5 Şubat 2013 Salı

O açıklamayı beklerken..Bir cinayet, bir açıklama ve hesabı tersyüz olanlar.İBRAHİM KARAGÜL


Dün, gün boyu Lübnan'dan gelecek haberi bekledim. Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah; Refik Hariri suikastiyle ilgili somut bilgiler açıklayacaktı.

Hariri dosyasıyla bağlantılı en küçük bir bilgi bile çok önemliydi. Çünkü; Büyük Ortadoğu Suikastleri'nin en önemlilerinden biriydi. Açıklanacak her bilgi, verilecek her isim, işaret edilecek her ülke, 11 Eylül'den bu yana, aslında son yirmi yılda, Pakistan'dan Sudan'a kadar uzanan kuşaktaki her işgalin, iç savaşın, kitle kıyamlarının, ABD ve müttefiklerinin yeni harita girişimlerinin şifrelerini çözecektir.


Yirmi yıllık süreç bitmiş değil. Geçmişte kalmış değil. Bugün aynen devam ediyor. Özellikle 2001 yılından bu yana, BOP suikastleri kapsamında Türkiye'de birilerinin hedef alınacağından duyduğumuz korku, söz konusu ölüm zincirini dikkatle izlememizin belki de en önemli gerekçesi oldu.

Nasrallah; 2006'daki Lübnan-İsrail savaşının 4. yıldönümünde bir konuşma yaptı. 2005 yılında Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'ye İsrail'in suikast yaptığına dair ellerinde kanıtlar olduğunu açıkladı. "Elimizde bilgiler var. İsrail'i Hariri suikastiyle suçluyoruz. 9 Ağustos'ta çok önemli bir sırrı açıklayacağım. Hariri suikastinin arkasındaki suçluları açığa çıkarma imkanına sahibiz" dedi. Söz konusu açıklama; Hariri suikasti için kurulan Birleşmiş Milletler Özel Komisyonu'nun Hizbullah'a mensup bazı isimleri suikastten sorumlu tutacağına yönelik işaretlerden sonra geldi.

Dün, Nasrallah'ın açıklamasını beklerken, Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı, AFP'ye bir açıklama yaptı ve "Mossad'ın suikaste karıştığına dair ellerinde deliller olduğunu, katilin gerçek kimliğini bildiklerini ve Nasrallah'ın bunu açıklayacağını, BM Komisyonu'nun Mossad'la güçlü bağları olduğunu" tekrarladı.

Lübnan eski Başbakanı'nın 14 Şubat 2005'te bir ton patlayıcı ile havaya uçurulmasından sonra çok sayıda bombalama ve suikast daha yaşandı bu ülkede. Gelişmelerin hepsi Lübnan'ı iç savaşa sürükleyip İsrail işgaline kolaylaştırmaya yönelikti. Olaylardan Suriye sorumlu tutuldu. ABD, BM üzerinden baskı uygulayarak, Güvenlik Konseyi kararları çıkartarak Suriye askerlerini Lübnan'dan çıkarttı. Lübnan İsrail saldırılarına açık hale getirildi. Bir yıl sonra da İsrail Güney Lübnan'a saldırıya geçti.

Nasrallah'ın ne açıklayacağını bilmiyoruz. Yazıyı hazırlayana kadar da söz konusu açıklama yapılmamıştı. Beklemeye devam edeceğiz.

BOP suikastleri, son yirmi yıllın gerçek tarihidir. Aydınlanması son derece zor dosyalardı bunlar. İki yıl sonra, yine ABD'nin öncelikli gündeminde bulunan Pakistan'da benzer bir cinayet işlendi. 27 Aralık 2007'de Pakistan eski Başbakanı Benazir Butto, seçim kampanyası sırasında öldürüldü. Cinayet elbette Pakistan'daki iç karmaşayla bağlantılıydı. Ama sonuçları, Lübnan'da ve diğer ülkelerde olduğu gibi hep ABD ve müttefiklerinin bölgesel hesaplarının önünü açar nitelikteydi.

Suikastin yaşandığı gün; "Babası idam edildi, bir kardeşi Paris'te zehirlendi, diğer kardeşi öldürüldü. Şimdi de kendisi ortadan kaldırıldı. Belki hiç aydınlanmayacak bir suikast bu" demiş, suikastin muhtemel sonuçlarıyla ilgili şu tespitlere yer vermiştim:

Dönemin Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref 3 Kasım'da olağanüstü hal ilan etti. 2 Kasım'da ABD'li bir istihbarat şirketi, "nükleer silahların İslamcıların ya da ordu içindeki şahin grubun eline geçmeyeceğini" açıkladı. Yani olağanüstü hal ilanından bir gün önce. 12 Kasım'da aynı gazetede AFP kaynaklı bir haber yayınlandı. ABD'nin, Pakistan nükleer silahlarını korumak için gizli bir planı olduğuna ilişkin rapordan söz ediliyordu.

Kötümser senaryo şöyleydi: Müşerref'in kontrolü kaybedeceği, siyasi krizin derinleşeceği, ABD karşıtı güçlerin nükleer silahların kontrolünü ele geçireceği ve bunun bir ya da iki yıl içinde olabileceği... Bu hesaba göre Pakistan ikinci İran olacak, nükleer güç İsrail'i tehdit edecekti. Tehlikeyi önlemek için Pakistan'a ABD askeri gönderilecek, ülke içinde operasyonlar yapılacak ve yedi yıl orada bulunulacaktı. Olaydan bir ay sonra ABD özel birlikleri Pakistan'a girmeye başladı. Butto'nun öldürülmesinden sonra ortam oluşmuştu. O günden bu yana ABD özel birlikleri ve hava araçları Pakistan içinde operasyonlar yapıyor. Ülke bugün adeta iç savaş görüntüsü yaşıyor. Belki yedi yıl tamamladığında bugünkü Pakistan'ı haritada bulamayacağız.

Senaryo aynen gerçekleşti ve devam ediyor. Lübnan'daki ve Pakistan'daki suikastler, öncesinden çizilen senaryoları uygulamak için işlendi. Bu apaçık ortada değil mi...

Bu yüzden, BOP suikastleriyle ilgili en küçük bilgi bile çok değerli. Etrafımızda yaygın cinayetler işlenirken biz Türkiye için endişeleniyorduk. Korkularımız vardı çünkü. Şükür gerçekleşmedi. Ama işleri yolunda gitseydi, bugünkünden çok daha karışık bir Türkiye'de yaşıyor olacaktık.


Nasrallah ve hayal kırıklığı
Hizbullah çevreleri geçenlerde Refik Hariri suikastiyle ilgili belgeleri ve isimleri açıklayacağını duyurdu. Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah; Hariri'yi İsrail'in öldürdüğüne dair ellerinde kanıtlar olduğunu açıkladı. "Elimizde bilgiler var. İsrail'i Hariri cinayetiyle suçluyoruz. 9 Ağustos'ta çok önemli bir sırrı açıklayacağım. Hariri suikastinin arkasındaki suçluları açığa çıkarma imkanına sahibiz" dedi.
Ardından Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı, AFP'ye bir açıklama yaptı ve "Mossad'ın suikaste karıştığına dair ellerinde deliller olduğunu, katilin gerçek kimliğini bildiklerini ve Nasrallah'ın bunu açıklayacağını, BM Komisyonu'nun Mossad'la güçlü bağları olduğunu" tekrarladı.
Günlerce Hizbullah liderinin 9 Ağustos'ta yapacağı o konuşmayı bekledik. Çünkü Hariri suikastinin çözülmesi, bölgedeki kirli ilişkiler ağını ortaya serecekti.
O gün geldi. Nasrallah'ı bekledik. Konuşma yapıldı.. Yeni hiçbir şey yok. Hayal kırıklığından başka. Nasrallah; "Hariri'yi İsrail öldürdü" derken "olağan şüpheli"yi işaret ediyordu ama elinde hiçbir somut kanıt, belge yoktu. O zaman neden günlerce bu konuşmanın duyurusu yapılmıştı? Bilmiyoruz, belki de bir abartı.
Haksızlık yapmayalım. Söz konuşu konuşmada bir gerçek ortaya çıktı. Hizbullah, İsrail'e ait insansız hava araçlarının görüntülerini ele geçirebiliyormuş...
Başka da ciddiye alınacak bir yanı yoktu o konuşmanın...


Bir cinayet, bir açıklama ve hesabı tersyüz olanlar

Son beş yıldır, bu suikast üzerinden bölgesel güç haritası oluşturuluyor, ülkeler şekillendiriliyor, siyasi aktörler devreye sokuluyor, geleneksel yapılar yerle bir ediliyor, ülkeler parçalanıyordu. Terör üzerinden, cinayet üzerinden bölgesel politikalar belirleniyor, uygulanıyor ama işlenen cinayetlerden yine de hedef alınan ülkeler sorumlu tutuluyordu. Hakim söylem bu yönde oluyor, kitleler ikna ediliyor, Birleşmiş Milletler'e sahte soruşturmalar açtırılıyor, uluslararası kurumlar üzerinden bu ülkeler linç ediliyordu.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri'nin önceki gün yaptığı açıklama, belki de son beş yılı tersine çevirecek sonuçlar doğurma etkisine sahip. Ne kadar dikkat ediyoruz, ilgileniyoruz bilmiyorum ama açıklamaya temel teşkil eden olayın, bütün bölgeyi derinden sarstığını hemen herkesi bir şekilde etkilediğini çok iyi biliyorum.
Oğul Hariri; babasına düzenlenen suikastle ilgili Suriye'yi suçlamakla hata ettiklerini açıkladı. "Zamanında bazı hatalar yaptık. Suriye'yi Başbakan öldürmekle suçladık. Bu, siyasi bir ithamdı ve artık gündemde değil" dedi.
Aslında bu sözler, bütün hesapları bozacak güce sahip.
Suikastten bu yana, Hariri'nin açıklaması yönünde kaç yazı yazdığımı hatırlamıyorum. Hemen her gün olayla ilgili gelişmeleri izledim ve aktardım. Çok büyük bir oyun tezgahlanıyordu ve herkes bir şekilde buna inandırılmıştı. Bu oyun, Türkiye'yi de içine alan çok geniş bir alanı kapsayan "Büyük Oyun"un aşamalarından biriydi. Aslında her gün o "Büyük Oyun"da yeni bir hamleye tanık oluyorduk.
Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri, 14 Şubat 2005'te Beyrut'ta bir ton patlayıcı ile havaya uçuruldu. ABD, İsrail ve hemen bütün batılı ülkeler suikastten Suriye'yi sorumlu tuttu. Çok büyük bir öfkeyle hareket ediyorlardı. Bir Lübnan Başbakanı'nın öldürülmesi elbette korkunç bir cinayetti ama Batılı ülkelerin bir Ortadoğu ülkesinin lideri için bu kadar kararlı ve öfkeli biçimde harekete geçmesi aslında şaşırtıcıydı.
Sonra ne oldu?
İsrali işgalinden bu yana Lübnan'ı savunan Suriye ordusu bu ülkeden çıkarıldı. Ülke İsrail saldırılarına açık hale getirildi. Sedir Devrimi adı altında, Ukrayna benzeri rejim değişikliği için düğmeye basıldı, kitleler harekete geçirildi. Lübnan, Hariri ve Hizbullah cephesi diye iki keskin kampa dönüştü. Suikastten, Suriye askerlerinin çıkarılmasından hemen sonra İsrail bu ülkeye saldırdı. Hizbullah direnmeseydi bugün Lbünan İsrail işgali altında olacaktı. Ardından uluslararası barış gücü Lübnan'a yerleştirildi.
Buraya kadar olanların hepsi İsrail'in önünü açıyordu.
Suikastle ilgili BM soruşturmasını yürüten Alman Savcı Detlev Mehlis, ilk raporunda Suriye'ye ağrı suçlamalar yöneltti. Zaten Şam'ı kıskaca alma süreci bu tür resmi suçlamalar üzerine şekilleniyordu. Hesaplar çok önceden yapılmıştı. Daha sonra Mehlis'in İsrail istihbaratı Mossad'la bağlantıları ortaya çıktı. Savcı değişti, Suriye'ye yönelik suçlamalar da değişti. En son Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın açıklamaları bazı 'yeni durum' lara işaret ediyordu. Nasrallah, ellerinde suikasti İsrail'in işlediğine dair kesin kanıtlar olduğunu duyurdu ve bu kanıtları hem BM soruşturma ekibine hem de Lübnan yönetimine verdi.
Oğul Hariri'nin, geçtiğimiz hafta sahur vakti Şam'da Beşşar Esad'la görüşmesinden sonra böyle bir açıklama yapmasının sebebi bu kanıtlar olabilir.
Aslında olay apaçık ortadaydı.
Pakistan'ın eski Başbakanı Benazir Butto'nun ve Hariri'nin dönemin ABD Başkan Yardımcısı, Dick Cheney'in emriyle öldürüldüğüne dair çok sağlam işaretler vardı. Emri Cheney veriyordu, suikastler CIA içinde kurulan 'Özel Operasyon birimi' tarafından gerçekleştiriliyordu.
Hariri ve Lübnanlı Hristiyan lider Elie Hobeika suikastlarına bizzat yetki veren isimler Bush'un danışmanlarından Karl Rove ve Bush'un Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Eliot Abrams'tı. Cheney'nin suikast timi İsrail ile birlikte çalışıyordu. Kudüs'te de benzer bir tim vardı. ABD ile İsrail'in yürüttüğü gizli operasyonlarda koordinasyonunu Abrams sağlıyordu. Abrams'ın bir işaretiyle İsrailliler harekete geçiyordu. Elie Hobeika'yı öldüren suikast timi Hariri'yi de öldürdü. Hobeika, Lahey'e gidecek ve dönemin Ariel Şaron'un Sabra ve Şatilla katliamlarından sorumlu olduğunu, insanlığa karşı suç işlediğini söyleyerek ifade verecekti.
Şimdi durum değişti. Bakalım oğul Hariri'nin açıklamasından sonra ne tür gelişmeler olacak. Endişeliyim. Soruşturma bu yönde ilerlerse, yeni kanıtlar ABD ve İsrail'i zora sokacak güçteyse, çok daha endişe verici ihtimaller gündeme gelebilir. Bellirli isimlerin ortadan kaldırılması söz konusu olabilir.
Ancak gerçek apaçık ortaya çıktı artık. İsrail ve ABD'de bir çevrenin yönettiği küresel çapta suikastler işleyen timler var. Benim, Büyük Ortadoğu Suikastleri adını koyduğum cinayetler bu merkezlerden yönetiliyor. Anlatmaya çalıştığım da bu.

Hiç yorum yok: