7 Temmuz 2013 Pazar

Darbe, silahlı ekonomiye yine pelerin oldu -BAHADIR ÖZGÜR


Makarna üretiminden maden suyuna, alkollü içecekten bütan gazına, benzin istasyonundan turizm işletmesine, kafeteryadan temizlik şirketine, inşaattan tatil köylerine... Mısır ordusu uzun süredir sadece ulusal savunma ve darbeyle meşgul değil. Akla gelebilecek her işkolunda yarım yüzyıldır oldukça faal bir aktör. Bu devasa güç ekonomik yapıyı da siyasal arenayı da belirliyor. Dolayısıyla ordunun bu sır perdesi aralanmadan, Tahrir'in de darbenin de anlaşılması pek kolay görünmüyor. 

Ordunun Mısır'da ne kadarlık bir ekonomiye hükmettiği tam bir muamma. Tahminler yüzde 25 ile yüzde 40 arasında. Mısır'ın GSYH'sinin 2012 itibariyle 255 milyar doları bulduğu düşünüldüğünde, ordunun iktisadi iktidarının en kötümser senaryoda bile ne derece muazzam olduğu ortaya çıkar. Ancak net bir veri bulmak zor. Zira işletmeler denetimden muaf. Herhangi bir bilanço veya bütçeleme kamuya açık değil. Öyle ki, geçmişte bu gücün şeffaf ve hesap verebilir olması yönündeki her cılız talep bile kutsal bir tabu gibi 'askeri sırra' çarparak dağıldı. Bu yöndeki girişimler vatan hainliği suçlaması eşliğinde askeri mahkemelerde sonlandı. 

Silahlı ekonomi nasıl kurumsallaştı? 

Ordunun güçlü bir ekonomik aktör olarak ortaya çıkması 1952'deki Hür Subaylar Darbesi ile başladı ve Enver Sedat'ın iktidarıyla pekişti. Bu gücü de bizzat anayasadan aldı. 1964 anayasasında 'tüm üretim araçlarının yönetiminin halk adına devlete ait olduğu', yani devleti yöneten ordunun hâkimiyetine geçtiği açıkça yazıldı. 1970'lerde Batı'ya açılma çabaları doğrultusunda başlayan kısmi liberalleşme dahi ordunun gücünü azaltamadı. Aksine Batılı yatırımcıların yerli ortakları hep Sedat ailesinin fertleri ve askerlerden oldu. 

1973'teki İsrail savaşı Sedat'ın prestijini sarstı. Onlarca general emeklilikle silahını kaybetti ama bu durum yepyeni bir emekli asker-girişimci tipi yarattı. Sedat'ın yeni bir ekonomik hamle başlatmak üzere oluşturduğu Ulusal Hizmetler Projeler Örgütü'nün (NSPO) ağırlıklı kadrosu emekli askerlerdendi. Sübvansiyon ve vergi muafiyeti eşliğinde kamu ile özel sektörün el ele giriştiği her yeni yatırımla ordunun yolu bir kez daha kesişti. 

1992'den sonra ise Hüsnü Mübarek, IMF ve Dünya Bankası öncülüğünde keskin bir özelleştirme harekâtına başladı. Bu neoliberal rüzgârdan askeri işletmeler azade tutuldu. Özelleştirilen kamu işletmelerinin yönetimlerine de emekli generaller davet edildi. Buna benzer bir tablonun hemen hemen aynı dönemlerde Türkiye'de de yaşandığını, emekli askerlerin banka ve şirket yönetimlerine alındığını, sert özelleştirme politikalarından askeri işletmelerin etkilenmediğini hatırlatmak gerekir... Ekonominin kurumsal yapısında sarsılmaz bir yer edinen ordu, gündelik yaşamın her hücresine de olanca ağırlığıyla nüfuz etmiş vaziyette. Her ne kadar sağlam bir veri bulmak pek olanaklı olmasa da Arap Araştırmaları Enstitüsü uzmanlarından Zeinab Abul-Magd'ın geçen yıl Arap baharının tozu dumanı arasında yaptığı çalışmalar bir monopole dönüşmüş Mısır ordusuna dair önemli ipuçları sunuyor. Ayrıca Mısırlı şirketler ve ülkedeki yatırımlar internet üzerinden kabaca tarandığında bile ordunun imzasını her yerde bulmak pekâlâ mümkün. 

Ordu malı yurdun malı 

Zeinab Abul-Magd'ın çalışmalarına bakılırsa ordu halen gayrimenkul satın alma ve kiralama, temizlik hizmetleri, kafeteryalar, benzin istasyonları, tarım ve hayvancılık, gıda ürünleri, oteller, yazlık evler, turistik tesisler hatta domates konservesi, plastik masa üretimi ve düğün salonu sahipliğine kadar her alanda faaliyetine kesintisiz devam ediyor. Üstelik bu faaliyetler gizli saklı değil. Çoğu şirketin web sitesinde ya ordunun payı bulunduğu veya doğrudan sahibi olduğu açıkça yazılı. En kârlı faaliyet ise inşaat. Ulusal savunma gerekçesiyle arazileri kamulaştırma yetkisi veren yasa sayesinde ülke topraklarının yüzde 80'ine yakınının ordu tarafından kontrol edildiği ifade ediliyor. Bu altyapıyı kârlı bir ticarete çevirmek için Silahlı Kuvvetler Arsa Projeleri Ofisi kuruldu. Ofis, özel şirketlerle birlikte onlarca büyük proje yürütüyor. Örneğin; turizm cenneti Sidi Krir'de deniz kıyısında tatil köyleri, villalar ve turistik oteller yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Sidi Krir'deki tesisleri ve konutları satan ROIAA Gayrimenkul Yatırım şirketinin sitesinde yer alan ilanlarda arazinin Mısır Silahlı Kuvvetleri'ne ait olduğu ve projenin birlikte yürütüldüğü bilgisi yer alıyor. Ülkenin zengin yerlerinden Nasr City'de yine orduya ait yüzlerce konut satılık veya kiralık. En büyük benzin istasyonu zinciri Wataniya da bizzat ordu tarafından kiralanıyor veya işletiliyor. 

Safi mineral suları ordunun gözbebeği ürünlerinden. Safi'nin internetteki tanıtım broşürlerinde şirketin NSPO'nun bir girişimi olarak kurulduğu ve Mısır ordusuna ait olduğu belirtiliyor. Yakın zamanda Safi ile Kuveyt sermayeli Ortadoğu'nun ve Arap Yarımadası'nın en büyük içecek devi Arabian Beverage Company (ABC) ile hayli kârlı bir anlaşmaya imza atıldı. ABC'nin Avrupalı büyük alkollü içki üreticileri ile güçlü ortaklıkları bulunuyor. Safi üzerinden böylece alkollü içecek piyasası da bir şekilde ordunun denetimine girdi. Ordu, ABC'nin alkollü içeceklerinin dağıtımını 'hassas ticari' dengeyi gözeterek ülkenin daha zengin, Hıristiyan, laik kesimlerinin yoğunlaştığı güney bölgelerine yapıyor. Şimdiden pazar payı yüzde 30'lara ulaştı. ABC de Safi Mineral Water adıyla ordunun suyunu tüm Arap ülkeleri, Afrika ve Avrupa pazarına taşıyor. 

Vatan haini işçiler... 

Aynı şekilde halkın neredeyse tek gıda maddesi haline gelmiş Kraliçe marka makarnalar da ordu menşeli. Bir diğer temel gıda et ise ülkenin orta kesimlerinde yer alan doğrudan orduya ait dev teknolojik kesimhanelerden sağlanıyor. Mısır'ın yegâne domates salçası da yine asker damgalı. Darbeler tarihi benzer Türkiye'de TSK'nın da bir zamanlar domates salçası üretmesi ilginç bir ayrıntı olsa gerek! Ordu sadece merkezi olarak değil aynı zamanda emekli generalleri sayesinde yerel ekonomileri de kontrol ediyor. Luksor, Asvan ve Kuena'da şeker üretimi asker kökenli valilerin elindeydi. Süveyş'teki turizm ve balıkçılık ordu bağlantılı valilerin tekelinde. Askerin bu büyüklükte bir ekonomiyi nasıl bir yasal korumaya aldığının en iyi örneği ise bütan gazı üreten Askeri Fabrika 99'da 2010 yılında yaşananlardı. General Sayed Mishaal emekli olduktan sonra 10 yıl boyunca Mübarek'in partisi NDP'de milletvekilliği yaptı. Ardından NSPO'nun bir girişimi olarak kurulan Askeri Fabrika 99'un başına atandı. Fabrikada 2010'da yaşanan iş kazaları nedeniyle eylem yapan işçilerin liderleri ve sendika başkanları "bütan gazı üretimi ile ilgili askeri sırları ifşa ettikleri" gerekçesiyle askeri mahkemede yargılanıp tutuklandı. Bu olay bile ordu ile ekonomi arasındaki bağın ne derece dokunulmaz olduğunun kanıtı. 

İki yıl önce Mübarek'e karşı Tahrir'de biriken öfkeli kalabalığın acil özgürlük talebinin altına gizlenmiş bir adalet arayışı da vardı aslında. Ve iki yıl sonra o adalet arayışı bu kez Mursi'ye tepkide ön plana çıktı. Ordu ekonomik terazinin ağır basan kefesindeki konumunu yine darbe peleriniyle örtmüş oldu. Ama Wataniya ve Kraliçe makarnalarının önündeki kuyrukların önümüzdeki dönemde bu kez hedefi kalbinden vuran isteklerle Tahrir'e uzanması hiç de sürpriz olmaz.

Hiç yorum yok: