İkinci Meşrûtiyetin ilân edilmesiyle birlikte, İstanbul merkezli olmak üzere ilmî, fikrî ve siyasî nitelikte pekçok kulüp, cemiyet, fırka (parti) kuruldu.
Bunların arasında en ziyade dikkat çekenlerden biri de 5 Nisan 1909'da (102 yıl önce bugün) kurulan İttihad–ı Muhammedî Cemiyetidir.
Bu cemiyetin kurucu üyeleri arasında Bediüzzaman Hazretleri de yer almış, hatta Ayasofya Camiindeki "mevlidli açılış" programında uzun konuşmalarda bulunmuştur.
Bediüzzaman, ayrıca bu cemiyetin "yayın organı" mahiyetinde çıkan Volkan gazetesinde yazılar yazmış, bu yazılarda ifade etmiş olduğu hakikatlere hayatı boyunca sahip çıkmış ve bunları savunmaktan da hiç çekinmemiştir. Ölümün (idamın) kol gezdiği darağaçları önünde bile...
Maksadı ne idi?
Yaklaşık bir asırdır tartışılan ve kasıtlı bulandırmalar sebebiyle mahiyeti bir türlü netlik kazanmayan husus, Üstad Bediüzzaman'ın bu cemiyete niçin ve ne maksatla dahil olduğu ve cemiyet üyelerinin idam talebiyle suçlandığı meselelerde kendisinin nasıl bir tutum ve davranış içinde bulunduğudur.
Bu hususlar hiç yazılmadı, söylenmedi, anlatılmadı değil.
Lâkin, bugüne kadar yapılan bütün izahlara rağmen, bazı çevrelerin zihni hâlâ bulanıktır; ayrıca kasten konuyu bulandırma çabasında olanlar var.
Ne yapalım, başkası ne maksatla hareket ederse etsin, bizler doğruyu bulmak ve tesbit ettiğimiz doğruları olduğu gibi yansıtmaya çalışmak durumundayız. Tâ ki, zanlar, şüpheler, tereddütler izâle oluncaya ve hakikatin yüzü ortaya çıkıp hakkıyla anlaşılıncaya kadar...
* * *
Bediüzzaman, İttihad–ı Muhammedî ile olan bağlantısı hakkındaki niyet ve maksadını, mahkemede, o devrin gaddarları önünde pervâsızca ifade ettiği gibi, ayrıca tarih önünde ve istikbâlde de hesap verircesine muknî izahlarda bulundu.
Bu izahları, muhtelif risâlelerde görmek mümkün. Tarihçe–i Hayat isimli eser başta olmak üzere, Eski Said dvname eserlerinde, bilhassa Münâzarât, Divân–ı Harb–i Örfî ve Hutbe–i Şâmiye gibi risâlelerinde, bu mesele defaatle târif ve izah ediliyor.
Bediüzzaman, "İttihad–ı Muhammedî" gibi içinde mübarek ve kudsî isimlerin, tâbirlerin geçtiği teşekküllerin dünya işlerine ve siyaset cereyanlarına bulaştırılmasının, âlet ve tâbi edilmesinin zararlarını hatırlatırken, bir yandan da, bu gibi mukaddeslerin umumun malı olduğu ve cihanşümûl değerler taşıdığını her vesileyle nazara vermeye çalışmıştır.
İşte, bu meyanda sorulan bir suâle vermiş olduğu cevaptan bir bölüm.
"Suâl: Dâima İttihad–ı İslâmdan bahsedersin. Sen bize tarif et.
"Cevap: İki Mekteb–i Musibet Şehadetnâmesi ismindeki eserimde tarif etmişim. Şimdi o kasr–ı muallânın bir taşını, bir nakşını göstereceğim. İşte, kâbe–i saadetimiz olan ittihad–ı münevver–i İslâmın Hacerül–Esved’i, Kâbe–i Mükerremedir; ve dürret–i beyzâsı (incisi), Ravza–i Mutahharadır; Mekke–i Mükerremesi, Ceziretü’l–Araptır; medine–i medeniyet–i münevveresi, tam hürriyet–i şer’iyeyi tatbik eden Devlet–i Osmaniyedir. Eğer İslâmiyet milliyetini ve İttihad–ı İslâmın taşını ve nakşını istersen, işte bak:..." (Münâzarât, s. 113)
Aynı hakikatin bir başka izahı aynı bahsin devamında yapıldığı gibi, Hutbe–i Şâmiye'nin 94. ve Divân–ı Harb–i Örfî isimli eserin 67. sayfasında aynen şu sözlerle yapılıyor: "Tekraren söylüyorum ki, ittihad–ı İslâm hakikatında olan ittihad–ı Muhammedînin (asm) cihetü’l–vahdeti Tevhid–i İlâhîdir. Peyman ve yemini de îmandır. Müntesibîni (bağlıları), umum mü’minlerdir. Nizamnâmesi, sünen–i Ahmediyedir (asm). Kànunu, evâmir ve nevâhi–i şer’iyedir. Bu ittihad âdetten değil, ibâdettir. İhfa, havf; riyâdandır. Farzda riyâ yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazîfesi, ittihad–ı İslâmdır."
İttihad–ı İslâmın, dolayısıyla İttihad–ı Muhammedî'nin bütün mü'minlere şâmil olduğunu, bunun tahsis (ipotek) ve tahdit (sınırlama) kabul etmediğini dâvâ eden Üstad Bediüzzaman, Osmanlı tarihinde Sultan Selim'in de bu mânâdaki İttihad–ı İslâmı hedef alıp tesis etmeye çalıştığını, kendisinin de işte bu mânâdaki bir ittihada dahil olup ittiba ettiğini açıkça ifade eder.
Partiye dönüştürülmemeli
Evet, hiç şüphesiz "İttihad–ı İslâm" ile İttihad–ı Muhammedî" müşterek ve birbirine paralel bir mânâyı ifade ediyor.
Ne var ki, 1909'da İstanbul'da kurulan İttihad–ı Muhammedî Cemiyetinin bir siyasî cemiyet şekline dönüştürülmesi yönündeki arzu ve çabaları fark eden Üstad Bediüzzaman, bundan nihayet derecede korktuğunu söyleyerek, gerekli teşebbüslerde bulunmakta gecikmez.
O zamanki gazetelerde (Volkan) neşrolan ve bilâhare eserlerinde de yer alan bu meyandaki bazı ifadeleri muhtelif risâlelerde yer almaktadır.
İşte, Risâle–i Nur'da geçen cihanşümûl mânâdaki ittihad–ı İslâm ve İttihad–ı Muhammedî tarifine dair söz ve izahların bir hülâsası:
Divân–ı Harb–i Örfî, s. 27: "İşittim, İttihad–ı Muhammedî (asm) nâmıyla bir cemiyet teşekkül etmiş. Nihayet derecede korktum ki, bu ism–i mübarekin altında bazılarının bir yanlış hareketi meydana gelsin. Sonra işittim: Bu ism–i mübareki bazı mübarek zevât, daha basit ve sırf ibadete ve Sünnet–i Seniyyeye tebaiyete nakletmişler. Ve o siyasî cemiyetten kat–ı alâka ettiler, siyasete karışmayacaklar. Lâkin, tekrar korktum, dedim: Bu isim umumun hakkıdır, tahsis ve tahdit kabul etmez."
Hutbe–i Şâmiye, s. 109: "...Hem de anlaşıldı ki, ittihad–ı İslâm, umum askere ve umum ehl–i imana şâmildir. Hariç kimse yoktur."
Hutbe–i Şâmiye, s. 99: "İttihad–ı İslâm olan İttihad–ı Muhammedî (asm) dediğimiz vakit, umum mü’minlerin mabeyninde bilkuvve veya bilfiil sabit olan ittihad murattır. Yoksa, İstanbul ve Anadolu’daki cemaat murad değildir. Amma, bir katre su da sudur. Bu ünvandan tahsis (tekel, ipotek) çıkmaz. ...Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Reisi de Fahr–i Âlemdir (asm)."
Hutbe–i Şâmiye, s. 95: "İttihad–ı Muhammedî (asm) olan ittihad–ı İslâm’ın efkâr ve meslek ve hakikatını, efkâr–ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin; cevaba hazırız."
* * *
İttihad–ı Muhammedî Cemiyeti, 31 Mart Hadisesi bahane edilerek kapatıldı. Bu cemiyetin dindar üyelerinin çoğu Ahrar–ı Osmaniye Fırkası mensuplarıyla birlikte idam edildiler. İdamdan kurtulanlar ise, ağır hapis ve sürgün cezasına çarptırıldılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder