20 Aralık 2012 Perşembe

OSMANLI DEVLETİ'NDE JÖN TÜRK HAREKETİNİN BAŞLAMASI VE ETKİLERİ Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK


OSMANLI DEVLETİ'NDE JÖN TÜRK
HAREKETİNİN BAŞLAMASI VE ETKİLERİ
Yrd. Doç. Dr. Durdu Mehmet BURAK*


GİRİŞ













Jön Türkler: Osmanlı Devleti içinde 19. yüzyılın ikinci yarısında
Meşruti bir temele dayalı bir sistem kurmak, Kanun-i Esasi
ilanıyla da serbest seçimlere gitmek ve böylece oluşturulacak meclise,
ülke geleceğini teslim etmek gibi fikirlerle yola çıkan, hedef
olarak batı örnekliğini seçen Osmanlı aydınlarının ortak adıdır. Bu
isim ilk olarak Mustafa Fazıl Paşa'nın yayınladığı bir arizada kullanılmış
ve sonradan Namık Kemal ve Ali Suavi tarafından Yeni Osmanlılar
karşılığı olarak benimsenmiştir. Ayrıca, I. ve II. Meşrutiyet
dönemlerinde de bütün ihtilalciler için bu isim kullanılmıştır.

Jön Türk hareketi, Osmanlı tarihinin son kesitinde en önemli
sosyal ve siyasal harekettir. Belki de Osmanlı tarihinde böyle bir
orijinallik ve tipiklik az rastlanan bir örnektir. Jön Türkler'den İttihat
ve Terakki 'ye uzanan yolda Osmanlı temelinden sarsılmıştır.
Kuruluş ve başlangıç noktaları ile sonuçları farklı neticeler doğuran
hareket, hem bir felaket hem de geleceği etkileyen bir kaosa dönüşmüştür.
Tarihimizde Jön Türkler konusu, aydınlanmamış, karanlık yönleriyle
hala önemini ve ilgi çekme özelliğini korumaktadır. Jön
Türklerin Türk tarihine damgasını vurdukları 1890-1918 yılları arası,
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün hızlanıp tamamlandığı
bir dönem olmuştur. Bir çöküşün yanında, bir kuruluşun oluşumunun
temel izahları, bu dönem içinde yatmaktadır. Bu bakımdan, adı

geçen çöküş ve kuruluşu iyi anlamak için 1890- 1918 zaman dilimindeki
olayların gerçek anlamda bilinmesi ve izahı gerekmektedir.
Jön Türkler üzerine yazılmış yüzlerce eser mevcuttur. Şu ana
kadar altmışın üzerinde incelediğim kaynak eserlerde Jön Türk hareketlerini
daha iyi anlayabilmek için dönemin gelişen hadiselerini
de inceleme lüzumunu hissettim. Bu bakımdan üzerinde yüzlerce
sayfa yazılabilecek Jön Türk dönemi öncesi ve sonrasını kendi anladığım
kadarıyla özetlemeye çalıştım.

1- Kanun-i Esasi (I. Meşrutiyet)

Tanzimat döneminde çıkarılan fermanlarla kabul edilen tabii
haklar ve yükümlülükler giderek unutulmuş, istibdat devirlerine has
keyfi ve takdiri idare tekrar başlamıştır. Padişah Abdülaziz memurlan
sürgün etme hastalığına tutulmuş, büyük memuriyetler rüşvet
karşılığı dağıtılır olmuştur 1.

Yönetimin bu keyfi ve mutlakıyetçi tutumuna, Avrupa ekolünde
yetişen bazı aydınlar karşı çıkmaya başladılar; bunlar "Genç Osmanlılar"
adı verilen bir grup aydındır. Bu zümre içinde Ali Suavi,
Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Agah Efendi gibi isimler bulunuyordu.
Genç Osmanlılar Avrupa ve İstanbul'da çıkardıkları "Ulum"
ve "İbret" gibi gazetelerde insan hakları, eşitlik, hürriyet, adalet, vatan
sevgisi, meşrutiyet, meclis sistemi, anayasal sistem vs. gibi konulan
işliyorlardı. Bu grubun idare kademelerinde de destekçiler
vardı. Bunların başında Mithat Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Mütercim
Rüştü Paşa gibi kişiler bulunuyordu. Aynca hürriyet ve meşrutiyet
fikirleri küçük ve büyük memurlarla subaylar, mühendishane ve tıbbiye
öğrencileri arasında da geniş yankılar buluyordu.

Öte yandan ekonomi de iyice bozulmuştur. Batılı devletler ile
ilk borç anlaşması 4 Ağustos 1854 tarihinde yapılmış ki bundan ancak
100 yıl sonra, 25 Mayıs 1954'te kurtulacaktık.


Bu arada siyası yapı da günden güne kötüleşmekteydi. Rumeli'de
çıkan isyanları (Sırp ve Bulgar İsyanlarını) bastırmak için kuvvet
kullanan Osmanlı Devleti 'ne Avrupalı devletler karşı çıkmaya
başladılar. Bunların amaçları, Osmanlı uyruğundaki gayrimüslimleri
korumak bahanesiyle devletin iç işlerine karışmaktı. Esasen onların
gerçek hedefleri imparatorluğun yönetimine doğrudan müdahale
etmek, bu imparatorluğu parçalayıp bölüşmek idi.

Osmanlı Devleti'ne karşı büyük devletlerin uyguladıkları müdahaleci
politika yanında büyük devletlerden her türlü yardımı alan
gayrimüslimlerin kendi devletlerini kurmak için çıkardıkları isyanlar
karşısında Osmanlı ordularının erimeleri, Osmanlı hariciyesinin
başarısız ve hükümetin de aciz kalması, bir kısım aydınlarda, devleti
kurtarmak için meşrutiyet rejiminin benimsenmesi görüşünün
yerleşmesine yol açtı2•

Bu sırada dış bunalım boyutları büyümekteydi. Ayaklanan Sırp
ve Karadağlıları Osmanlı kuvvetleri Aleksinaç'da hezimete uğratınca
duruma Rusya müdahale etti. İngiltere Osmanlı'dan yana bir
ağırlık koymayınca Babıali çaresiz Rus isteklerine boyun eğip mütareke
yaptı. İngiltere, Rusların tek başına işleri çözme isteğine tepki
gösterdiğinden, Balkan sorunlarının uluslararası bir konferansta
görüşülmesini önerdi3•

Böylece, Osmanlı tebaasındaki Müslüman olmayan unsurlara
tanınacak hak ve imtiyazları incelemek üzere İstanbul' da bir konferans
toplanmasına karar verildi. İşte bu konferansa iştirak eden yabancı
devlet mümessillerini tatmin etmek ve gayrimüslim tebaanın
hakları konusunda bu ülkelere garanti vermek için, bir esas teşkilat
kanununun ilanı ve meşrutiyet rejiminin kabulü, Mithat Paşa ve arkadaşları
tarafından isabetli bir tedbir olarak kabul edilmiştir.

a. Hazırlanışı

Padişah Abdülaziz'in Mayıs 1876'daki talebe hareketleri sonrasında
kerhen işbaşına getirdiği Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa,

Serasker Hüseyin Avni Paşa, Şeyhülislam Hayrullah Efendi ve
Devlet Bakanı Mithat Paşa aslında padişaha ve onun istibdat yönetimine
karşı ve meşrutiyet taraftarı idiler. Nitekim bu grubun organize
hareketi ile 30 Mayıs 1876 da Abdülaziz tahttan zorla indirildi.
Yerine V. Murat tahta çıkarıldı. Bu padişahın akli rahatsızlığı vardı
ve o da 31 Ağustos'ta tahttan indirilip, yerine meşrutiyeti ilan etme
konusunda olumlu görüşleri bulunan II. Abdülhamit tahta çıkarıldı.
II. Abdülhamit tahta geçtikten sonra bu görüşünü tahakkuk ettirmek
için önce ayak sürdüyse de saltanatın geleceğini düşündüğü için,
Kanun-i Esasi'nin hazırlanması konusunda 26 Eylül'de bir Meşveret
topladı. 8 Ekim tarihinde de kanunu hazırlama işini Mithat
Paşa'nın başkanlığında kurulan bir komisyona tevdi etti. 28 kişiden
oluşan bu komisyon, yapılan görüşmeler sonunda kabul edilen metin
23 Aralık 1876 tarihinde yapılan bir törenle ilan edildi. Bu tarihten
üç gün önce Mithat Paşa, istifa eden M. Rüştü Paşa'nın yerine
sadrazamlığa getirilmişti.

Kanun-i Esasi 'nin ilanı halk tarafından sevinçle karşılandı,
özellikle gayrimüslimler bu gelişmeden memnun idiler. Çok geçmeden
padişah ile sadrazam Mithat Paşa arasında yetki paylaşımı
konusunda ihtilaflar ortaya çıktı. Yeni sistemden memnun olmayan
kesimler de bu anlaşmazlıkları körüklüyorlardı.

Anayasa'nın yapıcıları kısa sürede tasfiye edildiler. Mithat Paşa
önce görevinden azledildi. Ardından yargılanarak idama mahkum
edildi; cezası müebbet hapse çevrilerek Taif'e sürgüne gönderildi.
ilk Osmanlı parlamentosu 19 Mart 1877 günü açıldı. Meclis-i
Umumi'nin ikinci toplantısı 13 Aralık 1877- 14 Şubat 1878 tarihleri
arasında yapıldı. Meclisin eleştirici ve denetleyici tutumu padişahı
oldukça tedirgin etti. Bu sırada Rus orduları da Yeşilköy'e kadar
yaklaşmışlardı. Abdülhamit muhtemel bir darbeden korkuyordu ve
olağanüstü durumu bahane ederek Kanun-i Esasi'nin 7. maddesine
dayanıp meclisi tatil etti.

Böylece tatile sokulan ve bir daha toplantıya çağrılmayan Meclis-i
 Umumi'nin ortadan kalkmasından sonra Kanun-i Esasi, hukuken
değilse bile fiilen hükümsüz duruma düştü. Bu tarihten sonra
Osmanlı Devleti, Abdülhamit'in 30 yıl sürecek mutlakıyetçi yönetimine
sahne olacaktır.

Sultan II. Abdülhamit'in Meclis-i Mebusan'ı kapatıp, Kanun-i
Esasi'yi rafa kaldırması, Meşrutiyet taraftarı Yeni Osmanlılar ve
onları destekleyen İngilizlerin düşmanlığını üzerine çekmişti, Yeni
Osmanlı-İngiliz işbirliği, ilk fırsatta Sultan'ı iktidardan uzaklaştırarak
yerine hastalıktan kurtulduğu ileri sürülen V. Muratı yeniden
getirmek istiyordu. Bu uğurda Aziz Bey-Skalyeri Komitesi ve Ali
Suavi Bey tarafından iki ihtilal girişiminde bulunulmuş, fakat başarılı
olunamamıştı. Bu olaylar, II. Abdülhamit'i İngilizlere iyice düşman
etmişti. Ayrıca, İngilizlerin Berlin Antlaşması'nın arefesinde
sultana baskı yaparak Kıbrıs'a yerleşmeleri, adı geçen antlaşmayı
müteakip Ermenilerle ilgili ıslahatların şampiyonu kesilmeleri,
1881'de Mısır'ı işgalleri daha da artmıştı4•

Fransa'nın 1870'te Almanya'ya yenilmesi ve ondan intikam almak
uğrunda Türkiye'nin ezeli düşmanı Rusya'ya yaklaşması, politikasının
Türkiye aleyhine değişmesine başlangıç teşkil ediyordu.
1882'de Tunus'un işgali Fransa ile sultanın arasındaki gerginliği
tırmandırıyordu.

Bu gelişmeler karşısında II. Abdülhamitin Almanya'ya yaklaştığını,
bunun ilk belirtisi olarak, Osmanlı ordusunu ıslah için
1883'te Almanya'dan ilk askeri heyeti getirttiğini görüyoruz. Alman
İmparatoru II. Wilhelm'in 1888'de Türkiye'yi ziyareti, Bağdat
Demiryolu imtiyazının Almanlara verilmesi ve 1890'da Türk-Alman
Ticaret Antlaşması Sultan Abdülhamit'in Almanya'ya yaklaştığını
açık olarak gösteriyordu. Almanya'nın gittikçe güçlenmesi,
İngiltere ve Fransa'yı tedirgin etmişti. Hele İngiltere, Sultan'ın Almanya'ya
yaklaşmasından büsbütün rahatsız olmuş, onu güç durumlara
düşürmek için 1890'lı yıllarda Doğu Anadolu'da Ermeni
isyanlarını başlatmış, Türkiye'yi paylaşmak ve sultanı devirmek
için Rus çarına bile teklifte bulunmuştu. Bu sırada Rusya,
Türkiye'nin birinci düşmanı olmaktan çıkmış, onun yerini İngiltere almıştı5•

II. Abdülhamit'in 1878'de Meclis'i Mebusan'ı kapattığı günden
beri dağınık olan Jön Türk hareketinin birden bire derlenip toparlanmaya
ve teşkilatlanmaya başladığı görüldü. "Jön Türklük ne
idi? Tarih devrelerini sıkı bir dikkatle tasnif etmek isteyen bir tarihçiye
göre: Berlin Muahedesi'nin yaralarını kapattıktan sonra, kendine
göre bir siyaset tutan ve bir idare usulü kuran Sultan Abdülhamit-
i Sani'ye karşı İstanbul'un yüksek mekteplerinde ve sonra Paris'te
bir zümre tarafından girişiImiş muhalefet idi 6." Şimdi, meşrutiyeti
yeniden yürürlüğe koymak uğrunda Sultan II. Abdülhamit'le
mücadelede Yeni Osmanlıların yerini, onların uzantıları olan "Jön
Türkler" alıyorlardı. Kendilerine Batı'da Fransızca tabirle "Jeune-Tures",
Türkçe'ye uyarlanışı ile "Jön Türkler" denilen bunların bu
unvanı, "1830 tarihine doğru Fransa'da Jeune-France, İtalya'da
Jeune-Italie, Almanya'da Jeune-Allemange, İngiltere'de Jeune-Angleterre
adı altında politika ve edebiyatta ifrat taraftarı bazı gençlerin
teşkil ettikleri gizli cemiyetlerin unvanını taklit ederek alındığı
anlaşılıyor"7. Sonunda, Jön Türklerin büyük bir kısmını içinde toplayacak
olan İttihat ve Terakki cemiyeti 19. yüzyıl ıslahat hareketlerinin
ve özellikle Genç Osmanlıların 'Yeni Osmanlılar' çizgisinde
bir uzantıdan ibaretti. İttihatçılar da Genç Osmanlılar gibi yalnızca
İmparatorluğun nasıl kurtulacağı sorunu ile ilgilenmişlerdi. Temelde
Jön Türkler, 1860-1870 yıllarında Genç Osmanlıların getirdikleri
çözüm yolundan başka bir yol bulmuş değillerdi. Bu da, Meşruti
bir hükümet kurarak Padişah'ın yetkisini kısıtlamak ve azınlıklara
kanun önünde eşitlik tanıyarak, onların isteklerini yerine getirmekti8•


II. Meşrutiyetin İlanından Önceki Gelişmeler

II. Meşrutiyet'in doğumunu hazırlayan ana etken, Abdülhamit
rejimine karşı yürütülen muhalefettir. Aslında bu baskıcı yönetim
kendi kendini ve devleti ayakta tutabilmek için "kurumsal modernleşme"
ye önem vermiş, askeri ve sivil eğitim alanında bir takım girişimlerde
bulunmak zorunda kalmıştı. işte gerek bu kurumlarda ve
gerekse aydınlar arasında giderek birtakım ilerici fikirler filizlenmeye
başladı.

a. İttihad-ı Osmani

Sultan II. Abdülhamit'e muhalefet olarak doğan ilk Jön Türk
teşkilatının adı "ittihad-ı OsmaNiye Cemiyeti" olmuştu. Bu girişim,
tam bir teşkilat özelliği taşımamasına rağmen, Jön Türklerin
 teşkilatlanmasına bir başlangıç olarak değerlendirilmiştir. Temmuz 1908
Jön Türk ihtilali'nin tarihini yazan Cevri'ye göre, "Sultan'ın zulmüne
karşı hareket ancak Mekteb-i li talebeleri (Üniversite talebeleri)
arasından çıkabilirdi. Bu uğurda ilk teşebbüs, Mekteb-i Askeriye'de
vücut bulmuştu. Burada tahsil gören beş talebe, 1889 yılından beri
hükümetin suistimallerini, halkın istibdat ve mezalim altında inlediğini
görmüşler, hissetmişlerdir. Hükümet-i İstibdadiye'yi teşkil
eden heyete karşı, Konyalı Hikmet Emin, Diyarbakırlı İshak Sukuti,
Ohrili İbrahim Etem (Temo), Arapkirli Abdullah Cevdet, Kafkasyalı
Mehmet Reşit ismini taşıyan bu beş arkadaş 1890'da birkaç sene
sonra "İttihat ve Terakki" ismini alan "İttihad-ı Osmani Cemiyeti"nin
temelini attılar9•

İbrahim Temo, İttihad-ı Osmani Cemiyeti'ni kuran beş kişinin
lideri durumundaydı. Cemiyetin gizlilik esasları Masonluk'taki gizlilik
geleneklerine benziyordu. İbrahim Temo, Brindizi ve Napoli'de
bulunmuş, Farmason localarını ziyaret ederek, İtalyan Masonları
Teşkilatı tarihi ve bunların örgütlenme biçimleri üzerine geniş
bilgi toplamıştı 10. Temo, tatil aylarında Arnavut1uk'a vapurla gidip

gelirken birkaç defa İtalya'ya uğramış, Napoli'de bir Karborani
Kulübü'nü gezmiş ve Brindizi'deki mason locasına kaydedilmiştir.

b. Jön Türkler

Abdülhamit'in hürriyetleri birer birer yok edip 1877'den sonra
Kanun-i Esasi'yi de yürürlükten kaldırması üzerine önce imparatorluk
sınırları içinde, sonraları dış memleketlerde gizli cemiyetler kuruldu;
zamanla bunlar Jön Türkler adıyla tanındı. İbrahim Temo'nun
başkanlığını yaptığı bu cemiyetin başlıca maksatları 1876
Anayasası'nı tekrar yürürlüğe koydurtmaktı. İbrahim Temo'nun
kurduğu gizli bir derneği örnek alarak Ahmet Rıza Bey, Paris'te
1889 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni kurdu11

Ahmet Rıza Bey'in cemiyeti 1906'da Selanik'te subay ve devlet
memurlarından bir grubun kurmuş olduğu Osmanlı HürriyetCemiyeti
ile birleşerek kuvvetlendi. Bu birleşmeyi hem Hristiyanlar
hem de Müslümanlar destekliyordu. Hristiyan azınlıklar kurulacak
meşruti idare sayesinde milli bağımsızlıklarını kazanmak ümidi ile
İttihat ve Terakki 'yi destekliyorlardı. 1908 hareketi arefesinde bütün
Jön Türk kurumları iki amaç üzerinde birleşmiş oluyorlardı:
Sultan Abdülhamit'in zorba kurallarını frenlemek, Kanun-i Esasi'yi
tekrar yürürlüğe koymak ve Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğünü
korumaktı12.Bu amaç 23 Temmuz 1908'de kısmen de olsa
Sultan Abdülhamit tarafından gerçekleştirildi. Bu tarih İkinci Meşrutiyet'
in başlangıcını gösterir.13

Aydınlar nihayet su1tanı saf dışı etmişlerdi ve ordu, sadece askeıi
ve teknik alanda değil, fakat siyası alandaki ıslahat hamlesinde
de kendini göstermeye başlamıştı. İktidarı ele geçiren bu aydınlar
zümresi Osmanlı İmparatorluğu'nda on dokuzuncu yüzyılın sonlarında
meydana gelmeye başlayan alt-orta sınıftan gelme idi. Genç

Türklerin en meşhurlarından Talat Paşa mütevazı bir aileden gelme
bir posta memuru idi 14.

1895'ten sonra Jön Türk hareketi içinde bazı gruplar oluştu.
Bunların başında Ahmet Rıza Bey ve 1895 yılında Londra'da çıkartmaya
başladığı "Meşveret" gazetesi gelir. Osmanlılık kavramının
geliştirilmesi, eğitime öncelik verilmesi, hukuk karmaşıklığının
giderilmesi konularına ağırlık verilmiş, Batı'nın emperyalist eğilimlerine
dikkat çekmiş, son zamanlarda askeri elit gücün sivil hayata
da önderlik yapmasını savunmuşlarelır. Bu çizgi "halka rağmen,
halk için" görünümündedir 15.

Diğer bir grup, tarihçi Murat Bey ve 1896'da Mısır'da çıkartmaya
başladığı "Mizan" gazetesidir. Reformların yapılabilmesi için
Avrupa'nın yardımının istenmesini, anayasanın yeniden yürürlüğe
girmesinin yeterli çözüm olmayacağını, parlamento kurumuna gerek
olmadığını, elit kişilerden ibaret bir meclis, Meşveret'in yararlı
olacağını, halkın eğitilinceye kadar yönetime etkin bir şekilde
katılamayacağını savunmuşlardır.

Bir diğer Jön Türk grubu Abdullah Cevdet'tir. 1904 yılında Cenevre'de
çıkardığı "İçtihat" isimli dergi ki cumhuriyet döneminde bile yayınlanmaya
 devam etmiştir. Bu dergi batı kültürü ve laik toplum lehine, anti-monarşist
ve radikal bir çerçevede yayın yapmıştı. Başka bir grup ta Osmanlı
Gazetesi'ni çıkaran muhaliflerdir. Gazetelerinde ihtilal, batı emperyalizmi,
laiklik, padişaha sert eleştiriler gibi konulan işlemişlerdir.

Jön Türk hareketi içinde, etkileri günümüze kadar gelen en
önemli grup Prens Sabahattin 'in düşünceleridir. Abdülhamİt'in kız
kardeşiyle evli Damat Mahmut Paşa'nın oğlu olan Prens Sabahattin,
imparatorlukta ademi merkeziyetçi bir idare kurup ferdi teşebbüsü
teşvik etmek ve aydınların devlet memuriyeti yerine verimli işlere
girmesini sağlamak suretiyle imparatorluk yapısını baştan aşağı
değiştirmeyi tasarlıyordu16. Bu itibarla bütün etnik grupların bu saltçı
düzene karşı savaşmalarını istiyordu.

Bu dağınık "Jön Türk" hareketini bir merkezde toplamak ve
müşterek bir program çizmek amacıyla 4 Şubat 1902 günü Paris'te
bir toplantı yapıldı. Abdülhamit'i devirmek için yapılacak ihtilale
ordunun katılıp katılmaması ve yabancı desteği sağlanıp sağlanmaması
konusunda temel düşünce ayrılıkları, bu toplantıda iki ana grubun
oluşmasına yol açtı. Prens Sabahattin'in iş başında olduğu
grup, ordu ve dış yardımın ihtilale müdahalesini istiyorlardı. Bunlara
"Müdahaleci Grup" adı verildi17• Bunlar ana teşkilattan ayrılarak
"Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti"ni kurdular. Ahmet
Rıza Bey'in başında bulunduğu ve aykırı görüşü savunan grup
ise cemiyetin adını "Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti" şeklinde
değiştirdi. Bundan böyle Jön Türklerin en ileri gelen teşekkülü oldu.

c. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti

1906 Eylül'ünde Selanik'te çoğunluğu 3. Ordu subaylarından
oluşan 10 kişi tarafından kurulan bir cemiyettir. Cemiyet silahlı
kuvvetler çevresinde hızla yayılmış, asker ve sivil üyeleri artmış,
gizli ve ihtilalci bir güç olmuştur. Paris'tekiler ülke içinde oluşan bu
cemiyetin gelişmesine seyirci kalmışlar ve bir müddet sonra onunla
ilgilenme gereğini duymuşlardır'18.

1908' deki devrimin asıl gerçekleştiricisi bu cemiyetin kadroları
olacaktır. Genel ve ortak özelliği, çoğunlukla Türk, genç asker ya
da mülki memur ve "mektepli" olmalarıdır. İdeolojileri ise liberal,
reformist ve ulusçu yönleriyle klasik burjuva nitelikler gösteriyordul9•

d. Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti

Ahmet Rıza Bey'in Avrupa'da başını çektiği Osmanlı İttihat ve
Terakki Cemiyeti ile Makedonya'da örgütlenmiş bulunan Osmanlı

Hürriyet Cemiyeti 1907 yılında "Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti"
adı altında birleştiler.

III. Meşrutiyet'in Hazırlanışı ve İlanı

20. Yüzyılın başlarında Osmanlı aydınlarına meşrutiyetin yeniden
ilanı konusunda cesaret ve teşvik sağlayan iki olay vardır. Birincisi,
1905 yılında Uzak Doğu'da Rusya'nın Japonya'ya yenilmesidir.
Bir Asya Devleti olan meşrutiyetle yönetilen Japonya'nın bir
batılı devleti yenmesi, meşruti bir idare sayesinde Osmanlı
İmparatorluğu'nun da aynı başarıyı gösterebileceği umudunu Osmanlı
aydınında yaratmıştır. Diğer olay, İran' daki meşrutiyet hareketidir. Bu
ise; Müslüman bir ülkede halkın, hükümdarından anayasal bir belge
koparabildiğinin ve Kur'an'nın anayasal bir rejime engel olmadığının
göstergesi olmuştur.

Jön Türk hareketinin ikinci kongresi 29 Aralık 1907'de Paris' te
toplandı. Yirmi oturum süren kongre sonunda üç noktada anlaşma
sağlandı: Padişahı tahttan feragate zorlamak, tüm Osmanlılar için
eşitlik ve özgürlük temeline dayalı bir parlamento kurmak, bu
amaçlara ulaşıcı yol ve politikaları tespit için sürekli bir komite kurmak.20
Bu maksatla, genel ayaklanma, silahlı ve silahsız direnme
eylemleri, vergi ödememe, ordu içinde örgütlenme gibi eylemler
yapılmasına karar alındı.

Bu kararlar doğrultusunda özellikle Makedonya'da eylemler
başlatıldı. Rumeli 'yi saran toplantı ve mitinglerde halk meşrutiyet
isteğini haykırıyor, Yıldız Sarayı'na bu doğrultuda yüzlerce telgraf
çekiliyordu. 1908 Temmuz'una gelindiğinde İttihat ve Terakki, Rumeli'de
büyük bir çoğunluğa sahip konuma gelmişti.

Meşrutiyet isteği Anadolu'da da kendini belli eylemlerle göstermiştir.
1906'da Kastamonu'da halk, belediye seçimlerini boykot
etmiştir. 1907'de Erzurum'da "Can Verir" adlı tüccar örgütü, bölge
yöneticilerinin değiştirilmesi ve ağır vergilerin kaldırılması için kitle
eylemleri yapmışlardır 21.


Bardağı taşıran son damla "Reval Buluşması" dır. 9 Haziran
1908'de Finlandiya Körfezi'ndeki Reval Limanı'nda İngiltere Kralı
ile Rus çarı bir araya geldiler. Yaptıkları görüşmeden sızan sonuçlara
göre, Osmanlı toprakları yeniden paylaşılacak, Rumeli parçalanacak,
padişah ise ordularını göndermeyerek bu duruma boyun eğecekti22•
İttihat ve Terakki açısından bu, asla kabul edilemez bir durumdu.
Bu bulanık hava içinde 3 Temmuz 1908 günü Kolağası (yüzbaşı)
Niyazi Bey, askerleri ve sivil fedailerden oluşan 400 kişilik grubuyla
Resne'de dağa çıktı. Anayasa ilan edilmedikçe dağdan inmeyeceğini
bildirdi. Makedonya'daki askeri birliklerin da sarayı dinlememesi
ve saraydan yollanan askeri' birliklerin başarısızlığı, halka
güven verdi. 20 Temmuz'da Manastır'lı Müslüman halk meşrutiyet
istediklerini söyleyerek ayaklandı. Aynı gün binbaşı Enver Bey, Niyazi
Bey'e katıldı23• Makedonya'da artık sarayın sözü geçmiyordu.
Bu arada saraya, Kanun-i Esasi'nin yeniden ilanı ve bir millet meclisinin
toplanmasını isteyen yüzlerce telgraf geliyordu. Nihayet 23
Temmuz 1908 günü, Manastır'da Binbaşı Vehip Bey, İttihat ve Terakki'nin
Meşrutiyet'i ilan ettiğini bildirdi. Bu gelişmeler karşısında
çaresiz kalan Abdülhamit 24 Temmuz 1908 günü Kanun-i Esasi'yi
(Anayasa'yı) tekrar yürürlüğe koyarak- bu anlama gelen Meclis-
i Vükela mazbatasını onaylayarak- Meşrutiyet'i resmen ilan etti.
Böylece Abdülhamit'in 30 yıl süren istibdat rejimi sona ermiş oluyordu24•

1. Meşrutiyet'in Kapsamı ve Niteliği

II. Meşrutiyet, Kanun-i Esasi'nin yeniden yürürlüğe konmasıdır.
Yani oniki bölüm ve 119 maddeden ibaret 1876 Anayasa'sı yeniden
işlerlik kazanmıştır. Ancak II. Meşrutiyet, bir saray darbesi
veya toplumun üst tabakalarının bir eseri olmayıp, geniş bir toplumsal
tabana oturan, kadro ve kitle dayanaklarını (askerler, aydınlar,

serbest meslek sahipleri, tüccar vb. gibi) orta sınıflarda bulunan bir
harekettir.

Öte yandan II. Meşrutiyet, köklü ve uzun birikimlere dayanan
bir hareket olması kadar, kansız ve barışçı bir şekilde gerçekleşmiş
olmasıyla da dikkati çeker. Baskıcı yönetimden meşrutiyete geçiş
bir uzlaşmayla olabilmiştir. Padişah meşrutiyete rıza göstermekte,
karşısındaki güçler de onun tahtta kalmasını kabullenmektedir.
Bu hareket, imparatorluktaki Türk ve Türk olmayan unsurların
demokratik ve liberal bir anlaşma zemini içinde giriştikleri ilk ve
son harekettir. Ön plandaki ideoloji "Osmanlıcılık" tır. İmparatorluğu
dış müdahalelerden koruma ve bütünlüğü sürdürme güdüsü içinde,
hürriyet, eşitlik, kardeşlik ve adalet ilkelerine dayanan bir meşruluk
anlayışı egemendir25•

2. Uygulama

Abdülhamit II. Meşrutiyet'i ilan ettiği gün Meclis-i Mebusan'ın
yeniden açılmasına karar verildiğini de bir "İrade-i Seniye"
ile açıklamıştı. 1 Ağustos günü de çıkarttığı bir Hatt-ı Hümayun ile
"Kanun-i Esasi'nin anayasal çerçevesini" çizmiştir. Bu arada İttihat
ve Terakki'nin isteği doğrultusunda kabine değişikliği- özellikle
harbiye ve Bahriye Nazırları- yapılmış. Sait Paşa sadrazamlığa getirilmiştir.
Eylül ayında Liberal ağırlıklı "Osmanlı Ahrar Fırkası" kuruldu.
İttihat ve Terakki ise hala "Cemiyet" statüsünde, merkezi Selanik'te
ancak en etkili siyası güç durumundadır.

a. Seçimlerin Yapılması ve Meclis-i Mebusan'ın Açılışı:

Yeni Meşrutiyet'in ilk seçimleri i. Meşrutiyet döneminde çıkartılan
bir seçim kanununun 30 yıl sonra padişahça onanmasından
sonra ve bu geçici kanun çerçevesinde yapılacaktı. İttihat ve Terakki
bir siyasal parti olmamasına rağmen en örgütlü, en popüler ve ordu
desteğine sahip tek güç olduğundan seçimlerde başrolü oynadı.
Seçimlere bu cemiyetin desteklediği adaylar ile Osmanlı Ahrar Fırkası
ve az sayıda bağımsız aday katıldı.

Seçimler 1908 yılı Kasım sonu ile Aralık başında yapıldı. 285
kişilik mecliste İttihat ve Terakki 160 Türk ve Arap milletvekilinin
meclise girmesini sağlayıp çoğunluğu ele geçirdi. Mecliste ayrıca
27 Arnavut, 26 Rum, 14 ermeni, 10 Slav ve 4 Musevi milletvekili
bulunuyordu 26. Muhalif "Ahrar" partisi meclise sadece 1 üye gönderebilmişti
.
Meclis-i Mebusan 17 Aralık 1908 günü Padişah'ın bir nutkuyla
açıldı. Meclis Başkanlığı'na İttihatçı Ahmet Rıza Bey getirildi.
Gerçi "İttihat ve Terakki" kendisini haHi, "Cemiyet" olarak nitelendiriyordu
ama, cemiyetin gizli merkez komitesi bütün siyasal faaliyetleri
kontrol ediyordu. Bununla beraber Meclis'te çoğunluğa sahip
olmasına rağmen, hükümet içerisinde bir temsilcisi yoktu. Zamanla
İttihatçılar ile Sadrazam Kamil Paşa'nın arası açıldı. Kamil
Paşa seçimlerde Ahrar Partisi'nden aday olmuş, ama kazanamamıştı.
Paşa'nın İttihatçıları devlet işlerinden ve orduyu da politikadan
uzaklaştırmak amacıyla yaptığı tasarruflar üzerine, bazı vekiller istifa
ettiler, İttihatçı basın da kendisine karşı muhalefete başladı. Bir
grup mebus, sadrazamı hesap vermek üzere meclise çağırdılar, gelmeyince
de 13/14 Şubat 1909 günü, 8'e karşı 198 oyla kendisine
güvensizlik oyu verdiler. Hükümet istifa etti, padişah Hüseyin Hilmi
Paşa'yı sadrazamlığa atadı.

Öte yandan, cemiyetin tahakküm ve gizliliğin yanı sıra cemiyet
üyelerinin kötü hareketlerinin sebep olduğu tenkider karşısında cemiyet,
çoğunlukla kendi saflarından ayrılmış olanların kurmuş oldukları
muhalif partileri yok etmeye kalkıştı. İttihat ve Terakki ile
muhalifleri arasındaki gerginlik giderek arttı.

b. 31 Mart Olayı, Hareket Ordusu ve Abdülhamit'in Sonu
Kamil Paşa Hükümetinin güvensizlik oyu aldığı 13 Şubat 1909
ile "31 Mart Olayı" diye bilinen ayaklanmanın başladığı tarih olan
13 Nisan arasında sadece iki ay vardır. Bu süre içerisinde İttihat ve
Terakki ve Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti' ne yönelik muhalefet doruğa
çıkmıştır. Muhalefetin başını İttihat Terakki dışında kalan

Prens Sabahattin ve Mizancı Murat çekmektedirler. Ayrıca batılılaşma
çabalarına karşı çıkan tutucu ve dinci gruplar, ayrılıkçı politika
izleyen (Ermeni, Rum, Bulgar ve Arap) azınlıklar da yönetime
olan muhalefetlerini sertleştirmektedirler. Batılı devletler ise İstanbul'da
genç ve atılgan bir yönetimden ziyade Kamil Paşa da somutlaşan
yoğun ve güçsüz bir hükümet arzu etmektedirler 27

Ayaklanmayı başlatan olay, 6 Nisan günü muhalif gazeteci Hasan
Fehmi'nin öldürülmesidir. Olaydan İttihat ve Terakki sorumlu
tutuldu. 13 Nisan 1909 günü (31 Mart 1325) İstanbul' daki Avcı taburlarının
askerleri "şeriat isteriz" sloganıyla ayaklandılar; aralarında
bakan, mebus ve subayların bulunduğu birçok kişiyi öldürdüler.
İsyancıların başını Derviş Vahdeti ile Volkan Gazetesi çekiyordu.
Askerlerin istekleri doğrultusunda Padişah, Hüseyin Hilmi Paşa'yı
sadrazamlıktan alıp yerine Tevfik Paşa'yı getirdi; Harbiye nazırı ile
1. Ordu Kumandanı da değiştirildi 28

Ayaklanmaya tepki İttihat Terakki'den geldi. Önce Sadarete
çekilen protesto telgrafları ile olay kınandı. Bu arada Mahmut Şevket
Paşa komutasında, isyanı bastırmak için Selanik'te toplanan hareket
ordusu, İstanbul'a yürümeye başladı. 19 Nisan'da Yeşilköy'e
ulaşan ordunun baskısıyla 22 Nisan'da Heyet-i Ayan ile Heyet-i
Mebusan burada toplantıya çağrıldı. Hareket ordusu 24 Nisan'da İstanbul'a
girdi ve ayaklanmayı bastırdı.

27 Nisan günü Meclis-i Mebusan toplandı. Yapılan görüşmeler
sonunda Abdülhamit'in tahttan indirilmesine ve yerine (V. Mehmet
unvanıyla) Reşat Efendi'nin geçirilmesine oy birliğiyle karar verildi.
Abdülhamit Selanik'e gönderildi, sıkıyönetim ilan edildi. Hüseyin
Hilmi Paşa yeniden sadrazamlığa getirildi, kurulan kabineye İttihat
ve Terakki' den birçok üye alındı.

c.1909 Anayasa Değişikliği

Ayaklanmanın bastırılmasından ve Abdülhamit'in tahttan indirilmesinden
sonra yeniden toplanan "Meclis-i Umumi" yoğun bir

yasama faaliyetine girişti. Toplantı, basın, çalışma hayatı ve devletin
harcamalarına yönelik pek çok yasa çıkartıldı. Mahkemeler doğrudan
Adliye Nezareti'ne bağlandı; bunlar, "hukuku laikleştirme"
ve "yargı birliği" yaratılması yönünde önemli adımlardır.
Bu meclisin önemli fonksiyonu, 1876 Anayasası'nda meydana
getirdiği değişikliktir. 8 Ağustos 1909 tarihinde çıkartılan bir kanun
ile, 1876 Anayasası'nın 21 maddesi değiştirilmiş, bir madde kaldırılmış,
3 yeni madde eklenmiştir. Değişiklikler esas itibariyle devlet
aygıtının yeniden düzenlenmesine ve kişi hak ve özgürlüklerine yöneliktir.
1909 değişikliğinin en büyük katkısı, monarşinin gerçekten sınırlanmış
olmasıdır. Padişah Anayasaya bağlılık yemini edecek,
sadrazam ve şeyhülislamı atayabilecek, vekilleri ise sadrazam seçecek,
padişah usulen onaylayacaktır. Bakanlar kurulu padişaha değil
meclis önünde sorumlu olacak, padişahın yetkilerini ancak sadrazam
ve ilgili bakanın girişim ve imzasıyla kullanabilecektir. Yani
yürütme yetkisi artık demokratik yapılı bir bakanlar kuruluna kaymaktadır.
Ayrıca padişahın yetkileri yasama lehine de sınırlandırılmıştır.
Özellikle bazı antlaşmaların imzasında Meclis-i Umumi'nin
tasdik şartı getirilmiştir. Ayan ve Mebusan izin almadan yasa
önerme hakkına sahip kılınmış, yasa önerilerinin tasarılaştırılmasında
Şuray-ı Devlet'e danışma şartı kaldırılmıştır.

Padişahın mutlak veto yetkisi taliki veto yetkisine çevrilmiş,
Heyet-i Ayan görüşmelerinin açık olarak yapılması esası getirilmiştir.
Meclisi fesih yetkisi tek başına padişaha verilmemiştir. Bu değişiklikler,
klasik parlamenter hükümet sisteminin Anayasa hukukuna
girmesi demektir.

Kişi hak ve özgürlükleri açısından getirilen değişiklikler de demokratikleşme
yönündedir. Hem cezalandırmalar hem de tutuklamalar
bakımından "yasaya uygunluk" koşulu getirilmiştir. Ünlü
113. madde (padişaha tanınan "sürgüne yollama" yetkisi) metinden
çıkarılmıştır. "Düşünce özgürlüğü" kavramı yoktur, ama basın özgürlüğü
öngörülmüştür. Toplantı ve dernek kurma hakları sağlanmış; ülke
 bütünlüğüne ve meşruti yönetime karşı ve ayrıcalığı savunan
 cemiyetler yasaklanmıştır.

d. Diğer Gelişmeler

i) Kurulan Partiler ve Cemiyetler

II. Meşrutiyet'in ilanında çok büyük rol oynayan İttihat ve Terakki
Cemiyeti, 1908-1913 yılları arasında hükümetleri kontrol
eden egemen bir güçtür. 1913 yılında kendini "siyası fırka" olarak
ilan etmiştir. Bu tarihte başlayan tek parti iktidarını 1. Dünya Savaşı'nın
bitimine (1918) kadar sürdürmüştür.

II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki dışında ve ona muhalif
birçok fırka ve cemiyetler kurulmuştur. Bunlar; Fedakaran-ı
Millet Cemiyeti (kuruluşu Ağustos 1908), Osmanlı Ahrar Fırkası
(14 Eylül 1908), Osmanlı Demokrat Fırkası (6 Şubat 1909), İttihad-
ı Muhammedi Fırkası (5 Nisan 1909), Mutedil Hürriyetperveran
Fırkası (Kasım 1909), Islahat-ı Esasiye Osmaniye Fırkası (1909
yıl sonu), Ahali Fırkası (21 Şubat 1910), Osmanlı Sosyalist Fırkası
(1910) gibi kuruluşlar olup, İttihat ve Terakki'den ayrılan mebuslar
ya da etnik grupların mebuslarınca meydana getirilmişler, ancak etkin
bir muhalefet oluşturamamışlardır. Bunlardan sadece Ahrar Fırkası,
1908 seçimlerinde meclise 1 mebus sokabilmiştir29•

1911 yılında Meşrutiyet bir dönemeçtir. 21 Kasım 1911 de,
çığlaşmış muhalefetin temsilcisi olarak "Hürriyet ve İtilaf Fırkası"
kurulmuştur. Parti başlangıçta 70 kadar mebusu etrafında toplamış,
20 gün sonra İstanbul'da yapılan ara seçimi de bir oy farkla kazanmıştır.
Parti niteliği olmamasına rağmen kuvvetli bir muhalefet grubu
olarak ortaya çıkan ve Temmuz 1912 de hükümeti istifaya zorlayan
"Halaskar Zabitan Grubu"nu da burada zikretmek gerekmektedir.
Bunun, aynı zamanda, İttihatçıların dayandığı bir kurum olan "Ordu"
da ortaya çıkması önemli sonuçtur. 1913 yılında kurulmuş olan
Millf Meşrutiyet Fırkası ise olayların anaforu içinde kaybolmuştur.

1913 yılında başlayan tek parti rejimi Harb-i Umumi yenilgisi
ile kapanacak, 1-5 Kasım 1918 Kasım tarihlerinde son kongresini
yapan İtttihat ve Terakki, "Teceddüt Fırkası"na dönüştüğünü ilan
edecek, liderleri (Talat, Enver ve Cemal Paşa'lar) arkadaşlarıyla
Avrupa'ya kaçacaklardır30•

II. Meşrutiyet döneminde değişik siyasal roller üstlenen birçok
cemiyetler de kurulmuştur. Sayıları pek fazla olmakla birlikte bunların
başında "Mason Locaları" ile İttihat ve Terakki'nin milliyetçi
çizgisine paralel olarak kurulan "Türk Ocağı" gelir. Ayrıca özellikle
Rumeli, Doğu Anadolu ve Arap ülkelerinde kurulan "ayrılıkçı cemiyetler"
bağımsızlık amaçlarını elde edebilmek için terör yöntemlerine
başvurmuşlar, isyancı hareketleri beslemişler, İmparatorluğun
son on yılı hukuki ve fiili çatışmasıyla geçmiştir.

1. Dünya Savaşı'nın mağlubu Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşın
galibi batılı devletlerle 30 Ekim 1918 tarihinde imzaladığı
Mondros Mütarekesi'nden Osmanlı saltanatının kaldırıldığı tarihe
(1 Kasım 1922) kadar geçen bunalımlı döneme "Mütareke Ortamı"
adı verilir. Bu dönem biten bir İmparatorlukla, doğmakta olan yeni
ve milli bir devlet arasındaki ilişkiler açısından yakın tarihimizin en
ilginç devresidir.

Bu dönem milliyetçi eylemlerle, himaye ve manda sorunlarının
birbiriyle çatıştığı bir siyasal kutuplaşma dönemidir. Siyası nitelikli
fırka ve cemiyetlerin sayısı hayli kabarıktır. İstanbul Hükümeti
yabancı devletlerin de etkisiyle, cemiyet hürriyetini geniş çapta sınırlamıştır.
Savaştaki yenilginin tek sorumlusu olarak İttihat ve Terakki
Fırkası görülmekte, bu partinin ezeIi düşmanı ve siyasal kutuplaşmanın
başında yer alan Hürriyet ve İtilaf Fırkası kendisini egemen
görmektedir. Bu parti eyleme fiilen 14 Ocak 1919 tarihinde geçmiş,
yabancı ve işgalci makamlar tarafından da desteklenmiştir. Ne var
ki parti tüm uğraşılarına rağmen iktidar partisi olamayacak, birleştirici
bir rol de oynayamayacaktır.

Parti, Damat Ferit Paşa hükumetlerini desteklemiş, Anadolu'daki
Müdafaa-i Hukukçuları da ittihatçı ve asi ilan etmiş, ancak
içinde oluşan hizipler ve kabineye verilecek üyelerin koltuk kavgası
sebebiyle içinden bölünmeye uğramış, böylece gerçek bir parti hüviyetine
ulaşamamıştır. Hürriyet ve itilafçılar baştan sona İngiliz taraftan
kalmışlar, Anadolu' daki milli harekete şiddetli cephe almışlar,
Anadolu' da çıkan tüm isyanların kışkırtıcısı olmuşlardır. Nihayet
5. Damat Ferit Kabinesi iktidarda iken büyük çoğunluğu itilafçı
olan üyeler tarafından Sevr Antlaşması imzalamıştır. 1922 yılında
İstiklal Savaşı zafere ulaşınca İtilafçılar tarih sahnesinden çekilmiş,
bütün üyeleri yurt dışına kaçmışlardır 31.

Bu dönemde aynca irili ufaklı birçok siyasi parti ve cemiyet
kurulurken, öte yandan memleketin birliğe, sulh ve selamete ihtiyacı
olduğunu düşünenlerce de partiler üstü kuruluşlar (Selamet-i
Amme, Vahdet-i Milliye, Milli Kongre, Müsalemet İttifakı vb. gibi)
oluşturulmuştur.

Bu partilerin başında "Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası"
gelir. İttihat ve Terakki'den istifa eden mebuslar tarafından (parlamento
içinde) 19 Ekim 1918 de kurulmuş, ancak İtttihat Terakki'ye
karşıt bir tutum izlemiş ve 6 Mayıs 1919'da Damat Ferit Paşa hükümetince
kapatılmıştır.

Diğer bir kuruluş "Teceddüt Fırkası" dır. 9 Kasım 1918 de tanınmış
İttihatçılar tarafından ve parlamento içinde kurulmuş, İttihat
ve Terakki'nin tüm mal varlığı da bu partiye geçmiştir. 7 ay kadar
faaliyet gösterdikten sonra 6 Mayıs 1919 da hükümet tarafından kapatılmıştır.
Bu iki fırka üyelerinden bir kısmı yargılanmış, sürgüne
gönderilmiş, bir kısmı da son Osmanlı Meclisi'ne ve TBMM'ne katılmışlardır32.

Bunlardan başka radikal Avam Fırkası (Ekim 1918), Ahali İktisat
Fırkası (Kasım 1918), Selamet-i Osmaniye Fırkası (Aralık
1918), Sosyal Demokrat Fırkası (Aralık 1918), Sulh ve Selamet -i

Osmaniye Fırkası (Ocak 1919), Osmanlı Mesai Fırkası (Ocak
1919), Türkiye Sosyalist Fırkası (20 Şubat 1919), Milli Ahrar Fırkası
(4 Mayıs 1919), Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası (22 Eylül
1919) Milli Türk Fırkası (9 Kanun-ı Evvel 1919), Amele Fırkası
(Ağustos 1920), Türkiye Zürra Fırkası (Kasım 1920) ve Müstakil
Sosyalist Fırkası (Haziran 1922) gibi partiler; Osmanlı Sulh ve Selamet
Cemiyeti, Milli Türk Cemiyeti, Kürdistan Teali Cemiyeti,
Wilson Prensipleri Cemiyeti, Nigehban Cemiyet-i Askeriyesi,
Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti, Osmanlı Çiftçiler
Derneği, Teal-i İslam Cemiyeti, İngiliz Muhipleri Cemiyeti,
Türk Teal-i Cemiyeti, Osmanlı İla-yı Yatan Cemiyeti, Türk-Fransız
Muhipleri Cemiyeti, Tarikat-ı Salahiye Cemiyeti vb. gibi cemiyetler;
Selamet-i Amme Heyeti, Milli Kongre, Yahdet-i Milliye
Heyeti, Müsalemet İttifakı gibi partiler üstü kuruluşlar sayılabilir.

ii) Yapılan seçimler

1908-1919 yılları arasında dört genel seçim (1908, 1912, 1914,
1919) aynca 1911 yılında bir ara seçim yapılmıştır. Bu tarihten itibaren
gerek mecliste ve gerekse basında İttihatçılara karşı giderek
güçlenen muhalefet, 1911 yılı Kasım ayının sonlarında İstanbul'da
yapılan ara seçimde, Hürriyet ve İtilaf fırkası listesinden bir adayı
meclise gönderebilmiştir.

Bu işaret üzerine güçlü ve uslu bir çoğunluğun sağlanması kararına
varan İttihatçılar, Kanun-i Esasi'yi değiştirme istekleri çıkmaza
girince, 18 Ocak 1912'de Meclis'i fesh ettirerek ardından bir
genel seçim yapılmasını sağlamışlardır. Tarihte "sopalı ve dayaklı
seçim" olarak da geçen 1912 seçimleri sonunda, Meclis'e 264 İttihatçı
ve 6 muhalif mebus girmiştir33•

18 Nisan 1912 tarihinde açılan yeni Mecliste, İttihat ve Terakki
yanlısı Mehmet Sait Paşa tarafından oluşturulan kabine 3 ay kadar
görev yaptı. Ancak artan huzursuzluk ve siyasal çalkantılar, Trablusgarp
Savaşı ve Rumeli'deki ayaklanmalar hem hükümeti hem de
İttihat Terakki'yi oldukça yıprattı. Ordu içinde oluşan "Halaskar
Zabitan Grubu" adlı muhalefetin hükümetin istifası, ordunun siyasetten
uzaklaştırılması, adil ve dürüst seçimler yapılması yönündeki
talepleri karşısında hükümet 16 Temmuz'da istifa etti. Yeni hükümet
Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafından kuruldu. Böylece İttihat
ve Terakki'nin ayağı hükümetten kesilmiş oluyordu. Yeni hükümetin
çabalarıyla 4 Ağustos 1912 de Meclisin feshine karar verildi.
Ancak Balkan Savaşı nedeniyle yeni seçimler hemen yapılmadı, savaşın
yenilgiyle sonuçlanması üzerine Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesi
29 Ekim 1912' de çekildi ve yerine Kamil Paşa kabinesi kuruldu.
Üç ay sonra ittihatçı Talat ve Enver Beylerin düzenledikleri
"Babıali baskını" sonucu Kamil Paşa istifa ettirildi (23 Ocak 1913).
Yerine Mahmut Şevket Paşa sadrazam oldu, kurulan yeni kabinede,
büyük çoğunluk ittihatçı idi. 11 Haziran'da Paşa'nın bir suikast sonucu
ölümü üzerine kurulan Prens Sait Halim Paşa kabinesi ise İttihat
ve Terakki'nin kesin iktidarı demek oluyordu. Bu iktidar 1918
sonuna kadar ülkeyi yönetecektir.

1914 genel seçimi bu yılın Mayıs ayında yapılmıştır. Seçime İttihat
ve Terakki tek parti olarak katılmıştır, seçim güdümlüdür ve
"plebist"i andıran bir mahiyettir. Böylece başlayan tek parti yönetimi,
Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra İttihat ve Terakki'nin
dağılması ve 21 Aralık 1918' de meclisin feshi ile noktalanacaktır.
Son seçimler 1919 Aralık ayında yapılmıştır. İttihat ve Terakki
Partisi hukuken fesih edilmiş olduğu halde, fiilen (seçimi kontrol
edecek ve adaylarını kazandıracak kadar) vardır. 12 Ocak 1920 de
Meclis-i Umumi (Osmanlı Parlamentosu) İstanbul'da çalışmalarına
başlamıştır. Bu seçim, çoğunluğu Müdafaa-i Hukukçu bir meclise
vücut vermiştir. Nitekim Meclis Kısa bir süre sonra Misak-ı Milli'
beyannamesini ilan etmiştir. Meclis-i Mebusan'ın varlığı yabancı
devletleri kuşkulandırmış ve onu susturmak için İstanbul'u işgal etmişler
(16 Mart 1920) ve Meclis'i de çalışır durumda basmışlardır.
Bunun üzerine Meclis de Dr. Rıza Nur Bey ve arkadaşlarının verdiği
bir takrir ile birleşimlerini süresiz erteleme kararı almıştır. İşgalci
devletler birçok mebusu tutuklamış, Limni ve Malta adalarına sürgün
etmişledir34•

İktidardaki Damat Ferit Paşa Hükümeti,lI Nisan 1920'de fesih
iradesini yayınlatmak suretiyle Meclis-i Mebusan'ı ortadan kaldırmıştır.
Kısa bir süre sonra Ankara'da olağanüstü yetkilere sahip
Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanacak (23 Nisan 1920), bu meclise
Anadolu' da yapılan seçimlerle belirlenen mebuslar ile İstanbul
Meclis-i Mebusanı'ndan bir kısım üyeler katılacaklardır.
1908-1919 yılları arasındaki bu seçimlerin tümü 1908' de kısmen
değiştirilen "İntihab-ı Mebusan" (Mebus Seçimi) Kanunu'na
göre yapılmıştır. Seçimlerin tümü iki derecelidir (birinci aşamada
seçme ve seçilme hakkına sahip tüm vatandaşlar ikinci seçmenleri
seçer, ikinci aşamada bunlar milletvekillerini seçerlerdi) ve tam anlamıyla
geniş değildir (sadece yirmibeş yaşını geçen erkek vatandaşlarla
belli bir gayri menkule sahip bulunanlar oy kullanabilirdi).
1912 yılında yapılan bir değişiklikle askeri şahısların oy vermeleri
yasaklanmıştı35•

3. Değerlendirmeler

II. Meşrutiyet'in ve 1909 değişikliklerin temel katkısı, egemenlik
hakkı ve bunun kullanılışı bakımındandır. Egemenlik hakkı
"monark" ile "millet" arasında paylaşılmıştır. Egemenliğin kullanılışı
bakımından dönüşüm ise daha büyük ve anlamlıdır. Yasama ve
yürütme padişahtan kopmuş, milleti temsil eden ve yetkileri arttırılmış
bir parlamento, bunun karşısında sorumlu bir bakanlar kurulu
ile yetkileri budanmış ve saygınlığı örselenmiş bir monarktan ortaya
çıkan tablo, gerçekten meşruti-anayasal bir düzene geçildiğini
göstermektedir. Dönemin bir diğer katkısı iktidarın düzenlenişi bakımındandır.
Yasama ve yürütme kuvvetleri arasında yumuşak bir
ayrılık tesis edilmiş, parlamenter rejim yerleşmeye başlamıştır36•

Osmanlı Meclisi'nin 1910 yılına kadar oldukça hür çalıştığı
söylenebilir. Bu tarihten itibaren İttihat Terakki tüm sorunlara sahip
çıkma durumuna gelince gittikçe kabaran muhalefetin boy hedefi
olmuş, ülke hızla kutuplaşmaya sürüklenmiştir. Nihayet muhalif gazetecilerin
öldürülmesi, 31 Mart Olayı, Halaskaran Zabitan Hareketi, Bab-ı Ali Baskını,
sadrazamın öldürülmesi, hükümeti devirme girişimleri, meclislerin feshi,
ordunun aktif politika içine girmesi, Sinop sürgünleri vs. derken İttihatçılar
çok partili rejimi fiilen kaldırmışlar,rejim bu partinin egemenliğine dayanan
tekçi parlamenterizme dönüşmüştür. Bu durum 1918 Ekim'i sonuna kadar devam
etmiş, Mondros Mütarekesi'nden sonra İttihat ve Terakki düzeni
yıkılınca yeniden anarşik bir çoğulculuk başlamıştır. 1920 Mart'ından
sonra parti ve cemiyetlerinden söz edilmez olmuştur37•

Bununla beraber Jön Türkler, en büyük başarısızlığa uğradıkları
alanda en büyük hizmeti görmüşlerdir: Hürriyet mücadelesinde
onların çok partili liberal demokrasi anlayışı daha sonraki kuşaklara
da geçti. İttihat ve Terakki'nin iktidara geçişinin ilk altı ayında bu
sahada kendini gösteren hürriyet, halkın hafızasına yerleşti, daha
sonraki hürriyet ve demokrasi mücadelelerinin ilham kaynağı 01-
du38•

Bu devirde yapılan reformlar küçük olmakla beraber yeni bir
yolun açılmasına yaramıştır. Aile hukuku ile ilgili davaların Şeriat
mahkemelerinden alınarak sivil mahkemelere verilmesi, şer'i mahkemelerinin
Adliye Nezareti'ne bağlanması, birden fazla kadınla evlenmenin sınırlandırılması,
yüksek okullara kız öğrenci alınması, Kur'an ve bazı duaların Türkçe'ye çevrilmesi
vb. gibi örnekler laiklik yönünde ilerleme olarak nitelendirilebilir.

İktisadı ve sosyal kalkınma yönünde girişilen bazı çabalar da,
II. Meşrutiyet'in olumlu katkıları arasındadır. İttihat ve Terakki
1914 yılında kapitülasyonları kaldırmak kararını aldı. Ekonomik
gelişmelere para bulmak için milli bir banka kuruldu, Türk şirketlerinin
kurulması ve geliştirilmesi için teşvikler sağlandı.

Sonuç olarak i. Meşrutiyet rejimi, uygulamada ortaya çıkan bazı
olumsuzluklarına rağmen, birçok alanda bundan sonraki devirlere
geniş ölçüde damgasını vurmuştur. Başlangıçta beraberce yola
çıkılan azınlıkların ayrılıkçı teşebbüslerine bir süre sonra karşı çıkılarak,
milli bir toplum ve milli bir devlet yaratma yönünde İttihat ve

Terakki'nin giriştiği çabalar bu dönemde mayalanmıştır. Keza "milli egemenlik"
kavramı ile ilk kez bu dönemde dile getirilmeye başlanmıştır.
II. Meşrutiyet ve Mütareke Dönemi'nde kurulan sayısız
parti ve cemiyetler, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra
da değişik içerik ve isimlerle yaşantılarına devam etmişlerdir. Kısaca
yeni Türk Devleti'nin oluşumunda bu dönemin olumsuz geleneklerinden
etkilendiği kadar, olumlu mirasından da yararlanılmıştır.

1908' de hürriyetin ilanından sonra fikir tartışmaları daha belirli
bir şekil aldı ve oldukça sistemli bir şekilde ifade edilen bu fikirler
zamanla belirli şahıslar ve yayınlar tarafından toplandı. Bu fikir
cereyanlarının ortak amacı, imparatorluğun geriliğine bir çare bularak
çökmesini önlemek ve ona, dünya devletleri arasında saygıdeğer
bir yer kazandırabilmekti.

Muhafazakar-İslamcılar arasında az çok birlik olduğu halde yenilikçiler
iki yola ayrıldılar: Garpçılar (Batılılar) ve Türkçüler39•

İslamcıların (Pan-İslamistlerin) başında Prens Sait Halim, M.
Şemseddin, Musa Kazım ve Hacı Fehim vardı. Bunlara göre imparatorluğun
zayıflamasının sebebi İslami esaslardan ayrılmış olması
idi. Bu ayrılma, imparatorluğun ruhuna aykırı Batılı fikir ve müesseseleri
kabul etmek şeklinde olmuştu. İslamcılar 1909 yılında İttihadı
Muhammedi partisini kurarak zayıf bir birlik meydana getirdiler
ve 13 Nisan 1909 ayaklanmasını (31 Mart Yakası) kışkırttılar.
Jön Türkler duruma hakim olunca bu partiyi kapattılar40•

Batıcıların başında Abdullah Cevdet, Celal Nuri, Süleyman
Nazif, Kılıçzade Hakkı ve Ahmet Muhtar vardı. Bunlar genel olarak
yenileşme konusu üzerinde birleşiyorlardı. Batıcılar birbirlerinden
farklı derecelerde, dinciliği meslek edinmiş zevata muhalif olmakla
beraber, inanç kaynağı olarak Müslümanlığa ve onun evrensel değerlerine
inanıyorlardı. Osmanlılığı ise, hem çeşitli milletlerden
meydana gelme bir devletin birliğini sağlayacak ana bir prensip olarak
hem de imparatorluğun temeli ve kuvvet kaynağı olan İslamiyet'i mantıken
tamamlayan bir unsur olarak görüyorlardı. Batıcıların
ileri sürdükleri başlıca yenileşme çaresi eğitim yolu ile halkın
aydınlatılmasıydı. Türkçülerin "Turan" idealine karşılık Batıcılar
"İrfan" idealini savunuyorlardı.

Jön Türkler devrinde gelişen üçüncü ve en mühim ideoloji milliyetçilikti.
Yenicilik modellerine yeni bir gözle bakarak siyasi
alanda kültür birliğini esas olarak kabul ediyordu. Bu cereyan ilkin
edebiyat ve tarihte belirdi ve başlangıçta sadece kültürel mahiyette
idi. Jön Türkler devrindeki milliyetçilik akımı birkaç safhaya ayrılabilir.
Muhalefet yıllarında, yani 1889-1908 arası, Türk milliyetçiliği
açıkça ortaya konmuyordu, çünkü azınlıklar, padişaha karşı kazanılacak
zafer neticesinde bağımsızlıklarını elde etmek ümidiyle
Jön Türkleri destekliyorlardı. 1908-1913 arası Jön Türklerin milliyetçilik
anlayışı daha belirli bir şekil alarak Türk milli özelliklerine
göre düzenlenmiş ve Türklerin hakim durumda oldukları merkeziyetçi
bir Osmanlı devleti meydana getirmek siyasetinde ifadesini
bulmuştu41•

Zamanla Jön Türklerin Turancılığı ve laik görüşlerinin kuvvetlenmesi
Arapların Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere'yi desteklemeye
karar vermesi Milliyetçiliğin dinden daha kuvvetli bir ideoloji
olduğunu gösterdi. Osmanlılık fikri daha Balkan Harbi'nde
(1913) manasını kaybetmişti.

İşte bu devrededir ki Ziya Gökalp (1875-1924) milliyetçilerin
nazariyecisi olarak belirdi ve Türk aydınları arasında çok taraftar
kazandı. Ziya Gökalp'in görüşüne göre millet yalnız ırk, coğrafi
şartlar, siyasal birlik veya irade kuvveti üzerine kurulamazdı, kültüre,
yani ortak dil, din, ahlak ve sanata dayanırdı. Güdülecek amaç
bütün Türklerin kültür birliğine dayanarak kuracakları büyük ülke,
Turan' dı. Ziya Gökalp'in İttihat ve Terakki içindeki ve dışındaki taraftarları
hızla artarak zamanın tanınmış aydınlarını da içine almıştır:
Ahmet Ağaoğlu, Yusuf Akçora, M. Fuat Köprülü, Halide Edip
Adıvar, Mehmet Emin, Hüseyin Cahit Yalçın, Akil Muhtar, Hüseyinzade
 Ali ve Hamdul1ah Suphi Tanrıöver42• Milliyetçi fikirleri
yaymak ve nihayet Osmanlı İmparatorluğu'nu bir Türk devleti haline
getirmek maksadıyla 1911'de Türk Yurdu, 1912'de Türk Ocakları
Teşkilatı meydana getirildi. Milliyetçiler hem din ve Osmanlılık
konusunda kendilerinden ayrıldıkları İslamcılarla Batıcılara, hem
de Şair Tevfik Fikret'in temsil ettiği kültürel ulusalcı ve hümanist
cereyanlara karşıydı1ar. Bununla beraber milliyetçilik resmen tutulmuyor,
Osmanlılık devletin ideolojisi olmakta devam ediyordu43•

SONUÇ

Osmanlı Devleti'nin Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, İttihat ve
Terakki kanallarıyla inkılap ve reform hareketleriyle yıkımdan, çöküşten
kurtarılması düşünülürken, bu düşüncede olanlar giriştikleri
eylemlerle Ümmet toplumuna dayanan devletin ömrünü bir anda tüketmişler
ve planları tersine dönmüştü. Yarar yerine zarar, hizmet
yerine ihanet, batı tekniği ve batı ilmi adına terör ve ajitasyon ve yıkıcı
adetler getirmişler, bir gaye için yaptıkları her davranış ters sonuçlar
vererek gayelerine bizzat kendileri ihanet etmiş oluyorlardı.
Osmanlı Devleti reforma ve modernleşmeye, yenilenmeye belki
ihtiyaç duyuyordu ama bu ihtiyaç dış etkenler, payandalarla giderilemezdi.
İhtiyacın, milli bir zorunluluk olarak ortaya çıkması,
kendi bünyesinden doğması gerekliydi. Ümmet olarak ihtiyaçlar
kendi içinde çözümlenmeliydi. Oysa görüyoruz ki, Jön Türkler, İttihat
ve Terakki eliyle reform adını alan hareketler dış organizelerle
başlatılmıştı. Böylece onlar devleti değil, kendi iktidarlarını kurmuşlardır.

Reform hareketleri, milli bünyenin, acılarının giderilmesini değil,
dış güçlerin isteklerini yerine getirmekten başka sonuç vermemiştir.
Jön Türkler, ülke içinde bir birlik ruhu oluşturmak yerine
kendileri dışında herkesi muhalif kabul ederek birçok tecrübeli devlet
adamını ve batının otuzüç yıl yerinden oynatamadığı II. Abdülhamit
gibi siyası dehayı bir kargaşa oluşturarak görevden uzaklaştırmışlardır44•
Onlar, Osmanlı Devleti içinde hürriyet, adalet, eşitlik
seslerini yükseltirlerken, Osmanlı vatandaşı hiç mi hiç gündemin
içinde yer almıyordu. Çünkü devletin şemsiyesi altındaki vatandaş
onların iddia ettikleri gibi esir değildi. Çünkü devlet, adaletin, hürriyetin,
eşitliğin İslam esasları dahilinde bir garantisiydi. Yıkım cemiyetlerinin
eylemleri, dış etkilerle oluşturulan planlarla bu garantiyi
kırmıştı. Jön Türklerin, İttihat ve Terakki'nin ortaya attıkları
sloganlar, azınlıkların başkaldırmalarını hızlandırmış, beraberlik ruhundan
yıkım ve kargaşaya gelinmiştir45,

Batı'nın bitmeyen Haçlı fikri varken, azınlıkların eşit haklar
seslerini yükseltmek Osmanlı'nın temeline dinamit yerleştirmekten
başka bir şey değildi.

Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, yönetime hakim olduktan
sonra, ordu eliyle yönetmeye başlamış ve böylece o günlerden bugünlere
gelen militarist çizgi oluşmuştur.46

Dipnotlar
* Gazi Üniversitesi. Kırşehir Eğitim Fakültesi. Sosyal Bilgiler Eğitimi Bölümü, Öğretim Üyesi.
1. Niyazi Berkes. Türkiye'de Çağdaşlaşma, Ankara, 1973, s. 21-26.
2. B. Sıtkı Baykal, "93 Meşrutiyeti", Ankara, 1942, Belleten, C. 6. S. 21-22, s. 48.
3. Sina Akşin, Türkiye Tarihi, İstanbul, 1992, C. 3, s. 153.
4. Süleyman Kocabaş, .Jün Türkler Nerede Yanıldı?, Valan Yayınları, istanbuL,1991. s. 29.
5. Kocabaş, a.g.e., s. 30.
6. Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım, Baha Matbaası, 1973, s. 202.
7. İhsan Sungu, Tanzimat ve Yeni Osmanlılar, Maarif Matbaası, İstanbul, 1940.(Tanzimat ı. Anma Kitabı'ndan ayrı basım), s. 1
8. Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki 1908-1914, Sander Yayınları, İstanbul, 1971,s.37-38.
9. Cevri, İnkılap Ne için ve NasılOldu? Matbaa-i İçtihat, İstanbul, 1909, s. 26-27.
10. Yuriy Asatovic Petrosyan, Sovyet Gözüyle Jön Türkler, çev.: M. Beyhan-A.Hacıhasanoğlu, Bilgi Yaymevi, İstanbul, 1988, s. 175.
11. Kemal H. Karpat. Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yayınları. İstanbuL. 1996, s. 35-36.
12. Roderic H. Davisoıı. A Short History of Turkey, The Eothen Press, England.1981. s.110.
13.Davison.a.g.e.,s.112
14. Karpat. a.g.e., s. 38.
15. Tevfik Çavdar. Türkiye'nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), Ankara. 1995,s.41.
16. Karpat, a.g.e., s. 23.
17. AykutKansu, 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995. s. 64.
18. Tunaya, a.g.e., s. 24.
19. Yalçın, a.g.e., s. 127.
20. Çavdar, a.g.e., s. 87.
21. Tunaya, a.g.e., s. 23.
22. Tunaya, a.g.e., s. 27.
23. Kazıın Karabekir, İttihat ve Terakki 1896-1909, Tüdav Ofset Tesisleri, İstanbul,1982, s. 258.
24. İ. Hakkı Uzunçarşılı, II. Meşrutiyet'in Ne şekilde İlan Edildiğine Dair vesikalar, TTK. Yayınları. Ankara, 1966 (Belleten'den ayrı basım), s. 106.
25. Karpat, a.g.e., s. 42.
26. B. Sıtkı Baykal, "93 Meşrutiyeti", Ankara 1942, Belleten, C. 6, S. 21-22, s. 49.
27. Çavdar, a.g.e., s. 106-109.
28. Süleyman Kocabaş, Jön Türkler Nerede Yanıldı?, Vatan Yayınları, istanbul,1991. s. 219-20.
29. Tunaya. a.g.e., s. 13.
30. Tunaya, a.g.e., s. 14.
31. T. Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, İstanbul, 1986, C. II, s. 34, 302 vd.
32. Tunaya. a.g.e., C. II, s. 71,94.
33. Tunaya. a.g.e., C. I. s. 6.
34. Tunaya, a.g.e., C. II., s. 14.
35. Tunaya. a.g.e., C. I. s. 6.
36. Tunaya, a.g.e., s. 174.
37. Tunaya, a.g.e., C. I. s. 8.
38. Karpat, a.g.e., s. 33
39. Karpat, a.g.e., s. 41.
40. Tunaya, a.g.e., s. 261-270.
41. Şerif Mardin. Jön Türklerin Siyası Fikirleri, 1895-1908, İletişim Yayınları,istanbuL. 1994. s. 63.
42. M. Şükrü Hanioğlu, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük,C.I: (1889- i902), iletişim Yayınları,İstanbul,1989, s. 650.
43. Tunaya, a.g.e., s. 378-383.
44. Roderic H. Davison, The Turks in History, Smithsonian Institution,Washington, D. c., 1980, p. 24-25.
45. Halil Menteşe'nin Anılan, Haz: İ. Arar, Hürriyet Vakfı Yayınları. istanbul.1986, s. 112.
46. Ahmet Bedevi Kuran, İnkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, Tan Matbaası, İstanbul,1946, s. 170-112.


KAYNAKÇA
Ahmad, Feroz; ittihat ve Terakki 1908-1914, Sander Yayınları, İstanbul, 1971.
Akşin, Sina; Türkiye Tarihi, C. 3, istanbul, 1992.
Baykal, B. Sıtkı; "93 Meşrutiyeti", Belleten, C. 6, S. 21-22, Ankara, 1942.
Berkes, Niyazi; Türkiye'de Çağdaşlaşma, Ankara, 1973.
Çavdar, Tevfik; Türkiye'nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), Ankara, 1995.
Cevri; inkılap Ne için ve Nasıl Oldu? Matbaa-i İçtihat, İstanbul, 1928.
Davison, Roderic H.; A Short History o/Turkey, The Eothen Press, England, 1981.
Davison, Roderic H.; The Turks in History, Smithsonian Institution, Washington, D.C.,1980.
Halil Menteşe'nin Anıları, Haz: İ. Arar, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1986.
Hanioğlu, M. Şükrü; Osmanlı ittihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük, C. i: (1889-1902). İletişim Yayınları, İstanbul, 1989.
Mardin, Şerif; Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, 1895-1908, iletişim Yayınları, İstanbul,1994.
Kansu, Aykut; 1908 Devrimi, İletişim Yayınları, İstanbul, 1995.
Karabekir, Kazım; ittihad ve Terakki 1896-1909, Tüdav Ofset Tesisleri, İstanbuL, 1982.
Karpat, Kemal H.; Türk Demokrasi Tarihi. Afa Yayınları, İstanbuL, 1996.
Kemal, Yahya; Çocukluğum, Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım, Baha Matbaası,1973.
Kocabaş, Süleyman; Jön Türkler Nerede Yanıldı?, Vatan Yayınları. İstanbuL, 1991.
Kuran, Ahmet Bedevi; inkılap Tarihimiz ve Jön Türkler, Tan Matbaası. İstanbul, 1946.
Petrosyan, Yuriy Asatovic; Sovyet Gözüyle Jön Türkler, çev: M. Beyhan-A.Hacıhasanoğlu, Bilgi Yayınevi, İstanbuL, 1988.
Sungu, ihsan; Tanzimat ve Yeııi Osmanlılar, Maarif Matbaası, istanbul, 1940. (Tanzimat I. Anma Kitabı'ndan ayrı basım).
Tepedelenlioğlu, Nizamettin Nazif; ilan-ı Hürriyet ve Sultan ll.Abdülhamid, Yeni Matbaa, istanbul, 1960.
Tunaya, T. Zafer; Türkiye'de Siyasal Partiler, C. I-II, istanbul, 1986.
Uzunçarşılı, i. Hakkı; ll. Meşrutiyet'in Ne şekilde ilan Edildiğine Dair Vesikalar, T.T.K.Yayınları, Ankara, 1966 (Belleten'den ayrı basını).
Yalçan, Mustafa; Jön Türklerin Serüveni, ilke Yayınları, İstanbul, 1994.

Hiç yorum yok: