Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş hikâyesi karmaşıktır. Aradan geçen bunca yıla rağmen gerçekler bir türlü ortaya dökülemedi.
Bu asla dökülmeyecek demek değil tabii. Gerçeklerin ortaya çıkmamasının önündeki en büyük engel 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu’dur. Gerek tarihçiler, gerek araştırmacılar yakın tarih çalışmalarında resmi tarihin ötesine geçemiyorlar. TC’nin kuruluş tarihi büyük ölçüde Atatürk’ün kişisel tarihidir de.
Atatürk, Yeni Türkiye’nin kuruluşunun her noktasında bir şekilde vardır ve onun bu varlığı resmi tarihe göre “her zaman olumlu” olmalıdır. Aksi takdirde 5816 sizi bulur! Eğer bir savcı size 5816′dan dava açmışsa hâkimlerin bu davayı reddetme şansı pek yoktur. Bu ülkede hâkimler 5816′dan gelen dosyaları yüzde 99 cezalandırırlar!
Şimdi… Yunanlılar’ı gerçekten denize döktük mü? Fransızlar, İtalyanlar güneyden neden çekildiler? İstanbul’u işgal eden İngilizler neden bırakıp gittiler? 1917 Bolşevik Devrimi TC’nin kuruluşunu nasıl etkiledi? Bütün bunlara bir cevap bulunabilir de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra dahilde yaşanan bir kısım hadiselerin açıklanmasında Atatürk’ü anmadan, onun kutsiyetine halel getirmeden doğrulara ulaşmak mümkün görünmüyor! Çünkü resmi tarih onun yaptığı her şeyi, attığı her adımı doğru kabul ediyor.
Şimdi… Yunanlılar’ı gerçekten denize döktük mü? Fransızlar, İtalyanlar güneyden neden çekildiler? İstanbul’u işgal eden İngilizler neden bırakıp gittiler? 1917 Bolşevik Devrimi TC’nin kuruluşunu nasıl etkiledi? Bütün bunlara bir cevap bulunabilir de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra dahilde yaşanan bir kısım hadiselerin açıklanmasında Atatürk’ü anmadan, onun kutsiyetine halel getirmeden doğrulara ulaşmak mümkün görünmüyor! Çünkü resmi tarih onun yaptığı her şeyi, attığı her adımı doğru kabul ediyor.
Bugün bizim için “Cumhuriyet nasıl kuruldu” sorusuna verilecek cevap değil, “kurulduktan sonra yaşanan bir kısım olaylar neden yaşandı, nasıl yaşandı” sorusuna verilecek “gerçek cevaplar” önemli. Tek Parti döneminin günah galerisi… Bir kısım iç isyanlar… Bir kısım isyan olmadığı halde isyan varmış gibi gösterilerek yapılan askeri harekâtlar… Şapka Kanunu’na muhalefet cezalandırmaları… İstiklal Mahkemeleri… Bütün bunlar yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğunun bir sonucu gibi geliyor bana. O yüzden “nasıl kurulduğu ve kurulduktan sonra o topraklarda yaşayan halka yaşatılan devlet şiddeti birbiri ile alakalı” dedim.
Kuruluştan sonra yaşananlar da bir tür savaştı aslında. Milletin bir bölümüyle savaşıldı. Bu Türk Silahlı Kuvvetleri’nin niçin içe dönük bir yapılanma şekline sokulduğunu da gösteriyor! Hatta bugün ortaya serilen darbe planlarını, milleti kafese sokma planlarını da açıklıyor.
Yeni kurulan yapı bir devrimin sonucuydu. Onun için “Atatürk Devrimleri” deniliyor zaten. Devrim yani, kendinden öncekini yıkıp yerine başkasını tesis etmek. İsterseniz siz biraz ileri gidip “Osmanlı’yı da Atatürk yıktı” diyebilirsiniz. Ama ben demem çünkü Türkiye kuruluşundan bunca yıl geçmesine rağmen hâlâ o kadar özgür değil. Çünkü yeni kurulan devletin eskisine inkılâp etme ihtimali en büyük korkuları.
Eğer İngiliz, Yunan, Fransız, İtalyanlar yıkmış olsaydı Osmanlı’yı, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra onların yeniden bizi işgal etmesinden korkardık, irticadan değil, değil mi?
Ama onlarla dostuz ve hatta yönümüz Batı’ya dönük! Düşman dışarıda değil içeride. Valla bu bana çok şey anlatıyor, siz ne anlarsanız anlayın artık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder