Haccın en çok dönüştürdüğü şey şüphesiz zaman algısıdır. Düne kadar kolundaki saatin simgelediği mekanik ve hayalî zaman tasavvuruyla hayata muhatap olan; otobüse, mesaiye veya toplantıya yetişmeye çalışan mü’min hacda kendisini kâinatın ilâhî nizamına bırakır. Göğün, güneşin ve ayın dönüşüne tâbi olur. Dünyanın güneşin etrafında dönüşü gibi, hacda da hayat namaz vakitlerinin etrafında döner.
Mü’minin dünyevî zaman anlayışından sıyrılışının en yüksek ânı Kâbe’yi tavaftır. Tüm kevniyatın dönüş yönüne uygun olarak sağdan sola döner hacı Kâbe’nin etrafında. Mü’min kardeşleriyle birlikte bütün kâinatın ibadetine iştirak eder, onları içine alır, onları temsil eder. O yüzdendir ki, hac ibadetlerin en küllîsidir. Ondandır ki, “Allahuekber!” sadaları en çok bu ibadet sırasında dile getirilir. Dünyanın ve âlemin maddî-manevî merkezi olan Kâbe’de bütün varlığı kuşatan bir ibadettir hac.
Zaman Kâbede donar, sonsuzluğa pencere olur. Sair vakitlerdeki mekanik saat tasavvuru anlamsız kalır. Ne tavaf, ne sa’y saate bağlı kalmadan yapılır. “Bir şaft şu kadar dakikada tamamlanmalıdır” denilemez. “Saat tam yedide şeytan taşlamaya gidilir” anlamsız bir sözdür.
O halde, haccın temsil ettiği bu uhrevî zaman anlayışına ait olmayan şey nedir? Elbette ki, Kâbe’nin tepesine dikilen Zemzem kulelerindeki o büyük hilkat garibesi saat! Hangi niyetle yapıldığını bilmesek de, haccın mânâ ve sırrını tuhaf şekilde inciten manzaradır bu saat.Namaz sırasında birisinin gelip sizi iş toplantısına davet etmesi kadar abestir. Camideki cemaate belediye otobüs tarifesi dağıtmak kadar tuhaftır. Uhrevî döngüye sokulan dünyevî bir çomaktır.
Mekke’nin yöneticileri bilir mi bilinmez, ama saat kuleleri 19. yüzyılda kapitalist sistemin ihtiyaç duyduğu ve icat ettiği bir şeydir. Kişisel saatlerin yaygın olmadığı o dönemde, saat kuleleri fabrika işçilerinin işe giriş-çıkışlarını düzenlemek, onlara mesai vaktinin geldiğini haber vermek için şehrin en merkezî yerlerine kuruluyordu. Diğer bir deyişle, dünyevîliğin, hem de en zulmanî dünyeviliğin sembolüydü saat kuleleri. Alın terinin sömürülüşünün, insanların vicdansızca günde 16 saat çalıştırılışının ve yarı esir bir şekilde topluca boyunduruk altına alınışının simgesiydi.
O yüzdendir ki, 19. yüzyılın ortalarında Avrupa şehirlerinde zalim sermayedarlara isyan eden işçilerin yaptıkları ilk iş, saat kulelerine saldırmak olmuştu. Saat kulesi sadece saatin kaç olduğunu değil, onların her gün maruz kaldıkları istismarı dile getiriyordu. Bizim gibi doğu ülkelerinde daha çok özenti bir estetik unsuru olsa da, saat kulelerinin böyle kirli bir geçmişi vardır.
Ayrıca, mekanik saatin garip şekilde soldan sağa işleyişi bile fıtrî zaman anlayışına tersliğini gösterir. Kâinatta her şey, gezegenler, yıldız kümeleri, galaksiler, damarlarda akan kan sağdan sola doğru hareket ederken kollarımızı, duvarlarımızı ve şehir meydanlarımızı işgal eden saatler tersine hareket eder.
O yüzden, Kâbe’nin tepesindeki o saat kâinatın dua ve ibadetine iştirak ettiği, ibadetlerin en küllîsi ve evrenseli olan haccın mânâ ve hikmetine zıttır. Hacıların hac ibadeti sırasında hemen hiç ihtiyaç duymadığı devasa bir saatin en tepeye ve merkezî yere konulması anlamsızdır. Ve bir an önce kaldırılmalıdır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder