10 Şubat, Sultan II. Abdülhamid’in vefatının 94. Yıldönümü. Üzerinden bir asra yaklaşık bir zaman geçmesine rağmen şahsiyeti, icraatları, eserleri, hizmetleri, projeleri, politikaları ve düşünceleri ile yaşayan bir lidermiş gibi hâlâ kendinden söz ettiriyor, konuşulup tartışılıyor.
Gizemli âlemine nüfuz ettikçe, şahsına saldırıların çamuru tarih ilminin şahadeti dâhilinde temizlendikçe, ortaya şaşırtıcı, ezber bozucu, “öğretilmeyen/gizlenen” bir Abdülhamid portresi çıkıyor. Yıllarca resmî ideolojinin/tarihin “kızıllaştırıp”, anlaşılmazlık zırhına büründürdüğünden farklı bambaşka, aydınlık ve göz kamaştırıcı bir portre bu.
Bu çerçevede, Nesil Yayınlarından çıkan ve 6. Baskıya ulaşan “SON İMPARATOR: ABDÜLHAMİD HAN’IN GİZEMLİ DÜNYASI” kitabımız, Sultan Abdülhamid’i yeniden okumak ve keşfetmek noktasında ufuk açıcı bir keyfiyete sahip.
Hakkındaki iddialara/tartışmalara cevap vermesi ve bilinmeyen cephelerine ışık tutması anlamında kitabımızda yer verdiğimiz, bazı tarihçi, yazar, araştırmacı ve entelektüellerin dikkat çekici görüş, tespit ve tahlillerini paylaşmak istiyorum:
KIZIL MI, GERİCİ Mİ, İLERİCİ Mİ?
* M. Kemal İnal, Abdülhamid’e yöneltilen “Kızıl Sultan” benzeri yaftaların, tarihi gerçeklerle bağdaşıp bağdaşmadığına şöyle parmak basmıştır:
“Onun ‘Kızıl’ yahut ‘Kırmızı Sultan’lığına, yani hunharlığına dair duyumlar ve yayınlarda bulunan İslâm ve Türk düşmanı yabancıların ve onlarla ağız birliği eden yerli garazkârların savundukları lafların iftira olduğunu söylemek, tarafsızlığa ve haklılığa ait olan bir vazifedir.”
* İsmail Hami Danişmend’in, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e uzanan süreçte Abdülhamid üzerinden ideoloji, siyaset ve tarih üretme zihniyetinden vazgeçilmediğine dair görüşleri oldukça çarpıcıdır:
“Tarihte tahrif edilmiş birçok şahsiyetler vardır. Bazılarının kahramanlaştırılmasına mukabil, bazıları da ‘ejderleştirilmiştir’. II. Abdülhamid işte bu ikinci zümredendir.
Saltanat devrinde muhalifleri tarafından yabancı memleketlerde ve hal’inden sonra da düşmanları tarafından Türkiye’de yazılan eserlerde bin türlü mübalağalarla yalnız kusurlarından bahsedilmiş ve gene bin türlü iftiralar atılarak kanlı ve korkunç bir tip haline getirilmiştir.
İkinci Meşrutiyet’ten Cumhuriyet devrine intikal etmiş tuhaf bir siyasî anane vardı: İkinci Abdülhamid’e körü körüne sövüp saymayı, tahta çıkışından itibaren aleyhine tertip edilen klasik iftiraları ikide bir tekerleyip durmayı inkılâpçılık, halkçılık ve bilhassa batıcılık gereği sayan hastalıklı bir zihniyet teşekkül etmiştir.
Dünya tarihinin kaydettiği bütün hükümdarlar gibi Sultan Hamid’in de birtakım taksiratı (hataları) vardır. 32 sene, 7 ay, 27 gün süren saltanat devrindeki icraatı tarafsız bir nazarla incelendiği zaman, sevaplarının kabahatlerinden pek çok olduğu derhal meydana çıkmaktadır. Memleketin kültür seviyesini yükselten Sultan Hamid’dir.”
* Sosyolog Şerif Mardin, Sultan Abdülhamid döneminin gerici-baskıcı bir dönem mi, yoksa modern-aydınlık bir dönem mi olduğu hakkında şu objektif sorguyu yapıyor:
“Sultan Abdülhamid devrini genellikle bir gerilik, istibdat devri olarak niteleriz. Böyle bir görüşün gerçeği ancak sınırlı bir şekilde aksettirdiğine artık şüphe kalmamıştır. Bugün yapılan her araştırma, Abdülhamid devrinin, bir açıdan önemli bir “modernleşme” devresi olduğunu daha açık bir şekilde göstermektedir.”
SON PADİŞAH SON KURTARICI
* Onu, “Osmanlı’nın Son Padişahı” olarak kabul eden Cemil Meriç’in tespitleri son derece muhteşemdir:
“Osmanlı, II. Mahmud’la ölmüştür. Abdülhamid bu ölüyü diriltmiş ve otuz üç sene ayakta tutmuş yegâne adamdır. II. Abdülhamid, son Osmanlı padişahıdır. Osmanlı, II. Abdülhamid’de biter.”
* Araştırmacı Orhan Koloğlu, şu anlamlı analiziyle Cemil Meriç’in tespitini daha da pekiştiriyor:
“Sultan Mahmut’a, Yeniçerilerin kökünü kazımaktaki ısrarı yüzünden “kana doyamadı” denmiştir. Abdülhamit’teki hırs da herhalde “kurtarıcı olmak” hırsıydı. O da ona doyamadı.”
* Tarihçi Osman Turan’ın teşhisi ise şu istikamette:
“Abdülhamid Han’ın nasıl buhranlı bir devirde teslim aldığı ve kendisinden sonra devletin dokuz yılda ne derece dağıldığı ve hatta anavatan Anadolu’nun bile istila edildiği göz önüne getirilirse tarih ilminin bu padişah hakkında vereceği şaşmaz hüküm onun lehinde olacak ve tenkitler teferruata inhisar edecektir.”
* Türkçülüğün ideologlarından Nihal Atsız ise, devleti ayakta tutmak için onca uğraş vermesine rağmen hak etmediği türlü iftiralara maruz kalmasının büyük bir talihsizlik olduğunu şöyle savunmuştur:
“Cemiyetin en büyük haksızlığına uğramış tarihi şahsiyetlerden biri İkinci Abdülhamid’dir. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan, içi-dışı düşman dolu bir imparatorluğu otuz üç yıl zekâ ve hamiyetle ayakta tutan bu büyük padişah, katil, kanlı, müstebid, kızıl sultan, cahil ve korkak olarak tanıtılmış, daima aleyhinde işleyen bu propagandanın tesiriyle de böyle tanınmış talihsiz bir insandır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder