Gladio uzmanı İsviçreli tarihçi Daniele Ganser, Türkçe'ye de çevrilen kitabı "Nato'nun Gizli Orduları"nda Türkiye'deki derin yapılanmaya dair önemli bilgileri biraraya getiriyor. İşte bazı notlar...
Gladio Gerçeği İle İlk Yüzleşenlerden Talat Turhan
Türkiye'den çok az kişi meseleyi açıkça dile getirme cesaretini gösterebildi. Bu cesareti gösterenlerden biri subay Talat Turhan'dı. Talat Turhan 1960 darbesinde yer alan isimlerdenbiriydi. Dört yıl sonra ordudan Topçu Kurmay Yarbay rütbesiyle emekli edildi. Türk emniyet sisteminin en karanlık sırları hakkında konuşmayı sürdürdüğü için, 1971 darbesinden sonra ordu Turhan'ı ortadan kaldırmaya çalıştı ve kontrgerillanın işkencesine maruz kaldı.
Daha o zamanlar Turhan şu açıklamada bulunmuştu: "Bu, NATO ülkelerinin gizli birimidir." Ancak1970'lerin Soğuk Savaş konteksinde kimse Turhan'ı dinlemeye yeltenmedi… Turhan "Türkiye'de Gladyo biçimindeki özel kuvvetler, halk tarafından kontrgerilla adıyla bilinir" diye açıklıyor ve"tüm çabalanma ve siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin ve medyanın girişimlerine karşın, kontrgerilla hâlâ soruşturma altma alınmadı." diyerek Avrupa Birliği'ni konuyla ilgili soruşturma yürütmeye davet ediyordu.
…Turhan, Bozkurtlar'ın kontrgerilla yapısına dahil olduğuna, İstanbul'un Erenköy semtinde bulunan Ziverbey Köşkü'ndeki işkence odalarında, ilk elden tanık oldu. Köşk 1950'lerde eski Sovyet ülkelerinden, özellikle de Bulgaristan ve Yugoslavya'dan insanları "sorguya çekmek" için kullanılmaktaydı ve kontrgerilla, işkence teknikleri üzerine ilk eğitimini bu köşkte almıştı. Köşkün karanlık odalarında, izleyen yıllarda da, kontrgerilla tarafından öldürülen ya da sakat bırakılan yüzlerce insanın çığlıkları yankılandı. Turhan yaşadıklarının bir bölümünü, "İstanbul Erenköy'deki işkence köşkünde, MİT sorgu timi şefi emekli subay Eyüp Özalkuş'un işkence timi gözlerime gözbağı taktıktan sonra ellerimi ve kollarımı bağladılar. Sonra bana 'artık Ordu üst yönetimi emrinde, anayasa ve yasalardan bağımsız faaliyet gösteren bir kontrgerilla biriminin ellerinde' olduğumu söylediler. Bana 'beni bir savaş esiri gibi gördüklerini ve ölüme mahkûm edildiğimi' söylediler.'" sözleriyle aktarıyordu.
Turhan, içinde bulunduğu durumu, öncelikle yaşadığı travmatik deneyimi tanımlayarak kavramıştı: "Bu köşkte ellerim ve ayaklarım bağlı, bir yatağa zincirlenmiş vaziyette bir ay geçirdim ve bir insanın tasavvur etmesi güç işkencelerden geçtim" diyordu. Turhan "Kontrgerilla ismiyle ilk kez bu koşullar altında tanıştım" diye açıklıyor ve ardından Bozkurtlar'ın kontrgerillayadoğrudan bağlı olduğunu belirtiyordu ve: "Kendilerine kontrgerilla diyen işkencecilerin çoğunluğu, Türk istihbarat servisi MİT'ten ve Bozkurtlar'dan çıkma adamlardı. Bu gerçekler meclisin gündeminde olduğu halde, bugüne kadar su yüzüneçıkarılmadı [1977]" diyerek devam ediyordu.
Gladio’yu Sadece Dış Bağlantılara Kukla Görmek, Onu Basite İndirgemek Olur
Türk kontrgerilla uzmanı Çelik'e göre, Beyaz Saray'ın Soğuk Savaş boyunca Türkiye'deki gizli askeri kuvvetler üzerinde mutlak bir hâkimiyete sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Çelik"Kontrgerillayı sadece ABD tarafından verilen emirlere itaat eden salt ABD ürünü bir yapı olarak tanımlayarak, konuyu fazlasıyla basite indirgemiş oluruz"34 demektedir. Türk gizli askerlerinin hemen hepsini ortak bir paydada birleştiren pantürkizm ideolojisi nedeniyle, NATO'nun Türkiye'deki gizli gölge ordusu, Batı Avrupa ülkelerindeki diğer gölge şebekelerle kolay kolay karşılaştırılamayacak bir karaktere sahiptir. Çelik "Türk kontrgerillasının diğer NATO ülkelerindeki ordularla bir tutulamayacağına" dikkat çekiyor. "Bunları aynı tanım içinde ele alarak meselenin gerçek boyutlarının uzağına düşeriz" diyen Çelik, her şeyden önce birimin zorbalığının ve kurumsal anlamda devlet yapısıyla iç içe geçmişliğinin hafife alınmış olacağını, "çünkü Türkiye'de kontrgerillanın tüm devlete nüfuz etmiş bir mekanizma olduğunu" vurguluyor.
Başbakan Ecevit, kontrgerillayı kazara öğrendi
Kontrgerilla gölge ordusu operasyonlarını yaygınlaştırdığı sıralarda, hükümeti 1973'te devralan Başbakan Bülent Ecevit, kendi ifadesiyle "tamamen tesadüf eseri" gizli kuvvetten haberdar edildi. Ecevit daha sonraları, 1974'te dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar'ın, ABD desteğinin kesilmesi nedeniyle, "acil bir ihtiyaç için Başbakanlık'ın örtülü ödeneğinden bir kaç milyon dolar istemesiyle" başlayan ve kendisini "dehşete düşüren" bilgilendirilme sürecini şöyle aktaracaktı:
“O yıllarda milyonlar büyük paraydı ve benden istenen miktar da örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı... Genelkurmay'dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. 'Özel Harp Dairesi için istiyoruz' yanıtı geldi.”
“Öyle bir resmi dairenin, o zamana kadar adını bile duymamıştım... 'Şimdiye kadar bu dairenin giderleri neredenkarşılanıyordu?' diye sordum. O zamana kadar bu dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD'nin karşıladığı; ancak artık ABD'nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle başbakanlığın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi... Özel Harp Dairesi'nin nerede bulunduğunu sordum. 'Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada' yanıtını aldım...”
Aldığı yanıt nedeniyle “hayrete düşen ve kaygılanan” Ecevit, ordudan söz konusu dairenin işlevleri ve kuruluş biçimi hakkında bilgi istemiş, bunun üzerine kendisine bir brifing verilmişti: “Özsunuş (brifing) toplantısına rahmetli Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık'la birlikte katıldım. Bilgi vermek üzere de rahmetli Genelkurmay başkanı Semih Sancar'la, o sırada Özel Harp Dairesi Başkanı olduğunu öğrendiğim General Kemal Yamak ve bir-iki subay katıldı.” Ecevit brifingde anlatılanları özetle şöyle aktarıyordu:
“Özel Harp Dairesi, Türkiye'nin veya bir kısım topraklarımızın düşman istilasına uğraması durumunda, istilacılara karşı gerilla yöntemleriyle ve her türlü yeraltı etkinliğiyle mücadeleye hazırlanmak üzere kurulmuştu.”
Adları gizli tutulan bazı 'vatansever gönüllüler' de Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısı olarakçalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi. Gereğinde bu gönüllü sivil vatanseverlerin kullanmaları için de, Türkiye'nin bazı yerlerinde gizli silah depolan oluşturulmuştu.
“Brifingde verilen bilgiler çok gizli olduğu için; o acı devlet sırrını bir zehir gibi içimde saklamak zorunda kaldım” diyen Ecevit'in kaygılarının ne kadar doğru olduğu zamanla ortaya çıkacaktı. 1977 yılında Türkiye'de büyük bir katliam yaşandı. 1970'lerin terör yıllan boyunca Türkiye'deki işçi sendikaları konfederasyonlan uluslararası işçi günü 1 Mayıs'ta Taksim Meydanı'ndabüyük eylemler gerçekleştirmişlerdi. 1976'da süregelen ve artan terör olaylarına karşın eyleme 100 bin kişi katılmış ve banşçıl bir gösteri yapılmıştı. 1977'de ise meydanı 500 bini aşkın eylemcidoldurmuştu. Dehşet saatleri gün batımında, konuşmacılann bulunduğu platforma, meydana hâkim konumda bulunan Sular İdaresi'nin duvarlan üzerinde ve İntercontinental Otel'in çatısında mevzilenmiş meçhul kişiler tarafından kalabalığa ateş açılmasıyla başladı. Kalabalık panikledi ve yaşanan olaylarda otuz sekiz kişi öldü, yüzlerce insan yaralandı. Silah atışı 20 dakika boyunca devam etmiş, ancak alanda bulunan bir kaç bin polisten hiçbiri müdahale etmemişti.
1978'de yeniden başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra da Özel Harp Dairesi'nin “sivil uzantısı ve gizli silah depolarının” izini sürmeye devam eden Ecevit, kuşkularını doğrulayan bir anıyı da aktarıyordu: “1978-1979'daki Başbakanlığım sırasında bir Doğu ilçemizi ziyaret ederken, oradaki askeri birliğin komutanı olan generalle görüşüyordum. Kendisinin bir ara Özel Harp Dairesi'nde çalışmış olduğunu öğrenince, kuşkularımı belirterek, kendisinden bilgi almaya çalıştım. Generalin kuşkularımı yersiz bulması üzerine bir soru yönelttim: 'Farzımuhal, bu ilçedeki Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?' General, 'Evet öyledir, ama kendisi çok güvenilir vatansever bir arkadaşımızdır' yanıtını verdi.”
Derin Devlet’le Hukuken Mücadele Eden Savcı Öz Katledildi
Aynı dönemde Albay Türkeş'in sağcı partisi MHP, kontr-gerilla, Özel Harp Dairesi ve terör olayları arasındaki bağlantıyı araştırmaya başlayan bir isim daha vardı: Ankara Cumhuriyet Savcısı Doğan Öz. Araştırma sonrası hazırladığı nihai raporda Öz, "Bütün bu çalışmalar içinde askeri ve sivil güvenlik güçleri vardır. Kontrgerilla, Genel Kurmay Harp Dairesi'ne bağlıdır" diyor ve ekliyordu:"Kontrgerilla il ve ilçelerde seferberlik işlemini yürüten kurum olarak askerlik şubelerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok, aşamalı eğitimden geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içinde de MİT elemanları ve I. Şube görevlileri kullanılmaktadır." Her iki kesimin de "Gerillaya karşı eğitim, ideolojik eğitim ve halk içinde gelişme ve halktan kadrolar oluşturma eğitiminden" geçirildiğini belirten Öz, "goşist sol hareketleri de bunların yönlendirdiğinden, ardından bunlara karşı savaşım vererek tabanı kazandıklarından ve demokrasi karşıtı eğilimleri geliştirip örgütlediklerinden" kuşku duyduğunu vurguluyordu.
Savcı Doğan Öz, 24 Mart 1978'de uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdi. Katili ülkücü İbrahim Çiftçi'nin yargılanması tam yedi yıl sürdü ve bu süre içinde Ankara Sıkıyönetim 1 No'lu Askeri Mahkemesi dört kez Çiftçi'ye oybirliği ile ölüm cezası verdi. Karar her defasında Askeri Yargıtay tarafından bozuldu. Yerel mahkeme son kararda şu kaydı düşerek davayı kapattı: "Sanık İbrahim Çiftçi'nin... Doğan Öz'ü taammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüştür. Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararlan mahkememizi bağlayıcı nitelikte bulunduğundan... sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle sanık İbrahim Çiftçi'nin beraatine... karar verilmiştir." Serbest bırakılan Çiftçi, son olarak 1997 yılında MHP genel başkanlığına adaylığını koydu.
Derin Devlet, PKK ve Para Üçgeni
PKK'ya karşı mücadelede yer alan Türk paramiliter birimlerin eski komutanlarından Binbaşı Cem Ersever, yayımladığı kitapta kontrgerilla ve diğer paramiliter birimlerin PKK'ya karşı mücadelede yürüttüğü gizli savaş ve terör yöntemlerini anlatıyordu. Afganistan'dan batıya gönderilen uyuşturucuların geçiş yolu Türkiye'de, terör birimlerinin 'Eroin Yolları'ndan kazandığı vergilerle nasıl zenginleştiğini açıklıyordu. Ersever'in açıkladığı kontrgerilla harekâtları arasında, PKK kılığına girmişkontrgerilla üyelerinin köylere saldırıp kadınlara tecavüz ettiği ve insanları gelişigüzel öldürdüğü yanlış yönlendirme harekâtları da bulunuyordu. Bu, bölgede PKK'ya verilen desteği zayıflatmak ve halkı PKK'nın karşısına almak için kullanılan bir yöntemdi. Ersever pek çok eski Bozkurtçu'nun ve benzeri aşın sağcı kimselerin doğrudan cezaevlerinden alınarak gölge ölüm timlerine dahil edildiğini teyit ediyordu. Bunlar arasında itirafçı PKK'lılar ve İslamcılar da bulunuyordu. Ersever durumu tüm gerçekliğiyle ortaya koyduktan sonra, 1993 yılı Kasım aymda klasik kontrgerilla metotlarına uygun biçimde öldürüldü. Ersever'in işkenceye uğramış ve kafasından vurulmuş cesedi, elleri arasından bağlanmış vaziyette bulundu.
İtalya’da Gladio Açığa çıkınca Türkiye’de Ne Yapıldı?
Türk gizli ordusu kontrgerilla, gizli NATO gölge orduları Batı Avrupa genelinde açığa çıkartıldıktan sonra da faaliyetini sürdürmeye devam etti. Paramaliter birimler sistemin içine kanser gibi yayılmış ve öylesine derinden nüfuz etmişti ki, kolay kolay kapatılmaları mümkün olmayacaktı. İtalya Başbakanı Guilio Andreotti'nin açıklamalarının ardından Türkiye'deki askeri hükümet de bir adım atmak zorunda kaldı. Kamuoyundan gelen baskılar neticesinde 3 Aralık 1990'da Genelkurmay Harekât Dairesi Başkanı Korgeneral Doğan Beyazıt ile Özel Harp Dairesi Başkam Tuğgeneral Kemal Yılmaz önce milletvekillerine ardından da 100'ü aşkın basın mensubuna birer brifing verdiler. Brifingde gizli NATO kıtalarının Türkiye'de varlık gösterdiğini kabul eden generaller, Özel Harp'in düşman işgali altında kalan bölgedeki "gerilla, yeraltı ve kurtarma-kaçırma" çalışmalarını ifade ettiğini ve bu görevin ÖHD komutasında yürütüldüğünü belirttiler.
Türk Gladyosu: Yeni İcat Değil, Yirmi Yıllık Tartışma
Generaller Türk Gladyosu'nun üyeleri için "vatansever" tanımım kullanıyorlardı. Bu, gazeteci Mehmet Ali Birand'm 13 Kasım 1990'da Milliyet gazetesinde belirttiği Türkiye'nin de gizli bir ordusu bulunduğu bilgisini doğruluyordu. Birand köşesinde, Eski Başbakan Bülent Ecevit'in açıklamalarına yer vererek gizli birimin başlangıçta Birleşik Devletler tarafından kurulduğunu ve"grup üyelerinin vatansever kimselerden oluştuğunu; ülkenin işgal altına alınması halinde kontrgerilla operasyonları yürütmek üzere özel olarak eğitildiklerini" alıntılıyordu.
Ecevit'in ardından Lüksemburg Başbakanı Ja-ques Santer de 13 Kasım'da "Türkiye'deki gizli örgütün adı kontrgerilladır" diye açıklıyordu. CIA eski Direktörü Willi-am Colby ise şöyle diyordu: "Türkiye bir NATO üyesi olduğu için, böyle bir örgütün varlığı son derece mümkündür." Türkiye Komünist Partisi Soğuk Savaş süresince yasaklanmış olduğu halde, Colbyher zamanki gibi amacın komünizmle mücadele olduğunu vurgulamayı da ihmal etmiyordu: “Türkiye'nin komünistlerin ellerine geçmesini engellemek için antikomünist örgütlere destek verilmektedir.”
İsviçre'de Neue Zürcher Zeitung "Devletin güvenilirliğine darbe. Türkiye'de bir Gizli Ordu'nun maskesi düşüyor" başlığı altında yayınladığı haberde kontrgerilla karargâhının ABD askeri gizli servisi DIA ile aynı binada bulunduğu bilgisini veriyordu. Alman haber dergisi Der Spiegel Gladyo üzerine yayımladığı uzun bir araştırmada Yunan ve Türk Gladyo örgütleri arasındaki paralelliklere dikkat çekerek, her iki ülkede de gölge kuvvetlerin askeri darbelerde yer aldığını vurguluyordu. Dergide, Yunan Gladyosu'nun 1967'deki etkinliği gibi,Özel Harp Dairesi kontrgerilla timlerinin de 1980 askeri darbesinde doğrudan faaliyet gösterdiği vurgulanıyordu.
Ecevit Biliyorsa da Susması Gerekir
Uluslararası basın NATO ve Pentagon'un nasıl olup da Türkiye'deki katliamlara doğrudan destek sunabildiğini sorgulamaya başlar başlamaz, Türkiye'deki askeri yönetim 1990'da ileriye dönük tüm araştırmaların önüne geçti. Mecliste kontrgerilla gölge yapısını ya da Özel Harp Dairesi'ni incelemek üzere bir komisyon kurulması talebi reddedildi. Askeri yönetim meclisten ve bakanlardan gelen soruları yanıtlamayı reddetti. Hatta Savunma Bakanlığı'nı skandaldan bir kaç ay önce terk etmiş olan Safa Giray, Bülent Ecevit'in kontrgerillayla ilgili açıklamalarına son vermesi için bir uyarıda bulunarak, "biliyorsa da bilmiyorsa da susması gerekir" dedi.
Derin Devlete Karşı Toplum ve Aydın Refleksi
3 Kasım 1996'da şehirler arası yolda hızla yol alan bir Mercedes İstanbul'a 100 kilometremesafedeki Susurluk kasabası yakınlarında bir kamyona çarptı. Yolcularından üçü öldü: Üst düzey bir polis yetkilisi Hüseyin Kocadağ, cinayet ile uyuşturucu ticaretinden aranan ve namlı Bozkurtlar'dan olan Abdullah Çatlı ve Çatlı'nın sevgilisi eski Türkiye güzellerinden mafya bağlantılı Gonca Us. Tek kurtulan kişi meclisin sağ kanat üyelerinden olan ve hükümet tarafından Kürtler'le mücadele etmek için aşiretinesilah ve mali destek sağlanan aşiret reisi Sedat Bucak'tı. Bir polis, bir milletvekili, bir uyuşturucu lordu ve bir mafya kraliçesinin aynı arabada bulunması o kadar sıra dışı bir rastlantıydı ki, basın, henüz olaylar arasındaki bağlantılar açığa çıkartılmamış olduğu halde kazanın üstüne gitme gereği duydu ve eski Başbakan ve Demokratik Sol Parti (DSP) lideri Bülent Ecevit 5 Kasım'da mecliste düzenlediği basın açıklamasında doğru bir noktaya parmak basarak, "devleti içinden çürüten karanlık ilişkilerin, ancak bazı trafik kazaları veya cinayetler üzerine tesadüfen, bir ucundan aydınlığa çıkabildiğini" belirtti.
Kazanın ardından Türkiye, kontrgerillaya ve soysuz hükümet yetkililerine karşı bugüne kadar yapılmış en büyük eylemlere tanıklık etti. Her akşam saat 9'da öfkeli kalabalıklar "ülkenin çetelerden temizlenmesi" talebiyle sokaklara çıktı. Basın ve televizyon kanallarında haftalarca skandal ve yozlaşmış "Susurluk Devleti" ile ilgili yeni açıklamalara manşetlerden yer verildi. Başkentte yapılan bir mitingde 100 binden fazla işçi, gölge ordu askerleriyle ilgili gerçeklerin açıklanması talebiyle bir araya gelirken, yapılan her ankette sokaktaki insan Türk adli sisteminin düzgün çalışmadığına ve hükümetin yozlaştığına dair inançlarını dile getirdi; halk şiddetten ve gizli operasyonlardan bıkıp usanmıştı. Ülke geneline yayılan "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemlerinde bir aydan daha uzun bir süre boyunca milyonlarca insan her akşam dokuzda evlerinin, işyerlerinin ışıklarını bir dakika boyuncasöndürüp tüm şehri karanlıklara gömdü; aynı saatte on-binlerce kişi mahallelerinin sokaklarına çıkıp spontane eylemler gerçekleştirdi.
Fikri Sağlar: Araştırma Susurluk’la Sınırlı Kalamaz!
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Susurluk kazasının ardından ortaya çıkan ilişkiler ve iddialarla ilgili bir komisyon kurulmasına karar verildi. Komisyon çalışmalarını 1997 yılı Mayıs ayında tamamlayarak 27 Mayıs 1997'de meclise sundu. Ancak komisyonda yer alan milletvekilleri arasından bile, raporun yetersiz olduğundan şikâyet edenler bulunuyordu. Bunlardan biri olan TBMM Susurluk Komisyonu üyesi CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar, komisyon araştırmasının "zaman darlığı" gerekçesiyle sadece Susurluk skandalıyla sınırlı tutulmasını eleştirerek yazdığı "muhalefet şerhinin"- rapora eklenmesini sağladı. Sağlar, bu muhalefet şerhinde şöyle demekteydi:
“Komisyonumuzda ifadesine başvurulan kişiler ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarından intikal eden bilgi ve belgeler, Türkiye'de yasa dışı biçimde kurulmuş ve devletin bazı kesimlerince de maddi ve manevi biçimde desteklenmiş çetelerin varlığım inkâr edilemeyecek biçimde ortaya koymuştur. Bu ilişkilerin Gladio adı verilen ve NATO ülkeleri arasında kurulduğu belirtilen örgütten itibaren ele alınması gerekir... Türkiye'de 1952 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu'nun kurulması, daha sonra da Özel Harp Dairesi ve Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak adlandırılan oluşumun irdelenmesi zorunluyken, bu konu göz ardı edilmiştir.”
Devamla, Özel Harp Dairesi desteğiyle "yeni yapılar oluştuğu iddiaları bulunduğunu" dile getiren Sağlar "Bu yapılara ilk örnek, Komünizmle Mücadele Derneği'dir. Daha sonra, bu dernek dönüşerek ülkücü komando kampları şeklinde faaliyet göstermiş ve militan yetiştirilmiştir. Komisyonumuza verilen ifadelerde, bu kişilerin bazılarının siyasi cinayetlerde de kullanıldıkları açıklanmıştır" diyordu. Bu kişi ve oluşumların bir bölümünün "yer altına inerek, çek senet, arazi işlerine girmişler, gasp, adam öldürme gibi faaliyetler" yürüttüğüne ilişkin bulguları da hatırlatan Sağlar, "ancak bu konuda da yeterince araştırma yapılamamıştır" diye devam ediyor ve vurguluyordu: "Oysa, devleti korumak, sorunlara doğru teşhis koyarak çözüm yollarını sağlamakla olur. Teşhisi koyabilmek için gerçek bilgilere ve doğru yönlendirmelere ihtiyaç vardır.”
Rezaletin Daniskası
Bu raporun ardından Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'a bir rapor daha hazırlatan yeni Başbakan Mesut Yılmaz, 1998 yılı Ocak ayında katıldığı bir televizyon programında, kirli ilişkilerin ortaya çıkarılan kısmıyla ilgili şu yorumda bulundu: "Ortaya çıkanlar rezaletin daniskası." "Devlet içinde bir infaz grubunun oluşturulduğunu" doğrulayan Yılmaz, devletin tüm kurumlarının durumdan haberdar olduğunu da belirtti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder