Amerika Kıtası’ndan Asya Kıtası’na kadar Dünya’nın birçok bölgesinde rastlanan piramitlerin içinde en fazla ilgi uyandıranları Mısır’daki piramitler olmuştur. Bu nedenle de, Mısır deyince kuşkusuz ki, ilk akla gelen konuların başında, o devasa piramitler gelir… Bu gizemli yapıları gerçekten de alnından ter damlayan ve kırbaç altında zorla çalıştırılan binlerce köle mi inşa etmiştir? Tek parça tonlarca ağırlığındaki dev taş blokları sadece kas kuvvetiyle mi üst üste yerleştirildiler?!… Bu nasıl bir kas kuvvetiydi?!…
İşte akılları karıştırmaya başlayan ilk sorular bunlardı… Ancak konu üzerinde araştırmalar sürdürüldükçe kafaları karıştıracak daha pek çok sorunun daha ortaya çıkmakta gecikmediği görüldü… Öncelikle, bilinen insanlık tarihinin bize sunduğu verilerle, Mısırlılar’ın bu devasa yapıları hangi teknolojiyle yaptıkları sorusuna mantıklı bir cevap verilemeyeceği kesin olarak anlaşılmıştı…
Cevap: “İnsanlığın Ezoterik Tarihi”nde gizliydi…
Keops, Kefren ve Mikerinos…
Gerçekte bu üç büyük piramit Tufan Öncesi teknolojisi kullanılarak Osiris Rahipleri’nin gözetiminde inşa edilmiştir. Bir zamanlar Büyük Piramit de dahil olmak üzere, Mısır’daki tüm piramitlerin anıt mezar olarak yapıldığı görüşü günümüzde geçerliliğini yitirmiş durumdadır. Tufan Öncesi’nde yapılmış olan ilk üçüne (Keops, Kefren ve Mikerinos) kıyasla çok daha küçük ve basit, adeta birer taklit niteliğinde olan ve Tufan’dan çok daha sonraki dönemlere ait diğer piramitlerin yegane işlevi firavun mezarı olmalarıdır. Ancak diğerleri için durum çok farklıydı…
Konuyu açalım…
BÜYÜK PİRAMİT (KEOPS) İlk önce, bu ünlü piramidin boyutlarıyla ilgili verileri hatırlayalım… Keops’la ilgili bulgular, bu piramidin çok özel bir yapı olduğunu ve bulunduğu noktaya özellikle yerleştirilmiş olduğunu gösteriyor. Temelinin her bir köşesi 51 derece, 51 dakika, 14 saniye
Pi Sayısı
Temel çevresinin yüksekliğine oranı Pi sayısının iki katına eşittir: 2 X 3.1415
Piramit Kübiti
Bu eserin yapımında kullanılan temel ölçüm birimi 636.66 ram’ye denk gelen “Piramit Kübiti”dir.
Dünyanın merkezinden Kutba uzatılan yarı çap
Dünyanın merkezinden Kutba uzatılan yarıçap 6357 km’dİr Bu da “Piramit Kübitinin 10 milyon katına eşittir.
Dünya ile Güneş arasnıdaki mesafe
Dünya ile Güneş arasındaki mesafe ortalama 149.5 milyon kilometredir. Piramidin yüksekliğinin ise tahmini olarak 147- 149 metredir. Tahmin ediliyor dememizin sebebi (tepe noktasının zaman içinde erozyona uğramış olmasından dolayı bu gün için kırık olmasıdır. Bu oranlara baktığımızda, piramidin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımının dünyamızın Güneşe olan uzaklığını vermekte olduğu görülmektedir.
Güneş Yılı’nın Günleri
Piramidin temel kenarının uzunluğu 365.25 “Piramit Kübiti” dir. Bu da, Dünya’nın Güneş Yılı’nın gün sayısına eşittir. Az sonra Mısır Takvimi’yle ilgili konuyu işlerken göreceğiniz gibi, bu aynı zamanda bir kehanet niteliği de taşır. Biz elimizdeki verileri hatırlamaya devam edelim…
Dünya Gezegeni’nin Simgesi
Peter Lemesurier “The Great Pyramid Decoded” (Büyük Piramit’in Şifresi Çözüldü) İsimli kitabında şöyle diyordu: “Dünya gezegenini simgeleyecek bir mimari bir yapı aranacak olsa, Gize Büyük Piramiti’nden daha iyisi bulunamaz.”
Depremlere dayanıklılığı
Büyük Piramit çok sağlam bir kaya yatağının üzerine inşa edilmiştir. Hem bu nedenle, hem de geometrik şeklinden dolayı, çok şiddetli depremlerden bile etkilenmesi mümkün değildir. Binlerce yıldır ayakta kalması da zaten bunun en büyük kanıtıdır.
Tonlarca ağırlığındaki Piramit ve Kireç Taşı blokları
Yapımında yaklaşık 2.600.000 blok granit ve kireçtaşı kullanılmıştır. Bu taş bloklarının her birinin ağırlığı 2 tondan 70 tona kadar değişmektedir. Milimetrelik bir orandaki titizlikle özel boyutlarda kesilen tüm bu bloklar, birbirleri ile o denli hassa bir şekilde birleştirilmişlerdir ki, bloklar arasından saç teli bile geçemeyecek derecede, hiçbir boşluk bırakılmamıştır. Bu birleştirilme işleminde harç kullanılmamıştır. Yüzeylerindeki çıkıntıları basamak gibi kullanarak yaklaşık yarım saatte piramidin tepesine tırmanmak mümkün olabilmektedir. İlk yapıldığında üzeri cilalanmış kireçtaşı levhaları ile kaplıydı. Dolayısıyla yüzeyi bugünkü gibi basamaklı değil, dümdüzdü. Hem depremler, hem de insanoğlunun tahripkâr davranışları nedeniyle, bu tabaka artık tümüyle yok olmuştur. Tabii yaşanılan büyük Tufan’ın etkilerini de buna ilâve etmek gerekir. Kireçtaşı levhalarının ne yazık ki çoğu, daha sonraları Kahire’deki inşaatlarda kullanılmıştır!…
Keops’un Yapılış tarihi için “Tarihi Kayıtlar” ne diyor?
Günümüze kadar gelebilen Tarihi Kayıtlar’da piramitlerle ilgili çok önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgiler aynı zamanda “Mısır’ın Bilinmeyen Geçmişi” ile ilgili önemli ipuçlarını da içlerinde barındırır…
Bunlardan bir kısmını alt alta sıralayalım:
Arap Tarihçisi Abu Zeyd el Balkhy
Abu Zeyd el Balkhy, eski bir yazılı kaynağa dayanarak, “Büyük Piramid’in Çalgı Takımyıldızı Yengeç Burcu’ndayken yani Hicret’ten 2 kere 36.000 yıl önce inşa edildiğini” yazar.
Muhyiddin-i Arabi Mısır Ülkesi’ndeki piramitlerden söz ederken, “Bu piramitler Nesr, Esed Burcu’ndayken bina edilmiştir. Nesr, şu anda Cedi Burcu’ndadır.” demektedir. Nesr Çalgı Takımyıldızı’nın en parlak yıldızı Vega’dır. Esed Burcu günümüzde Aslan Burcu; Cedi Burcu ise, Oğlak Burcu olarak isimlendirilmektedir. Dünyamızın astrolojik çağlan ile ilgili arka sayfadaki tabloyla bu verileri karşılaştırdığımızda, Aslan Burcu’nun bizim devremizin başlangıcını ve aynı zamanda da yaşanılan son “Tufan”ı gösterdiği çok açık olarak ortaya çıkmaktadır.
Bir başka Arap Tarihçi İbn-i Abd-Hükm
Arap Tarihçisi İbn-i Abd-Hükm de Piramitler’in yapılış tarihi olarak “Tufan Öncesi”ni gösterir. Arap tarihçiye göre piramitlerin yapılış tarihi: “Tufan’dan 300 yıl öncesine dayanmaktadır.” İbn-i Abd-Hükm piramitlerin yapılış nedenlerini ise özetle şöyle anlatır: Mısır Kralı Surid İbn-i Salhuk rüyasında dünyanın ekseninden oynadığını, yıldızların o yana bu yana kaçıştığını ve insanların tüm bu olgulara eşlik eden korkunç sesin etkisiyle korku içinde olduklarını görür. Uyanınca bütün rahiplerini toplar. Onlara gördüğü korkunç rüyayı anlatır. Rahipler astrolojik ve astronomik hesapları da inceleyerek yaklaşmakta olan Tufan’ı haber verirler ve krallığı yok edecek iklim değişikliklerini anlatırlar. Önlerinde birkaç yıllık vakit vardır. Bu süre zarfında kral, danışmanları yardımıyla içlerinde kubbeler bulunan piramitler yaptırır. Piramitlere muskalar, esrarlı hazineler, paralar, kıymetli taşlardan yapılmış muhafaza kutuları, çeşitli aletler, çatlamayan tekneler ve bükülebilen ama kırılmayan cam eşya yerleştirilir.
Ezoterizm’e göre Astrolojik Çağlar Çizelgesi
İbn-i Abd-Hükm’ün piramitlerin yapılış nedenleri ile ilgili bu aktardıkları birçok bakımdan önemli bilgiler içermektedir. Bunları maddeler halinde sıralayacak olursak şöyle özetleyebiliriz: 1- Tufan’ın dünya eksenindeki kayma ile bağlantılı olması. 2- Bu yaklaşan büyük doğal afetin hem rüya kanalıyla hem de rahiplerin astrolojik ve astronomik hesaplamalarıyla önceden anlaşılması. Hatta zamanının belirlenmiş olması. 3- Piramidin yapılış nedenlerinin başında Tufan’ın yaklaşmakta olması. Görüldüğü gibi bu tarihi kayıtta da piramitlerin yapılış tarihi olarak Tufan öncesi gösterilmektedir. Bu anlatılanlara baktığımızda piramitlerin yapılış nedeni olarak, Tufan’dan korunma amacı da güdüldüğü anlaşılmaktadır. Çünkü pek çok değerli eşya bu yapıların içlerine muhafaza edilmişti.
Piramitlerin Tufan’dan korunmak için yapıldığı ile ilgili başka tarihi kayıtlar da vardır:
İbn-i Batuta
14. Yüzyıl’ın ünlü Arap alimi İbn-i Batuta: “Piramitlerin Tufan boyunca sanat ve bilimi ve diğer bilginleri korumak için inşa edildiğini” yazar. Aynı anlatıma yine 14. Yüzyıl’a ait Firazabadi Lügati’nda da rastlanır.
Ünlü Tarihçi Heredot
Yunanlı Tarihçi Heredot da ilk üç piramidin ve Sfenks’in Tufan Öncesi’nde yapıldığını doğrulamaktadır. Mısırlı rahipler Heredot’a, bu piramitlerin Tufan’dan önce Mısır’ı yöneten firavun Surid döneminde, Hermes (Thot) rahiplerinin “Kutsal Sırlar” ını daha sonraki nesillere ulaştırmak amacıyla inşa ettiklerini ve aradan 341 nesil geçtiğini söylemişlerdir.
Mısır Kıpti Tarihçisi Mesudi
Orta Çağ’da yaşamış Mısır Kıpti tarihçisi Mesudi de, Arap Tarihçisi İbn-i Abd-Hükm’ün aktardıklarını doğrularcasına Büyük Piramid’in Surid isimli bir kral tarafından yaptırıldığını aktarmıştır. Bu kayıtlara göre Surid, Tufan’dan 300 yıl önce yaşamıştır. Nasıl olduğu bilinmeyen bir biçimde kral, Aslan Takımyıldızı’yla ilgili bir felâket hakkında önceden uyarılır. Piramidi yaptırma nedeni de buna dayanın Yaklaşan büyük felâketten eskinin anısını koruyabilecek bir anıt yapmak… İşte bu düşünceyle Büyük Piramidi inşa ettirir. Piramidin dış cephesi, duvar ve tavanları astronomi, matematik ve tıp alanında bilgilerle donatılır. Bu bilgilerin arasında gizemli varlıklarla ilgili bilgilerin de kaydedildiği ifade edilmektedir. Eskinin anısı ile ilgili tarihi bilgiler de, bu piramidin gizli bölümlerine yerleştirilir. (Edgar Cayce’nin Atlantisle ilgili gelecekte bulunacağını iddia ettiği önemli bilgiler işte bunlardır.) Ancak ne yazık ki. Piramidin dış cephesi ve duvarlarındaki bu yazıtların büyük bir bölümü günümüze kadar gelememiş ve gizli tarihe ilişkin bilgiler de şu ana kadar bulunamamıştır.
Bu kayıtları doğrulayan başka tarihi belgeler de vardır.
Örneğin Herodot kendi devrinde piramitlerin üzerinde bazı yazmalara rastladığını kaydetmiştir. 12. Yüzyıl tarihçilerinden Abd-Ül-Latif, piramitlerin dışındaki yazıtların 10.000 sayfa dolduracak kadar çok olduğundan söz eder. Bunun haricinde o dönemden kalan bir papirüste yazılanlar da, tüm bu tarihi kayıtları destekler niteliktedir. Abu Hormenies mabedinde bulunan Kıpti Papirüsü’nde şöyle bir pasaj vardır:
“Piramitler işte böyle yapıldı. Duvarlara astronomi, fizik ve diğer yararlı bilgilerin sırlan yazıldı. Dilimizi okuyabilen herkes bunları anlayabilsin diye.”
Doğu Ezoterizmi’nde de Mısır Piramitleriyle ilgili benzer bilgilerle karşılaşmaktayız.
1900′lü yılların ilk çeyreğinde Tibet’e giderek, Himalayaların gizli mabetlerinde inisiye edilen İngiliz Teozofist A.P. Sinnett, daha sonra burada edindiği sırların bir kısmını Batı dünyasına duyurmuştur. Himalayalı bir Üstad’ın müridi olduğu bilinen İngiliz Teozofist A.P. Sinnett, 1920 yılında Londra’da yayınladığı “Okült Öğretinin Derlenmiş Meyvuları” isimli kitabında Büyük Piramit hakkında yukarıda aktardığımız belgelere benzer bilgilere yer vermiştir:
Keşfedilen üç oda haricinde kesinlikle başka odalarıda bulunan Büyük Piramit, başlangıçtan beri muhakkak ki, bir inisiyasyon mabedi ya da mekânı olarak tasarlanmış ve kullanılmışolmasına rağmen, Okült Gizemlerle ilgili olan ve büyük bir önem taşıyan bazı fiziki objelerin korunmasına yönelik bir amaca da hizmet ediyordu. Denildiğine göre bu objeler kayalık zeminin içine gömülmüş ve Piramit de bunların üzerine inşa edilmiştir. Piramit’in formu ve büyüklüğü, onu deprem felaketlerinden ve hatta yeryüzünde periyodik olarak meydana gelen büyük hareketler sırasında sular altına kalmaktan koruyacak şekilde düşünülmüştür.
Piramidin içini keşfetmek için yapılan ilk araştırmalar
Büyük Piramit yüzyıllarca kapalı bir kulu olarak kalmış ve bu devasa yapının içine açılan giriş kapılarına bir türlü ulaşılamamıştı… Bu nedenle piramidi sadece dışarıdan seyretmekle yetinilebilmişti. Tarihi kayıtlara göre Piramide girmeye çalışan ilk kişiye M.S 820 yılında rastlıyoruz. Harun-u Reşid’in oğlu olan Halife Abdullah Al-Mamun, piramidin içinde muazzam hazinelerin saklı olduğunu duyduğunda, bu gizemli yapıya girmeyi kafasına koymuştu. Yanına aldığı dönemin mühendis, mimar ve inşaatçılarıyla birlikte, günlerce bir giriş aradı durdu… Bulamayınca da, doğrudan yapının taş kütlesi üzerinde bir delik açmaya karar verdi. Ne varki, çekiç ve balyozlarla bu işin yapılamayacağını kısa bir süre içinde anladı. Ellerindeki malzemeler piramidin dış yüzeyinde bir delik açmaya müsait değildi…
Mücadeleyi bırakmamaya kararlı olan halife, adamlarına taşları kızgınlaşana kadar ısıtmaları ve sonra da üzerlerine soğuk sirke dökerek çatlatmaları için emir verdi. Çok uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda, bu yöntemle ancak 30 metrelik ufak bir tünel açabilmişlerdi. Ancak piramidin duvarları bitecek gibi görünmüyordu!… Bu yorucu ve verimsiz çabadan tam vazgeçiyordu ki, adamlarından biri, kayalardan birinden kopan küçük bir taş parçanın aşağıya düşüp çıkarttığı sesi işitti. Demek ki taşın düştüğü yerde bir boşluk vardı, tekrar gayretlendiler, sonunda 1 metre yüksekliğinde 90 cm genişliğinde olan bir geçide vardılar. Burası 26 derecelik bir eğimle önce Piramit’in taş yapısı içinden, sonra da altındaki kaya zeminin içinden aşağıya doğru inen bir geçitti. Araplar aşağıya doğru eğimli olan bu geçidin ters istikametinde yukarıya doğru zorlukla ilerleyerek, sonunda “Gizli Giriş”i keşfettiler. Daha sonra da aynı tünelden aşağıya doğru inip, piramidin en dibindeki “Yer altı Odası”na ulaştılar.
Bu odada hiçbir şeye rastlamadılar. Oda boştu!… Odanın en dibinde daracık bir tünel bulunuyordu. Tünele girdiler ama burası 15 metre ileride kör bir duvarla bitiyordu. “Yeraltı Odası”nın zemininde bir de dimdik aşağıya inen bir kuyu bulunmaktaydı. Ancak kuyu 9 metre derinliğe kadar inip burada bitiyordu… Al-Mamun’un adamları daha sonra geriye döndüler ve“Geçit”e düşen taşı buldular. Bu taşın, kırmızı granitten olan bir başka taşın önünü örttüğünü farkettiler. Bu iri granit yukarıya doğru çıkan ikinci bir geçidin önünde tıkaç vazifesi görüyordu. Uzun çabalardan sonra bu tünele girmeyi başardılar tünelin içinde ilerlemeye başladılar.
Bir süre sonra yolları yine granitten yapılmış iki tıkaçla kesildi. Granitten yapılma bu tıkaçları aşmak oldukça zor oluyordu… Günler süren yoğun uğraştan sonra granit tıkaçlardan birini bulunduğu yerden sökmeyi başardılar. Karşılarına çıkan tünelden ilerleyip basık tavanlı ve yine 26 derecelik bir eğim yapan bir başka “Çıkış Geçidi”ne vardılar. Dizleri üzerinde sürünerek 45 metrelik bir mesafe boyunca kaygan taşların üzerinde ilerleyip yatay bir tünele girdiler. Bu tünelin sonunda ise yine bomboş bir odada kendilerini buldular.
Burası her bir kenarı 5.5 metre olan kare biçiminde bir odaydı. Araplar kadınları eğik tavanlı mezarlara gömdükleri için, buraya “Kraliçe Odası” adını verdiler. Kraliçe Odası ismini verdikleri bu mekân piramidin tepe noktasının tam altında yer almaktaydı. Düzgün döşeme taşlarından yoksun kaba bir zemine sahipti. Arapların yine elleri boş kalmıştı!… Aradıkları hazine ortalarda görünmüyordu!… Geriye dönmek için meşalelerini yola doğru uzattıklarında başlarının üzerinde bir boşluğun yer aldığını farkettiler. Birbirlerine omuz vererek buraya tırmandılar. Dar ama yüksek tavanlı olan bir odaya çıkmışlardı. Odanın hemen yanında aynen “Çıkış Geçidi”ne benzer bir eğimde yukarıya doğru devam eden bir tünel bulunuyordu. Tünelin tavanı oldukça yüksekti. Diğer tünellerden farklı olan bu geçidin uzunluğu 47 metre, yüksekliği ise 8.5 metreydi.
Galerinin sonunda yüksek bir basamaktan geçilerek alçak tavanlı bir “Ön Odaya” oradan da duvarları, tavanı ve tabanı cilalanmış kırmızı granitten yapılmış büyük bir odaya girdiler. Bir önceki odaya “Kraliçe Odası” adını verdikleri için buraya da “Kral Odası” adını verdiler. Odanın uzunluğu 10 metre, genişliği 5 metre ve yüksekliği de 5.5 metreydi. Al-Mamun’un ve adamlarının aradıkları paha biçilmez hazinelerdi ama bula bula bu odada hazine yerine iyi cilalanmış, koyu kahverenginde granitten yapılma boş bir “Lahit” buldular!… Daha doğrusu bunu lahit zannettikleri için böyle isimlendirmişlerdi…
Görünüşü gerçekten de bir lahiti andırıyordu ama bu lahit, ölen birisi için değil, inisiyelerin ölüm ötesi deneyimlerini gerçekleştirirken kullanmaları için yapılmıştı. Al-Mamun, rüyalarını süsleyen hazinesine kavuşamamıştı ama kararlılığı ve becerikliliği sayesinde Piramide girilmiş ve geçitleriyle bazı odalarına ulaşılabilmişti. Görüldüğü gibi piramidin içindeki odalara verilen isimler Araplar’a aittir ve bugün de bu isimler kullanılmaktadır. Kullanılan isimlerin bu odaların işlevleriyle ilgili hiç bir dayanağı yoktur. Arapların o anki kendi anlayışları çerçevesinde verdikleri isimlerden ibarettir.
450 yıl sonra…
1270 yılı civarında Büyük Piramit büyük depremlere maruz kaldı. Tutulan tarihi kayıtlardan öğrendiğimiz kadarıyla, Al-Mamun’dan sonra yüzyıllarca Piramide girme teşebbüsünde bulunan herhangi bir kimse çıkmamıştır… Bunun en önemli nedeni. Büyük Piramit’in pek tekin bir yer olmadığına dair bir inancın yayılmış olmasıydı. Bu yıllarda Abdul Latif isimli Bağdatlı bir bilim adamı Piramite girmeye karar vermiş ancak tam buna teşebbüs edeceği sırada bayılıp kalmıştı. Bu bayılma olayı Büyük Piramit’in üzerindeki tekinsizlik inancının daha da artmasına neden olmuştu. Sonuç olarak 1638 yılına kadar Piramit’in bilinen başka bir ziyaretçisinin olmadı görülmektedir.
İlk Bilim Adamı, 1638′de Piramide Adım Attı…
Bu tarihte İngiliz Astronom ve Matematikçisi John Greaves, Büyük Piramit’e ilk adım atan bilim adamı oldu. Amacı, Piramidin içinde olabileceğini düşündüğü bir takım astronomik kayıtlara ulaşmaktı. “Kral Odası”na vardığında o da bir zamanlar Al-Mamun’un adamlarının olduğu gibi, sadece boş bir lahitle karşılaştı. Böylesine devasa bir yapı sadece bu lahidi örtmek üzere inşa edilmiş olamazdı… Ama görünüşte bundan başka bir açıklama da getirilemiyordu… Bu çelişki onu bir hayli düşündürmüştü… Aradığını o da bulamamıştı ama araştırması sırasında Piramit’in içinde Al-Mamun’un adamlarının bulamadığı yeni bir bölüm keşfetti. “Büyük Galeri”nin rampası üzerinde rastladığı bir taş bloğu kaldırınca, doğrudan Piramit’in derinliklerine inen kuyuya benzeyen dik bir tünel buldu. 90 cm genişliğindeki bu tünelin duvarlarına, basamak gibi kullanılabilecek küçük çıkıntılar yapılmıştı. Bunlara basa basa 18 metre derinliğe kadar indi.
Burada tünel küçük bir oda şeklinde genişliyordu. Bugün buraya “Mağara” denilmektedir. John Greaves Piramit’in boyutlarını da tespit etmeye çalıştı ve bunun bir matematik mucizesi olduğunu ilk o farketti. Elde ettiği ölçümlerle o devrin ünlü bilim adamı Sir Isaac Newton da yakından ilgilendi ve bu konuda Newton, bu yapının sıradan bir yapı olmadığıyla ilgili bir de tez hazırladı. Sonraki yıllarda bilim adamlarının Büyük Piramit’e daha fazla ilgi göstermeye başladığını görüyoruz. Her yapılan araştırma yeni bulguları beraberinde getiriyordu. Böylelikle Piramitle ilgili mevcut bilgilere sürekli yenileri eklenmeye başlanmıştı. Ama bütün bu araştırmalar samanlıkta iğne aramaktan öteye geçemiyordu. Çünkü Piramit sırrını kolay kolay ele verecek gibi görünmüyordu!…
Piramidin Sırrı Çözülemiyor!…
İngiliz Nathaniel Davison, “Kral Odası”mn tam üzerinde, odanın büyüklüğünde ancak ayakta durulamayacak kadar basık tavanlı bir mekân keşfetti. Burası “‘Kral Odası “nın tavanını oluşturan yekpare bir granit bloğun üst kısmında kalan bir boşluktan ibaretti. Bu yerin tavanınını da yine granit bir blok kaplıyordu. Bu mekâna “Davison’un Odası” denildi. Napolyon’un Mısır Seferi sırasında aralarında matematikçilerin de bulunduğu bir grup Fransız bilim adamı, Piramit’in o zamana kadar yapılmış olan en hassas ölçümlerini tespit ettiler. Piramit’in üzerinde durduğu platformu ve köşe taşlarının yerleştirilmesi için zemindeki kayaya oyulmuş yuvaları buldular.
Kral Odası’nın ayrıntıları ortaya çıkıyor…
19. Yüzyı’lın başında Kaptan Caviglia, Piramit’in içine yerleşip orada yıllar süren uzun araştırmalar yaptı. Kaptan Caviglia daha önce John Greaves’in bulduğu “Kuyu”nun 18 metreden de daha aşağılara doğru devam edip “İniş Geçidi”ne birleştiğini tespit etti. 1836 yılında kendisine katılan Albay Howard Vyse ile birlikte “Davison’ın Odası”nın üzerinde üç benzer mekân daha buldu. Bunlar, “Kral 0dası“nın üzerine kat kat yerleştirilmiş olan granit boşlukların aralarında kalan mekânlardı. En üstteki boşluğun tavanı iri kireç taşı bloğuyla eğimli bir şekilde kapatılmıştı.
Albay Howard Vyse, bu üst üste bindirilmiş granitlerle elde edilen boşlukların, “Kral 0dası”nınüzerinde duran 60 metrelik taş yığınının basıncından korumak amacıyla inşa edilmiş olabileceğini ileri sürdü. Albay Howard Vyse ayrıca Piramit’i belirli bir eğimle dıştan içe kat ederek “Kral Odası”na açılan iki adet “Hava Kanalı”nı ortaya çıkarttı. Bu kanalları temizleyince, oda sürekli olarak temiz hava almaya başladı ve 20 derecelik lik sabit bir ısıda kaldığını gördü. Bu kanallardan Piramit’in Kuzey yüzüne açılanı 31 derecelik. Güney’deki ise 45 derecelik bir eğimle uzanıyordu.
“Kraliçe Odası”ndan da havalandırma kanalları uzanmaktadır.
Bunların tıkalı olan bölümlerini 1872 yılında Mühendis Waynman Dixon açmıştır.
Uzaylılar değil ama bizim uygarlığımız da değil…
20. Yüzyıl’da en sansasyonel bulguları, dünyaca ünlü araştırmacı yazar Eric Von Daniken yayınladığı “Tanrılar’ın Arabaları” isimli kitabıyla duyurmuş ve Büyük Piramit’in normal yollarla inşa edilebilecek bir yapı olamayacağını olsa olsa bunun uzaylılarca yapılmış olabileceğini ileri sürmüştü.
Günümüzde Keops’un uzaylılar değil ama bizim devremize ait uygarlıkların teknolojisiyle de yapılmadığı artık kesin olarak biliniyor. Ancak bu gizemli piramitle ilgili her sorunun cevaplanabildiği sanılmasın. Ortada hâlâ cevap bekleyen pek çok soru varlığını korumaktadır. Özellikle de konuya hâlâ klâsik yöntemlerle yaklaşan arkeolog ve tarihçilerin zihinleri cevaplayamadıkları sorularla doludur. Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki, günümüzde Büyük Piramit’in girilemeyen daha pek çok bölümü vardır. Modern bilgisayarlar ve robotlarla sürdürülen bu çalışmalar halen devam etmektedir. Ve aradan geçen bunca zamana kadar şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki, piramit sırrını henüz tam anlamıyla bizlere sunmamıştır. Klasik Tarih Bilimcileri’nin zihninde bu yapıyı inşa eden teknoloji hâlâ büyük bir muammadır.
Büyük Piramid’in Tespif Edilebilen İç Kesiti
A – Kral Odası
B – Hava Kanalları
C – Ön Oda
D – Büyük Galeri
E – Çıkış Geçidi
F – Yatay Tünel
G – Kraliçe Odası
H – İniş Geçidi
I – Kuyu
J – Mağara
K – Yeraltı Odası
L – Piramide Giriş
PİRAMİTLERİ YAPAN TEKNOLOJİ
Gelelim piramitlerin yapım tekniklerine… Tonlarca ağırlığındaki taş blokların o devirde hangi teknik kullanılarak metrelerce yukarıya taşındığı ve böylesine üst üste yığılabildiği günümüzde hâlen tartışmalı olan konular arasındadır. Buna mantıklı bir açıklama henüz getirilebilmiş değildir. Çünkü o devirde yaşayan insanların her türlü teknolojik imkândan yoksun ilkel kabileler oldukları varsayımı ve ön kabulü, bu konunun mantıklı açıklamalarla aydınlatabilme imkânını ortadan kaldırmaktadır. Ancak konuya Klasik Tarih Bilimcileri’nin dışında yaklaşan araştırmacıların sayısı hiç de az değildir.
Teozofist A.P. Sinnett’in açıklamalarıyla başlayalım:
Büyük Piramit’in yapımında kullanılan devasa taş blokların kullanımı ancak ve ancak, daha sonraları insanlığın yitirdiği belirli Doğa Bilgisi’nin bu işte kullanılmış olmasıyla açıklanabilir. Doğa’nın gizemiyle ilgili bu bilgilerin sahipleri, ağır cisimlerin mevcut ağırlıklarını istedikleri gibi değiştirebilecek şekilde maddenin çekimini kontrol edebilmekteydiler. Dev yapılar mimarisinin harikaları ancak işte böyle açıklanabilir… Piramitlerin yapımını yönetenler kullanılan taşları kısmen levite etmek suretiyle bu işlemi kolaylaştırmışlardır. Bunun için majik asalarını kullanmış olabilirler.
Bilgelere eski çağlarda doğanın kudretini açığa çıkartan anahtarlar teslim edilirdi. Gizli sihiri sözcükler ve sihirli asalar… Manyetik alan yayan bir çeşit motor… Dalga boyları ve dev granit blokların levitasyonu… Bu teori bilimkurgu sayfalarından çıkmış fikirler gibi gelmektedir. Peki ama bu teoride bir gerçeklik olamaz mı? Eldeki bazı eski tarihi kayıtlar da, yukarıda dile getirilen sıra dışı iddialara benzer bilgiler vermektedir. Örneğin ünlü tarihçi Herodot’un o dönemle ilgili anlattıkları, Teozofist A.P. Sinnctt’in ileri sürdüğü teorinin, yabana atılamayacağını göstermektedir. Herodot da, Mısır’da ağır bir kayanın, üzerine konulan bir papirüs sayesinde levite edilerek taşındığına kendisinin bizzat şahit olduğunu tuttuğu tarihi kayıtlarına geçirmiştir.
Arap Tarihçilerinden Abu Zeyd el Balkhy’nin anlattıkları da Herodot’un kayıtlarıyla büyük bir paralellik gösterir; Büyük taş blokları yerlerinden kaldırmak ve taşımak için, bunların üstüne üzerinde bazı formüller yazılı olan papirüsler konurdu. Sonra bir avuç büyüklüğünde ve iç içe giren halklardan oluşan bir alet taşın üzerine tutulur, halkalar çevrilirdi. Bunun üzerine, taş blok ağır ağır yerinden kalkar ve istenen yere götürülebilirdi.
Ünlü Araştırmacı Murry Hope da Arap Kaynakları’ndaki bu konuyla ilgili ilginç ifadelere dikkat çekmiştir: Dev taş bloklar bir çeşit papirüse sarmalanıp bir rahip tarafından bir asayla dokunulduktan sonra ağırlığını tamamen yitirmekte ve kolayca hareket ettirilerek tam istenilen noktaya yerleştirilmekteydi. Ezoterizmle ilgili konularda dünyanın önde gelen araştırmacılarından olan Bn. Annie Besant da, piramitlerin yapımında kullanılan taşların levite edilerek taşındığını söylemektedir. Mısır’daki taşlar, ne sırf kas gücüyle ne de modern teknolojiyi aşan hünerli cihazlar kullanılmak suretiyle dikilmiştir. Bu taşlar, dünyasal mıknatisiyetin güçlerini kontrol edebilen kişilerce dikilmiştir.
Neticede taşlar ağırlığını kaybediyor ve tek bir parmağın temasıyla yönetilmek suretiyle havada süzülerek, belirlenen yerlerine oturtuluyorlardı. Gerek bazı araştırmacıların dile getirdikleri, gerekse de bazı tarihi kayıtlarda aktarılan bu sıradışı anlatımlara, eski çağlara ait efsanelerde de rastlanmaktadır. Bu efsanelerde büyülü asalardan sözedilmekte ve bu asalar vasıtasıyla bazı bilgelerin olağanüstü mucizeler gerçekleştirebildiği anlatılmaktadır.
Konuyla ile ilgili diğer makaleler:
_______oooOooo_______
Kaynak:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder