"Üstelik İblis'in bu üstünlük ölçüsü geçersizdir" demiştik. Evet, öyledir.
Kişiye değerini kendi hammaddesi veya ailesi, soyu sopu ve ırkı değil;
Allah'ın koyduğu ölçüye, yani katındaki biricik dine iman ve itaat verir. O
yüzden "ilk ırkçı, şeytandır" diyoruz. Görülüyor ki ırkçılık ve soy üstünlüğü
iddiası, şeytanî bir mantıktır.
Kur'an İblis/Şeytan ile Adem (as) arasındaki geçen kıssayı ve neticelerini
çok geniş olarak anlatır ve ırkçı şeytana karşı insanı çok uyarır. Bu da onun
ırkçılığa dikkat çekmeyi ne kadar öncelediğini ortaya koyar. Çünkü İblis/
Şeytan ilk ırkçı olmakla beraber ırkçılığın nerdeyse bütün duygu, düşünce
ve davranış biçimlerini, şekillerini, kodlarını, dolayısıyla tehlikelerini,
zararlarını, kötülüklerini ifade ve temsil eder. Bu yüzden biz de ırkçılığı ve
zararlarını iyi anlamak için İblis'i iyi tanımak ve kendimizi onun şerrinden
korumak zorundayız.
Peki, bu ırkçılığın cezası ve akıbeti ne olmuştur?
Bunun cezası huzur-u ilahîden ve Cennet'ten kovulma, iyi arkadaşlarından
ayrılma, ebediyyen sevilmeme ve lanetlenme, bir daha asla kendisine
merhamet nazarıyla bakılmama ve sonsuza kadar cehennemde azap içinde
kalma olmuştur.
İşte herkim -neuzü billah- ırkçılık yaparsa iyi bilsin ki Allah Teâlâ'ya isyan
etmiştir, Şeytana uymuştur ve onu kendisine önder ve rehber yapmıştır.
Cezası da tıpkı Şeytan gibi huzur-u ilahîden ve Cennet'ten kovulma, iyi
arkadaşlarından ayrılma, artık ebediyyen sevilmeme ve lanetlenme, bir daha
asla kendisine merhamet nazarıyla bakılmama ve sonsuza kadar cehennemde
azap içinde kalma olacaktır.
İblis'in Allah'ı tanıması, O'na fayda vermedi. Allah'ın varlığına ve sıfatlarına
inanması da O'na bir yarar sağlamadı. Irkçılarda da aynen öyledir. Allah
Teâlâ'yı bilmiş ve O'na iman etmiş olabilirler. Ne var ki O'nun dinine ve
şeriatına da iman edip itaat edilmedikçe, Müslüman olamazlar.
Açıkça ifade edelim; Allah'ın emirlerini öğrendiği halde bu emri kabul ve
reddetme yetkisini kendisinde gören, yüce Allah'ın daha önceden kendisi
hakkında hüküm verdiği bir meselede bile kabul veya ret yetkisini kendisinde
gören, buna dayanarak Allah'ın söz konusu meseleye ilişkin hükmünü
reddedebileceğini söyleyen her insan da İblis'in konumundadır.
Demek ki, bu bilgiye ve itikada (inanç sistemine) rağmen meydana gelen bir
küfürdür. Çünkü iblisin ne bilgisi eksikti, ne de itikadı! Irkçıların din ve iman
konusunda en korkunç yanılma ve aldanmaları da buradadır zaten.
İlk ırkçı İblis ile, çağımızın ırkçıları akıl ve mantık yürütmede aynı
hatayı sergiliyorlar, aynı cihetten Allah Teâlâ'nın karşısına dikiliyor ve
dikleniyorlar. Yani aslında Allah Teâlâ'yı bilmiyor değiller, biliyorlar, ama
Allah'ın kesin hükmüne rağmen, kendisinin de bir görüşü, bir hükmü, bir
kanunu, bir doğrusu olabileceğini ileri sürüyorlar.
İşte bu yüzden çağımızın ırkçıları da laiktir, sekülerdir, dünyacı ve
maddecidir, devlet ve toplum hayatında şeriatı, yani Allah Teâlâ'nın
kanunlarını reddederler, kendi koydukları kanunları daha üstün, daha hayırlı
ve yararlı bilirler.
İşte şeytan Allah'ın kesin emri ortada olduğu halde, kendisinin gördüğü
sebeplere ve illetlere dayanarak, Allah Teâlâ'nın emrini bırakarak kendisi
hakkında hüküm verme yetkisini kendisinde gördü. Halbuki kesin ilâhî
hüküm ve apaçık emir ortadayken tartışma olamaz. Allah Teâlâ'nın emri
karşısında gereken, düşünmek, taşınmak ve tartışmak değil, itaat etmektir,
uygulamaktır. Burada kul için muhayyerlik yoktur, seçenek değil kabul ve
itaat zorunluluğu vardır.
Aslında İblis yüce Allah'ın yaratıcı, mülkün sahibi, rızık verici ve her
şeyi düzene koyan, her şeyin ancak O'nun izni ve belirlemesiyle meydana
geldiğini bilmiyor değildi. Fakat buna rağmen kendisine ulaştığı biçimde
emre itaat etmedi ve bu emri kendi mantığına dayanarak başka yollara girdi:
"Ben ondan üstünüm; beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın" dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder