22 Şubat 2013 Cuma

Sürpriz-Büyük düşün-Ergün Diler

Sürpriz

Dünyanın her noktasında TÜRKLER'i hedefe koyanASALA bir gün canı sıkılıp "Ben artık yokum! Tabelayı indiriyorum.
Kimse de hedefimde değil" 
diyerek silahlı hareketi bitirdi! Bu emri kimin, neden verdiğini hiç anlamadık! Ama kısa bir süre sonra adını daha önce duymadığımız PKK'yla tanışınca şaşırdık! 13 Eylül 1980 sabahı gibiydi! Terör görevini yapıp kenara çekilince sokaklara HUZURgeliyordu!

ASALA da PKK ile nöbet değişimindeydi demek!
PKK, kısa zamanda kendi insanını bile vurmaktan çekinmeyen bir örgüt haline geldi. Türk askeri ve polisi zaten hedefteydi! Vurarak güç ve taraftar topluyordu! Ankara ise izlemekle yetiniyordu.
Örgütün ARKASINDAKİgüçlere kafa yoran olmadığı için de 30 yılda canavar yaratılıyordu...
Eline silahı alan düşman bellendiği için, örgütün arkasındaki para desteğine, siyasi aklına hiç yoğunlaşılmadı! Dağa çıkanlar ortadan kaldırılırsa işin çözüleceği düşünüldü! Oysa biri gidip, diğeri geliyordu! Yapılması gereken, terörü besleyen aklın kıvrımlarına girip örgütü elinden almaktı!
Yapılamadı!
Ankara'nın eksikliği sonucunda terör öyle bir alan yarattı ki hem Avrupa hem Amerika içine girip istedikleri zaman canımızı yaktı! Avrupa Kürtler'i kışkırtıp Türkler'den ayırmak, Amerika da KÜRT REALİTESİ'ni dayatmak istiyordu! Dağa çıkan bizim çocuğumuzdu fakat emri başkasından alıyordu! İlkokula bile gitmeyen teröristlerin "Kürt kimliği" için savaştıklarını söylemesi ve başarıya ulaşması gerçekten çok ilginçti!
Yıllarca solcu, sağcı, muhafazakar, Türk, Kürt kim varsa izleyen ve not alan devlet, DAĞA ÇIKIŞI önleyemiyordu!
Nasıl 1960'ta, 1971'de, 1980'de, 28 Şubat'ta oyuna gelindiyse yine adamları şaşırtmayıp tongaya düşülüyordu! Bizi bizden iyi tanıyorlardı çünkü... Sıkı sıkıya bağlı olduğumuz değerler yüzünden aklımızı ikinci plana attığımızı test etmişlerdi! İngilizler adamı "gıdıklayarak öldürürken" biz 300-500 çapulcunun karşısına koca orduyu koyduk! Yetmedi; yöre halkını silahlandırıp "Kendinizi koruyun" dedik! Yani DEVLETİ bölgede bizzat kendimiz lağvettik! Halk da "Burada devlet yok" diyerek teröre boyun eğdi!
Oysa çok iyi yetişmiş iki-üç istihbaratçının sızmasıyla örgütün DNA'sı çıkarılıp gereği yapılırdı! Ama biz TÜRK'tük!Vurarak, yok ederek halledecektik! Başka bir yöntem bize yakışmazdı!
O kadar yanlış, haliyle bir doğru yapmıyordu!
Terör örgütü lideri Öcalan, Amerikalılar tarafından verildiğinde koca Türkiye'nin Başbakanı dahil devlette kimse"Bunu neden paketlediler?" sorusunun cevabını bilmiyordu!
Neredeyse bütün Başbakanlara fatura kesen asker de aldığı eğitimin karşılığını veremiyordu! Kurmay aklı bir türlü işe yaramıyordu! Oyunu kuranlar ordunun ezberlenen tepkisini de çok iyi not etmişlerdi!
Kadim dostumuz Amerika, Irak'ı ele geçirmiş olmasına rağmen Kandil'deki PKK saldırılarını hiç kesmiyordu! Uzayı mesken tutan, ülkeleri işgal eden, sevmediği liderleri deviren, işine gelmeyeni öldüren Amerika, istihbarat verse de PKK bir türlü bitmiyordu! Dünyayı dize getiren Washington, Öcalan'ın ekibi karşısında çaresizdi!
Neden?
Anlatalım...
Türkler, Orta Asya'dan ata binerek Batı'ya doğru ilerlemeye başladı. Bu yolculukta at olmazsa olmazdı! Ama at tek başına bir şey değildi! Asıl silah OK'tu... Türkler YAY'ı Avrupa'nın bilmediği bir yöntemle yapıyordu. Yay için daha çok akkavak, çam ve kayın ağaçları kullanılırdı. Çok zor bir işti bu! Uygun ağaç hilal biçiminde kesildikten sonra uygun bir ateşte saatlerce ısıtılırdı. Yumuşak bir hal alınca rutubetsiz ortamda tam 1 yıl bekletilirdi. Bu süre içinde manda boynuzlarından alınan parçalar, yayın yüzeyine ilave edilirdi! Ancak en önemli hamle sona bırakılırdı! Genellikle atın arka kısmından alınan DERİ ile yay kaplanırdı! Bu işlem sonucu 360 derece esneyen ancak asla kırılmayan bir SİLAH meydana gelirdi. Haliyle menzil, hiçbir ordunun okçusunda bulunmayan düzeye çıkardı!

Bu da savaşların kazanılmasında, fetihlerin gelmesinde büyük etkendi! Asırlar boyunca dayak yiyen BATILILARsonunda sırrın YAY'da olduğunu anladı. Savaşların rengi değişmeye, üstünlük Batı'ya kaymaya başladı. Adamlar bununla da yetinmedi! Bir ağacın o kadar esnemeyeceğini bildikleri için atın arkasından alınan deriye kafa yordu! Çünkü normalde kırılması gereken ağaç, o deri ile sarılınca bambaşka bir maddeye dönüşüyor, hem inanılmaz şekilde esniyor hem de dayanıklılığını hiç kaybetmiyordu! Yani tek başına kırılması gereken AĞAÇ ve delinmesi gereken DERİ bir araya gelince muazzam bir dayanışma örneği sergiliyordu! Bunu buldukları zaman UÇAĞI da yaptılar! Çünkü uçağın gövdesi de kırılgan olan cam ve alüminyumun karışımından oluşuyordu!
Türk YAY'ı Avrupalılar'a ilham vermişti. Adamlar mesafeyi gittikçe açıyordu!
İşte en büyük eksiğimiz buydu! Adamlar bizi çözerken, onların aklından geçeni okuyamadık!
Bunu istemedik! Çaba harcamadık! Öğretilen şablonlarla yürüdük! Batı medeniyet, Ortadoğu şeriat, Rusya boyunduruk, Afrika ilkellik, Amerika uşaklık demekti! Bu nedenle hiçbir yere ulaşamadık! Zihnimiz net değildi! Oyun kuran değil, figürandık!
Ama o Amerika bir yerde büyük hata yaptı!
Örgütü İmralı'dan yönetsin diye teslim ettiği Öcalan'ın Ankara'ya böylesine yanaşacağını hiç hesap edemedi!OSLO sızarken, İmralı hamlesinin geleceği görülmedi! Şimdi Türk aklı kendisinden bekleneni yapıyor ve DIŞARIYIşaşırtıyordu!
Öcalan kartı, Kandil'i de Avrupa'yı da sessizliğe itiyordu! Ankara terör örgütünün liderini kullanıp hem Ortadoğu'da liderliğe oynuyor, hem bölgede zorda olan Amerika'yı şartlarına "evet" demeye ikna ediyordu!
Şimdi sıra Kürtler'i kucaklamak ve gözlerini İstanbul ile Ankara'ya sabitlemekteydi! Müzikle, filmle, tiyatroyla, at yarışıyla, eğlenceyle, kitapla, aşkla, magazinle, turizmle, futbolla bu yapılacaktı!
Türk ve Kürt sözcükleri AYRIM için kullanılmayacak, ortak kadere yelken açılacaktı!
90 yıl önce Anadolu da müslümanlık da kalmayacak diye plan yapanlara, en güzel cevap ufukta görünen yeni CUMHURİYET'ti...
Bu da bizim sürprizimiz!


Büyük düşün

Jandarma eski komutanı Eşref Bitlis'in ölümünün üzerindeki sis perdesi aralanmadı!
Uçağın şüpheli bir şekilde düşmesinin üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçtiği için de, galiba zaman aşımına girdi! Bu gelişmeleri takip ederken geriye gittim! Çünkü kafalar karışık!Ankara'nın gittiği yer net olarak görünmüyor ve gösterilmiyor! Haliyle sokaktaki insanda korku başlıyor... Aldığım sorulardan da bu çok net ortada...
Bu nedenle gelin kısa bir gezinti yapalım. Belki seyahatimiz sonunda duygusal tepki vermek yerine 
AKLIN önemini anlarız...
Haydi... İran, Şah Rıza Pehlevi ile çok mesuttu! Yenileşme, modernleşme ve kadınların sosyal hayata katılmaları için her yol deneniyordu! Şah, bunları yaparken içeride şiddetli bir dini muhalefet vardı. Humeyni bunların başında gelen isimdi. Şah, Amerika ile o kadar iç içeydi ki kimsenin iktidarına bir saldırı yapacağına ihtimal vermiyordu. Sesi çok çıkan Humeyni, idamdan döndü! Arkasından hemen Irak'a sürüldü. Ancak Sünni Saddam, tehlikeyi görür görmez kapıyı gösterdi. Bunun üzerine Humeyni, Bursa'ya geldi.
Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil de onu takip etti!
Humeyni'nin son ve kalıcı adresi Paris'ti... İran petrolleri üzerinde tek hakim olan Amerika, başına gelecekleri bilmiyordu! 1 Şubat 1979 günü Humeyni, Paris'ten kalkan bir uçakla Tahran'a indiğinde yıkılan ŞAH değil Washington'du! İslam darbesinin arkasında Fransa ve Avrupa desteği vardı.
Ruslar da göz yummuştu! İşte Türkiye'nin 30 yıldır içinde bulunduğu sıkıntı da o zaman başladı... Amerika, İran petrollerini kaybedince paniğe kapıldı. Çünkü İran, Türkiye gibi değildi. İslami rejimi ihraç için çalışıyordu. İran'ın bölgeye taşıyacağı iktidarların tek ortak noktası Amerikan karşıtı olmasıydı! Humeyni'yi iktidara getiren Avrupa, bunu istiyordu! Zaten BAAS rejimlerini yaşatanlar da İran gibi Amerika karşıtıydı!
Aslında Avrupa ve Amerika savaşıyor kullanılanlar Müslümanlar oluyordu! İşte tam o günlerde temeli atılan PKK terör örgütü, yeşermeye başlamıştı. Yani Amerika bölgeden silinme tehlikesi yaşarken, bütün olayların dışında kalmaya çaba gösteren Türkiye ateşin içine çekiliyordu. Petrol ve gaz merkezinden uzak kalacak Amerika'nın uzun vadede ayakta kalma şansı hiç yoktu! Bu kozu eline geçiren Avrupa'nın rakibini yenmesi kaçınılmazdı! Hem enerji kaynakları, hem ulaşım yolları sadece Avrupa'ya hizmet ediyordu! Çünkü oralarda Avrupa'nın seçtiği insanlar işbaşındaydı!
Çaresiz kalan Amerika, Tahran'daki ABD Büyükelçiliği baskınından sonra paniğe kapıldı. Saddam'ı kışkırtıp, Humeyni'ye savaş ilan etmesini sağladı! Irak ve İran tam 8 yıl savaştı! Amerika, Saddam üzerinden Şİİ KALKANINIkırmak istiyordu. Planları 25-30 yıllık olduğu için Saddam bunu göremiyordu.
Görmeyi bırakın Avrupa-ABD arasındaki çekişmeden nemalanmayı düşünüyordu... Amerika ise enerji geçişleri ile petrol fiyatlarının elinde olmasını istiyordu.
Bu nedenle düne kadar kullandığı Saddam'a 1991'de saldırmaktan çekinmedi. İşgal mümkünken vazgeçildi.
Bu büyük oyunun bir parçasıydı! Saddam "hayatta kaldım" diyerek, önce ŞİİLER'i ezdi... Alkış geldiğini görünce dönüp KÜRTLER'i haşladı! Oysa Amerika, "Irak bölünmezse" bölgede kalamayacağını biliyordu!
Bu nedenle Saddam üzerinden Şii, Sünni ve Kürt bölgesi olmak üzere 3 parçalı Irak provası yapıyordu!
Amerika geleceğini Kürtler'e bağlamıştı! Bölgede yönetecekleri bir tek onlar kalmıştı! Diğer bütün unsurlar Avrupa'nın emrindeydi! Ama bir sorun vardı... Kürtler tek başlarına orada yaşayamazdı! Hele Avrupa, petrol ve gazın vanasını asla onlara bırakmazdı. Barzani ve Talabani'nin Avrupa ile arası da hiç fena değildi!
İşte iki güç arasındaki bu mücadele PKK'yı büyüttü!
İki kutup, PKK üzerinden plan yapıp Kürtler'i yönetmek istiyordu! Avrupa terörü göğsünde büyütürken, Türkiye'nin bölünmesine gidecek yolu açık tutuyordu!
Amerika ise sadece Kürtler'in hayatta kalmasını tercih ediyordu. Ve bunun için bölgede en güçlü oldukları Türkiye'de operasyon üzerine operasyon yapıyordu!
PKK'yı ezmek için kolları sıvayan her TÜRK KOMUTAN bu nedenle ölüyordu!
Eşref Bitlis de bunların başında geliyordu!
Ankara, PKK'yı öne süren Avrupa ile PKK'yı bitirmeye çalışanları bitiren Amerika arasında kalmıştı! 'Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal'dı...
Türkiye iki taraftan operasyon yiyor ancak bir çıkış yolu bulamıyordu! Özal bir yol bulsa da ORDU, Irak'ın tamamına girmeyi reddediyor, Avrupa da inanılmaz baskı yapıyordu! Bu nedenle 1993 yılı çözüm isteyenlerin mezarlığıhaline geliyordu! PKK saldırdıkça, asker vurdukça iki halk arasına kan giriyordu!
Ve başkalarının kavgasında, olan iki kardeşe oluyordu!
Silahlar patladığı zaman, akıl yerini duygulara bırakıyor ve kapanmaz yaraların açılıyordu! Ankara çaresizce başına örülen çorabı izlemekten başka bir şey yapamıyordu!
Aslında karşıda PKK değil 7 düvel vardı! Ama ne Türkler, ne Kürtler bunu biliyordu!
Kürtler'i kucaklamak isteyenler Avrupa, PKK'yı bitirmek isteyenler ise Amerika tarafından ortadan kaldırılıyordu! Ve hiçbir suikastın faili bulunamıyordu! Çünkü istihbarat örgütleri taşeronlar üzerinden can yakıyordu. Ne tetiği çekeni, ne de emri vereni bulamayan Ankara, aciz duruma düşürülüyordu! Zaten içeride yabancılara çalışan adam sayısı çok fazla olduğu için HAİN sıkıntısı yaşanmıyordu!
Bu tahterevalli yıllarca sürdü!1 Mart tezkeresiyle Türkiye, Amerika'ya "yanında değiliz" mesajını çok net verdi! Türk devleti, Washington'a"Senin bölgede bizim üzerimizden operasyon yapmana razı olmayız" dedi. Çok acı çekilmesine, çok gözyaşı dökülmesine rağmen DİK duruldu! Bölgeye yerleşecek olan binlerce Amerikan askerinin ŞİİLERİ hedef almasının önü kapatıldı!
İşte bu saatten sonra Amerika'nın aklı başına geldi.
PKK adıyla saldıran istihbaratçılarla bir noktaya gidemeyeceğini anladı! Çünkü her şehit cenazesi milleti birbirine bağlıyordu! Bölünme değil, kenetlenme meydana geliyordu! Ve bu onların ezberini bozuyordu!
Bu yüzden masaya gelmek zorunda kaldılar... İşte Büyük Türkiye kararı da o masada verildi... Sadece KÜRTLERüzerinden konuşulurken, Ankara bütün bölgeyi istedi! Ve aldı! Şimdi bu nedenle ırk, din, mezhep yani ne kadar farklılık varsa hepsini kucaklamak istiyor!
Hem Araplar'ı, hem Kürtler'i sarmak için uğraşıyor!
Bölgede liderliğe oynuyor! Kürtler'i almazsa, onların Kürtler üzerinden toprak alacağını biliyor! İşte Büyük Türkiye bu nedenle sadece bu topraklarda yaşayanların kazanacağı bir proje... Bu devlet nasıl "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e" geçme kararı verdiyse, şimdi de "Cumhuriyet'ten, Büyük Cumhuriyet'e" rotası üzerinde hızla yol alıyor! Haliyle sancı ve korkunun olması doğal! Ama vites yükseltilmezse büyümeyi bırakın küçülme kaçınılmaz! 30 yıl süren terörü, çekilen acıları, gözü yaşlı anaları, bu vatan için toprağa düşen yiğitleri bir kenara atmak mümkün değil. Bu nedenle duygu değil akıl devreye girmeli... Çünkü kalbimizin nasıl çarptığı belli! Çok seçeneğimiz yok!
Siz olsaydınız ne yapardınız?

Hiç yorum yok: