26 Nisan 2012 Perşembe

"Darbe gerekiyorsa destekleriz" - Abdülkadir Selvi


"DARBE GEREKİYORSA DESTEKLERİZ"
"Ulan öküz Anadolulu!" demişti Nevzat Tandoğan, Osman Yüksel Serdengeçi'ye,
"Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz"
Bir zihniyeti yansıtması açısından çarpıcı bir anekdot.
Aslında demokrasi de, darbecilikte bir zihniyet.
Darbe yapmak için, "Silahsız Kuvvetler 'in göreve çağrıldığı yegane ülke de bizimkidir.
İspanya'da Albay Tejero darbesinde El Pais gazetesi, halkı parlamentoya sahip çıkmaya çağırmıştı.
"Con la Constitüucion" manşetini gören İspanyol halkı demokrasiye sahip çıkmış, Tejero darbesi başarısızlığa uğramıştı.
Biz de ise her zaman darbelerin hamisi rolüne soyundu basın.
27 Mayısçılar, " "Biz Akis'i okuyarak bu darbeyi yaptık. Ondan beslendik" demişti.
Henüz 12 Mart gerçekleşmemiş, Demirel, "Devrik Başbakan" durumuna düşmemişti. 1969 yılıydı. Jandarma'nın botuyla Fethiye'den Bodrum'a gidiyordu. "Güvertede deniz tuttu, uzanayım diye komutanın odasına çıktım. Baktım Ant ve Devrim gazetesi var. Bunların fikri halkla olmaz, askeri etkilemek, onu kazanmak gerekir"
Devrim Gazetesi'ni Doğan Avcıoğlu'nun öncülük ettiği "Yön hareketi" çıkarıyordu. 9 Martçıların beyniydiler. Gençleri sokaklarda "Ordu-Gençlik ele. Milli cephede" diye yürüttüler. Ordu cepheye geçti, ilk işi solcu gençleri asmak oldu.
Hasan cemal," Kimse kızmasın kendimi yazdım" isimli kitabında ne güzel de anlatır.
28 Şubat'ta ise, kendini aşmıştı Türk basını. Genelkurmay karargahı ile yarış halindeydi. Öyle ki, Kara, Hava ve Deniz'den oluşan kuvvet komutanlıkları bile şanlı Türk basının gerisine düşmüştü.
"Gerekirse silah kullanırız" manşetleri atıldı.
Ama hiçbir zaman, "Ne hakla silah kullanırsın" diye soran çıkmadı.
Peki sivil toplum örgütleri?
"Silahsız Kuvvetler İşbaşına" denildi ya, ilk koşan 5'li çete oldu.
Öncülüğünü TOBB Başkanı Fuat Miras yapıyordu.
Türk-iş Genel Başkanı Bayram Meral, DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, TESK Başkanı Derviş Günday ile TİSK Başkanı Refik Baydur vardı.
Bayram Meral sonradan CHP'den milletvekili oldu. Rıdvan Budak DSP'yi seçti. Derviş Günday ise şimdi CHP sıralarında Çorum Milletvekili olarak bulunuyor.
Kan çekiyor belli ki. Darbe severlik bizim solda genetik. 28 Şubat'ta Demirel ile Karadayı arasında, "Posta" görevini yapan ATO Başkanı Sinan Aygün'de şimdi CHP saflarında.
Değerli meslektaşım Sultan Kara'nın arşivinden bizim sivil toplumun demokrasi siciline doğru bir yolculuğa çıkmak istiyorum.
27 Şubat 1997-Gündüz Gazetesi
"Türk-İş Genel Başkanı Bayram Meral, DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak ve TESK Başkanı Derviş Günday'ın, "Laiklik, demokratik bir Cumhuriyet" için oluşturduğu birlikteliğin, ordudaki, "Bir" üst düzey komutanın tavsiyesi üzerine oluştuğu öğrenildi.
"Bizim çete" de başka ayrıntıları da paylaştı Refik Baydur.
3 Mayıs 1997 tarihinde Yeni Yüzyıl'da, "Biz, sivil toplum örgütleriyle, sendikalar bu görevi gerekiyorsa ordu mensupları ile beraber yürütelim" diyordu.
Öyle de yaptılar.
Darbenin payandası olunca ne yapacaklar? 5'li çeteden demokrasi manifestosu yayınlaması beklenmez ki.
21 Mayıs 1997-Sabah
"İşçi ve işverenden ortak muhtıra"
Türk Metal Sendikası ve MESS muhtıra verir de, üç konfederasyon boş durur mu?
"TESK, TÜRK-İŞ ve DİSK'ten sivil muhtıra"
Biri pası çakıyor, diğeri golü atıyordu.
28 Şubatçıların gözüne girmek için bir yarışa sahne oluyordu.
Bir yarış vardı adeta.
2 Nisan 1997-Hürriyet
"TOBB'dan, 'Hükümet derhal son bulmalı' çağrısı"
Ünlü 28 Şubat MGK'sından sonra 5'li çetenin coşkusu görülmeye değerdi.
Bir tek orduevi kiralayıp kına gecesi yapmadıkları kalmıştı.
Biz yine arşivlerden takibimizi sürdürelim:
4 Nisan 1997 milliyet
"TÜSİAD,'MGK sivillerin boşluğunu doldurdu"
5 Mart Hürriyet-"MGK kararlarına tam destek verdiler"
Derviş Günday-MGK uyarılarını yürekten destekliyoruz. Herkes bunu heyecanla karşıladı
Bayram Meral- 65 bin cami ve 85 bin din adamına parayı biz veriyoruz. MGK kararları olumlu.
Rıdvan Budak- MGK rejim tehlikesinin üstüne gitmiştir. Aynen destekliyor ve katılıyoruz. Ama bundan sonrası sivillerin işi. Silahlı kuvvetler görevini yaptı. Sıra sivillerde.
Çıktığı bir yayında 28 Şubat'ta demokrasiyi korumak için mücadele verdiklerini savunmuştu Rıdvan Budak.
Darbe süreçlerinde asker hükümetlere, "Uyarı mektubu" verirdi. 28 Şubat sürecinde ise 5'li çete Milletvekillerine, "Parti farkı gözetmeden işbirliği yapmanızı bekliyoruz. İçinde bulunduğumuz bu zor koşullarda vicdanen almanız gereken özgür kararlar olduğuna inanıyoruz" diye mektup yazmışlardı.
Rıdvan Budak bunu da demokrasiye sahip çıkmanın bir delili olarak göstermeye kalkışmadı mı, "pes" dedim.
17 Şubat 1997 tarihinde DİSK'in kuruluşunun 30.Yıldönümünde ise," Bunların düzeni adil değil, adaletsiz, Allahsız, hukuksuz düzendir" demişti. Herhalde demokrasiyi koruma uğruna!
TES-İŞ sendikası, kestirmeden gidip, Hükümeti MGK'ya şikayet etme kararı almıştı
TÜRK-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer gibi ise lafı eğip bükmeden söylemişti.
3 Mart 1997 Hürriyet.
"Darbe Gerekiyorsa destekleriz"
Sahi biz ne güne duruyoruz!
"Eğer darbe gerekiyorsa, Silahlı Kuvvetler devreye girer, biz de bunu destekleriz."
İşte bu kadar.
Çevik Bir sorgusunda Erbakan hükümeti devirmek için talimatı bizzat Başbakan Erbakan'dan aldığını savunmuştu.
Bizim sivil toplumda demokrasiyi koruma adına yapmış bunları.
Hani bir uyarı çıkar ya,"Decoder'inizin ayarlarıyla oynamayın" diye.
Siz de aklınızın ayarlarıyla oynamayın.

Hiç yorum yok: