27 Mart 2013 Çarşamba

12 Mart'ın gizli tarihi -Oktay Pirim - Süha Arabacıoğlu

12 Mart'ın Gizli Tarihi - ‘Frenleri sıkma zamanı geldi’

12 Mart Muhtırası’ndan 14 ay önce yapılan MGK’da, MİT Müsteşarı Fuat Doğu, dönemin Cumhurbaşkanı Sunay ve Başbakan Demirel’e “Yurt güvenliğini dıştan ve içten tehdit eden olaylar” konusunda brifing verdi. Doğu, Deniz Gezmiş için “toplum içinde türemiş olan elebaşı serseriler” derken sözlerini şöyle noktalıyordu: “Artık demokrasimizin disiplinini sağlayacak frenleri sıkmamızın zamanı gelmiştir.”

12 Mart'ın Gizli Tarihi - ‘Frenleri sıkma zamanı geldi’



















12 Mart'ın Gizli Tarihi - 1 / Oktay Pirim - Süha Arabacıoğlu
Bir istihbaratçının gözüyle 12 Mart 
Tarihe 12 Mart Muhtırası olarak geçen olay, askerlerin emir komuta zinciri içinde 12 Mart 1971’de gerçekleştirdikleri yıkıcı ve tahrip edici sonuçlara yol açan 1960 sonrasındaki ikinci askeri müdahaledir. 

 Muhtıranın seyri sırasında önemli aktörlerden biri olan Fuat Doğu istihbarat teşkilatı MİT’in müsteşarıydı. Harp Okulu’nu bitirdikten sonra 1954 yılında o zamanki adı MAH olan teşkilata atanan Doğu, 1962’de “reis” yapıldı. İki yıl bu görevde kaldıktan sonra Sivas Tümen Komutanlığı’na atanan Fuat Doğu, 1 Mart 1966’da ikinci kez MİT Müsteşarlığı’na getirildi. Bu görevini 1971’e kadar sürdüren Fuat Doğu, 23 Temmuz 1971 tarihinde korgeneral rütbesiyle emekliye ayrıldı. 1978’de ise 7 yıl süreyle Lizbon Büyükelçiliği görevinde bulundu, 31 Mayıs 2004 tarihinde Ankara’da 90 yaşında vefat etti.

Fuat Doğu, 12 Mart döneminin fırtınalı günlerinin en önemli tanıklarından biri. MİT’in en sevilen müsteşarı sayılan Doğu, “istihbaratçıların  hocası” olarak da tanımlanır. Nuri Gündeş, Emre Taner, Hiram Abbas, Cevat Öneş, Mehmet Eymür, Mikdat Alpay gibi üst düzey MİT yöneticilerini yetiştiren kişidir.“İstihbarat işi kovboyculuk değil” sözü ona aittir. 

Bu yazı dizisinde Fuat Doğu’nun istihbarat başkanı olarak 12 Mart dönemine ilişkin henüz gün yüzüne çıkmamış görüşlerini ve değerlendirmelerini bulacaksınız. İstihbarat örgütünün olaylara yaklaşımı neydi, gelişmeler nasıl değerlendiriliyordu? Yazı dizisinin içeriği Fuat Doğu’nun yıllarca özenle sakladığı belgelerden, özel notlardan ve istihbarat raporlarından oluşuyor.

Dizide ayrıca dönemin aktörlerinin en gizli yazışmalarını ve konuşmalarını bulacaksınız.
 Konu başlıkları itibariyle Türkiye 12 Mart 1971 ortamına nasıl geldi? 9 Mart’ta yapılması planlanan asıl darbe nasıl engellendi? Başbakan Süleyman Demirel muhtıraya engel olabilirmiydi? O dönemde devlet sola, irticaya, Kürtlere nasıl bakıyordu? Bugünün popüler isimleri devlet tarafından nasıl algılanıyordu?
Muhtıra Metni
Askerlerin, 12 Mart 1971’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verdikleri muhtıra metni şöyle:

Parlamento ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür. Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri’nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir. Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır. Bilgilerinize.”
Başbakan Demirel’in istifasını Milliyet gazetesi böyle duyurmuştu.
Askerlerin 12 Mart 1971’de verdiği muhtıra sonrası Demirel başbakanlıktan istifa etti.
Tarihin gizli belgeleri

 Tarih 19 Ocak 1970...

12 Mart Muhtırası’ndan 14 ay önce...

Dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleyman Demirel...

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), “Yurt güvenliğini dıştan ve içten tehdit eden olaylar” konusundaMilli Güvenlik Kurulu’na (MGK) brifing veriyor.

Kurul üyeleri koltuklarına yaslanıyor, MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu’nun söyleyeceklerini dinlemeye başlıyor:

“Şu anda Türkiye’deki olayları yalnız bize mahsus, mücerret (soyut) hadiseler zinciri diye kabul etmek mümkün değildir. Malum olduğu üzere, kamplar arasındaki mücadelede Ordadoğu, Komünist blokun propaganda, tahrik ve yerleşme faaliyetlerinin siklet merkezini teşkil etmektedir.IrakSuriye gibi komşu devletlerde Sovyet yerleşmeleri yanında, Ortadoğu ve Afrika’da sosyalist olmayan ülkelerde meydana gelen bir seri ihtilaller, bölgede sosyalist kampın etkisini her geçen gün biraz daha arttırmaktadır.

Lübnan’da El Fetih gerillaları, SomaliSudan ve Libya’da sosyalist cuntaların iş başına geçmesi,Suudi Arabistan’a musallat olan YemenÜrdün’deki karışık durum, İran’da komünist blokla yapılan ekonomik anlaşmalarla Sovyetlerin nüfuzunun artması, Mısır’ın malum olan sosyalizmi ve her yönü ile bir Sovyet üssü haline gelmesi, Akdeniz’deki Sovyet Donanması gibi vakıalar, Türkiye’de sosyalist ideojilerle çevrilmiş ve tecrit edilmiş bir ülke konumuna getirilmiştir.

Türkiye’de rejim değişikliğine gidecek bir ihtilal şekline sokulması, halk içinde fısıltı gazetesinin son zamanlarda geniş ölçüde harekete getirilmesi, malum solcu yazarların açıkça Türkiye’yi tekparti sisteminin kurtaracağını ve bunun için de mutlaka bir hareketin meydana geleceğini yazmaları, halk kitleleri yanında bilhassa orduyu tahrik için giriştikleri gayretler, her halde yalnız Türkiye’nin içindeki sıkıntılardan doğmaktadır diye kıymetlendirilemez. Sosyalizme kaydırılmış olan Ortadoğu devletlerinin hepsinde demir perde gerisi devletlerinin bu tahrikleri ve şu anda bize yaşattıkları safhalar müşahede edilmiştir. Dıştan içe tecevih edilen ve içerde ortaklar bulan bu faaliyetler konuları itibariyle çeşitli ve fakat hedefleri itibariyle müşterek yani Türkiye’yi ihtilale götürmek, parçalamak ve komünizmi Türkiye’de hakim kılmak istikametindedir.”

MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu, bu noktada kısa süre duraksıyor, suyundan bir yudum aldıktan sonra “Burada komünizme sürükleyici mahiyetindedir şeklindeki maruzatım yanlış anlaşılmamıştır” diyerek devam ediyor:

“Yalnız sol’u itham için bu maruzatı yapmış değilim. Türkiye’de başlarına beyaz örtüler takarak ellerinde Kuran cüzlerine ait torbalarla en iptidai medreselerde Kuran öğrenimi yaptırılan 8, 10,12 yaşındaki erkek veya kız çocuklarının bu duruma sürüklenmelerinin de şüphe yok ki karşısındayız.”

Hangi ülke niye destekliyor?

İstihbaratın o dönem sunduğu bu brifingte dikkat çeken, ister sağ, ister sol olsun herkesin demokrasiyi ortadan kaldırmak için ortak mücade verirken de ağırlıklı olarak irticai unsurları kullandıkları görüşünü savunması.

Fuat Doğu, analizlerini anlatırken, bu noktada “Fakat” diyor, “Bugün Türkiye’de asker, sivil bütün bunları görmezden gelerek yalnız yeşil irtica vardır bahanesi ile ihtilale kadar varan düşünce ve gayretkeşlik içersinde bulunmaktadırlar” eklemesini yaptıktan sonra sözlerini dış ülkelerden gelen tehditlere çeviriyor.

41 yıl önceki algılamaya göre Milli İstihbarat, yabancı ülkelerin Türkiye’ye yönelik yaklaşımlarını bakın nasıl görüyor:

Sovyetler Birliği:  Komünizm, Kürtçülük, Ermenilik, Gürcülük ve diğer yıkıcı faaliyetler ve ihtilal arzularının desteklenmesi.

Bulgaristan:  Komünizm, Kürtçülük, her türlü yıkıcı faaliyetler ve ihtilal arzularının desteklenmesi.

Yunanistan:  Türkiye’nin Ermenilik ve Kürtlük hatta anarşiye gitmesi hareketlerinin desteklenmesi ve megalo idea arzularının Türkiye’nin bu duruma düşmesinden faydalanılarak tahakkuk ettirilmesi.

Suriye:  Hatay davası, Araplık, Komünizm ve sabotör yetiştirilmesi.
Irak:  Kürtçülük faaliyetleri, komünizm.
İran:  Kürtçülük, Alevilik ve Şiilik.
Suudi Arabistan:  İrtica ve sağ hareketlerin desteklenmesi.
Doğu Almanya:  Komünizm, Kürtçülük ve her türlü yakıcı faaliyetlerin desteklenmesi. 
Bu faaliyetler Batı Almanya’da meydana getirilmiş olan malum organizasyonlar kanalı ile Türkiye’ye intikal ettirilmektedir. (1970’larda Doğu Almanya Sovyetler Birliği’nin kontrolündeydi)

FransaİngiltereAmerika:  Ermenilik, Kürtçülük faaliyetlerinin desteklenmesi.

Öğrenci lideri Deniz Gezmiş, 12 Mart’tan sonra idam edildi.
MİT RAPORUNDAN:

‘Deniz Gezmiş elebaşı bir serseri’


Fuat Doğu, Milli Güvenlik Kurulu’na sunduğu brifingte dış tehditleri sıraladıktan sonra içerideki duruma getiriyor sözlerini. Aslında bu değerlendirme bir anlamda devletin görüşü sayılabilir. Çünkü kurul üyeleri sessizce dinliyor ve hiç itiraz gelmiyor.

Devletin bakış açısında tek ortak bir algılama var o da sol ve sosyalizm tehlikesi. Fuat Doğu bakın o brifingde hangi değerlendirmeleri yapıyor:

“Üniversiteler, çeşitli dernek ve teşekküller, münevverler, bir kısım ordu mensupları, mahkemeler, basın sol’u destekliyor ve sol’a yaranma gayreti içinde bulunuyor ve yardımcı oluyorlar. Bu durumda icra bir memuru tayin edemiyor, bir memuru emekli edemiyor, bir subay ne kadar disiplinsizlik yaparsa yapsın nakli yapılamıyor veya cezalandırılamıyor, bir TRT toplum içinde hiçbir fonksiyonu olmayan lalettayin bir üniversite talebesinin veya bir anarşi teşkilatının beyannamelerini arka arkaya yaymaktan çekinmiyor.”

O dönemin gençlik liderlerinden, idam edilerek cezalandırılan Deniz Gezmiş için Fuat Doğu’nun söyledikleri ise son derece çarpıcı:

“Toplum içinde türemiş olan elebaşı serseri...”

Bu konudaki tam ifadesi şöyle Doğu’nun:

“Deniz Gezmiş gibi toplum içinde türemiş olan elebaşı serseriler her türlü anarşik hareketleri teşvik, tahrik ve yürüttükleri halde mahkemeler tarafından suçlu görünmüyor.”

Doğu, bu değerlendirmesinin ardından Türkiye’de ihtilal olur mu, sorusunun yanıtını vermeye çalışıyor:

“Türkiye’nin ihanetler içersinde bulunduğu ve bunların Türkiye’yi bir anarşi ortamına sürüklediği bir vakıadır. Türkiye’de ihtilal olur mu sualinin cevabını ‘filan ayda filan ünde ihtilal olacaktır şeklinde vermek mümkün değildir. İhtilaller tarihi tetkik edilince hiçbir ihtilalin tarihinin önceden tespit edildiği görülemez. “

Doğu’nun brifingdeki son cümleleri ise yine düşündürücü:

“Bizim artık demokrasimizin disiplinini sağlayacak frenleri sıkmamızın zamanı gelmiştir.”

Aynı brifingde, Doğu’nun değerlendirmelerini içeren konuşmasının ardından Milli Güvenlik Kurulu üyelerine Türkiye’deki aşırı sol ve aşırı sağ grupların liderleri, neler düşündükleri, yayın organları, destek grupları ve etkileriyle ilgili geniş kapsamlı bir de şema sunuluyor.

12 Mart'ın Gizli Tarihi-Muhtıradan 2 saat önce 'istifa et' telefonu


12 Mart Muhtırası’ndan iki saat önce MİT Müsteşarı Fuat Doğu Başbakan Süleyman Demirel’i telefonla arar ve istifasını ister. İşte o konuşmanın deşifresini yayımlıyoruz.... O konuşmada “Cumhurbaşkanımızın zatı âlinize selamları var. Sayın Başbakan’ın kabinesi hemen istifa ederlerse çok iyi olur, dediler” diyen Doğu’ya Demirel, “Ne diyeyim Fuat Paşa!” yanıtını veriyor


12 Mart'ın Gizli Tarihi-Muhtıradan 2 saat önce 'istifa et' telefonu


















12 Mart'ın gizli tarihi - 2 / Oktay Pirim - Süha Arabacıoğlu
12 Mart muhtırasının en önemli anları MİT Müsteşarı Korgeneral Fuat Doğu ile BaşbakanSüleyman Demirel arasında cereyan eden, Süleyman Demirel’in istifa etmesinin istendiği telefon görüşmesidir. MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun Başbakan Süleyman Demirel’i aradığında yapılan tarihi görüşmeye ait deşifrenin birebir aktarımı aşağıdadır. Bu görüşmede Başbakan (B.B.), Fuat Doğu (F.D.) olarak tanımlanmıştır:

12.03.1971 saat 10.30

B.B. : Ne var ne yok
F.D. : Durum hiç iyi değil, Türkiye vahim bir buhran eşiğinde ve bugünler çok kritik
B.B. : Anlıyorum, fakat neye karşı, ne için?
F.D. : Kabineniz Türkiye’yi bugünkü buhranlı hale soktuğu kanaati umumi Halk’da olduğu  gibi Silahlı Kuvvetlerde de aynı düşünce hakim.
B.B. : Gelen Komutanlarla bir karar almışlar mı?
F.D. : Ben Komutanlarla temas etmiyorum ve bir şey öğrenmek intibaını vermek istemem, ancak; akseden bilgiler çekilmeniz üzerinde genel bir mutabakat var.
B.B. : Bu bana değil, Cumhuriyeti istemediklerine delalet eder.
F.D. : Şu anda bütün birlikler alarm halinde bir sol ihtilal ve buna karşı olanlar var.
Türkiye’nin bir felakete sürüklenmemesi lazım.
B.B. : Bunun sevk ve idarecileri var mı? Ayrıntılarını söyleyebilir misiniz?
F.D. : Öteden beri Ordudaki memnuniyetsizlikleri ve sebeplerini, memnun olmayanları büyüklerime bildiriyorum.
B.B. : Ben bilhassa lider ve bu işi organize edenler var mı? Onu öğrenmek isterim.
F.D. : Bu hususta bir bilgiye sahip değilim, yalnız bir kere daha tekrar edeyim ki Türkiye’yi  felakete sürüklememek lazım. Karar sizin şahsınıza ait. Bir tarihi karar vermek mecburiyetindesiniz.
B.B. : Siz bir şeyler öğrenebilirseniz öğleye doğru tekrar telefon ederim.
Fuat Doğu, Süleyman Demirel ile yaptığı telefon konuşması hakkında Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a da bilgi verdi. Bunun üzerine Cevdet Sunay, Fuat Doğu’ya aşağıdaki hususları hemen Başbakan Demirel’e iletmesini istedi. Bu, Fuat Doğu’nun aynı gün Demirel ile yaptığı ikinci konuşmaydı.

12.03.1971 saat 11.00

B.B. : Efendim
F.D. : Sayın Başbakanım zatı alinize ben biraz evvel durumun vahametini arz etmiştim. Bilahare Cumhurbaşkanımızla konuştum. Cumhurbaşkanımızın zatı alinize selamları var. Sayın Başbakanın kabinesi hemen istifa ederlerse çok iyi olur, bilahare çok ağır bir durumla karşılaşılacak dedilerve sizden rica ettiler ve bir Milli Koalisyona gidilmesini rica ediyorlar. Bana bunu Sayın Başbakana tebliğ edin dediler.
B.B. : Ben kendisi ile bir görüşeyim.
F.D. : Nasıl emrederseniz, bir telefonla konuşursanız iyi olur.
B.B. : Hı...
F.D. : Evet efendim ve aldığımız haberlerde o şekildedir. Zatı aliniz bu hareketinizle sabahleyin de arz ettiğim gibi tarihi bir hizmet yapacaksınız Sayın Başbakanım. Bir  emriniz var mı efendim?
B.B. : Eee. Ne diyeyim Fuat Paşa.
F.D. : Efendim itimat buyurun tarihi bir hizmet yapacaksınız.
B.B. : Hayır, benim için tarihi bir hizmet yapmak meselesi değil de daha çok demokrasiyi  bitiririz.
F.D. : Efendim.
B.B. : Ne zaman görüştünüz Cumhurbaşkanımızla?
F.D. : Hemen 15 dakika evvel
B.B. : Kendisi ile ben bir görüşsem
F.D. : Ben telefonla görüşmenizi daha uygun olacağını şu sırada şey yaparım. Çünkü bugün yarın çok kritik bir devre içerisindeyiz.
B.B. : Tamam
F.D. : Evet. Tabii takdir buyurursanız bir teşkilat olarak devamlı olarak arz ettik.
Demokrasiyi zatı aliniz bu istifa ile kurtaracaksınız aksi takdirde, sol demokrasiyi zaten ortadan kaldıracak. Durum çok vahim bir vaziyete gelmiştir. İstifanız ve Milli Koalisyona gidilmesi hiç olmazsa demokrasiyi ve Türkiye’yi ortadan kaldırmak isteyen solu ezme bakımından büyük ölçüde fırsat verecektir.
B.B. : Evet, ben şeyi aldım yani sizin bana ilettiğiniz mesajı aldım. Bakayım ben de. Peki  Fuat Paşa
F.D. : Hürmetler ederim.

Kritik saatlerin yaşandığı bu konuşmaların hemen ardından saat 13.00’de TRT aracılığıyla askerlerin muhtırası yayınlandı.

DEVRİK BAŞBAKAN’IN SON İMZASI

Demirel’in Güniz Sokak’taki evinin kapısına, istifa mektubunu göndermesinin hemen ardından albay rütbesinde bir asker geldi.

Albayın isteği şaşırtıcıydı:

“Efendim, birtakım üniformalı kişiler var, emekli edilecek. İmzalar mısınız?”

Demirel güldü.

“Getir bakalım imzalayayım” dedi, “Çünkü ben hala Başbakanım.”

Demirel’in imzaladığı Ordu içindeki bazı askerlerin emekliye sevkedilmesini düzenleyen evraktı. Aralarında Genelkurmay Başkanı’nın Özel Kalem Müdürü Tuğgeneral Mehmet Tuğcu, Hava Kuvvetleri Komutanı’nın Özel Kalem Müdürü Kemal Tunusoğlu, Plan ve Prensipler Dairesi’nin komutanı Celil Gürkan ve daha birçokları olmak üzere toplam 5 General, 1 Amiral ve 35 Albay vardı. İstifa etmiş Demirel’in imzasıyla o isimler aynı gün apar topar emekliye sevk edilir.

Üstelik de Başbakan Süleyman Demirel’i devirme hesapları yapan Faruk Gürler ve Muhsin Batur’un bilgisi dâhilinde devrik Başbakan Süleyman Demirel’in imzasıyla. Bu olayın ardından yüzlerce genç subay ile ilgili soruşturma başlatıldı, bir o kadarının da ordudan ilişkisi kesildi.

9 Mart’ta yapılamayan darbenin önemli ismi

Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur.
O CUNTACI KOMUTAN SİZSİNİZ!

Ankara’daki Atatürk Orman Çiftliği’nin içindeki MİT’e ait Marmara Köşkü o gün çok önemli konuklarını ağırlıyordu. Başbakan Süleyman Demirel, üst düzey komutanlar ve MİT yetkilileri toplantı halindeydi. MİT Müsteşarı Fuat Doğu, önündeki dosyanın kapağını aralayarak sessizliği bozdu: “Balon Harekâtı adı verdiğimiz çalışma sonucunda, teşkilatımız parlamentodaki bazı kişilerle, ordu içindeki bazı kesimlerin ortaklaşa cunta çalışmaları içinde olduğunu tespit etmiştir. Cuntanın ordu üst kademeleri ile ilişkileri, ordu içinde kontak kurduğu komutanlar vardır...”

Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur bu cümleden sonra dayanamayıp sordu :

“Ordu içinde kontak kurulan adam kim?”

Kısa bir sessizliğin ardından Fuat Doğu “Sizsiniz...” yanıtını verdi.

Salonda bir anda soğuk rüzgârlar esti. Süleyman Demirel, duydukları karşısında çok şaşırmıştı, yüzü allak bullak oldu. Cuntacılıkla suçlanan Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur da böyle bir cevap beklemiyordu, o da şaşırmıştı. “Ben demokrasiye bağlı bir askerim. Nitekim 22 Şubat’ta yapılan darbe girişimi sırasında uçaklardan attırdığım, demokrasiyi savunan bildirimi size okuyayım müsaade ederseniz” dese de kafalardaki soru işaretini ortadan kaldıramamıştı. Fuat Doğu bu çıkışıyla darbeyi deşifre etmişti...

BAĞLILIK TALİMATI

Darbenin deşifre edilmesini hazmedemeyen sol cunta 9 Mart 1971 günü son bir hamle yaparakHava Kuvvetleri Komutanlığı’nda Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve iki kuvvet komutanlığından birçok generalin katıldığı bir toplantı yaptı. Cuntada “Yavuz Bey” kod adıyla anılan Batur, Marmara Köşkü’nde Başbakan Demirel’e “Demokrasiye Bağlılık” teminatı vermesine rağmen bu kez darbe kararı alınacak bir toplantıya katılıyordu. Toplantıdan; “Her şey hazır, eylem için düğmeye basmamız yeterli” sonucu çıktı.

Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, toplantıyı ve oradaki kararlılığı öğrenmişti. Ertesi gün Genişletilmiş Komuta Konseyi’ni topladı. Bu konsey Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri komutanları ile bu kuvvetlerin Or ve Kor Generalleri ile Amirallerden oluşuyordu. Burada “Silahlı Kuvvetler olarak beraber hareket edelim, hükümete reformların yapılması yolunda bir muhtıra verelim” kararı çıktı ve muhtıra 12 Mart günü verilerek, Başbakan Süleyman Demirel istifa etmek mecburiyetinde bırakıldı.

Hem MİT’in darbeyi deşifre etmesi, hem de Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç’ın müdahalesi ile 9 Mart günü yapılması düşünülen “Sol” darbe önlenmiş, onun yerine parlamentonun kapatılmadığı, kan dökülmeyen, ordu içinde çatışmaya yol açmayan emir-komuta zinciri içinde bir müdahale yapılmıştı.
DEMİREL’İN TARİHİ MEKTUBU

Askerler ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan Süleymen Demirel’in istifa edeceği izlenimi almışlardı. Nitekim akabinde, yani 12.3.1971 tarihli Başbakanlık Özlük ve Yazı İşleri : 1/1-2138 sayılı, “Hükümetin İstifası” konulu Cumhurbaşkanlığı Yüce Katına hitaben yazılan yazı ile Süleyman Demirel hükümeti istifa etti. Demirel’in Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderdiği mektup şöyleydi:

“Cumhurbaşkanlığı Yüce Katına

Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları tarafından zatı devletlerine, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi başkanlarına tevdi edilip bugün Türkiye Radyolarının saat 13.00 bülteninde Türk Kamuoyuna duyurulan muhtıranın Anayasa ve hukuk devleti anlayışı ile telifini mümkün görmediğimizden Hükümetin istifa kararı aldığını saygı ile arz ederiz.”

12 Mart'ın gizli tarihi - İSTİHBARATÇININ DOLABINDAN ÇIKAN FİŞLEME BELGELERİ


12 Mart Muhtırası’nın önemli aktörlerinden olan MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun belgelerini yayımlamaya devam ediyoruz. Doğu’nun belgeleri arasında, MİT’in hazırladığı fişleme belgeleri de bulunuyor. Raporlarda TİP’liler, sendikacılar, öğrenci örgütlerinin aralarında bulunduğu sol örgütler ve liderleri var; ‘aşırı sağ gruplar’ içinde ise Necmettin Erbakan’ın da fişlendiği görülüyor


12 Mart'ın gizli tarihi - İSTİHBARATÇININ DOLABINDAN ÇIKAN FİŞLEME BELGELERİ
12 Mart'ın gizli tarihi - 2 / Oktay Pirim - Süha Arabacıoğlu
Fırtınalı günlerin yaşandığı 12 Mart sürecinde anlaşılıyor ki, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) kapsamlı bir izleme ve çalışma yapmış. Türkiye’de solda ve sağda hangi gruplar var, liderleri, hedefleri ve destekçileri kimler? MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun belgeleri arasında bulunan detaylı şemaya göre, 1971’e gelirken Türkiye’de etkili beş sol çevre var. Bunlar, Soyyalist Devrim Stratejisi, Milli Demokratik Devrim Stratejisi, Ant Çevresi, Sosyalist Çevresi ile Devrim Çevresi... Şemada ’Sosyalist Devrim Stratejisi’ şöyle tanımlanıyor:

Sosyalist Devrim Stratejisi:  TİP (Türkiye İşçi Partisi), Sosyalist Kürtçüler Grubu, Sendikacılar Grubu ve Bağımsız Türkiye Sosyalizmi olarak dörde ayrılıyor. TİP’in liderleri Behice Boran, Nahit Sargın, Sadun Aren, Sait Çiltaş ve Şaban Erik. Proletaryanın müttefikleri ile Kürtlerin siyasal ortak mücadelesini yapan bu grubun amacı sosyalizmi inşa etmek. Çeşitli yayın organlarına sahip ve Sosyalist Gençlik Örgütü, DİSK, Doğu Devrimci Kültür Ocakları, Bizim Radyo ve TKP Türkiye Komünist Partisi tarafından destekleniyor.

MİT’in ‘Türkiye’deki Aşırı Sol Gruplar’ şeması ise aşağıdaki gibi:


Şemanın diğer ayrıntılarında Ant Çevresi’nin liderleri olarak Doğan Özgüden, Sosyalist Çevresi’nin liderleri olarak da Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Suat Şükrü Kundakçı, Osman Sercan, İsmet Sungurbey, Nejat Tözge ve Hidayet Kaya gösteriliyor. Devrim Çevresi grubunda ise tanıdık isimler var: Doğan Avcıoğlu, Cemal Reşit Eyüboğlu, İlhami Soysal, İlhan Selçuk, Uluç Gürkan veUğur Mumcu.
12 Mart öncesi ve sonrasında Toplum Polisleri, sokaklarda kimlik tespiti ve üst aramaları yapıyordu.
‘NURCULAR KOMÜNİZM KARŞITI’

MİT’in 1971’deki tespitlerinde Türkiye’nin o dönemdeki sağ grupların geniş bir değerlendirmesi de bulunuyor. “Teokratik Devlet Düzeni Savunucuları” başlıklı bölümde yer alan değişik fraksiyondaki grupların amaçlarının ülkede şer’i bir devlet kurmak ve hilafet müessesesi altında bütün İslam ülkelerini birleştirerek İslam birliliğini gerçekleştirmek olduğu belirtiliyor. Peki, bundan 42 yıl önce devlet bu grupları nasıl sınıflandırmış, liderleri kimler, hangi görüşleri temsil ediyorlar ve destekçileri kimler?

“Tarikatlar” olarak tanımlanan tablonun ilk sırasında Nurculuk var.

Liderleri Bekir Berk, Hüsrev Altınbaşak, Salih Özcan, Mehmet Kırkıncı, Müslim Selçuk, Mehmet Kayalar ve Mehmet Kutlular. Şemada, Nurculuk konusunda şu notlar yer alıyor:

“Uzun vadede medrese çalışmaları ve Risale-i Nur neşriyatı ile tabanda İslami esasları benimsemiş bir kitle yaratmak ve bu potansiyel gücün desteği ile demokratik yollarla teokratik devlet düzeni kurmak.

Yapılan propaganda ve telkinlerde... İslamiyet’e aykırı Atatürk inkılaplarına sadık kalmanın putperestlik olduğu... Devletin laik prensipleri ile halkı dinsizliğe teşvik ettiği ve bu nizamın ahlaksızlık yarattığı...

Nurculuğun kesinlikle komünizm karşıtı olduğu gibi temaları sistemli bir şekilde işlemek. Faaliyet sahaları: Medrese çalışmaları ile mütedeyyin halk topluluklarına... Okullara... Parlamentoya... Orduya... Devlet dairelerine hulul (içine girmek, içine sızmak) etmek.

MİT’in diğer tarikatlar ile ilgili değerlendirmeleri ise şöyle:

Süleymancılık:

-  Liderleri: Kemal Kaçar, Hilmi Türkmen, Seyfettin Alkan, Hasan Arıkan, Nihat Tarhan, Hüseyin kaplan.

-  Fikriyatı: Kur’an kurslarında Süleymancılık umdeleri ile yetiştirdikleri genç nesil yardımıyla siyasi iktidarı derhal ve şiddete başvurarak ele geçirmek ve teokratik devlet düzenini kurmak.

Bu gayeyi gerçekleştirmek için: Şeriatı tatbik etmeyen hükümete itaat ve itibar edilmez. Halife olmayan bir memlekette Cuma namazı kılınmaz. Süleymancı olmayana Müslüman denilmez gibi sloganları yaymak.

-  Faaliyet sahaları: Bütün yurt sathında açılan müsaadeli veya müsaadesiz Kur’an kursları.
Nakşibendilik:

-  Liderleri: Sami Ramazanoğlu, Mehmet Kotku, Dursun Aksoy, Tahir Büyükkörükçü. Fikriyatı: Dergah olarak vasıflandırılan liderlerinin evinde yapılan gizli toplantılarda İslamiyet’in ancak Şer-i kanunların hakim olduğu bir memlekette istenilen seviyeye çıkarılabileceği, bu bakımdan teokratik devlet düzeninin şart olduğu fikrini işlemek.

-  Faaliyet sahaları: Cahil ve koyu mutaassıp halk kitleleri.

Diğer tarikatlar:

Kemal Pilavoğlu (Ticanilik), Abdurrahman Balu (Ticanilik), İsmail Emre (Biberilik), Şevket Kutan (Biberilik), Hakkı İbrahim Hakkıoğlu (Kadirilik), Selahattin Ceylani (Kadirilik). (Bu tarikatlar, mevcut düzeni yıkıcı aktif bir faaliyete girişmemekte mistik bir dini inanış içinde kalarak irticai çevreye yan tesirle katkıda bulunmaktadır.)

12 Mart 1971 öncesi Milli Nizam Partisi lideri olan Erbakan da fişlenmişti.
ERBAKAN ‘ZARARLI’ LİSTESİNDE

MİT’in raporunda teokratik devlet düzeni savunucusu olarak gösterilen siyasi parti ise Milli Nizam Partisi. Liderleri Necmettin Erbakan, Hüsamettin Akmumcu, Hasan Aksay, Ahmet Tevfik Paksu,Hasan Tahsin Armutçoğlu. Erbakan başkanlığındaki Milli Nizam Partisi için şu notlar düşülmüş:

-  Fikriyatı: Demokratik yollarla şer’i devlet düzeni kurmak. Sloganları: Hak geldi batıl zail oldu. Ehveni şer yok hayrın ta kendisi var. Ne komünist ne mason, Milli Nizam ilk ve son. Ne locada ne solda, hak yoldayız hak yolda.

-  Faaliyet sahaları: Mütedeyyin ve cahil halk kitleleri. Sağ eğilimli kuruluşlar. Sağ eğilimli orta ve yüksek tahsil gençliği.

Teokratik devleti savunanların diğerleri ise MİT’e göre yurt içinde Mücadele Birliği, İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği, yurtdışı ise Rabıta-Tül Alem-i İslam ile Hizb-üt Tahrir.
İstihbarat, o dönemde bugünkü MHP’yi ise aşırı milliyetçi gruplar kategorisine sokmuş. Aşırı milliyetçi grupta siyasi parti olarak MHP’yi gösteren MİT, Alparslan Türkeş önderliğindeki partinin ana amacının 9 ışık görüşlerini gençlik ve halk kitlelerine yaymak olarak değerlendirmiş. Ülkü Ocakları, Genç Ülkücüler Teşkilatı da aşırı milliyetçi cemiyetler olarak tanımlanmış.


12 Mart'ın Gizli Tarihi - ‘ODTÜ’yü kapatın veya asker bu işe el koyacak!’


12 Mart Muhtırası döneminde MİT Müsteşarı olan Fuat Doğu’nun belgeleri arasından Cumhurbaşkanı Sunay’a ODTÜ olaylarıyla ilgili ‘acil’ koduyla gönderdiği bilgi notu da çıktı: Sayın Başbakan’a, ODTÜ’nün kapatılması, işgali ve solcu öğretim üyelerinin tasfiyesi yapılmalıdır. Sayın Genelkurmay Başkanımız, Sayın Cumhurbaşkanı bu işe el koymazsa çaresiz işe el koyacaklarını bildirmişlerdir

12 Mart'ın Gizli Tarihi - ‘ODTÜ’yü kapatın veya asker bu işe el koyacak!’


















12 Mart'ın Gizli Tarihi - 4 / Oktay Pirim - Süha Abacıoğlu
12 Mart 1971 öncesinde üniversiteler büyük gösteri alanlarına dönüşmüştü. Değişik fraksiyon ve gruplar üniversiteleri işgal ediyor, boykotlar düzenleniyor ve yer yer çatışmalar yaşanıyordu.

Muhtıra’dan bir hafta önce, tarihler 4 Mart 1971’i gösterdiğinde Ankara Balgat’taki Tuslog’da görevli 4 Amerikan askeri Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın içinde bulunduğuTürkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) tarafından kaçırıldı. Gece 01.30 sıralarında gerçekleştirilen bu eylem başkenti sarstı. Deniz Gezmiş ve arkadaşları 400 bin Dolar fidye istiyorlardı, aksi haldeABD’li askerleri kurşuna dizeceklerini söylüyorlardı.


‘ÇAYAN’A BAĞLILAR’

Bu gergin durum üzerine MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a acil koduyla bir bilgi notu gönderdi:

“Milli İstihbarat Teşkilatı’nın aldığı ve emniyete verilen bilgilerde bu kabil olaylara ODTÜ’nün sahne olduğu ve 201-204-210 numaralı odalarda Dev-Genç militanlarının bütün bu hareketleri planladığı ve bunların Yusuf Küpeli, Mahir Çayan grubuna bağlı olarak faaliyette bulundukları tespit edilmiştir.

Yakalanan şahsın bugün alınan ifadesinde kendisinin ODTÜ’den çıktıkları ve kendisinden başka Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Mete Ertekin, Hulusi .... ismindeki arkadaşlarının bu işle methalder olduklarını bildirmiştir. Bizim aldığımız bilgilerde, bunların bazı askeri ceket ve elbiseleri giydikleri, ellerinde teksir makinelerinin de olduğu öğrenilmiştir. 4-14-24 günleri keşif hareketleri yapacakları, polise, devlet adamlarına ve bazı bina ve tesislere daha şiddetli hareketlere girişecekleri, bütün vilayetlerden çağırdıkları birer Dev-Genç temsilcileriyle 6 Mart’ta yapacakları toplantıda bu eylemleri diğer yurt bölgelerinde de sürdürecekleri öğrenilmiştir.

Şu anda Amerikalıları nereye götürdükleri hakkında hiçbir ize rastlanmamıştır. Bugün Dahiliye Vekaleti’nde (İçişleri Bakanlığı) yapılan toplantıda bu gece sabaha karşı ODTÜ’nün aranması ve işgali kararı alınmıştır.

MİT, tarafından verilen plana göre bu defa Jandarma Genel Komutanlığı Harekat BaşkanıGeneral Vehbi komutasında daha teferruatlı bir arama yapılacaktır. Ayrıca, şehir içinde ve çıkış noktalarında kontroller tesis edilmiştir.



‘SOLCU HOCALARA TASFİYE’

Sayın Başbakana ODTÜ’nün kapatılması, işgali ve solcu öğretim üyelerinin tasfiyesi yapılmalıdır, aksi halde bu aramadan sonra yine eksi hale dönecektir teklifi tarafımdan yapılmıştır.

Sayın Genelkurmay Başkanına aynı durum arz edilmiştir. Ayrıca, Silahlı Kuvvetler içersinde ekseriyetinin denizcilerin teşkil ettiği içinde havacıların ve diğer şahısların bulunduğu İstanbul’da bulunan solcu ihtilal teşkilatı hakkında izahat verilmiştir.

Sayın Genelkurmay Başkanımız önümüzdeki Salı günü ordu komutanlarını çağırarak kuvvet komutanları ile birlikte toplantı yapacağını ve karar alacağını, bu işlerin artık bugünkü hükümetle halledilemeyeceğini, Sayın Cumhurbaşkanımıza önümüzdeki günlerde giderek maruzatta bulunacağını ve işi halletmeleri teklifinde bulunacağını, Sayın Cumhurbaşkanı bu işe el koymazsa çaresiz işe el koyacaklarını bildirmişlerdir.”



‘ASKER ODTÜ’YE EL GİRDİ’

MİT’in acil koduyla gönderilen bilgi notunda Korgeneral Fuat Doğu, olayların devam etmesi durumunda askerlerin yönetime el koyacaklarını açıkça söylüyordu.

Sabaha doğru tam donanımlı binlerce asker ve polis ODTÜ’yü sardı. Askerler üniversiteye girip odaları aramak istiyordu ama karşılarında Rektör Erdal İnönü’yü buldular. Öğrenciler polisin üniversiteye girmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Sadece askerler girebilirdi. Askeri birliklerin başındaki Albay pazarlık yapmayacaklarını söyleyince çatışma başladı.

Öğrencileri stadyumda topladıktan sonra askerler yurt binalarına girdi ve arama yaptı. Ancak herhangi bir şey bulamadı. Bir öğrenci yaşamını yitirirken 20’den fazlası da yaralandı. 50 dolayında öğrenci tutuklandı, 10’u 4 yıl iki ay hapis cezasına çarptırıldı. Gezmiş ve arkadaşlarının kaçırdıkları Amerikalılar ise daha sonra serbest bırakıldı.

Öğrenci lideri Deniz Gezmiş, üniversite eylemlerinin önemli bir ismiydi.
Öğrenci lideri Mahir Çayan, 12 Mart’tan sonra Kızıldere’de arkadaşlarıyla öldürüldü.
ODTÜ Rektörü Erdal İnönü’nün (üstte) davetlisi olan Amerikan Büyükelçisi Commer’e karşı öğrencilerin düzenlediği protesto eylemleri bahane edilerek asker kampüse girmişti. ODTÜ’de öğrenciler o günlerde üniversite stadyumuna hâlâ silinmeyen ‘Devrim’i yazdı.
MİT ORDUYA SIZDI
1970 yılının başlarından itibaren giderek artan kaos ortamı ordunun da birinci gündem maddesiydi. Fakat Ordu içerisinde farklı görüşler hâkimdi ve adeta ikiye bölünmüştü. Mart ayına gelindiğinde parlamenter sisteme son verip “zinde kuvvetlere” dayalı güçlü bir ara rejim isteyen ordu içindeki sol kanat müdahale hazırlıklarını tamamlamış, darbenin tarihi 9 Mart olarak belirlenmişti. Gerçekleşecek darbenin ardından Devlet Başkanlığına Faruk Gürler, Başbakanlığa ise Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur getirilecekti. Hükümette yer alacakların listesi bile belirlenmişti...


CUNTA’NIN RADİKALLERİ’

Cuntanın “Radikaller” olarak tanımlanan sol kanadının başında Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur vardı. Orduda “Sağ kanat” olarak bilinen ekipte ise, Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün vardı. Ordunun iki güçlü kanadı arasındaki, Türkiye’nin kaderini etkileyecek mücadele, İstihbarat tarafından Mahir Kaynak vasıtasıyla uzun zamandan beri “Balon Operasyonu” adıyla izleniyordu...


İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde asistan olarak çalışan Mahir Kaynak, kendisini “Devrimci” olarak tanıtmış ve bu çevrelerde güvenilir olduğu kanaati uyandırmıştı. Yaklaşık bir buçuk sene süren bu sesiz ve derinden çalışma sonunda Hıfzı Kaçar adlı emekli bir subay ile tanışarak, MİT’in “İçlerine gir, yüksel ve her şeyden bizi haberdar et” talimatı ile devrimci grubun içine sızmış; akademisyen oluşu, sol terminolojiye hâkimiyeti ve soğukkanlılığı ile devrimci gurup içinde hızla yükselmişti... Mahir Kaynak’tan aldığı bilgileri ve diğer istihbaratları değerlendiren MİT, yaklaşmakta olan darbeyi görerek düğmeye bastı.

 
Commer’in Cadillac arabası rektörlük önünde ters çevrilerek yakılmıştı.
Darbenin fitili ateşlendi 

19 Ocak 1969’da, Amerikan Büyükelçisi Robert Commer’in Cadillac marka arabasının ateşe verilmesi, Türkiye’de 1968 kuşağının önemli eylemi olarak tarihe geçti ve 12 Mart Darbesi’ne giden fitili ateşledi. Commer, ODTÜ Rektörü Erdal İnönü’nün davetlisi olarak üniversiteye gelmişti ve onlar rektörlük binasında görüşürken öğrenciler üniversite önünde Commer’in Cadillac arabasını ateşe verdi. Bu eylemin arkasında geçlik hareketinin önde gelen isimleri Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Ulaş Bardakçı, Halil Çelimli ve Taylan Özgür vardı. Taylan Özgür, daha sonra faili meçhul bir cinayete kurban gitti.

12 Mart'ın gizli tarihi - Tedbir alınmazsa Kürtçülük gelişecek!


Türkiye Cumhuriyeti tarihinde devlet çok sayıda Kürt raporu hazırladı. Bunlardan biri de MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun 12 Mart Muhtırası’ndan sadece bir ay önce MGK’ya sunduğu rapor Raporda “Tedbir alınmazsa Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yetişen neslin Kürtçülük cereyanlarını daha fazla geliştireceklerine ve yarın birer gerçek Kürtçü olacaklarına dair elimizde bilgiler vardır” deniyor

12 Mart'ın gizli tarihi - Tedbir alınmazsa Kürtçülük gelişecek!


















12 Mart'ın gizli tarihi - 5 / Oktay Pirim - Süha Arabacıoğlu
Kürt meselesi günümüzde Türkiye’nin bir numaralı tartışma konusu. Sorunu kültürel haklar olarak görenler var, bölücülük olanlar değerlendirenler de...  30 yılı aşkın süredir devam eden süreç içinde 35 binden fazla insan yaşamını yitirdi. 12 Eylül‘den sonra başlayan olaylar örgütün lideriAbdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla yeni bir sürece girdi. Bugün çözüm yolları aranıyor ve Abdullah Öcalan ile MİT görüşmeler yapıyor.

Peki, 42 yıl önce devletin bölgeye ve Kürtlere ve Kürtçülüğe bakışı nasıldı? Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) raporlarına sorunlar ve Kürtlerin hedefleri konusunda hangi bilgiler not olarak düşülmüştü? Milli Güvenlik Kurulu’na sulunan brifinglerdeki görüşler neydi?


İŞTE O MGK RAPORU

Pek çok yazışmada, brifing notlarında ve izlemelerde ağırlıklı olarak Kürtçülük üzerinde durulduğu görülüyor.

Nitekim, ilginç ve deyatlı değerlendirmeler 12 Mart öncesinde Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 24 Şubat 1971 tarihli toplantısında da yer alıyor.

Dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Cumhurbaşkanı cevdet Sunay başkanlığındaki Milli Güvenlik Kurulu üyelerine “Kürtçülük” konusunda geniş kapsamlı bir brifing veriyor.
Brifingin tek konu başlığı var, o da “İç Kürtçülük” faaliyetleri...

Doğu, DDKO’ların (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) İstanbul ve Ankara’da yaşama şanslarını denedikten sonra Aralık 1970’in başından itibaren Ergani, Silvan, DiyarbakırBatmanKozluk, Doğubayazıt ve Bismil ilçelerinde faaliyete geçtiğini anlattıktan sonra “Tedbir alınmadığı takdirde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yetişen neslin Kürtçülük cereyanlarını gittikçe daha fazla geliştireceklerine ve yarın birer gerçek Kürtçü olacaklarına dair elimizde bilgiler vardır” diyor ve aşağıdaki bazı örnekleri sıralıyor:

1 -Erzurum Eğitim Enstitüsü öğrencisi Mehmet İde ‘Ben Kürdüm, Türk olamam. Eğer benim damarlarımda bir nebze Türk kanı olduğunu bilsem, bunu bıçakla damarlarımdan boşaltırım. Türk hükümeti beni alakadar etmiyor. Benim devletin ve başkanı Molla Mustafa Barzani’dir. Er geçKürdistan kurulacaktır” demiştir.

2 -Ceylanpınar Ortaokulu öğrencilerinden Hüseyin Deniz, maruf ve mahkum Kürtçü liderlerdenMusa Anter’e yazdığı mektubunda 150 lira para yardımı istemekte ve “Bizler, her birimiz, yarının Kürtler için yetişmiş birer genci olacağız. Bizim okul talebeleri arasında benim kadar kendisini Kürt sayan yoktur. Biz Kürtler için çalışıyoruz. Bu zamanda yetişen Kürtlerin değeri 150 lira değil dünya malı değerindedir” demektedir.

3 -Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’nin bazı talebeleri sınıf duvarlarına ‘Zafer Kürtlerindir’ ibaresini yazmışlardır.

Kürtçüler haklarını alacak seviyeye geldikleri zaman milliyetlerini ortaya koymak millet olarak varlıklarını ispat etmek için ataları gibi gerekirse iplerde can vermeğe hazır olduklarını, Şeyh Sait’in hâlâ bütün Kürt milletinin kalbinde yaşadığını Türk Milleti’ne karşı direneceklerini ve mutlaka varlıklarını ispat edeceklerini belirtmektedirler.



KÖŞK’TE BRİFİNG

Bu konuda istihbarat teşkilatının tespitlerinin yer aldığı en önemli belgelerden biri de 17 Nisan 1971 tarihini taşıyor. Yani 12 Mart Muhtırası’nın bir ay sonrası... MİT, hükümet üyelerine AnkaraAtatürk Orman Çiftliği Marmara Köşk’ünde, 17 Nisan 1971 Cumartesi sabah saat sekizde başlayan bir brifing veriyor. Nihat Erim Başbakan, Sadi Koçaş Başbakan Yardımcısı ve diğer kabine üyeleri. Ki bu hükümet muhtıradan sonra kurulan ve 7 Nisan 1971’de güvenoyu alan milli mutabakat hükümetidir.

Brifingde “Kürtçülük Faaliyetleri” başlıklı bölümde iki ayrım yapılıyor. Biri ‘İç Kürtçülük’, diğeri ise ‘Dış Kürtçülük.’



‘DEVLET KURACAKLAR’

Rapordaki bazı ayrıntılar da şunlar:

“37 isyan sonunda, isyanlarla Kürt istiklali amacına erişemeyecekleri kanaatine varan Kürtçüler, 1938 yılından itibaren Kürtçülüğü fikri yönden halk yığınlarına işleyip kabul ettirmeyi ve 1959 yılından itibaren de nihai amaçları için teşkilatlanmayı ön plana almışlardır.

1959 yılında 51 Kürtçü şahsın Kürt İstiklal Partisi’nin tüzüğünü hazırladıkları bu tüzükte Müstakil Kürdistan Devleti kurma gayesininin açıkça yer aldığı tespit edilmiştir.

Kürt halkının kurtuluşunun tahakkuku için kurulan Avrupa Türk Talebe Cemiyeti’nin kongrelerine giderek temsilci gönderdikleri mutasavvar Kürdistan devletinin bayrağını hazırladıkları, halkın ayağına giderek onlara Türklükten ayrı bir Kürtlük şuurunun aşılanması için tahrik ve teşvik edici faaliyetlerde bulundukları teşkilatımızca dokümanter olarak tespit edilmiş ve bunlardan 16 şahıs ağır hapis cezasına mahkûm olmuştur.”


ANADİLDE EĞİTİM AMACI 
 
12 Mart Muhtırası’nın bir ay sonra,  17 Nisan 1971 tarihinde MİT, hükümet üyelerine Ankara Atatürk Orman Çiftliği Marmara Köşk’ünde verdiği  brifingte İstihbarat Kürtçülüğü şöyle tanımlıyor:

“Kürtçülük, yaşadıkları memleketlerde, kendilerini ayrı bir etnik grup sayan Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmaları amacına matuf hareket ve faaliyetlerin tümünü ifade eden bir siyasi ceyrandır.” ‘İç Kürtçülük’ ise istihbarat raporunda şöyle anlatılıyor: “İç Kürtçülüğün siyasi amaçla teşkilanlanması; tüzüğünde Kürtçe ile tedrisat yaptırmayı, Kürtçeyi geliştirmek için mükemmel bir lügat tertiplemeyi ve çeşitli fenni eserleri Kürtçe yazmayı ve yazdırmayı, bu maksatla teşvik ödülleri koymayı basılı ve basılmamış bütün eski Kürt eserlerini toplayıp yayınlamayı, Kürt edebiyatının bir tarihçesini hazırlayıp neşretmeyi, Kürt aşiretleri arasındaki itilaf sebeplerini araştırıp bertaraf etmeyi öngören ve 2 Ekim 1908’de İstanbul’da kurulan Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti ile başlamıştır.”


Sosyalist Kürtçüler Grubu

‘12 Mart’ın Gizli Tarihi’ yazı dizimizin ikinci bölümünde 12 Mart sürecinde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Türkiye’de solda ve sağda olan grupları, liderlerini ve üyelerini fişlediği belgeleri yayınlamıştık. MİT Müsteşarı Fuat Doğu’nun belgeleri arasında bulunan detaylı şemalarda ‘Sosyalist Kürtçüler Grubu’ de yer alıyordu.  MİT raporunda Tarık Ziya Ekinci, Naci Kutlay, Kemal Burkay, Tahsin Ekinci, Mendi Zana ve Ruşen Aslan’Sosyalist Kürtçüler Grubu’nun liderleri olarak sayılıyor. Grubun amacının bağımsız   Kürt devleti kurmak olduğu savunulurken, destekçilerinin ise Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) KDP, “aşırı Aleviler” ve Barzani olduğu belirtiliyor.

DÜZELTME Yazı dizimizin dün yayımlanan bölümünde ABD Büyükelçisi Commer’in aracının yakıldığı dönemde ODTÜ Rektörü’nün Erdal İnönü olduğu ifadesine sehven yer verilmiştir. O dönemde ODTÜ Rektörü Prof. Kemal Kurdaş’tır. Düzeltir, İnönü ailesi ve okurlarımızdan özür dileriz.


12 Mart'ın Gizli Tarihi - MİT’ten hükümete kritik öneri: Kürtleri tehcir edin


12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra haziranda Milli Güvenlik Kurulu’na MİT Müsteşarı Doğu imzasıyla verilen yazıda Nihat Erim hükümeti tarafından yapılan anayasa değişikliklerine Kürtleri ‘tehcir’ etmeyi kapsayan “önleyici hükümler konulması” önerilmişti Fuat Doğu imzalı yazıda, “Anayasa maddeleri içerisine tehlikeyi önleyecek maddelerin konulması belki düşünülebilir. İskân politikası, tehcir politikası, aşiretleri bölgeden uzat tutma politikası gibi...” deniyor


12 Mart'ın Gizli Tarihi - MİT’ten hükümete kritik öneri: Kürtleri tehcir edin
12 Mart'ın Gizli Tarihi - 6 / Oktay Pirim - Süha Arabacıoğlu
12 Mart öncesindeki istihbarat raporlarıyla Milli Güvenlik Kurulu (MGK) brifinglerinde “Kürtçülük” konusunun özel olarak işlendiğini biliyoruz. 25 Şubat 1971 tarihini taşıyan toplantıda ortaya konulan görüşler ve istihbaratın elde ettiği bilgiler son derece düşündürücü ve şaşırtıcı.

O toplantıda bölgede özellikle Molla Mustafa Barzani’nin etkisiyle ilgili birkaç örnek verdikten sonra Fuat Doğu “Kürtlerin niyetlerini ortaya koymak bakımından 2 misal daha vermeyi zaruri görmekteyiz” diyor ve devam ediyor:

“Mahkum ve lider bölgecilerden Sait Elçi, 8 Şubat 1971 günü Nusaybin’de, ‘Bu günden sonra köylerde çok fazla çalışmamız lazımdır. Hükümetten korkmayın, Türkiye parçalanıyor, her tarafta bölünmeler var. Bugün kendimizi kurtaramazsak hiçbir zaman kurtulamayız. Bizleri ne Amerika neRusya kurtarır. Ancak kendi çalışmalarımız kurtarır. Ben şahsen ne ölümden ve ne de hapishaneden korkuyorum. Sizler de benim gibi olun’ şeklinde konuşmuştur.

Şeyh Sait’in oğlu Selahattin Fırat’ın bir sorusuna karşılık, Mustafa Işık, ‘Okul müteahhitliği yapıyorum. Halk bunu bir menfaat karşılığında yaptığımı sanıyor. Oysa ben Molla Barzani’ye hizmet ediyorum. Her okulun temelini attığımda bu okullarda Kürtçe tedrisatın yapılması, Molla Mustafa Barzani’ye ait olması için dua ediyorum’ demiş, buna karşılık Selahattin Fırat da ‘Allah duanızı kabul etsin’ cevabını vermiştir.

Fuat Doğu, bu tespitleri anlattıktan sonra ne yapılması gerektiği konusunda görüşlerini de açıklıyor.

“Sayın Cumhurbaşkanım” diye başlıyor.:

“Bugünkü Anayasa ve hukuk anlayışına dayanan tutum devam ettikçe, gerek sağ ve gerekse sol ideolojiye sahip Kürtlerin, Kürtçülüğü Türkiye devletinin bütünlüğü için gittikçe büyüyen bir tehdit haline getirecekleri kanaati, yukarıdaki maruzatımızın tabii neticesidir. Dev bir mekanizma olan insanlık tarihinin akışını Kürtçülük karşısında Türklüğün kaderi aleyhine işletmek, istikbale ait milli umudu korumak her geçen gün Kürtlük yolunda mutlak bir inanç pınarından yıkanırcasına beslenenlerin Türkiye’nin başına günün birinde uluslararası politik konjonktürün etkisiyle, Irak’ta olduğu gibi bir badire açmasına mahal bırakmamak için devlet çapında tedbir alarak uygulamaya geçilmesinde zaruret görmekteyiz.”

MİT DEVREYE ANTER’İ SOKTU

12 Mart belgelerine bakıldığında bugün anlaşılıyor ki o dönemde en korkulan isim Molla Mustafa Barzani. 12 Mart muhtırasından sonra Haziran ayında Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) gönderilen yazıda, “Türkiye’de bütün Kürtçülük cereyanlarının, fikir ve eylem olarak Barzani’den ilham ve kuvvet aldığı inkar edilmez bir gerçek haline gelmiştir.  Barzani’nin Türkiye’ye karşı masum görünme gayreti ve bugüne kadar uygulamaya çalıştığı iki yüzlü siyaset, tamamen tutarsız bir hale gelmiş ve tam bir açıklığa kavuşmuştur” deniliyor.

Yazıda yer alanlardan asıl ilginç olanı ise Musa Anter ile ilgili bölüm.

İsveç’in Upsala kentinde 1969’dan beri faaliyetlerini sürdüren Kürdistan Mücadele Cemiyeti (BAHOZ), Türkiye’de karşı sert mücadeleye başlayınca MİT’in devreye Musa Anter’i soktuğu anlaşılıyor:

“BAHOZ’un özellikle yurdumuza müteveccih zararlı faaliyetlerini önlemek maksadıyla, Türkiye’de bulunan sivrilmiş Kürtçü şahıslardan olup, mezkür örgüt üzerinde geniş etkisi bulunan Musa Anter teşkilatımız tarafından alınarak BAHOZ’un faaliyetlerinin durdurulması konusunda önemli bir adım atılmıştır.”

Fuat Doğu’nun imzasını taşıyan yazıda, Doğu bölgesine çeşitli yollarla silah sokulduğuna dikkat çekiliyor ve “Şayet” deniliyor, “12 Mart muhtırası malum teşebbüsü durdurmasaydı Türkiye’de meydana gelecek iç çatışma sırasında Doğu bölgesinde de bir muhtariyete giden ayaklanmanın çıkmasının mutlak olduğu yolunda içerden ve dışarıdan haberler almaktayız.”

‘BAŞKA YERE GÖNDERELİM’

 Bu yazının son bölümünde sorunun çözümü için  bugün hiç kimsenin aklına dahi getirmek istemediği çözüm önerileri yer alıyor.

MİT’in görüşüne göre, 12 Mart’tan sonra Nihat Erim kabinesi tarafından yapılmakta olan Anayasa değişikliklerine mutlaka önleyici hükümler konulmalı. Bunlardan biri de Ermeni tehciri gibi Kürtleri başka bölgelere kaydırmak.

Bakın, hangi ifadeler var bu konuda:

“Tehlike Şeyh Said’in meydana getirdiği isyan tehlikesinden çok daha vahimdir. Anayasanın değişikliğe götürüldüğü şu sırada Anayasa maddeleri içersine bu tehlikeyi de önleyecek bazı maddelerin konulması belki düşünülebilir. İskan politikası, tehcir politikası, aşiretleri bölgeden uzat tutma politikası gibi. Bu bakımdan konunun partiler üstü acil bir tedbire artık ihtiyaç gösterdiğine ve bu tedbiri alacak yetkili komisyonun toplanarak en kısa zamanda Türk dilinin hakim kılınması başta olmak üzere bu bölgeye Türklüklerinin, bölge halkına Türk olduklarının kabul ettirilmesinde zaruret duymaktayız.”


FKÖ lideri Arafat, Küba devrim liderlerinden Castro ile yakın arkadaştı.

BEYRUT’TA ARAFAT İLE TOPLANTI 

Fuat Doğu,  (Devrimci Doğu Kültür Ocakları)  DDKO içinde yer alan kimi kişilerin El-Fetih’tenyardım istediklerini de söylüyor.

O dönemin Filistin’in en etkili kişilerinden biri Yaser Arafat.

Fuat Doğu bu ilişkinin nasıl sağlandığını ve Arafat ile neler görüşüldüğünü ve hangi desteklerin istendiğini de raporlara önemli not olarak düşmüş ve Milli Güvenlik Kurulu’na ayrıntılarıyla anlatmış:

Kürdistan Demokrat Partisi KDP eski genel sekreteri Reşit Hamo, amcasının oğlu Habeş’i Suriyeve Türkiye Kürtlerine yardım almak amacıyla Beyrut’a Yaser Arafat’a gönderiyor.

Arafat yapılan görüşmede, Türkiye’de “sol teşekküllere” gerekli yardımları yaptıklarını söylüyor ve şöyle diyor:

“TDKP’nin  (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi) kendi paralelinde bir faaliyetini müşahede etmedik. Faaliyetlerinizle ilgili bir olayı televizyonlarda seyrettiğimiz zaman yardımda bulunabiliriz.”

MİT’in raporlarına göre bu görüşmenin ayrıntıları şöyle:

“Habeş’in, Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin Türkiye’de karışıklık çıkarması, hiç olmazsa bir iki Türk uçağını kaçırıp Suriye’ye indirmesi telkininde bulunduğu ve ancak bundan sonra dış yardım sağlanacağına dair istihbaratımız mevcuttur.”

Brifingde yer alan başka bir dikkat çekici nokta ise Güneydoğu’da çatışmaların hangi yöntemlerle yaygın hale getirileceğine ilişkin.

Fuat Doğu’nun söylediklerine devam edelim:

Ankara DDKO mensupları ile Dev-Genç’e mensubu militanların Doğu’da bir ağanın himayesine girerek başka bir ağayı öldürmek ve böylece silahlı hareketi başlatıp bu ağa etrafında geniş bir şekilde örgütlenerek asıl gaye için savaşa girişmek olduğu, diğerinin ise kan davası sebebiyle birbirine düşman olan ailelerden birini desteklemek için onlarla birlikte silahlı mücadeleye girip, kan davası maskesi altında ideolojik silahlı savaşlarını sürdürmek nokta-i nazarı olduğu istihbarat edilmiştir.”
 

12 Mart'ın Gizli Tarihi - İstihbaratın fişlediği ‘Cumhurbaşkanı’


12 Mart Muhtırası’ndan iki buçuk ay sonra Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş imzasıyla, Sıkıyönetim Komutanlığı brifingine dayanarak MİT Müsteşarlığı’na bir yazı gönderildi. Yazıda 1980 darbesinden sonra başbakan olacak Turgut Özal’ın yanı sıra Korkut Özal, Bozkurt Özal, Mehmet Şevket Eygi ‘zararlı’ kişiler listesinde yer alıyordu

12 Mart'ın Gizli Tarihi - İstihbaratın fişlediği ‘Cumhurbaşkanı’
12 Mart'ın Gizli Tarihi - 7 / Oktay Pirim - Süha Arabacıoğlu
12 Mart Muhtırası, sonrasında siyaset sahnesine çıkan pek çok ünlü ismin de arkasına düşmüştü. Seminerlerde ve basında ileri sürdükleri fikirler, yazılar ve açıklanan bildirilerle “bazı şahısların kanunsuz hareket ettiklerine” karar verilmişti. Öyle ilginç bir toplama listesi vardı ki, aralarından daha sonra cumhurbaşkanı ve bakanlar çıkacaktı.

Tarih 28 Mayıs 1971.

12 Mart Muhtırası’nın üzerinden iki buçuk ay geçmişti.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş imzasıyla MİT Müsteşarlığı’na bir yazı gönderildi. 3.01-5 sayılı yazı aynen şöyleydi:

“MİT Müsteşarlığına, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığının 21.5.1971 tarih ve AD.MÜŞ.1971/534 sayılı yazıları sureti ilişiktir. Yazının 3. ve 4. fıkrasında belirtilen belgelerin 10 Haziran 1971 gününden önce Başbakanlık Siyasi ve İdari İşler Yardımcılığı’nda bulundurulmasını (elden teslimini);

Genelkurmay Sıkıyönetim Brifinginde ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında yapılan toplantıda bahis konusu edilen kişiler (Yaşar Tunagür, Korkut Özal, Turgut Özal, Bozkurt Özal, Mehmet Şevki Eygi, Salih Özcan ve bunlarla işbirliği yapan kişiler) hakkındaki dosyanın da 1. Madde ile istenen dosya ile birlikte gönderilmesini rica ederim. “

‘GENÇLERİ KIŞKIRTIYORLAR’

Bu yazıya dayanak teşkil eden, 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Faik Türün imzalı, Sıkıyönetim Komutanlığı’nın yazısı ise şöyleydi:

“BAŞBAKANLIĞA

İsimleri İstanbul MİT Bölge Başkanlığınca verilen 17.5.1971 tarihli Hükümet bildirisindeki (masum gençlerimizi kışkırtıcı yayın ve sözleriyle kanunsuz hareketlere teşvik edenler) cümlesinden kabul edilen ekli listede isimleri yazılı şahısların 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 15 inci maddesi gereğince gözaltına alınmasına karar verilmiştir.

Bu şahısların şimdiye kadar üniversitelerde, basında, seminerlerde ileri sürdükleri fikirler, yazı ve makaleler, muhtelif bildiriler, kanunsuz her eylemi ilmi seviyeden ve bir de Anayasayı paravan kabul ederek eylemleri teşvik ve tahrik edici tutumları yukarda gerekçesi açıklanan kararın alınmasına başlıca amil olmuştur.

Şu kadarki İstanbul MİT Bölge Başkanlığı şemaya bağladığı bu isim listesindeki şahısların T.C.K. nun 146 ncı ve 141 inci maddelerine giren filleri hakkında bir delil veya dosya veyahut ideolojilerini gösterir kronolojik bir belge vermiş değildir. Dosya, fiş veya belgelerinin MİT Müsteşarlığında bulunması gereklidir.

Bir kısmı 18 Mayıs 1971 tarihinden itibaren kendiliğinden teslim olmaya başlayan bir kısmı da yakalanan veya aranmakta olan şahısların tecrimine yetecek delillerin ideolojilerini yansıtan makale, yazı, bildiri ve diğer eylemlerinin birer dosya halinde hazırlanıp 15 Haziran 1971 tarihinden önce gönderilmesine emirlerini arz ederim.”

ÖNEMLİ GÖREVLERE GELDİLER

Sıkıyönetim Komutanlığı’nın bu yazısının ekinde bulunan listedeki bazı isimlere gelince...

Kemal Burkay, Tahsin Ekinci, Mendi Zana, Kemal Türkler, Yaşar Kemal, Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Ertuğrul Kürkçü, Mihri Belli, Doğu Perinçek, Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal, Uluç Gürkan,Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, Tarık Zafer Tunaya ve daha birçokları...

Gerek Sadi Koçaş’ın gerekse Faik Türün’ün yazısının ekindeki isimler özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra çok önemli görevler üstlendiler. Turgut Özal bilindiği gibi önce Başbakan, daha sonra Cumhurbaşkanı oldu. Korkut Özal Al Baraka Türk, Salih Özcan ise Faisal Finans Kurumu olarak faaliyet gösteren İslami Bankacılığın kurucuları oldular.

Mehmet Şevket Eygi ise halen Milli Gazete’de köşe yazarlığı yapıyor. Diğer birçoğu ise 12 Mart sonrası yine siyasal ve sosyal hayatımızın önemli aktörleri olarak yaşamaya devam ediyorlar. 

Hal böyle olunca ister istemez insanın aklına şu geliyor. Ya devlet 12 Mart’tan önce kendi oluşturduğu ve içini yine kendi doldurduğu suni tehdit algılamalarını 12 Eylül 1980’de yeni şekillenen dünya düzenine göre değiştirdi ve doku değişikliğine gitti; ya da devlet 12 Mart 1971 sonrası belki de haksız yere takibata uğrayan kişilerin durumunu 12 Eylül 1980 darbesi ile düzeltti. Peki, ya 12 Eylül darbesinde haksız yere takibata uğrayıp, durumu bozulanlar? 

Hiç yorum yok: