11 Eylül 2001 trajedisinin üzerinden 10 yıl geçti. Bu süreç doğru analiz edilebildi mi? Hayır. Halen insanlık kendi kendini kandırmaya devam ediyor. Şu anda 16 yaşına basan kız çocuğu hariç.
O günün yayınlarını inceleyenler bilir 6 yaşında Amerikalı kız çocuğunun 3000 kişinin öldüğü o olaya ilk tepkisi “Anne bu insanlar neden bizden bu kadar nefret ediyorlar” olmuştu. Dünya bugün İslami terör propagandası ile kandırılıyor. Çünkü yapanlar 19 Ortadoğulu genç intihar komandosu idi. Filistin olayları çıkmadan önce dünya mahallesinde komünizm terörü konuşuluyordu. Çünkü ayrımcılık ve zulüm oradaydı. Şimdi İslami terör deniliyor çünkü zulüm adaletsizlik Ortadoğu’da.
Dünyaya bedeli çok ağır olan son 10 yılda korku ve nefret arttı insanlar önceye göre daha güvende olmadıklarını hissediyorlar. Dünyanın daha yaşanılır olmasını isteyenler dünyanın bu yönde değişmesi karşısında hayal kırıklıkları yaşıyorlar.
Konunun komplo senaryolarından gerçek senaryolara dönüşen bağlantılarına değinmiyorum.
Medeniyetler çatışması tezini savunanlar şeytanın avukatları idi. Zaman zaman Harvard’lı bilim adamı kılığında, zaman zaman Afganistanlı terörist kılığında, zaman zaman da siyasetçi kılığında dünyaya nizam vermeye çalıştı.
Herkes karakterinin gereğini yapacaktı ve yapıyordu.
Bu süreçte dünyanın barıştan uzak olmasının sorumlularından İngiltere’nin şimdiki muhafazakar Başbakanı Camerun’dan sağduyulu bir görüş dinledik “11 Eylül dünyayı erdemsiz bir otoriteye sürükledi”.
Çözüm bu sözün içinde…
Dünyayı bir mahalle metaforu ile anlamaya çalışalım. Mahallenin ezilen ve sömürülen mazlumları öfke ve şiddetten başka yol bilmiyorlardı. Mahallenin şişman kedilerinin dolaştığı bölümlerinde beş mahalleli kadar tüketerek yaşayan aileler vardı. Mahallenin zengin, şımarık ve etkili küçük ailesi bu mahallede kavga çıkarsa daha çok mal satacaktı ve istediklerini elde edebilecekti. Mahallenin zengin şımarık küçük ailesinin bir arsa sorunu vardı komşusunun değerli arsasına el koymak için zengin aileleri ikna etmişti. Fakat arsa sahipleri baba yadigarı arsalarını satmıyorlar ve göçmüyorlardı.
Sonuçta mahallede yasalarla sorunların çözülmeyeceğini düşünen sokak kabadayıları ezilenleri korumak adına zengin binalara baskın yaptılar yakıp yıktılar.
Arsayı elde etmek isteyen aile el altından bu kişileri destekledi. Rahatsız olan zenginler mahallenin teröristlerini yok etmeye çalışırken arsanın bu ailede kalma şansı yükselecekti. Aradan 10 yıl geçti mahalleye bir türlü huzur gelmiyordu.
Mahallede barışı sağlarken erdemli olmamanın kötü sonuçları görülmeye başlandı. Adil çözüm arayışları içinde mahalle daha özgürleşirken bir ‘Ombusman’ yani mahallenin kadısı işe el koydu. Şiddet ve öfkeden başka yol bilmeyen lider kabadayı da artık öldürülmüştü. Mahalleli huzur ve barış istiyordu fakat şımarık zengin aileden çekiniyorlardı.
Sonuçta mahallenin sorunlarını çözmek için insani merhametin harekete geçmesi gerekiyordu. Komşuların bir kısmını diğer kısmından nefret ettiren zihniyeti merhamet ve onun doğurduğu iklimin yayılmasın da olduğunu gören adalet ve hakkaniyet sahibi sessiz merhametli, cesaretli akiller zarar görme risklerine rağmen duruma el koydular. Halk da kabadayıların yönteminin yanlış olduğunu görmüştü.
Başarılı olmaları için merhametli cerrah gibi olmalıydılar. Çocukları ölmek üzere olan annenin merhametini hissederken çocuğu ameliyat ederken acıtacağını bilmek te gerekiyordu. Beyaz önlüklü doktorun elindeki neşter merhametin bizzat kendisiydi çocuğu o kurtarabilirdi.
Analojiyi umarım ifade edebildim. Mahalle dünyamız, kabadayılar terör örgütleri, ezilen ama artık uyanmış çoğunluk sömürülen ülkeler. Zengin aileler beş mahalleli kadar tüketen lüks içinde yüksek duvarların arkasında yaşayan sömüren devletler. Çoğunluğu birbirine düşürüp nefreti artırmayı huy haline getirmiş bencil aile Yahudiler. El koymaya çalışılan arsa Filistin. Adil “Ombusman” Türkiye.
Beyaz önlüklü doktor rolünde, beyaz üniformalı deniz subayları ile Gazze’ye neşter vurmaya çalışan Türkiye diyebiliriz.
Bölgede ameliyat yapar gibi adalet merhamet dengesini koruyacak beyaz donanma ile duruma müdahale edip yaraları tedavi etme kapasitesine sahip başka mukim yoktur. Dünya mahallesinin daha yaşanılır olması için merhametli doktor gibi İsraili hizaya getirmek çizgilerini öğretmek tarihi bir görev oldu.
Hatta Necip Fazıl “İslam’da merhamet o kadar üstündür ki yüksele yüksele ismini ve tabiatını değiştirmiş vazife olmuştur” diyor.
Dünya’ya bu niyeti ve kavramı anlatmaktan başlamalıyız.
Merhamet kılıcı ile Ortadoğu’nun yaralarını tedavi etmek isteyenlerin ücretinitarihin sahibi verecektir çünkü böylece Dünya’da daha erdemli otorite sağlanabilecek ve dünya daha yaşanılır ve güven verici olacak. Altı yaşındaki masum Amerika’lı çocuğun görebildiği nefret hissinin dağılması dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder