10 Nisan 2012 Salı

Ya bir ya da yok olacaksınız-Mehmed Niyazi

Prof. Neumark

Özel bir organizasyon için İstanbul'a gelen Müslüman basketbolcu Kerim Abdülcabbar, Osmanlı hakkında şu değerlendirmede bulunmuş: "Dünyanın çeşitli yerlerinden insanlar devlet hizmetine girerdi; kriter başarılı olmalarıydı."

Abdülcabbar, ABD'de ırkçılık probleminin olduğunu, Osmanlı Devleti'nde böyle bir problemin bulunmadığını belirtmiş. Ünlü basketbolcunun sözleri Prof. Neumark'ın hatıralarında geçen bazı olayları hatırıma getirdi. Almanya'da Yahudileri giyim kuşamlarından, tavır ve davranışlarından hatta şivelerinden teşhis etmek mümkün değildir. Fakat Almanlar, soyadlarından kimin Yahudi asıllı olduğunu bilirler. Devlet felsefeleri ırkçılık üzerine bina edildiğinden soyadı değiştirmek mümkün değildir. Bu nedenle komik hatta müstehcen soyadlarına çok sık rastlanır.

Neumark Almanya'da doğmuş, büyümüş; Alman okullarında okumuştu. Belki Yahudi dilini bile bilmiyordu. Sinagoga gidip gitmediğini yazmıyor; gitmiyorsa büyük ihtimalle Yahudi asıllı olması da kendi hatırına bile gelmiyor, davranışlarını pek etkilemiyordu. Nazi fikriyatı devlet sistemine hakim olunca kendisine, "Sen Yahudisin, tehlikelisin!" denmiş, devlet hizmetinde bulunmasına son verilmiş.

Almanya'dan dışlanan bu bilim adamlarının fizikçi, kimyacı, matematikçi olanlarını ABD aldı. Einstein, Eisenberg gibileri de bunların arasındaydı. Böyle bilim insanlarından mahrum olmayı göze almak cinnet değil de nedir? Almanya'dan kaçan tıpçı, hukukçu, iktisatçı bazı bilim adamları da ülkemize geldi. Bunlardan biri de Neumark'tı.

1933 yılı... Memleketimiz çok fakir; milletimiz savaşlardan çıkmış; eli iş tutan insanımız az. Okuma yazma oranımız çok düşük. Üstelik Neumark'ın muhatap olacağı insanlar Müslüman; onların da fanatik olmasından ürküyor, çünkü İslamiyet hakkındaki düşüncesi peşin hükümlerle yoğrulmuş. Onu kabul eden bir başka devlet de yok. İlk gün göreve başlamak üzere endişeli bir şekilde üniversiteye gider. Üniversitenin bahçesine adım atınca soldaki postaneyi görür; oraya yönelir. Çalışanlar arasında bir zenci görünce şaşırır. Kartını yazarken zenciyi ve çalışma arkadaşlarının ona nasıl davrandığını izler. Yanındakilerle şakalaşarak, gayet dostane bir muameleye tabi tutularak çalıştığını görür. Neumark rahat bir nefes alır; kartını, "Demek ki bu topraklarda ayrımcılık yok, ben de burada yaşayabilirim." diye sevinerek yazar.

Bu konuda Batı'nın ölçüleri ilkeldir. İnsanları kaderlerinden dolayı dışlayabilir, yeteneklerini önemsemeyebilir. Kendisinden olmayanı düşman kabul eder. Avrupa'nın bu hastalığını, ABD de farklı bir şekilde devşirmiştir. Hepsi de yabancı oldukları için beyazlar kendi aralarında pek ayrımcılık yapmadılar ama ayrımcılığı kendi renklerini taşımayan zencilere yönelttiler.
Osmanlı'nın ölçüsü İslamî idi. Anne-babamızı, milletimizi seçmekte en azından beşeri ölçülerimize göre hür değiliz, bunlar bizim kaderimizdir. Allah'a inanan bir insan, onun takdir ettiği kadere nasıl düşmanlık besler?

Batılıların aklı başında, vicdan sahibi olanlarının kurtulmak istediği ayrımcılığı bu topraklara taşımak vebal değil midir? Kader beni Sakarya'nın Akyazı ilçesinde dünyaya getirdi. Abdülhamid Han zamanında kanallar açıldığı için bu bölge bataklıktan kurtulmuş, göç almaya başlamış. Müslüman olan pek çok kavim yaşamaktadır; hiçbirini ayrı milletler olarak görmeyiz. Amcamıza gösterdiğimi hürmeti yaşlı bir Boşnak'a, Çerkez'e, Kürt'e gösteririz. Rahatça kız alıp veririz. Bu dokuyu bozmaya kimin ne hakkı var? Sosyal bünyemizi dinamitleyenlere Batı'nın kucak açması neden aklımızı başımıza getirmiyor? Sorulsa, bütün yetkililerinin teröre karşı olduklarını söyleyecekleri Belçika'da Sabancı'nın katillerinin kollarını sallayarak dolaşmaları bizlere çok şey anlatmıyor mu?

Ne gariptir ki ırkçı olan Avrupa'nın dinî körlüğü yoktur. Yüz binlerce Boşnak, gözlerinin önünde şehit edilirken sadece seyretmediler; katillere yardım ettiler. Bu zavallıların onlara göre Müslüman olmaktan başka suçları var mıydı? Avrupalı, dininden ve kültür havzasından olmayanı düşman görür. Müslüman olduktan sonra Türk ile Kürt'ün hiçbir farkı yoktur. Bugün onların değirmenine su taşıyanlara yardım edebilirler. Onlardan umdukları bitince, onlara duydukları dostluk da biter. Tarih bize bunu anlatıyor.

Varlığımızın teminatı ecdadımızın şu sözünde gizlidir: Ya bir olacaksınız ya da yok olacaksınız.

Hiç yorum yok: