlamına
gelen «Apantaş» adı verilirdi 98.

Hitit kanunlarında köleler sosyal bir sınıf olarak ele alınmış
ve kanunun pek çok maddesinde konu edilmişlerdir. Fakat
köleler hakkında genel hükümler mevcut değildir. Kölelere ait
hükümler genellikle hürlere ait olan hükümlerin arkasına eklenmişlerdir 99.

Hitit kanunlarının mülkiyete ait maddeleri arasında, köle
ve cariyeler, ehli hayvanlar ve çeşitli zanaat aletleri yanında taşınabilir
malların arasında yazılıdırlar 100. Köleler arasında da
bir sınıflama bulunması Hititlerdeki kölelik kurumunun ayırıcı
özelliklerindendir. Bey ve askerlerin köleleri diğerlerine göre daha
üst düzeydedirler 101. Köle ile cariye arasında iş kudreti bakımından
bir ayırım yapılmakla birlikte (§ 24, 150, 158) hayat ve
vücut tamamiyetini koruma bakımından iki grup köle de eşit
tutulmaktadır 102.

Hititlerde köleler diğer ülkelerde olduğu gibi her türlü haktan
mahrum insan sürüleri değillerdi. Hürlerden aşağı sayılmalarına
rağmen onlara bazı haklar verilerek köleler Roma Hukukundaki
gibi sadece hukuk objesi değil, hukuk süjesi olarak da
görülmüşlredir. Kölelere kısmî mülkiyet, miras ve evlenme hak-
ki verilmesi bu durumu kanıtlamaktadır. Böylece köle mal sahibi
olabilir, zenginleşerek hürler sınıfına geçebilirdi. Bir köle, Kusata
adı verilen mehiri vererek her sınıftan kadınla evlenebilirdi.
Köleleri doğrudan ilgilendiren kanun hükümleri sadece evlenme
konusunda mevcuttur. Bu da Hititlerin köle evlilikleriyle, özellikle
hürlerle yaptıkları evlilikleri düzenlemekte gösterdikleri titizliğin
bir kanıtıdır. Köle ile evlenen hür bir kadının statüsünde
bir değişiklik olmazdı. Ancak en alt kademeye mensup kölelerle
evlenen hür kadınlar üç yıl sonra hürriyetlerini kaybederlerdi
(§ 34 - 175). Köle ile evlenen hür kadının çocukları da kölelik
işareti olarak bir kemer takmaya mecburlardı 103. Kölelerin birbirleriyle
yaptıkları evlilikler de geçerli olarak kabul ediliyordu
104 ki, bu hüküm diğer eskiçağ hukuk sistemlerinin pek azında
mevcuttur.

Diğçr çağdaş kanunlara oranla Hitit Ceza Kanunları insanî
ve yumuşaktır. Suçlu köleye aynı suçu işleyen hüre verilen cezanın
yarısı verilmektedir. Bu durum kanun koyucunun kölelere
karşı objektif olamama kaygusu ile veya kölenin Ödeme gücünün
az olduğu gerçeği ile açıklanabilir. Ancak, suç işleyen hürler için
kanunda bedeni ceza bulunmamakla birlikte, suçlu köleler için
vücut bütünlüğünü bozucu cezalar verilebilmektedir. Örneğin
hırsızlık yapan hür, yalnız para cezasına çarptırılırken aynı suçu
işleyen köle altı gümüş şegel ödeme ve çaldıklarını iade etme
mükellefiyeti yanında kulak ve burnunun kesilmesi ile cezalandırılır
(§ 95, 99) 105.

Sihirle ilgili 170. Md.'ye göre ise bir yılanı öldürürken bir insan
adı söyleyen hür (Bir büyü çeşidi) oldukça yüksek bir para
cezasına çarptırılırken, aynı suçu işleyen köle ölüm cezasına
çarptırılır 106.

M. Ö. 1390 da Kral Şubbililiyuma devrinde çıkarılan bir kanunda
da kölelere ve onlara karşı suç işleyen hürlere uygulanacak
cezai hükümler bulunmaktadır. Bu kanuna göre bir tarla
ya da bahçeden meyva, sebze çalan köle üç gümüş şegel öderdi.
Bir köleyi kasten öldüren hür ise kölenin cesedini efendisine tes-
lim eder ve bir miktar para cezası ödeyerek sorumluluktan kurtulurdu
107. 

Hititlerde diğer uygarlıklara nazaran kölelik kurumunun
farklı bir uygulaması, bazı koşullarda kölelere kollektif sorumluluk
ilkesi getirilmiş olmasında görülebilir. Dinsel nitelikte bir
suç işleyen köle ile birlikte tüm ailesi, çocukları dahil öldürülürdü.
Bunun dışında kölelere kollektif ceza tatbik edildiği pek enderdir
108.

Bu tür kanun hükümlerinden, köle çocukların kölelik işareti
olarak damgalanmalarından ve § 22 - 24 de kölelerin başka ülkelere
kaçmalarının konu edilmesinden, kölelerin ne denli hak sahibi
kılmırlarsa kılınsınlar, yine de zor şartlar altında yaşadıkları
anlaşılmaktadır.

Hitit kanunlarında kaçak kölelerle ilgili hükümler pek azdır.
§ 23 de bir köle-kaçarak ülkesine geri döner ve onu bulan
geri getirirse efendisi kaçak köleyi geri getirene altı gümüş şegel
verir. Kaçak köle düşman bir ülkeye kaçmışsa, onu geri getiren,
artık o kölenin sahibi olur 109.

Kanunda efendi - köle ilişkileri açıkça düzenlenmemiştir. Ancak
§ 173 de yer alan «Kendisini efendisi ile bir tutan kazana
gider» 110 hükmünden o devirde kölelerin ne kadar aşağı ve değersiz
görüldükleri belli olmaktadır. Hititler Tanrı ile insan ilişkilerini
köleyle efendi arasındaki durumla bir tutmaktadırlar.

Kral Murşili bir duasında, suç işleyen köleyi efendisinin dilediği
şekilde cezalandırabileceğini, kölenin suçunu itiraf etmesi halinde
affedebileceğini belirtmektedir 111. Ancak bu hükümden de
köleyi efendinin dilerse öldürebileceği anlaşılmaktadır. Bu durum
§ 173 deki hükümle de bağdaşmaktadır.

6. Eski Yunan'da Kölelik :

Köleler Eski Yunan'da sosyal ve ekonomik hayatın ayrılmaz
bir parçasıydılar. Yunanlılar bu kurumu adalet, insanlık hislerine
aykırı görmedikleri gibi en yüksek fikir adamlarının pek ço-
ğunun eserlerinde de hür insanların köle edilmesi ve kölelik kurumuna
karşı olduklarına dair en küçük bir belirti yoktu.

Eflatun cumhuriyet rejimi üstüne olan düşüncelerini sürekli
olarak bazı haklardan yoksun kalmaya mahkûm bir sınıfın,
köle sınıfının varlığı üstüne kurmuştu 112.

Aristo (Doğum : M. Ö. 384) ise «Politika» adlı eserinde köleliği
doğal göstermeye ve meşruiyetini ispata çalışmıştır Aristo'ya
göre, efendinin köle üzerindeki otoritesi mutlaktır. Bazı insanlar
kendilerini ancak başkalarının zekâsıyla yönettirmeye yetecek
kadar zekâya sahip bulunmaktadırlar. Kölenin maddi kuvveti
ile efendinin zekâsı birleşince ikisi için de yararlı bir sonuç
doğacaktır. Aristo'nun bu düşüncesi, Eski Yunan'daki kölelerin
çoğunun barbar olmasından kaynaklanıyordu 113. Aristo, insanları
doğuştan hür ve köle olarak ikiye ayırır ve köleleri ruhlu
birer alet, canlı birer eşya olarak tanımlar. Yine aynı düşünüre
göre : «İnsanların mülk iktisap etmeleri yeterli değildir. Mülk
olarak iktisap edilen şeyleri kullanacak ve işleyecek canlılara, yani
kölelere ihtiyaç vardır. Ayrıca yüksek sınıfların ilim, politika
ve sanatla uğraşmalarını sağlamak bakımından da köleler gereklidir.
Kaldı ki, tabiatta daha gelişmiş olan varlıkların kendilerinden
daha aşağı varlıklara emir vermeye ve onları yönetmeye hakları
vardır 114». Böylece Aristo köleliği vatandaşlar sınıfı yararına
bulduğu için bu kurumu mevcut düzenin bir parçası olarak benimsemiştir.
Atina'da halk, vatandaşlar, yabancılar ve köleler olarak üçe
ayrılıyordu. Kölelik, doğum, fakirlik, savaş, borç, korsanlık, ailesi
tarafından satılmak gibi nedenler yanında mahkeme kararı
ile köle statüsüne indirgenmek suretiyle de olurdu 115.

Hemen her hürün bir kaç kölesi vardı. Bunlar toprak ve ev
işleri yanında kâtiplik, hocalık, doktorluk gibi yüksek işler de
yaparlardı. Aynca sanat alanında imalâthanelerde işçi ve usta
olarak çalışırlardı. Uzmanlığı gerektiren kamu işlerini de köleler
görürlerdi. Atina'nın asayişini 1200 köleden oluşan güvenlik personeli
sağlıyordu. Peloponnes savaşlarından önce Atina'da 75.000
köle vardı. Bunların 25.000'i tarım, ev, toprak ve asayiş işlerinde,
50.000'i madenlerde, değirmenlerde, gemi yapma, yükleme ve
boşaltmada kullanılıyordu. Köleler Atina'da filolarda kürekçi ola-
rak kullanılmamış, bu şerefli bir vatan görevi sayılıp fakir, hür
vatandaşlara verilmişti. Köleyi mümkün olduğu kadar kazanç
sağlayacak şekilde kullanan efendiler onları tacir olarak da dolaştırıp
her türlü mal sattırırlardı. Köle elde ettiği parayı efendisine
verir, ancak belli bir yüzdeyi kendisine saklayarak, ilerde
hürriyetini satın alabilirdi 116.

Eski Yunan'da kölenin toplumdaki yeri teoride ve hukuk
uygulamasında tüm diğer eski hukuk sistemlerinde olduğu gibi
açıkça aşağı. idi. Köle, tüm haklardan yoksundu. Hukuk açısından
şahıs değil, sahibinin malıydı. Mal gibi alınır, satılır, rebnedilirdi.
Efendi köleye sınırsız ceza vermek ve onu terbiye etmek
hakkına sahipti. Köleye işkence edebilir, haklı nedenlerle onu
öldürebilirdi. Hukukî şahsiyeti olmadığı için verdiği zararlardan
efendisi sorumluydu. Efendinin izni olmadan kölenin ifadesi alınamazdı.
Köleye karşı bir vatandaşın işlediği suçlar çok az ceza
görürdü. Sadece sebepsiz yere köle öldürenler sürgün edilirlerdi.
Köle sınıfına dahil olmak ayıp sayılırdı. Solon kölelerin jimnastik
yapmalarını, yasaklamıştı. Beden terbiyesi hür insanın yetişmesinde
önemli bir unsur olduğundan köle tıpkı askerî hizmet
gibi buna katılamazdı. Bunlar hür vatandaşın şerefli birer görevi
sayılırdı 117.

Kaçak köle bir daha kaçarsa tanınabilsin diye damgalanırdı
118. Şehir devletleri arasında kaçak köleleri iade antlaşması
vardı.

Ancak hukuk, kölelere bir çeşit himaye de göstermişti. Köleye
sahibinin izni ile para biriktirme ve zulme karşı mahkemeye
başvurma hakları tanınmıştı. Köle bazen başkasına satılmayı isteyebilirdi.

Suç işleyen köle de mahkemede yargılanırdı. Yunan
kölelerinin bu ılımlı sayılabilecek hayat koşulları Atinalıların insanlıklarının
eseri değil, üretim düzeninin eseriydi. Bunu Yunanlıların
köle sağlamak için başvurdukları yollar açıkça gösterir. Savaş tutsaklığı ve korsanlık 
en önemli kölelik kaynağı idi ve Klasik Yunan Uygarlığında ele geçirilen şehirlerin askerlik
çağındaki erkekleri kılıçtan geçirilip kalan şehir halkı köleleştirilirdi.

Atina M. Ö. 416'da Melos'u ele geçirince halkını bu şekilde
köleleştirmişti.

Yunan Uygarlığında kölelik sonsuza dek süren bir hal ve
vasıf değildi. Köle efendisinin izniyle, vasiyet yoluyla, şehir meclisinin
alacağı kararla hürriyetine kavuşabilirdi. Ayrıca bazı
azatlama yolları da vardı :

a) Sahibi köleyi azatladığını resmen ilân ederdi. Bu ilân,
mahkeme, tiyatro veya tapınak gibi genel yerlerde, halk ve şahit
önünde yapılırdı. Solon (640 - 559) borç ödeyemeyenlerin köle
edilmesi esasını kaldırdıktan sonra borç yüzünden köle olan Atinalıları
azatlayıp ülke dışına kaçanları da geri çağırmıştı. Ancak
Solon'dan sonra Klisten'in kurduğu demokraside tekrar bu sis-
'tem geri geldi 119.

b) Vasiyetname yoluyla,

c) Bir tapmağa satılmak veya hibe edilmek suretiyle,

d) Şehir meclisinin emriyle.

Efendi kölesinin ölümü halinde mirasını kendisine bırakması,
eski efendisinin ikametgâhına yakın bir yerde ikamet etmesi
gibi şartlarla da kölesini azatlayabilirdi. Efendi azatladığı kölesini
nankörlük etmesi halinde tekrar köleleştirirdi. Ancak, bunun için
önce mahkemede durumu ispat etmesi gerekliydi. Aksi halde bir
daha eski kölesini nankörlükle suçlama hakkını kullanamazdı.
Azatlanan köle eskiden sahip olduğu haklarını yeniden kazanamazdı,
çünkü azatlama bir şahsın, efendisinin iradesi sonucuydu
ki, bu azat köle için herhangi bir hak doğurmazdı. Azatlananm
durumu bir yabancı gibiydi, azatlı her türlü vatandaşlık
haklarmdan yoksundu 120.

Yunanistan'da köle satışı ve köle pazarları ise M. Ö. 500 - 150
yılları arasında ortaya çıktı. Atina'da her ayın ilk günü köle pazarları
kurulurdu. Köleler çıplak olarak bir kürsüye çıkarılır, sa-
tısa arzedilirdi. Borsadaki köle sayısına göre fiyatlar 175 - 30 ve
2000 drahmi arasında değişirdi.

Köle ticareti nedeniyle Akdeniz ve Karadeniz sahillerindeki
Yunan kolonilerine pek çok yabancı gelmiş ve o zamana kadar
çok az olan yabancı köle sayısı artmıştı. Atina'da köle tacirleri ordu
ile birlikte sefere gidip yok pahasına tutsaklar alır, dönüşte
satarlar, satamadıkları ve kendi işlerinde kullanamadıkları kölelere,
kazançlarının belli bir kısmı kendilerine ait olmak üzere
ticaret yaptırırlardı121.

M. Ö. V ve VI. yy. da Euripides ve sofistler efendi - köle ayırımını
ve diğer bazı düşünürler ise Yunanlıların köleleştirilmesini
prensip itibariyle reddettilerse de pratikte bir değişiklik olmadı.
Savaş tutsaklığı herkesi, her devirde köleliğe sokabildiği gibi
borç yüzünden binlerce Yunanlı her yıl köle oluyordu.
Bu çağlarda Atina'da 125.000 köle vardı 122. Vatandaş sayısının
az kölelerin ise çok olduğu yerlerde bunların ayaklanmalarından
korkuluyordu. Ancak, gerek kölelerin çok çeşitli ülkelerden
gelişleri nedeniyle aralannda dayanışma olmaması, gerek
ılımlı muamele görmeleri Yunanistan'da büyük köle ayaklanmalarını
önlemişti. Yine de İsparta'da sık sık köle ayaklanmalarına
rastlanırdı123.

7. Roma Hukukunda Kölelik : (M. Ö. 500 - M. S. 467)

A) Genel Olarak :

Romalılar bütün eski milletler gibi köleliği kabul etmiş, hukukî
bir kurum olarak en ince ayrıntılarına kadar düzenlemişlerdir.
Farklı siyasal ve ekonomik nedenlerin ve çeşitli düşünce
akımlarının etkisiyle toplumsal farklılık göstermekle birlikte Roma
tarihi boyunca kölelik kurumu varlığını sürdürmüştür V2A.
Roma'da da insanlar hür (liber) ve köle (servus, mancipium, homo)
olarak ikiye ayrılıyorlardı. Gaius (M. S. 2. yy) İnstitutio'lannın
şahsın hukukuna dair olan kısmına (1, 9) şu hükümle
başlar : «Şahsın Hukukunda yapılan en esaslı taksim insanların
hür veya köle oluşlarına dair olandır» der.125

B) Köleliğin Nedenleri :

Roma Hukukunda bu sebepleri ikiye ayırmak mümkündür.
Bunlardan biri doğum, diğeri de hür olarak yaşamakta olan kimseleri
sonradan bu hale düşüren sebeplerdi.

a) Doğum :

Bir köle kadından doğan çocuk, babası kim olursa olsun köle
olurdu. Baba hür de olsa çocuk köle olan ananın statüsünü alırdı.
Özgür bir kadının bir köleden olan çocukları da aynı nedenle
özgür satılırlardı 126.

Klasik hukuk döneminde kadının doğum sırasındaki statüsünün
çocuğun hürriyeti ya da köleliği için esas alınması şeklindeki
prensip sonradan gebelik esnasında kadının bir an bile
hürriyetini kazanmış olması halinde çocuğun da hür sayılacağı
şeklinde değiştirildi 127.

Ancak, köleliğin esas kaynağı doğum değildir. Doğumla nüfus
artışı doğumun çokluğu yanında çocuk büyütülmesine imkân
veren düzgün aile ilişkilerine de bağlıdır. Bu şart kölelerde
bulunmadığı gibi, ilkel şartlar altında doğan çocuklar, aynı koşullar
nedeniyle fazla yaşamıyorlardı 128.

b) Hürriyetin kaybedilmesiyle kölelik :

Hür bir kimse hürriyetini kaybederse (capitus deminutio
maxima) köle haline gelirdi. Hürriyetin kaybedilmesi savaş tutsaklığı
veya çeşitli cezalara çarptırılmak sonucunda olurdu :
aa) Savaş tutsaklığı : (Captivitas)
Savaşta yakalanan kimseler, düşman savaşçıları ya da savaşta
teslim olmamış tüm düşman halkı savaştan sonra savaş
tutsağı olurlardı 129.

Roma'da köleliğin esas kaynağı savaşlardı. Eski Roma'da
kölelerin sayısı azken zamanla tüm Akdeniz'e egemen olunca sa-
vaş tutsakları arttı ve böylece önceleri sayıları az ve genellikle
komşu topluluklara mensup olan köleler sonraları merhametsizce
muamele gördüler. Roma'nın gerilemesi ve savaş tutsaklarının
azalması, insanlara iyi davramlmasını öğütleyen Hıristiyanlıgm
da etkisi ile birleşerek kölenin durumunda bir iyileşmeye neden
oldu 130.

bb) Ağır Ceza Sonucu Hürriyetin Kaybedilmesi :

Bazı ağır cezalara çarptırılan kişiler hürriyetlerini kaybederek
köle olurlardı. Örneğin bir kamu suçundan dolayı ölüm cezasına
çarptırılmış, ömür boyu madenlerde çalışmaya ya da gladyatörlerle
döğüşmeye mahkûm edilmiş kimseler de çarptırıldıkları
cezaların kölesi sayılırlardı (Servus Poenae) 131.

cc) Hürriyetin Kaybedilmesinin Diğer Nedenleri :

Borçlarını ödeyememekten mahkûm olan Roma yurttaşları
da belli koşullar altında köle durumuna düşerlerdi.

Askerlik görevinden bile bile kaçan kimseler, hakimiyeti altında
bulunduğu aile babası (Pater familias) tarafından satılan
özgür aile evlatları da köle olurlardı 132.

Ayrıca yirmi yaşını geçmiş bir özgür Roma'lı da kendini köle
gibi satabilirdi. Ancak satış işleminin geçerli olması için Roma
dışında yapılması gerekirdi.

Postklasik devirde azatlahan kölenin eski efendisine karşı
vazifelerini yerine getirmezse tekrar köle olacağı kuralı kondu 133.

C) Kölenin Hukukî Durumu :

Roma Hukukunda kölelerin hak ehliyeti yoktur. Hukuk süjesi
olmadıkları için haklardan yararlanamazlardı. Borç altına giremezler,
hakların konusunu teşkil ederlerdi. Eşya ve Borçlar Hukukunda
bir mal gibi işlem görürlerdi. Efendi kölesi üzerinde sınırsız
hâkimiyet hakkına sahipti (Potestas). imparatorluk zamamnda
devlet bu hakkın kötüye kullanılmasına müdahale etmeye başlamıştır
134.

Hukuken mal statüsünde sayıldıkları için kadın ve erkek
kölelerin kurdukları ortak hayat evlilik olarak görülmez ve hiç
bir hukukî sonuç doğurmayan bir birleşme olarak nitelendirilirdi.
Bu nedenle yakın akrabalar arası ilişkiler - hürlerden farklı
olarak - cezayı gerektirmezdi. Klasikten sonraki Roma Hukuku
bu alanda hıristiyanlığın etkisi ile değişiklik yapmıştır. Yukarida
incelediğimiz uygarlıkların hiç-birinde evlilikleri konusunda
kölelere karşı takınılan tavır bu kadar sert değildir 135. Aynı durum
Roma Hukukunda düzenlenen kölelerle ilgili hemen tüm
hükümler için de geçerlidir.

Hukuken şahıs sayılmasa da köle bir insan olduğu için akıl
ve iradesini kullanarak bazı hukukî işlemleri yapabileceği kabul
edilmiştir. Bu itibarla köle kısmen de olsa fiilî ehliyetine sahipti.
Ancak hak ehliyetleri olmadığından hukukî işlemlerden doğacak
haklar efendilerinin sayılırdı. Burada köle ile efendi arasındaki
ilişki hâkimiyet esasına dayanmaktadır. Ancak kölenin yaptığı
hukukî işlemlerden efendi sorumlu tutulmamaktadır. Romalılar
bu kural nedeni ile kölelerini ticarî hayatta kullanamaz hale geldiler.
Zira kimse kölelerle hukukî işlem yapmak istemiyordu. Bu
durumu çözümlemek için Praetor tarafından efendiye karşı bazı
ek dava olanakları tanınarak çözüm getirilmiştir 136.

Öte yandan köleler insan oldukları için işledikleri kamu suçlarından
dolayı kamu makamlarınca özgür kişilere oranla çok
daha ağır cezalara çarptırılırlardı. Bu, onun hukuken şahıs olduğunu
ifade etmezdi. Cezalandırmaktan maksat sadece onun kanun
dışı hareketlerini önlemekten ibaretti. Kaçan kölenin yakalanmasına
ise devlet yardımcı olur ve kaçak köleyi saklayan kişi,
başkasının hayvanını çalan hırsız gibi ceza görürdü 137.
Kölenin işlediği suçlardan efendinin mesul tutulması Roma
Hukukunda eskiden beri kabul edilmişti (Actio Nbxalis). Efendi
suç işleyen kölesi yüzünden kendisine dava açılırsa dilerse kararlaştırılan
para cezasını öder, dilerse köleyi suçtan zarar görene
teslim ederdi 138.

Köleye karşı yapılan tecavüzler mâlikine sayılır ve efendiye
karşı tarafa dava açma hakkı tanınırdı. Efendinin kendi kölesine
zarar vermesi ise haksız fiil sayılmazdı. Sonraları kölelere karşı
yapılan haksızlıklan önlemek amacıyla efendinin köle üstündeki
yetkilerini sınırlayan hükümler getirilmiş, son İmparatorluk döneminde
de Hıristiyanlığın etkisi ile kölelerin yaşam koşullarını düzenleyen
kurallar konmuştur. Tüm bu hükümlere rağmen kölelerin
hakların konusu sayılması ve hür köle ayırımı sürdürülmüştür
139.

D) Köleliğin Sona Ermesi :

Efendi, hukukî bir muamele ile kölesinin hürriyetini kazandırabilir
(Manumissio). Geçerli bir şekilde yapılan bu işlem sonucu
köle artık hak sahibi olabiliyordu. Azat etme yolları çeşitliydi.
Bunlardan bir bölümü İus Civile'de öngörülen azatlama şekilleridir
ki, değnekle azatlama (Manumissio Vindicta), sayım
yolu ile azatlama (Kölenin efendisinin izni ile kendisini beş yılda
bir yapılan sayımda hürler listesine kaydettirmesi = Manumissio
Censu), vasiyetname ile efendinin kölesini şarta bağlı olarak
veya şartsız azatlaması (Manumissio Testamentu), Hıristiyanlığın
kabulünden sonra kilise ya da din adamları önünde
efendinin kölesini azatlaması (Manumissio in Ecclesia) gibi azat
şekilleri bu grupta toplanabilir. Diğer azatlama yolları ise Praetor
Hukukunda belirlenmiştir ki, bunları da dostlar önünde
azatlama (Manumissio inter Amieos), mektupla azatlama (M.
per Mnesam) olarak sayabiliriz 140.

Kölenin Manumissio yapılmadan da hür olabildiği durumlar
vardır. Bu özel durumların en önemlisi, savaşta tutsak olan
bir Roma'lmm kaçarak Roma'ya dönmesi halinde hiç köle olmamış
gibi hürriyetini kaybetmesi halidir (İus Postlimini) 141.

Azatlı artık hürdür. Fakat bir çok sınırlamalara tabi olan,
ikinci derecede bir vatandaş sayılırdı. Eski efendisi ile arasındaki
tâbiiyet ilişkisi nedeniyle kamu ve özel hukuka ait ve ancak eski
efendinin ölümüyle son bulan bazı sınırlamalar içinde yaşamak'
zorundaydı 142.

Zamanla kölelerin azatlanmalarım kısıtlayan ve şarta bağlayan
bazı kanunlar çıkartıldı. Çünkü farklı soy ve kültüre sahip
çok sayıda azatlıların Roma vatandaşı olmaları Romalılar
tarafından sakıncalı bulundu. Ancak kölelerin azatlanmalarma
dair tüm bu şekiller Justinianus zamanında ortadan kalktı ise
de Hıristiyanların olumlu etkilerine rağmen, azatlama işlemleri
hiç bir zaman şekilci olmaktan kurtulamadı 143.

Roma'da önceleri kölelere karşı takınılan merhametsizce tutum
köle ayaklanmalarına yol açmış, Sicilya'da M. Ö. 135 - 132
ve 104 - 101 yılları arasında ilk köle ayaklanmasını, M. Ö. 73 - 71
de Spartakus'ün ayaklanması izlemiş ve hepsi de kanlı bir şekilde
bastırılmıştı. Daha önceki uygarlıklarda rastlanmayan, sadece
Eski Yunan ve Roma'da görülen bu ayaklanmalarını Hıristiyanlığın
etkilerine bağlamak mümkündür.

Öte yandan Stoisizm akımı yukarda da değinildiği gibi Seneca
(4 - 65), Marcus Aurelisu Antoninus (121 -180) gibi yandaşlar
toplamıştı. Bu düşünürler insanları tümünün akıl sahibi,
aralarında sosyal bir fark olmayan varlıklar oldukları için kölelik
kavramının doğaya aykırılığım savundular 144. Azatlı bir köle
olan Epictetus (60 - 110) da insanlann eşitliği ve kardeşliği ilkesine
dayanarak köleliği reddetmiş ve köleliği doğal bir kurum
sayan Aristo'yu tenkit etmişti 145.

Tüm bu fikirler Roma'da kölelerin durumunu yumuşattı.
Justinianus Hukukunda da yukarda belirtilen esaslara bağlı kalınmakla
beraber köle artık yarı yarıya hür insan durumuna yaklaşmıştı.

8. Eski Türk Uygarlıklarında Kölelik :

A) Genel Olarak :

Bilindiği gibi Türklerin ilk ana yurdu Orta Asya'dır. Burası
göçebe kültürüne elverişli bir bozkırdır. Bu nedenle Orta Asya'da
yaşayan kavimler göçebe kültürü çerçevesinde bulunmaktadırlar
146. Biz bu bölümde Orta Asya'da vaktiyle yaşamış en önemli
Türk devleterinden Hun, Göktürk ve Uygurlar ile eski Moğol ka-
hilelerinde uygulanmış olan kölelik kurumunun özelliklerine kısaca
değineceğiz.

Bu kültürler hakkında bilgi edinmek için çok eski ve yüksek
bir kültüre sahip olan Çinlilerin yazmış olduğu eserlere bakmak
gerekmektedir. Çin kaynakları incelendiğinde Çin'in Kuzey Batı
ve komşularının tarihleri ve çok az da olsa özel hukukları hakkında
bilgi vardır. Bu kaynaklardan Çin'in kuzeyinde yerleşmiş
olan Türk, Moğol ve benzeri kavimlerde kölelik kurumunun varlığını,
kölelere dzi dendiğini ve bazı kavimlerde vergi olarak köle
kadın verildiğini ilk anda saptayabiliriz 147.

Ancak göçebe Türk kavimlerinde kölelik kurumu için söylememiz
gereken ilk ortak nokta bu kurumun diğer eski uygarlıklardan
farklı olarak toplum yaşamında önemli bir yer tutmamasıdır.
Göçebe olan Türkler kendilerine ait sürü ve diğer taşınabilir
mallan beraberinde götürüyorlardı. Bu yaşam, onlardaki
hür olma duygu ve eğilimini ayakta tutuyor ve eski Türk devletlerinde
bazı zümreler için imtiyazlı olmayı ve genellikle köleliği
önlüyordu. Eskiçağda yerleşik kültür yaşamak için gerekli
olan çalışma, çakma, taşıma gücünü kölelerden faydalanarak
sağlarken, bozkır kültürü bu ihtiyacı başta at olmak üzere hayvan
gücü ile karşılıyordu148.

Eski Türk Uygarlıklarında da kölelere rastlanmaktadır 149.
Ancak gerçek anlamı ile kurumlaşmış kölelik ve her türlü haklardan
mahrum kölelerden ziyade, tutsaklık ifade edilmek istenmiş,
savaşta yenilen toplum üyeleri siyasî haklarını kaybetmiş
ve bazı medenî haklarından yoksun bırakılmışlardır. Eski Türkçe
metinlerde köle kelimesi geçmez. Kün (cariye) sözü de Çin'cedir
(Kü'lan). Bununla birlikte ilerde görüleceği gibi Tabgaçlarda
ve İç Asya Uygurlannda kölelerle karşılaşılmakta ve Divan-ı
Lügat-i Türk'te «Ol kul boş kıldı» gibi köle azadına dair bazı
ibarelere de rastlanmaktadır 150.

B) Hun'larda Kölelik: (M.Ö. XXIV - M.S. VI. yy.)

Türklerin ve Moğolların ataları olarak kabul edilen Hun'larda
şahıs köleliğinden çok kabile köleliği vardı. Bu köle kabileler
doğrudan doğruya Hun Devletine bağlıydı 151.

Hun toplumunda imtiyazlı bir sınıf mevcut olmadığından
ve bu nedenle yaygın olarak şahıs köleliği bulunmadığını söyle-
mek mümkündür 152.

Hun'lar savaşlarda tutsak aldıkları zaman Hükümdar (Tan -
Hu) tutsak alan kişiye bir bardak şarap verirse elde ettiği tutsak
ona hediye edilerek kölesi haline getirilirdi. Buradaki şarap, tutsak
üzerindeki mülkiyet hakkının hükümdar tarafından tanınmasının
bir sembolü idi 153. Ayrıca tutsağın boynuna sicim takmak
da kölelik sembolü sayılırdı 154.

Göçebe Hun toplumunda kölenin ekonomik önemi fazla olmadığı
için kölelere sadece çobanlık yaptırılırdı. Hun'lar daha
ziyade kurtuluş bedeli almak için savaş tutsaklarını köle olarak
ellerinde tutuyorlardı 155.

C) Göktürkler'de Kölelik : (M. S. VI - VIII. yy.)

Göktürkler'de kölelik kurumunun büyük yer tuttuğu yolunda
izler yoktur. Ancak Göktürk toplumunda köle ve hür ayırımı
yapıldığını görmekteyiz 156. Göktürklerde yazılı belgelerden 14 tanesinde
kul deyimi kullanılmaktadır 157.

Göktürklerde köleliğin en büyük kaynağı savaşlardı 158. Özellikle
Çin kaynaklarında Göktürkler'le yapılan savaşlarda Göktürklerin
aldıkları tutsaklarını köleleştirdikleri yazılıdır 159.

Ayrıca yazıtlarda sık sık geçen «Tigin» kelimesi köle anlamına
gelmektedir. Yiğit köleye «Alp TlGİN» uğurlu köleye de
«kutluğ TİGİN» denirdi. Göktürkler aile büyüklerini çok saydıkları
için kendilerine onların yanında Tigin diyerek, bir çeşit aşağılayarak
büyüklerini yüceltirlerdi. Giderek bu kelime prensler
ve önemli kişiler için de kullanılmaya başlandı. Gerçek kölelerden
kendilerini ayırmak için «Tigin» kelimesinin yanma başka
ekler de koydular 160.

D) - Uygur'larda Kölelik : (M. S. VIII - XIII). yy).

Uygur'larda da kölelik kurumu vardı. Köleler kaynak bakımından
yenik kavimlere mensup, savaş sonunda tutsak edilmiş
kimselerle onların çocuk ve torunlarıydı. Ayrıca bir baba diğer
oğullarına danıştıktan sonra velayet hakkına dayanarak bir oğlunu
satabilirdi 161.

Köle sahibinin kölesi üzerinde mutlak haklan vardı, örneğin
köleyi miras bırakabilir, satabilirdi. Efendisinin kölesini satması
hakkında Uygur'lardan pek çok belge kalmıştır. Bir vesikada, bir
kadın kölenin 100 top kumaşla değiştirildiği, sikke halinde 47 gümüş
satıra (Uygur para birimi) satıldığı bir başka vesikada yer
almaktadır. Bu belgelerin hepsinin belli şartlarına uyularak hazırlandığı
görülmektedir 162. Uygur'larda köle sayısı az olduğu için
değerleri fazlaydı. Bir köle bir ata oranla 100 - 150 misli daha pahalı
idi 163.

Köle efendisinin izniyle evlenebilir, mahkemeye müracaat
edebilirdi 164. Azatlanması da mümkündü. Azat konusunda bulunan
bir Uygur belgesinde iki efendinin kadın ve erkek kölelerinin
birbirleriyle evlendikleri, efendilerin bu evlilikleri duyunca köleleri
birbirinden ayırmak istemeyerek vergi vermek koşulu ile
azatladıkları yazılıdır 165. Bu belge pek çok bakımdan Uygur kölelik
kurumuna ışık tutmaktadır. Önce kölelerin efendilerine
sormaksızın evlenme haklarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
İkinci nokta pek' çok eski uygarlıklarda - en gelişmişleri sayıla-
bilecek Roma'da bile - kölelerin evlilikleri yasal sayılmazken Uygur'larda
köle evliliğinin meşru olduğudur. Efendilerin kölelerine
şarta bağlı olsa, Uygur'ların kölelere olan insancıl davranışlarının
bir aynasıdır. Kölelere insancıl davransalar da hürlerden
farklı tuttukları gerçeğini de bir tarihsel olayı vererek belirtmek
gerekmektedir : Uygur Hakanı Muçunçur'un Çin İmparatorunun
kızı ile siyasî amaçlarla evlenmesi kararlaştırıldıktan sonra prensesi
Uygur sarayına getiren heyette bulunan kölelerin aynı heyetteki
Çin aristokratları ile yanyana oturmalarına sarayda izin
verilmemişti166.

E) Moğol'larda Kölelik Kurumu :

XI - XII. yy. eski Moğol kabilelerinde hâkim sınıf (unogon -
bogol) ile küçük demirbaş vassallar, ötöle - bogol denen adi köleler
ve Jala'ular (uşaklar) vardı. Savaşlar ve akınlarla itaat altına
alınan kabilelere boğol denirdi. Bir veya birkaç nesil sonra bunlar
unagan - boğol yani kabilelerin kölesi sayılırlar ve çobanlık, sürek
avlarında sürücülük yaparken yeni nüfuz altına giren kabileler
belli şahısların vassalları olur ve o şahsa ve ailesine hizmet
ederlerdi 167.

Jala'ularm karargâhlarda hademelik ve seyislik gibi görevleri
vardı. Bunlar hiç bir şahsi evrakları olmayan ve tamamiyle
efendilerine tâbi ve onların kulları olan uşaklardı. Genellikle savaş
tutsakları ve göçebe Moğollar da dahil olmak üzere çeşitli
milletlere mensuplardı ve büyük senyörlerin kalabalık ve zengin
karargâhlarında çalıştırılırlardı. Küçük feodallerle adi askerlerin
maiyetlerinde pek az köle bulundurdukları bilinmektedir. Moğollar
diğer milletlere mensup olanlara nazaran farklı tutulurlardı.
Bir müddet geçtikten sonra, özellikle ikinci nesilde vassal, boğol
ve unagan boğol vaziyetine geçerler ve kölelerden farklı tutulurlardı.
Bazan da daha yüksek derecelere geçmelerine izin verilirdi
168. Ancak yine de hâkim sınıfın nüfuzu altında yaşarlardı. Bilhassa
Cengiz Han'ın muazzam fütuhatı ve seferleri sonucunda
yoksul ve zayıf tüm civar kavimler köleleştirilmişlerdi. Bağdat'ın
fethi sırasında binlerce kişiyi öldüren Moğollar kadınları da köle
olarak satmışlardı 169.

Moğol'larda kölelere çok kötü davranıldığını, tamamiyle
efendilerinin hâkimiyeti altında olduklarını, kaçak köle yakalayıp
efendisine iade etmeyen bir hürün efendinin bu hakkına saygı
göstermediği için öldürüldüğünü görmekteyiz 170. Bu konudaki
kurala hemen tüm eski hukuk sistemlerinde rastlamak mümkündür.
Moğol'ların Ötöle - boğol adı verilen köleleri azatladıkları,
bu takdirde köle ile efendi (Noyan) arasındaki ilişkinin sona erdiğini
biliyoruz. Azatlanan köleler (Darxad) orta sınıfa mensup
sayılırlardı. Genellikle bir başarı gösteren kimseler azatlanırdı.

Bu nedenle, onlara bilhassa Cengiz Han zamanında vergi ve angaryadan
muaf hürler olarak yüksek mevkilere ulaşma şansı tanınırdı
171. Bu durumda Moğol'larda hürlerden vergi alınmadığını,
şahsi kölelik zaten pek az olduğu ve köle kabilelerin de vergi
vermeleri mümkün olduğu için vergi ve angaryanın yalnız köle
kabilelere yükletildiğini söylemek kanımızca yanlış olmayacaktır.
Şu halde Moğol'larda hâkim sınıf, köleler ya da köle kabileler
yanında bir de azatlılardan oluşan orta sınıf vardır ki, bu sınıfta
olanlar için bir üst sınıfa yükselmeleri konusunda bir engel
bulunmamaktadır.

1640 tarihinde Batı Moğol'larının sosyal ilişkilerini düzenlemek
üzere çıkarılan Oyrat - Moğol Kanunundan da konumuzla
ilgili hükümleri kapsadığı için kısaca söz etmek istiyoruz.
Bu toplumda köleleri savaş tutsakları, suç işlemiş olanlar ve
bazen de her türlü hukukî himayeden mahrum olan yabancılar
teşkil ediyorlardı. Doğu Türkistan'ı fethetmiş olan ve bir çok.
ıslahat yapmış olan Oyrat prensi Galdan (Ölümü 1647), bu kanuna
eklediği maddelerle köle satışını menetmişti : «Her kim bir
köle satışını tespit ederse satış bedeline ve satıcıya el koyabilir
» 172.

Galdan, yalnız yabancıların köle olarak satılmalarını önlemekle
kalmamış, genel olarak köle ticareti ve bilhassa efendinin
kendi kölesini satmasını da menetmiştir. Efendi kendisine saygısız
davranan kölesini bile satamayacak, ancak kovabilecekti.
Satış yasağına aykırı hareket edenler kölenin satış bedelinin iki
misli ceza öder ve köleyi de azatlamak zorunda kalırlardı 173.

SONUÇ :

Tüm eski uygarlıkların hukuk sistemleri incelendiğinde kölelik
kurumunun hepsinde mevcut olduğu ilk anda göze çarpmaktadır.
Toplumsal ve ekonomik yapıları çok farklı olan bu
devletlerde köleliğin hukuken meşru olarak kabul edildiğini daha
önce de belirtmiştik. Kölelik kurumu bu uygarlıkların her birinde
benzer şekillerde düzenlenmiştir. Kölelik nedenleri, kölelerin
bir mal olarak kabul edilerek hakkın objesi haline getirilmeleri,
hak ehliyetlerinin bulunmaması, buna karşılık insan olmaları
gerçeği karşısında zorunlu olarak kısmen fiil ehliyeti tanınması,
işledikleri suçlar için çeşitli cezalara çarptırılmaları, yaşadıkları
toplumun medenî seviyesi ve geleneklerine uygun olarak
çeşitli sekilerde hürriyetlerine kavuşabilmeleri, tüm bu toplumların
hukuk sistemlerinde benzer ya da kısmen farklı olarak belirlenmiştir.

Sürekli yapılan savaşlar ve kölenin ilkçağ kapalı ekonomilerinde
büyük ölçüde kullanılması köleliği bu uygarlıklarda zorunlu
kılmış, birbirinden çok farklı devletlerde köleler ikinci sınıf
insan olarak nitelendirilmiş ve benzer aşağılayıcı ve kötü
davranışlara katlanarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Üstelik
bugün için insan hakları ile kesinlikle bağdaşmaz ve akıl almaz
derecede insan haysiyetine aykırı olarak nitelendirilen bu kurum,
yalnız ilkçağ'da değil, orta ve yeni çağlarda hattâ bir kısım Asya,
Orta Doğu ve Afrika ülkelerinde yakınçağda da tüm acımasızlığı
ile - ancak bu defa yasa dışı olarak - devam ettirilmiştir.
Bugün bazı toplumlarda bu kurumun etkileri ırk ayırımı şeklinde
görülürken, bazı devletlerde ise kölelik kurumu, milyonlarca
kadın ve küçük çocuğu bazı iş kollarında çalıştırmak gibi, klâsik
görünümünün dışında, farklı bir şekilde, fiilen sürdürülmektedir.
Beslemelik, yetiştirme amacıyla istihdam şekilleri bugünün kölelik
sistemini ifade eden bazı kurumlardır. Öte yandan 20. yüzyılın
sonuna yaklaşırken fahişe ya da dilenci olarak çalıştırılan
iki milyona yakın çocuğun bulunduğu bilinmektedir. Asya kıtasında
her yıl binlerce çocuk ağır işlerde çalıştırılmak üzere satılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Asya ve Pasifik Ülkeleri Ekonomik
ve Sosyal Komisyonunun Tayland'ın başkenti Bangkok'ta 1982
de yayınladığı yıllık raporda, Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerinde
çoğunluğu altı yaşın altında binlerce çocuğun çalıştırılmak
üzere yıllık ya da ömür boyu sözleşmelerle satıldıkları belirtilmiştir.
Raporda, çocukların çalıştıkları yerlerde sağlık şartlarından
uzak, çok az ücretle ve günde yaklaşık oniki saat istihdam
edildikleri yazılıdır.

Tayland, Hindistan gibi ülkelerde ise büyük şebekeler tarafından
yönlendirilen 7 - 9 yaşları arasındaki çocukların fabrikalarda
köle gibi çalıştırıldıkları, ya da sakat bırakılarak dilenciliğe
itildikleri, bazı ülkelerde ise bu yaşlardaki küçük çocukların fuhuşa
zorlandıkları gerçekleri hemen her gün dünya basınında yer
almaktadır. Güney Amerika ve Afrika'nın bazı bölgelerinde hâlâ
köle ticaretinin sürdürüldüğü Birleşmiş Milletler tarafından kabul
edilmektedir. Birleşmiş Milletler uzun yıllar önce köleliğe
benzer uygulamaları engelleme çalışmalarını gündemine almış,
ancak henüz kesin bir çözüme ulaşılamamıştır.

dipnotlar
1 Scfnvarz, Andreas B., Roma Hukuku Dersleri^ İstanbul 1963, Çev: Türkân Rado
sh. 239.
2 Schwarz, a.g.e., sh. 240.
3 Umur Ziya, Roma Hukuku, İstanbul 1974, sh. 356.
4 Karadeniz Özcan, Roma Hukuku, Ankara, 1977, sh. 130.
5 Ene. of Religion and Ethics, C. XI. 618, Arsal S. M. Hukuk Tarihi, Ankara 1941,
sh. 47.
6 Ene. of Religion and Ethics, sh. 619.
7 Ene. of Religion and Ethics, sh. 618.
8. Saymen Ferit, Türk Medeni Hukuku, C. 2, İstanbul, 1960, sh. 9.
9 Ene. of Religion and Ethics, sh. 619.
10 Ene. of Religion and Ethics, sh. 619.
11 Çağdaş Kemal, Hint Eski Çağ Kültür Tarihine Giriş, Ankara, 1974, sh. 20.
12 Ene. of Religion and Ethics, sh. 619.
13 Okandan Recai, Umumi Hukuk Tarihi Dersleri, İstanbul, 1951, sh. 30.
14 Eberhard VVolfram, Çin Tarihi, Ankara, 1947, sh. 86.
15 Eberhard, a.g.e., sh. 102.
16 Eberhard, a.g.e., sh. 161.
17 Ene. of Religion and Ethics, c. 2, sh. 673.
18 Kramer Samuel Noah, The Sumerians, Chicago, 1970, sh. 78.
19 Tosun Mebrure - Yalvar Kadriye, Sümer, Babil, Asur Kanunları ve Amni -
saduqa Fermanı, Ankara, 1975, sh. 47.
20 Woolley C. Leonard, The Sumerians, NewYork, 1965, sh. 98, Kramer, a.g.e.,
sh. 78.
2 1 Kramer, a.g.e., sh. 78.
22 Woolley, a.g.e., sh. 98.
23 Woolley, a.g.e., sh. 98.
24 Kramer, a.g.e., sh. 78.
25 Woolley, a.g.e., sh. 98.
26 Tosun - Yalvaç, a.g.e., sh. 67.
27 İVoolley, a.g.e., sh. 98.
28 IVoolley, a.g.c, sh. 96.
29 Woolley, a.g.c, sh. 98.
30 Tosun - Yalvaç, a.g.c, sh. 41, 65, fVoolley, a.g.c, sh. 98.
31 Okandan, a.g.c, sh. 115.
33 Tosun - Yalvaç, a.g.c, sh. 65.
33 IVoolley, a.g.c, sh. 97. (Yetişkin bir kölenin fiyatı genelikle 30 şegel kadardı.
Kramer, a.g.c, sh. 78).
34 Okandan, a.g.e., sh. 115.
35 Tosun, Mebrure, Sümer, Babil, Asurlularda Hukuk, Belleten, C. XXXVII, Ankara,
1973, sh. 565.
36 Mansel Arif, M., Eski Doğu ve Ege Tarihinin Ana Hatları, İstanbul 1945, sh. 54.
37 Ene. of Religion and Ethics, C. 12, sh. 43.
38 Ferruh Ömer, İslam Aile Hukuku, İstanbul 1969, sh. 24.
39 Woolley, a.g.e., sh. 100.
40 Saggs, H. W. F. The Greatness that was Babylon, London, 1969, sh. 169 - 170.
41 Driver G. R. - Miles John c. The Babylonian Laws, vol. I, Oxford, 1960, sh. 485.
Mendelson Isaac, Slavery in the Ancient Near East, New York, 1949, sh. 74.
42 Driver - Miles, sh. 105.
43 Mendelson, a.g.e., sh. 98.
44 Driver - Miles, sh. 306, 307.
45 Good C. J. The Cambridge Ancient History, Babylonia. Combridge, 1965, sh.
148.
46 Ene. of Religion and Ethics, C. IV, Ncw York 1911, sh. 159.
47 Gadd, a.g.e., sh. 29.
48 Driver - Miles, a.g.e., sh. 479.
49 Topçuoğlu Hamide, Eski İsrail Hukukunun Menşei, Hususiyetleri ve Hammurabi
Kanunu ile olan Münasebetleri, AÜHFD - 1948, c. V, s. 3-4, sh. 316.
50 Driver - Miles, a.g.e., sh. 222.
51 Driver - Miles, a.g.e., sh. 91.
53 Ene. of Religion and Ethics, sh. 260. "
53 Abadan Yavuz, Hukuk Başlangıcı ve Tarihi, İstanbul 1943, sh. 115.
54 Driver - Miles, a.g.e., sh. 91.
55 Ene. of Religion and Ethics, sh. 258.
56 Driver - Miles, a.g.e., sh. 222, Mendelson, a.g.e., sh. 74.
57 Driver - Miles, a.g.e., sh. 107.
58 Saggs, a.g.e., sh. 170.
59 Driver - Miles, a.g.e., sh. 354.
60 Driver - Miles, a.g.e., sh. 307. Bu konuda kaynak kitapta bir çelişki vardır. 91.
sh.'de karının miras payını alabileceği belirtilmektedir.
61 Driver, a.g.e., sh. 306.
62 Saggs, a.g.e., sh. 170.
63 Driver - Miles, a.g.e., sh. 421.
64 Ene. of Religion and Ethics, sh. 259. Driver - Miles, a.g.e., sh. 222. Tosun - Yalvaç
a.g.e., sh. 280.
65 Driver - Miles, a.g.e., sh. 229.
66 Mendelson, a.g.e., sh. 74.
67 Tosun - Yalvaç, a.g.e., sh. 270.
68 Kınal Füruzan, Eski Anadolu Tarihi, Ankara 1960, sh. 73.
69 Okandan, a.g.e., sh. 155, Kınal, a.g.e., sh. 73.
70 Okandan, a.g.e., sh. 155.^
71 Kınal, a.g.e., sh. 73.
72 Gurney, The Hittites, Baltimore, 1961, sh. 95.
73 Galanti Avram, Asur Kanunları, İstanbul 1933, sh. 7.
74 Mendelson, a.g.e., sh. 2.
75 USSR. Acedemy of Sciences, «Papers Pesented By the Soviet Delegation at the
International Congress of Orientalist» Moskova, 1954, C. 5, sh. 482.
76 Ene. of Religion and Ethics, C. 6, sh. 482.
77 USSR. Acedemy of Sciences, agm, sh. 30, Encylopedia Britannica, 1969, C. 8. sh.
42, 1973 C. 6. sh. 478.
78 Ene. of Religion and Ethics, sh. 482.
79 USSR Academy of Sciences, agm. sh. 30.
80 Dimont I. Max Jevs, Gods and History, New York 1962, sh. 44. Tevrat, Bab 21.
81 Dimont, a.g.e., sh. 121. *
82 Ene. of Religion and Ethics, C. XI, sh. 620, Tevrat, Bab! 25, sh. 126.
83 Ene. of Religion and Ethics, o. XI. sh. 620.
84 Saymen, a.g.e., sh. 8.
85 Driver - Miles, age. sh. 223, Okandan, sh. 190, Tevrat, Bab. 21. sh. 74, 75, 76.
86 Ene. of Religion and Ethics, sh. 620.
87 Topçuoğlu, agm., sh. 316.
88 Ene. of Religion and Ethics, sh. 620.
89 Driver - Miles, a.g.e., sh. 223.
90 Ene. of Religion and Ethics, sh. 620.
91 Tevrat, 25. Bab. sh. 125 (yubil).
92 Ene. of Religion and Ethics, sh. 619.
93 Ene. of Religion and Ethics, sh. 620.
94 Ene. of Religion and Ethics, sh. 620.
95 Ene. of Religion and Ethics, sh. 620.
96 Driver - Miles, a.g.e., sh. 483.
97 Bossert H. Th. Eti Krallığı, Üniversite Konferansları, 1933 - 37. sh. 154.
98 Engin, M. S. Eti Medeniyeti, İstanbul, Tarihsiz, sh. 15, 9.
99 Alp Sedat, Hitit Kanunları Hakkında, DTCFD. 1947. C. V. sh. 477.
100 Alp, a.g;e„ sh. 476.
101 Kandemir Selahattin, Etiler, Ankara, 1933, sh. 171.
102 Alp, a.g.e., sh. 477
103 Kınal Firuzan, Eski Anadolu Tarihi, Ankara, 1962, sh. 161, Engin, a.g.e., sh. 10.
Alp, a.g.m., sh 476.
104 Gurney, a.g.e., sh. 102.
105 Gurney, a.g.e., sh. 71.
106 Gurney, a.g.e., sh. 71.
107 Kandemir, a.g.e., sh. 171, 176.
108 Gurney, a.g.e., sh. 89.
l09 Alp, a.g.m., sh. 470.
l10 Kınal, a.g.e., sh. 161.
111 Alp, a.g.e., sh. 477.
112 Arsal, a.g.e., sh. 142.
113 Mosca Gaetano, Siyasi Doktrinler Tarihi, îst. 1968, sh. 43.
114 Güriz Adnan, Hukuk Felsefesi Ders Notları, Ankara, 1975, sh. 137.
115 Okandan, a.g.e., sh. 273.
116 Okandan, a.g.e., sh. 275.
117 Belve Helmut, Eskiçağ Tarihine Dair Altı Konferans, İstanbul 1958, sh. 70.
118 Şenel Aleaddin, Eski Yunan'da Eşitlik ve Eşitsizlik Üstüne, Ankara, 1970, sh.
272.
119 IVestermann William, The Slave Systems of Greek and Roman Antiquity, Philidelphia
1955, sh. 55.
120 Arsal, a.g.e., sh. 142.
121 Belve, a.g.e., sh. 2.
122 Finley, M. I. Slavery in the Classical Antiquity, Cambridge, 1960. sh. 44.
123 Mosca, a.g.e., sh. 33.
124 Karadeniz, Özcan, Roma Hukuku, Ankara 1977, sh. 130.
125 Saymen, a.g.e., sh. 7, Schwarz, a.g.e., sh. 239.
126 Umur, a.g.e., sh. 359, Karadeniz, a.g.e., sh. 132.
127 Karadeniz, a.g.e., sh. 132. Oğuzoğtu, a.g.e., sh. 56.
128 Koschaker - Ayiter, Roma Hukuku, sh. 77.
129 Kary M. - Haarhoff T. J. Life and Thought in the Greek and Roma World, London,
1946, sh. 129.
130 Koschaker- Ayiter, a.g.e., sh. 78.
131 Karadeniz, a.g.e., sh. 133, Umur, a.g.e., sh. 361.
132 Karadeniz, a.g.e., sh. 134, Umur, a.g.e., sh. 360.
133 Karadeniz, a.g.e., sh. 134, Umur, 361.
134 Koschaker - Ayiter, a.g.e., sh. 77, Karadeniz, a.g.e., sh. 135, Umur, a.g.e., sh.
362. Schyvarz, a.g.e., sh. 241.
135 Koschaker - Ayıter, a.g.e., sh. 77.
136 Karadeniz, a.g.e., sh. 137, Umur, 363, Oğuzoğlu, a.g.e., sh. 8, Schwarz, 242.
137 Cowvel F. R. Everyday Life in Ancient Rome, N. York, 1961, sh. 77.
138 Karadeniz, a.g.e., sh. 139, Koschaker, a.g.e., sh. 79, Umur, a.g.e., sh. 365.
139 Karadeniz, a.g.e., sh. 140.
HO Nickholas J. B. K. M. An Introduction to Roman Law, Oxford, 1962, sh.
72 - 75, 
140 Karadeniz, a.g.e., sh. 140 - 144, Oğuzoğlu, a.g.e., sh. 61, Umur, a.g.e.,
sh. 72 - 75.
141 Umur, a.g.e., sh. 370, Oğuzoğlu, a.g.e., şh. 60.
142 Koschaker, a.g.e., sh. 79, Covvell, a.g.e., sh. 77, Karadeniz, Roma'da İş İlişkileri,
Ankara, 1976, sh. 197.
143 Karadeniz, a.g.c, sh. 147, Umur, a.g.e, sh. 372.
144 Okandan, a.g.e., sh. 442.
145 Güriz, a.g.e., sh. 143.
146 Üçok - Mumcu, a.g.e., sh. 10.
147 Eberhard D. W. Çin'in Şimal Komşuları, Ter. Nimet Ulutuğ, Ankara 1942, sh.
25, 99.
148 Kafesoğlu İbrahim, «Kültür ve Teşkilat» Türk Kültürünü Araştırma Ens. Türk
Dünyası El Kitabı, Ankara, 1976, sh. 758.
149 Arsal Sadri, M. Türk Tarihi ve "Hukuk, İstanbul 1947, sh. 87.
150 Kafesoğlu, a.g.e., sh. 759.
151 Öğel Bahattin, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1964, sh. 46.
152 Kafesoğlu, sh. 761.
153 Üçok - Mumcu, a.g.e., sh. 16.
154 İnan Abdülkadir, «Eski Türklerde Teslim ve İtaat Sembolleri» Zeki Vecdi
Togan'a Armağan, sh. 4.
155 i)çok - Mumcu, a.g.e., sh. 16.
156 Orkun H. Namık, Eski Türk Yazıtları, İstanbul, 1936, sh. 39.
157 Kafesoğlu, a.g.e., sh. 759.
158 Arsal, a.g.e., sh. 287.
159 Qğe[ Bahaddin, Uygur Devletinin Teşekkülü ve Yükseliş Devri, Belleten c.XIX.
sh. 75, Ankara, 1955, sh. 345 - 350. Gökalp Cevdet, Göktürk Devletinin Kuruluşundan
Cengiz'in Zuhuruna kadar Altaylarda ve İç Moğolistanda kabileler.
Ankara 1973, sh. 30.,
160 Kaşgarh Mahmut, Divan-ı lügati Türk (Besim Atalay) Ankara 1943, sh. 414.
161 Üçok - Mumcu, a.g.e., sh. 34.
162 Üçok • Mumcu, a.g.e., sh. 25.
163 Vladamirtsov, B. Y. Moğolların İçtimai Teşkilatı, Ankara 1944, sh. 98.
164 Arsal, a.g.e., sh. 370.
165 Üçok --Mumcu, a.g.e., sh. 33.
166 Su M. Kâmil, Uygurlar ve Uygur Medeniyeti, Balıkesir, 1938, sh. 14.
167 Vladamirtsov, sh 106, 109.
168 Vladamirtsov, sh. 177.
169 Dimont, a.g.e., sh. 183.
170 Vladamirtsov, a.g.e., sh. 142.
171 Alinge Curt, Moğol Kanunları, Tercüme Coşkun Üçok, Ankara, 1967, sh. 116.
172 Alinge, a.g.e., sh. 116,
173 Alinge, a.g.e., sh. 117.


Hiç yorum yok: