27 Nisan 2013 Cumartesi

Mustafa Kemal'e muhtırayı veren Fener'in başkanını Ankara'da astılar-Murat Bardakçı


Futboldaki deprem, şike, tutuklamalar ve mahkeme konuları gündemi işgal ederken, sizlere Fenerbahçe’nin ilk zamanlarındaki eski başkanlarından biri hakkında ve ayrıntıları pek bilinmeyen bir olayı anlatayım... 

1918’in 1 Kasım gecesi, İstanbul’dan demir alan bir Alman torpidosu Kırım’a doğru son sür’at yolalmaya başladı... Torpidoda, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Türkiye’yi on sene boyunca idare etmiş olan İttihad ve Terakki Partisi’nin lider kadrosundan sekiz kişi vardı. Kırım’a çıktıktan sonra dağıldılar ve bazıları Almanya’ya gitti. Gidenlerden biri, aynı zamanda Fenerbahçe Spor Klübü’nün de başkanıydı: Doktor Nâzım Bey!


KLÜP BAŞKANLIĞI DA GİTTİ 
1870’te Selânik’te doğmuş, Askerî Tıbbiye’ye devam ederken Paris’e kaçmış, Tıp Fakültesi’ni orada bitirmiş, Jöntürkler’e katılmış ve ilk İttihadçılardan olmuştu. 1907’de memlekete gizlice döndü ve 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra, on sene boyunca İttihad ve Terakki’nin politbürosu olan Merkez-i Umûmî’sinde yeraldı. Ön planda görülmemeye dikkat ediyor ama partinin en güçlü adamlarından olduğu biliniyordu. 1916’da Fenerbahçe Klübü’nün başkanlığına getirilen Doktor Nâzım Bey, 1 Kasım 1918 gecesi bir Alman torpidosu ile memleketten ayrılırken hem İttihad ve Terakki’nin liderlerinden biri, hem de klübün başkanı idi... 

Türkiye’yi terketmesinden sonra klübün başkanlığına İbnü’r-Refik Ahmet Nuri Bey geldi. Ankara Hükümeti, Doktor Nâzım’ın ve diğer İttihadçı liderlerin memlekete dönmelerine izin vermediği için dört sene boyunca sürgünde kaldı, Enver Paşa ile Rusya’ya ve Kafkasya’ya gitti, partinin yeniden teşkilâtlanmasına çalıştı ve bazı arkadaşları ile beraber, 1921’in 5 Eylül’ünde Batum’da bir İttihadçı Kongresi düzenledi. Kongrede sürgündeki İttihadçıların memlekete dönüp İstiklâl Savaşı’na katılmalarının yolları tartışıldı, Sovyetler ile ilişkilerin ve İslâm dünyasında yapılacak çalışmaların taslakları hazırlandı. Doktor Nâzım Bey “İslâm İhtilâl Cemiyetleri Birliği” adında bir başka örgütün daha kurulmasına öncülük etti ve parti ile birliğin Türkiye mümessili oldu. 

1922’DE GERİ GELDİ 
Nâzım Bey, Kongre’de alınan kararları Sakarya zaferinden hemen sonra bir muhtıra şeklinde her ikisi de İttihad ve Terakki’nin güçlü mensuplarından olan Küçük Talât Bey ve Halil Paşa ile beraberce imzalayarak 1921’in 8 Kasım günü Ankara’ya, Mustafa Kemal Paşa’nın başında bulunduğu Büyük Millet Meclisi’ne gönderdi. Muhtırada İttihadçılar’ın memlekete dönmesine izin vermeyen Meclis’in uygulamasının hukuk dışı olduğu söyleniyor ve eski siyasetçilerin dönüşlerine izin verilmesi isteniyordu... 

Meclis ve Mustafa Kemal Paşa, bu muhtıraya cevap vermediler. Bir yıl sonra İstiklâl Savaşı sona erdi, Doktor Nâzım Bey sessiz sadasız Türkiye’ye döndü ve İzmir’e yerleşerek siyasetin dışında hayat sürmeye başladı... 1926’ya kadar... 

O sene ortaya çıkartılan ve Mustafa Kemal Paşa’nın hayatını hedef aldığı söylenen İzmir Suikasti hadisesine diğer İttihadçılarla beraber Doktor Nâzım Bey’in de adı karıştı. İzmir’de tutuklandı, arkadaşlarıyla beraber Ankara’ya gönderildi, suikast iddiası orada İttihad ve Terakki’nin İstiklâl Mahkemesi’nde yargılandığı siyasî bir dâvâ halini aldı ve Doktor Nâzım Bey bazı İttihadçı arkadaşlarıyla beraber 26 Ağustos 1926’da Ankara’da idam edildi. Aradan 86 sene geçti ama, İttihad ve Terakki uzmanları hâlâ Doktor Nâzım Bey’in suikast teşebbüsüne karıştığına dair ortaya kesin bir delil konmadığına, Ankara’daki dâvânın bir “temizlik operasyonu” olduğuna inanıyorlar. Fenerbahçe’nin iki sene başkanlığını yapmış olan bu bir zamanların çok güçlü politikacısının mezarı bile belli değil...






BU MIUHTIRAYI YAZMASINDAN BEŞ SENE SONRA İDAM EDİLDİ
İşte, Doktor Nâzım’ın 1921 Eylül’ün de Küçük Talât Bey ve Halil Paşa ile beraber imzalayarak Büyük Millet Meclisi’ne gönderdiği ve aslı şimdi Türk Tarih Kurumu’nda bulunan muhtıranın günümüz Türkçesi ile metni: 

“1. Kongre, Sakarya’da Yunanlıların başarısız kalmalarını şükranla zikretmekte, ancak ortaya çıkan vaziyetin düşmanın ve koruyucusu olan İngilizler’in barışı derhal kabul edeceklerini ihtimal dahilinde görmemektedir. Savaşın daha uzun müddet devam edeceğine inanan Kongre, memleketin bütün kuvvetlerinin zaferin ve istiklâlin elde edilmesine kadar bütün çabaların bu amaca yönlendirilmesinin ve elbirliği ile çalışarak en etkili tedbirlerin alınması gerektiğini düşünmektedir. 

2. Kapitalist ve emperyalist düşmanların imha ve sömürü politikaları devam ederken, Ankara Hükümeti, İttihad ve Terakki mensuplarını tutuklamakta, memleketten sınırdışı etmekte ve gelmelerine de engel olmaktadır. Özgürlükleri sınırlayan, vatandaşların mukaddes haklarını kaldıran ve kanunlara da aykırı olan bu gibi hareketler hiçbir fayda getirmeyeceği gibi memlekette ikilik olduğu kanaati uyandırır.

3. Kongre, memleketi şu anda yönetenlerin zafer elde etmek için her türlü kaynaktan istifade etmesini mecburi görmektedir. Ancak sözünü ettiğimiz tuhaf hareketlere artık son verilmesi ve vazifelerini meşru şekilde yerine getirecek olan partilere de engel olunmaması gerekmektedir. Böyle yapılması hem hükümetin, hem de halkın menfaatinedir.





4. Savaş devam ederken bir başka partinin de vârolması asla bölünme demek değildir. Geçmişte yapılan hatâlar, bir gruba veya silâhlı güçlere dayanılarak hükümet edilmesinin mümkün olmadığını zaten göstermiştir. Dolayısı ile, İttihad ve Terakki’nin bu millî mücadeleye katılması ve Anadolu hükümeti ile beraber çalışması gerekmektedir. 

5. İttihad ve Terakki, İslâm İhtilâl Cemiyetleri Birliği’nin Türkiye’deki bağımsız teşkilâtıdır. Üyeleri her türlü kanun dışı bahanelerin ve yasakların dışında tutulmalı, memlekette meşrû surette çalışabilmeleri için kanunun kendilerine verdiği haklardan tamamen istifade etmelidirler. 

6. Kongre, Anadolu halkının üstlendiği millî mücadelede cepheyi güçlendirmek ve yağmacı işgal kuvvetlerine karşı zafer elde edebilmek için hiçbir ön şart ileri sürmeden yardımda bulunmayı millî ve siyasî bir görev kabul etmiştir. ...Türkiye’nin dışındaki girişimlerimizi Anadolu’nun menfaatine uygun şekilde yerine getirebilmemiz için, teklifimizi Büyük Millet Meclisi’ne bildirmeyi va tanî bir vazife görüyoruz. 8 Eylül 1921”.


ENVER PAŞA, DOKTOR NÂZIM' ANLATIYOR: 'İNATÇI AMA İYİ ADAM'
Doktor Nâzım Bey, sürgün senelerinde bir ara Enver Paşa ile beraber Rusya’ya ve Kafkasya’ya gitmiş, İttihadçılar’ın Sovyetler ile yaptıkları yakınlaşma çabalarına ve görüşmelere o da katılmıştı. 

Rusya’da bulunduğu sırada yaptığı herşeyi Almanya’daki hanımı Naciye Sultan’a hergün bütün ayrıntıları ile yazan Enver Paşa’nın birçok mektubunda, Doktor Nâzım Bey’in de uzun uzun bahsi geçiyor. Paşa eski dostuna bazen kızıyor, bazen yakınıyor, bazen de sözünü dinletebildiği için memnuniyetini ifade ediyor. Aşağıda, Enver Paşa’nın Doktor Nâzım Bey’den bahsettiği ve şimdiye kadar yayınlanmamış olan bazı mektuplarından kısa alıntılar yeralıyor:

- 19 Haziran 1921, Moskova yolunda: “...Doktor Nâzım’ı tarife hâcet yok. ...Nâzım kolay kolay programsızlığı kabul etmiyor ve merkez-i umumîde şahsî bazı fikirleri program diye müdafaa etmek istiyordu. Fakat yine esasen benim fikre geliyor”. 

- 10 Temmuz 1921, Moskova: “...Ruslar’dan esaslı bir istifade imkânı kalmayacak gibi. ...Nâzım Bey gece altı saat tam sabahın üçüne kadar Fuad Paşa ile konuştuklarını söyledi. O Mustafa Kemal’i medhetmiş, Nâzım da ‘Biz onu sizden iyi biliriz’ diye almış yürümüş...”. 

- 12 Temmuz 1921, Moskova: “...Yemekten sonra Nâzım Bey ve diğer arkadaşlar geldiler. Orada (Rus Komünist Partisi’nin bir toplantısında) alkışlanmışlar. ...Bir Ermeni uzun bir nutuk ile Ermeniler’i müdafaa etmiş. ...Nâzım Bey bol bol cevap vermiş ve nihayet ikna etmiş. ...Zinovyev ...bizi tasvip etmiş. Ne tuhaf hal, biz böylece komünistler vasıtasıyla âleme hâlimizi anlatıyoruz...”. 

- 26 Temmuz 1921, Moskova: “...Büyük muvaffakiyet haberinin tamamiyle aksi olarak Yunanlılar’ın Eskişehiri zaptettiklerini bugünkü İzvestiya gazetesi yazmış. Bu haberi getiren Nâzım deli gibi idi. Bende müteessir oldum...”. 

- 12 Ağustos 1921, Batum: “...Doktor Nâzım yanıma geldi. ‘Ne kabahat yaptın da harbi kazanamadık, bu hale düştük?’ dedi. Evet! Acaba hâlâ cezasını mı çekiyorum? Ben de ‘Kim bilir, belki de gelecekteki saadet için bir tecrübedir’ dedim...”. 

- 23 Ağustos 1921, Batum: “Bu sabah erkenden Nâzım geldi. Öteden beriden ve yeni bir fikir konuştuk. Eğer bizimkiler (Kuvâ-yı Milliye’yi kastediyor) daha batıya çekilirlerse ve memlekete gelmemize müsaade etmezlerse Lâzistan eşkiyasını toplayarak onlarla Yunanlılar’ın gerisinde hareket etmek üzere Bolu’ya gitmek! Fakat mâlûm ya, bunlar hep söz...”. 

- 26 Ağustos 1921, Batum: “...İttihad ve Terakki Merkez-i Umumîsi mührüyle mühürlenmiş olarak Sason ve Lâzistan merkezlerine ilk kâğıtları yazdık. Dikkat ettim, Nâzım hakikaten inatçı fakat buna mukabil bir iyiliği var ki, o da çoğunluğun kararına tâbi oluyor...”.

Hiç yorum yok: