XIII. - XV. YÜZYILLARDA ANADOLU TÜRKLERİ İLE TRABZON İMPARATORLUĞU ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Muammer GÜL
Harran Üniversitesi Fen-Edb. Fak. Tarih Bölümü,. Şanlıurfa
Mgul23@ yahoo.com.
Özet
Trabzon, Doğu Karadeniz bölgesinde, daha ilk çağlardan başlayarak Kafkasya, İran, Anadolu ve Avrupa ile olan bağlantısından dolayı geniş bir hinterlanda sahip olmuştur. Bölgenin en eski halkı Kafkasya kökenli olmasına rağmen MÖ 7. yüzyıldan itibaren Kimmer, İskit gibi göçebe Türk iskanına sahne olmuştur.
Selçukluların Anadolu’ya gelmesi ile birlikte Trabzon çevresine Türk akınları başlamıştır. 1204 yılında Trabzon Rum İmparatorluğunun kurulması, Anadolu’daki Türk devlet ve beylikleri ile daha geniş bir ilişkiler dönemini başlatmıştır. Bu çerçevede XIII.-XV. Yüzyıllarda Trabzon Rum İmparatorluğu adeta surların içerisine hapsedilerek çevresi Çepni, Hacı Emirli, Taceddin oğulları, Kubad oğulları, Taşan oğulları, Çobanlılar, Duharlılar ve Akkoyunlu gibi Türkmenler tarafından fethedilmiş ve Türkleştirilmiştir. Bütün bu mücadeleler ise Dede Korkut Hikayelerine konu olmuştur.
Gerek İslamiyet öncesi dönemden kalan gerekse Trabzon İmparatorluğunun kurulması ve sonrasında Trabzon Krallığı içerisinde önemli bir Türk tesirine de şahit olmaktayız ki, bunu Trabzon Rumlarının idari, askeri ve halk kesimlerindeki Türk kökenli insanlar ile Türkçe isimler ve yer adlarından çıkarmak mümkündür.
Giriş
Trabzon, Anadolu’nun kuzey-doğusunda, Doğu Karadeniz bölgesinde önemli bir vilayet olarak tarih boyunca varlığını korumuştur. Trabzon’un daha ilkçağlardan itibaren Doğu Karadeniz kıyılarının hemen hemen tek önemli limanı olması, buranın öteki iskelelerden farklı olarak, Anadolu’nun içlerine, hatta Doğu Anadolu üzerinden Güney Kafkasya ve İran’a ulaşan dolambaçlı ve oldukça güç takip edilen bir yol vasıtası ile geniş bir hinterlanda sahip olmasından ileri gelmiştir.1 Öyle ki, Trabzon-Bayburt-Erzurum-Tebriz hattı bütün ortaçağlar boyunca önemini koruyan bir ticaret yolu olarak karşımıza çıkmaktadır.2 Onun bu konumunu ön plana çıkaran husus, Boğazlar ve Ege yoluyla Akdeniz’e ve Avrupa’ya bağlandığı gibi doğrudan doğruya Karadeniz üzerinden de Rusya’ya ve diğer Avrupa ülkelerine giden yolların kavşak noktasında bulunmasıdır.3 Karadeniz bütünlüğü içerisinde Yakın doğuyu da içine alacak şekilde önemli bir ithalat ve ihracat limanı olan Trabzon, sınırlarının darlığına rağmen zengin topraklara sahiptir. Bilhassa gümüş madenlerinin ekonomik hayatta önemli rol oynadığı Trabzon,4 ticaret tarihi açısından en parlak dönemlerini XIII.-XIV. yüzyıllarda yaşamıştır. Şehir ticari ehemmiyeti yanında askeri bir üs olarak da önemli bir rol oynamıştır.5 Coğrafi, ticari ve askeri konumu ile ön planda olan Trabzon şehri Türkler Anadolu’ya gelmeden önce nasıl bir tarihi süreci yaşamıştır? Ortaçağlar boyunca Türk-Trabzon ilişkilerine geçmeden önce kısa bilgi vermek faydalı olur kanaatındayız.
Arkeolojik araştırmaların ve kazıların sonuçlarına göre, Karadeniz’in iskana elverişli yerlerinin, gerek güney ve batıda, gerekse kuzey ve doğuda insanlık tarihinin en eski çağlarından beri iskan edildiği anlaşılmaktadır. Yalnız Samsun bölgesindeki kazılar Eski Tunç çağına kadar gitmektedir.6 Bölgenin en eski halkı Kafkasya kökenli olmasına rağmen MÖ 11. yüzyılda Greklerle başlayan ticari münasebetler MÖ 7. yüzyıldan itibaren Grek yerleşmesine sahne olmuştur.7 Ancak bu Grek yerleşmesinden evvel “Proto-Türk” olarak adlandırdığımız Kimmer, İskit (Saka) ve Sarmat gibi göçebe atlı Türk kavimlerinin istila ve iskanına sahne olmuştur.8 Bu iskanı Yunan coğrafyacıları ve tarihçilerinin kayıtlarının yanında Kimmer sanat kalıntıları ve yer adlarından çıkarmak da mümkündür.
Trabzon şehrinin ise, MÖ: 8.-7. yüzyıllarda kurulduğu söylenmesine rağmen, şehirden ilk kez bahseden MÖ: 400 yılında Xenophon’dur. Strabon da Trabzonlular ile Persler arasındaki savaşlardan dolayı Trabzon’dan bahsetmektedir. MÖ: 331 yılına kadar Perslerin hakimiyetinde kalan şehir, bu tarihte Büyük İskender’in hakimiyetine girer. MÖ: 280’de Sinop Pontuslularının, daha sonra da Roma’nın hakimiyetine girerek büyük bir hudud şehri olma vasfını kazanmıştır. Konstantin döneminde dini-idari taksimatta piskoposluk merkezi haline gelen Trabzon daha sonraları güçlü surlarla tahkim edilmiştir.9
II.Selçukluların Trabzon Bölgesindeki Fetihleri ve Trabzon Rum İmparatorluğu ile İlişkiler
Dört Halife döneminde başlayıp Emeviler döneminde doruğuna ulaşan İslam fütuhatının kenarında kalan Trabzon, 1080 yılında Büyük Selçuklular tarafından kısa bir süre için elde edilmesine rağmen, buranın valisi Theodoros Gabras tarafından şehir Türklerden geri alınmıştır.10 Bununla birlikte Selçukluların daha 1048 yılında Trabzon yakınlarına kadar yayıldıkları anlaşılmaktadır. Hemen arkasından I. Haçlı Seferinin verdiği sarsıntıdan da istifade eden Bizans Türklere karşı umumi bir saldırıya geçerken, Trabzon dukası Gabras da Bayburt’u işgal etti. Ancak Danişmendoğlu Ahmed Gazi 1098’de Bayburt’u geri almıştır. Gabras, Mengücekoğlu İshak ile Artukoğlu Belek arasındaki çatışmada İshak ile ittifaka girince Belek de Danişmedoğlu Melik Gazi ile ittifak kurmuş ve Sirman (Sürmene olmalı) kalesi yakınlarında yapılan savaşta Gabras ve İshak yenilerek esir düşmüşlerdir.11 Bizans’ın başına buyruk Trabzon dukaları12 zamanında bu şekilde başlayan Trabzon Rumları ile Türkler arasındaki mücadele 1204 yılında Trabzon İmparatorluğu’nun kurulması sonrasında, bu imparatorluğun yayılma çabaları ile de, daha şiddetli bir hal alacak ve yaklaşık iki buçuk asır sürecektir. Ancak Trabzon İmparatorluğu’nun Türk devlet ve beylikleri ile olan ilişkileri sadece askeri bir mücadeleyle sınırlı kalmamış, ticari, siyasi ve bilhassa akrabalıkların kurulması ile daha geniş bir hal almıştır.
Trabzon güçlü bir şehir olduğu için Türkler öncelikle onun çevresinde fetihlerde bulunmuşlardır. Bu genel çerçevede Danişmendli Melik Muhammed 1138 yılında Canik (Samsun) bölgesinde fetihlerde bulunmuş ve onu takiben kardeşi Yağıbasan da 1155’te sahildeki Ünye ve Bafra bölgelerine akınlarda bulunmuştur.13 Danişmendliler, batıya doğru yayılma imkanına sahip olmadıkları için, imparatora bağımlı bölgeler ile Trabzon’nın birleştiği Ünye, Bafra ve Samsun bölgeleri onların akın sahasını teşkil ediyordu.14
Türkiye Selçukluları 1175 yılında Danişmendlilere son verdikten sonra Trabzon ve çevresine karşı fetihlere devam ederek adeta şehri tecrit ettiler. Muhtemelen 1194 yılında, Samsun limanını da kısmen içine alacak şekilde Karadeniz sahillerinde önemli fetihlerin, daha Tokat meliki iken, Rükneddin Süleymanşah tarafından gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.15 Selçuklu Türkleri daha sonra Amisos (Samsun)’un yanında yeni bir yerleşim kurmuşlar ve Amisos ile Samsun uzun süre birlikte kalabilmiştir. Burada yerleşen Türk kolonisi ile Amisos halkı arasında ticari münasebet ve menfaatler sayesinde iyi ilişkiler gelişmiştir.16 Türklerin Karadeniz’de elde ettikleri ilk liman olan Samsun ve çevresinin fethi Trabzon’un İstanbul ile münasebetini kesmesi açısından önemlidir. Ancak 1204 yılında İstanbul’un Haçlılar tarafından alınması üzerine Aleksios Komnenos Trabzon’da imparatorluğunu ilan edince17 burada 1461 yılına kadar sürecek bir devletin temeli atıldı. Aleksis Komnenos I (1204-1222) döneminden itibaren Trabzon İmparatorluğu, batı, doğu ve güney yönünde bir yayılma siyaseti takip etti. Zira Erzurum’daki Selçuklu meliki Tuğrul-Şah’ın Bayburt kalesini yeniden ve çok müstahkem bir şekilde inşa etmesi, kuzeyden gelen tehdidi ve muhtemelen bu bölgedeki birtakım hudud mücadelelerinin mevcudiyetini göstermektedir.18 Bu yayılma siyaseti çerçevesinde Aleksios’un İznik İmparatoru Theodoros Laskaris ile bir hakimiyet mücadelesine girmesi, Selçukluların Samsun’dan Sinop’a kadar olan orta Karadeniz’de yerleşme ve tutunmaları açısından önemlidir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev, ikinci saltanat devresi olan 1206 yılında, Türkiye Selçukluları’nın ticaret siyasetinin bir parçası olarak, müslüman tüccarlarının uğradığı baskın karşısında Karadeniz’e bir sefer yaparak imparator Aleksios’u mağlup etmiş ve kuzey yolunun emniyetini temin etmiştir.19
I. İzzeddin Keykavus, Trabzon Komnenleri ile İznik İmparatorlarının Karadeniz sahillerindeki bu istilalarını engellemek, belki de bu çatışmadan istifade etmek, ve çok ehemmiyet kazanan ticaret yolu için bir mahreç temin etmek maksadı ile Antalya’daki isyanı bastırmayı daha uygun bir zamana bırakıp Sinop’un fethine yönelmiş ve Sinop’u korumaya gelen Aleksios’u mağlup ederek esir almıştır. İmparator 1214 yılında Sinop’u Selçuklulara bıraktığı gibi vergi ve asker vermeyi de kabul etmiştir.20 İbn Bibi’nin uzun uzun anlattığı Sinop’un fethi, Türkiye Selçukluları için önemli olduğu kadar, Trabzon İmparatorluğu için de önemliydi ve bundan sonraki mücadelelerin önemli bir ayağını teşkil edecektir. 1214 yılında Sinop’u kaybeden Trabzon devletinin zayıflamasıyla yapmakta olduğu ticaret de büyük darbe yemiş ve bu tarihten sonra bu güzergahtaki ticaretin mühim bir kısmı Selçukluların eline geçip Sinop vasıtası ile yapılmıştır.21 Sinop, bir yönüyle Ege kıyısındaki Efes’in oynadığı role benzer bir önem taşıyordu. Çünkü Sinop, Karadeniz’i batıdan doğuya ya da güneyden kuzeye, İstanbul’dan Trabzon’a veya Türkiye’den Kırım’a gidecek yolcuların, tüccarların uğradıkları bir liman bir ticaret pazarı idi.22
I. Alaaddin Keykubad dönemi ise, Selçuklu-Trabzon İmparatorluğu ilişkilerinin bölgesel bir çerçeveden uluslar arası bir çerçeveye girdiği bir dönem olarak mütalaa edilebilir. Bu açıdan I. Alaaddin Keykubad’ın Suğdak seferi sebep ve neticeleri itibariyle oldukça önemlidir. Moğolların 1223’te Kıpçak ülkelerine ve Kırım’a akınları bu ticaret yollarındaki emniyeti sarsmıştır ki, İbn Bibi’nin geniş tafsilatında Kıpçak ve Kırım’dan gelen tüccarların soygun ve yağmaya uğramaları,23 Türkiye Selçukluları’nın bu seferinin temel sebebini teşkil ediyordu. Suğdak’ın Trabzon’a tabi olduğu göz önüne alınırsa Moğolların çekilmesinden sonra sahipsiz kalan Suğdak’a sefer düzenlenmesi Türkiye Selçukluları için uygun düşmekteydi. Rus yazar V.G. Vasilyevskiy’e göre, Alaaddin’in Suğdak seferine, “Konya sultanı ile Trabzon hükümdarı arasındaki büyük mücadelenin bir sahası gibi ” bakmak lazımdır.24 Bu sırada Trabzon imparatoru Andronikos’un Samsun ve Sinop’a bir sefer düzenlemesi25 bu açıdan anlamlıdır. İbn Bibi bu seferin Suğdak ile sınırlı olmadığını ve içlere doğru ilerleyerek Kıpçak ve Rusların mağlup edilmesi ile barışın temin edildiğini ve Suğdak’ın yüksek bir yerine bir cami yapıldığını uzun uzun anlatır.26 Suğdak’ın yüksek bir yerine bir cami inşası hakkındaki kayıt burada Selçuklu uyruğundaki bir Müslüman kolonisine delalet eder ki,27 Yakubovski’ye göre, son tetkikler bu caminin stilinin özelliklerinden dolayı bir Selçuklu yapısı olduğunu, bir Ceneviz veya Tatar yapısı olmasının imkansız olduğunu göstermektedir.28 Böylece Karadeniz’de İtalyanlar ile Trabzon Rumları arasındaki rekabete daha 1214’te Sinop’u alarak üçüncü bir taraf olarak katılan Selçuklular, daha ileri bir adım atarak İtalyanlar gibi Kırım’da bir ticaret limanına sahip oldular ve Trabzon Rumlarını kuzeyden de tam bir abluka altına alarak rakiplerine üstünlük sağlamışlardır. Anadolu Selçukluları’nın vasalı olan Trabzon, daha sonra Moğolların Yakın-doğudaki hakimiyeti ile onlara dayanmışlar ve Tebriz ile Trabzon arasındaki ticari bir anlaşma Kırım’ı da içine alacak şekilde genişlemiştir.29
IV. Kılıç Arslan (1259-1266) döneminde Trabzon İmparatorluğu Sinop’a taarruz ederek 1259’da şehri ele geçirdiyse de 1266 yılında Muineddin Pervane Sinop’u geri aldığı gibi bu şehri kendi mülkiyetine almayı da başardı.30 İbn Bibi, III. Gıyaseddin Keyhüsrev (1266-1283) döneminde, Trabzon Rumlarının Sinop’a tekrar saldırdıkları ancak Çepnilerin de etkili yardımı ile bu saldırının defedildiğini bildirmektedir. 31
III. Anadolu Türkmen Beylikleri İle Trabzon İmparatorluğu İlişkileri ve Bölgenin Fethinde Rol Oynayan Beylikler
Kösedağ Savaşı’ndan sonra Türkiye Selçuklularının Moğolların tabiiyetine girmesi ile Trabzon serbest hareket edebilmişse de pek fazla bir yayılma gösterememiştir. Çünkü uçlarda Anadolu Selçuklularına dolayısı ile İlhanlılara bağımlı görünmelerine rağmen fiili olarak bağımsız hareket eden Türkmenler yeni bir güç olarak ortaya çıkmışlardır. Zira İbn Bibi’nin Anadolu’ya gelen İlhanlı idarecilerinin sık sık bu uçtaki Türkmen beylerinin itaate alınmasından bahsetmesi 32 ve Trabzon Rumlarının Sinop’a saldırısı karşısında Çepni Türklerine önemli rol biçmiş olması33 Trabzon İmparatorluğu için de bundan sonraki muhataplarının temelde Türkmen Beyliklerinin kuvvetleri olacağını göstermektedir.
XIII. yüzyıl sonlarına doğru, Batıya doğru Türkmen yayılması, benzer bir şekilde, Trabzon yöresi Türkmenlerinde de görülmektedir. 1277 yılından itibaren Trabzon devletinin batı hududlarındaki dağlarda, ilerideki siyasi birliklerin esasını teşkil edecek olan, bağımsız hareket eden Türkmen gruplarını görmek mümkündür.34 Gazan ve Olcaytu Hanlar döneminde başvezir Reşideddin’nin, “Rum-i A’la” dediği Vilayet-i Şarkiye ve Gürcistan valisi olan oğlu Pir Ali’den Trabzon ve Abhaz dağlarına gizlenen asilerin tedibini isterken, kastettiği uç bölgelerde giderek daha fazla serbest hareket eden Türkmen toplulukları olmalıdır.35 Bu Türkmenler ve oluşturdukları siyasi teşekküller kimlerdi? Trabzon ve çevresinin Türkleşmesinde nasıl bir rol oynamışlardı?
Bu Türkmenlerle Trabzon İmparatorluğu’nun temaslarından, daha III. Gıyaseddin Keyhüsrev (1266-1283) zamanında, 1280 yılında bahsedilmekte ve Trabzon bölgesinin Türkleşmesinde önemli rol oynadıkları bilinen Çepnilerin Trabzon İmparatorluğunun Sinop’a saldırısı karşısında önemli rolleri vurgulanmaktadır.36 Selçuklular tarafından Samsun’un doğu sahilleri boyunca bu bölgenin güvenliği için yerleştirilmiş olan Çepniler, Karadeniz sahilinde doğuya doğru sürekli ilerleyerek bu bölgenin Türkleşmesinde önemli rol oynadılar. Trabzon vekayinamesi Panaretos’un Türkmen saldırılarını zikrederken sık sık Çepnileri zikretmesi,37 1348 yılında Trabzon İmparatorluğu’na karşı Türkmen beyliklerinin ortak bir saldırısına Çepnilerin de iştiraki, onların rollerini anlama açısından bir fikir vermektedir.38
XIV. yüzyıl ortalarında bugünkü Ordu ve çevresine Bayram oğlu Hacı Emir adlı bir Türk hakim durumdaydı. 1358 yılında kalabalık bir asker ile Trabzon’un batısındaki Maçka’ya, 1361 yılında da Trabzon’a bağlı olan Giresun’a saldırdığı kaydedilen Hacı Emir’in, Canik bölgesinin fethinde önemli rol oynadığı ve onun halkını teşkil eden Türkmenlerin de bu bölgedeki Türk halkının esasını teşkil ettiğini zikreden F. Sümer, bunlar arasında Çepnilerin önemli yer tuttuklarını söyleyerek Hacı Emirli Beyliği’nin kurulmasında Çepnilerin rolünü vurgulamaktadır.39 Bu beyliğin Trabzon ve çevresinin fethinde en büyük katkısı Hacı Emir’in oğlu Süleyman Bey’in 1396-7 yılında İslamiyetin ortaya çıkışından beri hiçbir mülümanın girmediği ve alamadığı Giresun’u fethetmesidir.40 Emir Süleyman’ın bu fethi, Trabzon İmparatorluğunu bölgede zayıflatırken, Hacı Emirli beyliğinin güçlenmesini sağlamıştır. Çünkü 1404 yılında Timur’a elçi olarak giden İspanyol elçi Klaviyo, Trabzon’dan Erzincan’a giderken yolda Türkler ile Rumlar arasındaki savaşlardan bahsederken, Ordu ile Giresun havalisinin 10.000 kişilik orduya sahip Hacı Emirli (Erzamir) beyliğinin elinde olduğunu nakletmektedir.41 Böylece 1277 yılından itibaren Karadeniz sahillerinde gördüğümüz Çepnilerin, XIV. yüzyıl sonlarında Giresun, Kürtün, Torul ve Görele bölgelerinde yerleştikleri ve bu yörede Yavuz Selim devrine ait (925/1515-16) bir defterde “Vilayet-i Çepni “ adı ile ayrı bir idari üniteyi oluşturdukları, yerleştikleri bölgenin dağlık kısmının da Cibal-i Çepni (Çepni Dağı) olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır.42
Türkiye Selçuklu Devleti’nin çöküşü ve Moğol hakimiyetinin artması sırasında ortaya çıkan Türkmen beyliklerinden biri de Taceddin-oğulları Beyliği olup merkezi Niksar idi.43 1361 yılından itibaren Canik bölgesinin güçlü bir beyliği olarak karşımıza çıkan Taceddin Oğullarının, Selçuklu veziri Muineddin Pervane’nin eniştesi Emir Gümüşlü Emuniddin Yunus el-Müstevfi’nin soyuna dayandığı ve sülalenin bundan dolayı Gümüşlüzade lakabını aldığı,44 beyliğin kurucusunun da İlhanlı Anadolu’sunun iç mücadelesinde rol alan Taceddin Doğanşah (Doğancık) adlı bir emir olup Çobanlı Şeyh Hasan’ın müttefiki ve Eretna’nın rakibi olduğu anlaşılmaktadır.45 Trabzon Rumları üzerindeki akınlarından dolayı 1379 yılında imparator Türkmen beylerini durdurmak için akrabalık kurma politikasına Emir Taceddin’i de dahil ediyor ve kızı Eudokia’yı onunla evlendiriyor.46 Trabzon kroniği Panaretos, 1386 yılında Emir Taceddin ve Hacı Emiroğlu Süleyman Bey’in 12.000 kişilik bir kuvvetle Trabzon’a saldırdıklarını ancak mağlup olduklarını ve Emir Taceddin’in de bu savaşta hayatını kaybettiğini nakletmekteyse de,47 onun Hacı Emiroğlu Süleyman ile girdiği savaşta hayatını kaybettiğini zikredilmektedir.48 Gerçekten de Hacı Emir ile oğlu Süleyman arasındaki ihtilaftan faydalanmak isteyen Emir Taceddin ona saldırmıştır. Süleyman Bey bu durumda Kadı Burhaneddin’den yardım istemiş ancak bu yardıma gerek kalmadan Emir Taceddin ikinci saldırıda yenilerek hayatını kaybetmiştir.49 Hacı Emirli Süleyman ile Taceddin oğlu Mahmut Çelebi arasındaki çekişme Kadı Burhaneddin’in araya girmesi ile çözümlenmiş50 ve böylece Kadı Burhaneddin kuzeydeki bu Türkmen beyliklerini kendine bağlamaya muvaffak olmuştur. Bir taraftan Trabzon üzerine akınlar yaparken diğer taraftan kendi aralarında ve bilhassa Kadı Burhaneddin’e karşı mücadele eden bu Türkmen beyliklerinin gücü hakkında çağdaş kaynaklar önemli bilgi vermektedir. Trabzon kroniği, Taceddin ve Hacı Emir’in 1386 yılındaki saldırısında 12.000 askerden bahsederken,51 Esterebadî’deki şu anekdot önemlidir: Timur Anadolu’ya yönelirken, Kadı Burhaneddin’in durumunu sormuş ve şöyle bir cevap almıştır: “5 bin kişi ile Emir Mutahharten, 10 bin askerle Karamanoğlu, 6 bin asker ile Mahmut Çelebi, bin kişi ile Taşanoğlu, bin askerle Bafra valisi onun karşısında ve ona düşmandır“.52 Hacı Emir’in kuvvetlerinden bahsedilmediği (Kadı’nın müttefiki olduğundan olsa gerek) dikkate alınırsa Trabzon ve çevresinde oldukça önemli bir Türkmen gücünün varlığı kendisini gösterir. Trabzon ve çevresinin fethi ve Türkleşmesinde önemli rol oynayan Taceddin Oğullarının da bu bölgedeki Türklerin esas varlığını teşkil eden Çepnilere dayanmaları kuvvetle muhtemeldir.53 Bu bölgedeki Çepniler XV. Yüzyıl ortalarından itibaren Trabzon Rumlarına karşı Türkmen cephesinin liderliğini yapan Akkoyunluların hizmetine girmişler ve Akkoyunlu ulusu içerisinde zikredilmişlerdir. XVI. Asrın başlarında Safevi Devleti’ni kuran Anadolu’daki Türkmenler arasına Çepniler de dahil olmuştur.54
Çepnilerin esas gücünü teşkil ettikleri Hacı Emirli Beyliği ve Taceddin-oğulları dışında Trabzon ve çevresinin fethinde rol oynayan beyliklerden biri de Taşanoğulları Beyliği’dir. Anadolu’da Timurtaş’ın ortadan kalkması ile ortaya çıkan ve Eretna’ya tabi olan Taşan Bey, 1366 yılından sonra kendi adını alan Taşan Dağları’na yerleşerek faaliyetlerine başlamış ve kendisinden sonra Merzifon merkez olmak üzere evlatları Bali Ahmet, Ali, Hasan ve Şahin Beyler varlıklarını devam ettirmişler ve bölgedeki diğer beyliklerden daha erken bir tarihte Osmanlılara katılmışlardır.55
Trabzon ve çevresinin fethinde bulunan Türkmen siyasi teşekküllerinden biri de yaklaşık bin askere sahip olan Bafra valisi (Vali-yi Bavre) olup diğer beylikler gibi Kadı Burhaneddin’in baskısı altında kalmış ve bundan dolayı erken Osmanlı himayesine girmiştir.56 Yine Samsun bölgesinde Kubadoğulları da Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı hakimiyetine giren beyliklerden biri idi.57 Karadeniz sahillerindeki bu Türkmen beyliklerine ilave olarak İlhanlı Çoban’ın idam edilen oğlu Timurtaş’ın Çobanî denilen oğlu Küçük Hasan da 1336’da Trabzon’a bir baskın teşebbüsünde bulunmuştur.58 Klaviyo’nun, Trabzon-Tebriz yolunda Rumlar ile Çabanlılar adlı Türkmenler arasındaki savaşlardan bahsederken kastettiği Türkler bunlar olmalıdır.59
Trabzon’a yönelik Türkmen akınlarının en önemli üslerinden biri de Bayburt’tur. Ortaçağlarda Trabzon’un Anadolu ve Yakın-doğu ülkeleri ile ilişkilerinde önemli yeri olan şehir, Türkmen akınlarında da önemli bir üs olarak karşımıza çıkmaktadır. Bayburt-Erzurum bölgesinde yaşayan ve önceleri Karakoyunluların bir şubesi iken sonraları Akkoyunlulara tabi olan Duharlı Oymağı60 reislerinden Yusuf Bey’in Trabzon İmparatorluğu ile yaptığı savaşta esir düştüğü ve Akkoyunlu emiri Tur Ali Bey’in Trabzon üzerine bir sefer düzenleyerek onun intikamını aldığı kaydedilmektedir.61
Panaretos da 1348 yılındaki Türk saldırısında Mehmet Erkeptaris (Rikabdar) adlı beyin ismini zikretmektedir.62 1360 yılında ise Bayburt beyi olarak Hoca Latif’in 300 askerle Trabzon’a akın yaptığını, Maçka’ya girdiğini ancak kendisi ile birlikte adamlarının büyük kısmının hayatlarını kaybettikleri kaydedilmektedir.63
XIV. yüzyılda Trabzon ve çevresine yönelik Türkmen akınlarında önemli bir diğer merkez olarak Erzincan karşımıza çıkmaktadır. Panaretos,64 1348 yılındaki müttefik Türk beylerinin saldırısını zikrederken, Erzincan’dan Ahî Ayne Bey adında birinden bahsetmektedir. Ahî Ayne Bey’in ne zamandan beri Erzincan’a hakim olduğunu bilmiyoruz. Ancak bu dönemde Anadolu’ya gelen İbn Batuta, Anadolu şehirlerinde Ahilerin siyasi rolleri hakkında dikkate değer bilgiler vermektedir.65 Bu dönem Anadolu’sunda siyasî ve idarî boşluğun olduğu durumlarda ahi reislerinin şehrin idaresini ele aldıklarını bilmekteyiz. Zira aynı dönemde Ankara’yı da uzun süre Ahiler idare etmişlerdir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin yıkılması ve İlhanlı hakimiyetinin sarsılması ile Erzincan’da da ahilerin Ahi Ayne marifetiyle idareyi ele aldıklarını tahmin etmekteyiz. Esterebadî,66 Ahi Ayne Bey’in şehri satın alarak sahip olduğunu zikretmektedir.67 1348’den önce Erzincan’a sahip olduğunu gördüğümüz Ayne Bey’in Eretna Devleti’ne bağlılığı düşünülse68 bile onun daha Eretna 1352 yılında ölmeden önce diğer Türkmen beyleriyle birlikte Trabzon’a akın yapacak şekilde bağımsız hareket ettiği anlaşılmaktadır. Panaretos, Ahi Ayne Bey’in 1361 yılında da, herhalde Trabzon’a yönelik olarak, Golaba kalesini kuşattığını ancak başarı elde edemediğini yazmaktadır. Ahi Ayne Bey’in aynı tarihte Gürcistan üzerine de çok başarılı bir sefer yaptığı ve 1362 yılında da vefat ettiği anlaşılmaktadır.69
IV. Akkoyunlular İle Trabzon Rum İmparatorluğu Arasındaki İlişkiler
Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine yapılan Türkmen akınlarının XIV. asrın ortalarından itibaren ana merkezi ise Ak-Koyunlulardır. Panaretos’un Amitliler olarak tanımladığı Akkoyunluların 1340 yılından itibaren Tur Ali Bey liderliğinde Trabzon’a yönelik akınlara öncülük ederek tarih sahnesine çıktıkları anlaşılmaktadır.70 Herhalde Anadolu’daki asıl meşruiyet kaynakları, başlarında Tur Ali Bey bulunduğu için Tur Aliler olarak adlandırılan Ak-Koyunluların, Tur Ali Bey liderliğinde Gazan Han’ın, Suriye, Irak ve Anadolu seferlerine katılmış olmalarıdır.71 Daha sonra da aynı şekilde Ak-Koyunluların kurucusu Kara Yülük Osman, Timur’un seferlerine iştirak etmiş ve bundan dolayı kendisine Diyarbekir bölgesi verilmiştir.72 İmparatoriçe İrene döneminde Trabzonlular üzerine yapılan Akkoyunlu saldırısı püskürtüldü. Anna (Anakutlu) döneminde 1342 yılında Akkoyunlular yeni bir akın yaparlar ve Trabzon’u yakarak büyük zayiat verdirirler. Aynı yıl bir saldırı daha gerçekleştirirler. Michel’in oğlu III. Jean (1342-44) döneminde 1343’te Akkoyunlular yeniden saldırırlar.73 Trabzon üzerine Türkmenlerin bu saldırısı yılda en az bir iki defa olmak üzere tekrarlanan bir gelenek halini almıştır. 1348’de birçok Türk kuvvetlerinin Trabzon’a akın yaptığından bahsedilir ve bunlar arasında Erzincan’dan Ahi Ayne Bey, Bayburt’tan Mehmet Rikabdar, Amitlilerden Tur Ali Bey ve Bozdoğan ve bunlarla birlikte Çepniler ... diye sıralanır. Bunlar nihayet Trabzonlular ile üç gün savaşırlar ve mağlup olarak geri dönerler.74 Ancak durum hiç de öyle değildir ve Trabzon imparatorları Türk saldırılarını durdurmak için bu Türkmen beylerine kız ve kız kardeşlerini vererek akrabalık kurmak yoluna gitmişlerdir. Bu son saldırıdan sonra İmparator Aleksios (1349-1390) Tur Ali Bey’in oğlu Kutlu Bey’e kız kardeşi Maria’yı vermiştir(1352). 1357’de Hacı Emirlilere ve 1379’da Taceddinoğulları ile böyle bir akrabalık kurarlar.75 Erzincan emiri Mutahharten’in eşi de Trabzon İmparatorunun kızı idi.76 Bu akrabalık durumu ve karşılıklı ziyaretlere rağmen Trabzonlular ile Türkmenler arasındaki savaş devam etmiştir. Akkoyunlular ile diğer Türk emirlerinin Trabzon’dan kız almaları daha sonra da devam etmiştir. Akkoyunluların kurucusu Kara Yülük Osman, Kara Koyunlulardan Cihan-Şah ve Akkoyunlu Uzun Hasan da Trabzon prensesleri ile evli idler.
V. Trabzon ve Çevresinin Fethinin Dede Korkut Destanlarındaki Yeri
XIII. yüzyıldan başlayıp XV. Yüzyılın ilk yarısına kadar devam eden Trabzon ve çevresine karşı Türk akınlarının ne kadar büyük bir boyut kazandığını gösteren diğer bir hususiyet ise bütün bu mücadelelerin Türk kültür ve medeniyetinde önemli yeri olan Dede Korkut Destanları’na konu olmasıdır.
Dede Korkut Destanları her ne kadar IX.-XI. Asırlarda Oğuzların Sır-Derya’nın kuzeyindeki eski yurtlarında kafir Peçenek ve Kıpçaklar ile mücadelelerinin hatıralarından ibaret ise de,77 bu destanların telif ve tasnifi Akkoyunlular döneminde, belki de Uzun Hasan’ın saltanat döneminde, Doğu Anadolu’da Erzurum-Trabzon-Azerbaycan bölgelerini içine alacak bir coğrafyada meydana gelmiştir.78 Yer adları, şahıs adları, destani şahsiyetler ile tarihi şahsiyetler arasındaki benzerlikler ve bunlardan öte Akkoyunlular ile Trabzonlular arasında meydana gelen olayların destanlarla ortak paydayı oluşturması, Akkoyunluların liderliğini yaptığı Türkmenlerin Trabzon ve çevresi ile Gürcistan’a akın ve gazalarının Dede Korkut Kitabı’nın oluşmasında esas rol oynadığını ispatlamaktadır. Akkoyunluları tarih sahnesine çıkaran Tur Ali Bey, Dede Korkut Kitabı’ndaki Kanturalı’dır.79 Bayburt, Avnik, Pasin, Kara Derbent gibi Erzurum bölgesi yer adları ile bu bölgedeki Duharlı Oymağı destanlarda geçen unsurlardır (Ergin, 1984, s. 77, 84; Sümer, 1965, s. 380). Trabzon’un Vakf-ı Kebir’ine bağlı Tur Ali adlı iki ve Tur Aliuşağı adı ile bir köy ise Tur Ali Bey’in hatırası olarak kalmıştır.80
Ak-Koyunlu Türkleri’nin başını çektiği Trabzon akınlarındaki bazı olaylar da destanlarda yer etmiştir.81 Bunlardan biri Trabzon imparatorlarının kız kardeşlerini ve kızlarını Türkmen beyleri ile evlendirmeleridir. Bu tarihi gelişmeye uygun olarak kurulan akrabalıklara rağmen savaşların devam etmesi de destanlara aynen yansımıştır. Ayrıca tarihi kaynaklarda bazı Trabzon ileri gelenleri ve prenseslerinin Türkçe adlar (Ak-su, Ak-buğa, Ana-kutlu gibi ) almış olmaları da dikkate şayandır. Trabzon’daki bu Türkçe adlar birtakım ilişkilerin bir sonucu olsa gerektir. Burada Abu’l Farac’ın, Celaleddin Harzemşah’ın 1230 Yassıçemen yenilgisinden sonra “ ümera ve muhariplerinin birçoğu Trabzon’a kaçtılar “ şeklindeki kayıt dikkate değer.82 Bu tesirin daha II. Kılıç Arslan döneminden itibaren başlamış olması muhtemeldir. Zira o dönemde Trabzon Rum Devleti ileri gelenlerinden Gabras ailesinden İhtiyareddin Hasan adı ile Müslüman olan birisi bu meşhur Selçuklu hükümdarının veziri olmuş ve devlete büyük hizmette bulunmuştur.83 Gerçekten de Trabzon’daki Türk tesiri oldukça gerilere götürülebilecek kadar kuvvetli delillere dayanmaktadır. Gürcü kraliçesi Thamar, İstanbul’da iktidarı kaybetmiş olan Komnenos hanedanı ve çocuk yaştaki yeğenleri Aleksios ve David’i Gürcistan’a getirdikten sonra Latinlerin İstanbul’u işgali üzerine Kuman/Kıpçak Türklerinden oluşturduğu bir ordu ile bu ikisini Anadolu’ya göndermiş ve Trabzon’u ele geçirmişlerdir. Gürcü krallığında önemli bir güce sahip olduklarını bildiğimiz Kumanların84 Trabzon’da da önemli rol oynadıkları tarihi kayıtların yanında Kuman yer, şahıs vs. isimlerinden açıkça anlaşılmaktadır. R.Shukurov’un Vazelon Manastırı kilise kayıtları, imparatorluğun resmi belgeleri, kitabe ve metinlere dayalı çalışması, Trabzon İmparatorluğu’ndaki halk arasında Türk ve diğer Müslüman unsurların ağırlığını göstermesi açısında oldukça önemlidir. Başta Kuman ve Hazar gibi Türkler ile Arap ve Moğol kökenli isimler daha Trabzon Devletinin kuruluşundan itibaren bu devletin ve halkının tarihinin bir parçası olduğunu ortaya koymaktadır.85 Gerçekten krallığın saray muhafızları büyük ölçüde Türklerden oluşuyordu ve komutanlarının Amirjandar olarak Türkçe ifade edildiğini86 nakletmektedir. Ayrıca Kamacı, Turkopulos, Gozalp, Konuk, Kınık, Kimmerius, Moğultas, Camuka gibi hepsini burada sayamayacağımız daha birçok Türk ve Moğol isimleri zikretmemiz mümkündür. Trabzon Krallığı içindeki Türk unsurunu ele alırken son başbakanın isminin de Altemur (Grand Mezason) olduğunu söyleyelim.87 Gerçekten de B. Brendemoen’un araştırmalarına göre Türkçe daha 14. yüzyılın başlarında Trabzon Rumları arasında ikinci dil haline gelmiş ve halk iki dilli (Türkçe ve Rumca) bir toplum olmuştu. Bu durumun ise ilk önce Vakfıkebir’in güney bölgelerinde adeta “bir Akkoyunlu ağzı” konuşan halkta görüldüğünü zikretmektedir.88 Vakfıkebir’deki Akkoyunlu hükümdarına ait yukarıda zikrettiğimiz yer adları da bunu kuvvetlendirmektedir. Bu arada bazı prenseslerin “erkeksi tavırları” da destanlara aynen yansıdığı gibi Kimmerlerin “erkeksiz kadınlar” olarak efsanelere konu olan kadın savaşçılarının bir hatırası olarak da bakılabilir.89
Sonuç olarak Trabzon ve çevresi Türkiye’nin diğer bölgelerine göre geç bir tarihte fethedilmesine rağmen Türk kültür ve medeniyetine daha erken bir tarihte girmiştir. Bunun en açık göstergesi, Akkoyunlu-Trabzon Rumları arasındaki mücadelenin, eski Türk destanlarının yeni bir coğrafyada yeni malzemelerle yazıldığını göstermesidir. Panaretos, Tıhranî, Esterabadî ve diğer tarihi kaynaklar ile bugüne gelen yer ve şahıs isimleri Dede Korkut Destanları’nın İç-Anadolu’dan Diyarbakır’a oradan Kafkasya’ya uzanan bir coğrafyada Trabzon Rumlarına ve Gürcülere karşı yapılan mücadelenin bir yansıması olduğunu göstermektedir. Anadolu’nun bu bölgesinde Türklerin adeta Kızıl Elması haline gelen Trabzon, güçlü surlarından dolayı uzun süre dayanabilmiş ve ancak Osmanlılar tarafından 1461 yılında Anadolu Türk birliğine dahil edilmiştir.
Dipnotlar
1 Şehabettin Tekindağ, “Trabzon”, İA, C.12/1, MEB, İstanbul 1979, s. 456.
2 Marco Polo, Marco Polo’nun Geziler Kitabı, (Çev. Ö.Güngören), Yol Yay., İstanbul 1985, s. 21; Turan, Şerafettin, Tü2 Şehabettin Tekindağ, “Trabzon”, İA, C.12/1, MEB, İstanbul 1979, s. 456.
rkiye-İtalya İlişkileri I, Metis Yayınları, İstanbul 1990, s. 48-50; Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1984, s. 30-31; Tekindağ, s. 456.
3 A. Yakubovski, “İbn Bibi’nin XIII. Asır Başında Anadolu Türklerinin Sudak, Polovets (Kıpçak) ve Ruslara Karşı Yaptıkları Seferin Hikayesi”, (Çev. İsmail Kaynak), Türkiyat Mecmuası, C. XII, S.1-2, Mart-Haziran 1954.
4 Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri I, s. 52.
5 Tekindağ, s. 457-458.
6 Afif Erzen, Eskiçağ Tarihi Hakkında 4 Konferans, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 1984, s. 55-56.
7 Erzen, s. 53 vd.; Tekindağ, s. 456.
8 Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, (Çev. M.R. Uzmen), Ötüken Yayıları, İstanbul 1980, s. 28; Erzen, s. 68.
9 naklen Tekindağ, s. 456-457.
10 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 40-41.
11 İbn Al-Qalanisi, The Damascus Chronicle of The Crusades (Haz. H.A.R. Gibb ) London 1932, s. 162.
12 Niketas Khoniates, Hıstorıa, TTK, Ankara 1995, s. 22.
13 Ali Sevim- Yaşar Yücel, Türkiye Tarihi, C. I, TTK, Ankara 1987, s. 131; M.H. Yınanç, “Danişmendliler”, İA, C.1, MEB, s. 471.
14 Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadoluda Türkler, (Çev. Y.Moran), E Yayınları, İsanbul 1994, 112.
15 Cahen, s. 127; Osman Turan, “Süleyman-Şah”, İA, C.11, İstanbul 1979, s. 122; Besim Darkot, “Samsun”, İA, MEB, İstanbul 1988, s. 174; Tekindağ, s. 458.
16 Osman Turan, “Keykubad I”, İA, C.6, MEB, İstanbul 1988, s. 616-617; Darkot, s. 174.
17 G.Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan),TTK, Ankara 1995, s. 393.
18 Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 22.
19 Osman Turan, Anadolu Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK, Ankara 1986, s. 110, 122.
20 İbn Bibi, El-Evamirü’l Ala’iye fi’l-Umuru’l Ala’iye I,(Çev.M.Öztürk), K. B.Yay., Ankara 1996, s. 168-175; Turan, Resmi Vesikalar, s. 104; Tekindağ, s. 458; Turan,”Keykubad I”, s. 635-636.
21 Yakubovski, s. 217; Turan, Resmi Vesikalar, s. 48-49; Ostrogorski, s. 399.
22 Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri I, s. 48.
23 İbn Bibi, II, s. 316-317.
24 Yakubovski, s. 212.
25 Turan, “Keykubad I”, s. 649; Turan, Resmi Vesikalar, s. 93.
26 İbn Bibi, II, s. 327-344.
27 Stefanos Yerasimos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye I, Gözlem Yayınları, İstanbul 1977, s. 163.
28 Yakubovski, s. 225.
29 Zeki V. Togan, “Moğollar Devrinde Anadolu’nun İktisadi Vaziyeti”, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, C.I, İstanbul 1931, s. 17.
30 İbn Bibi, II, s. 164-165; Nejat Kaymaz, Pervane Muinüd’Din Süleyman, AÜDTCF Yayınları, Ankara 1970, s. 112-113.
31 İbn Bibi, II, s. 238-239; Turan, Resmi Vesikalar, s. 165.
32 İbn Bibi, II, s. 216, 233, 238.
33 İbn Bibi, II, s. 238-239.
34 Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatları-Destanları, Ana Yay., 1965, s. 165; Cahen, s. 301; Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Ankara 1980, 303.
35 Zeki V. Togan, “Reşideddin’in Mektuplarında Anadolu’nun İktisadi ve Medeni Hayatına Ait Kayıtlar” , İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, C. 14, Ekim 1952-Temmuz 1953, s. 46-47; Faruk Sümer, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi I, 1969, s. 45.
36 İbn Bibi, II, s. 239; M. Fuat Köprülü, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1981, s. 95; Sümer, Oğuzlar, s. 165; Pertev N. Boratav, “Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi Olaylar ve Kitabın Te’lif Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, C.XIII, İstanbul 1958, s. 51.
37 naklen Boratav, s. 50 vd.
38 Turan, Resmi Vesikalar, s. 165; Boratav, s. 58.
39 Faruk Sümer, “ Anadolu’da Yaşayan Bazı Üç-Oklu Oğuz Boylarına Mensup Teşekküller”, İFM, XI/1-4, 1950, s. 446 vd.; Sümer, Oğuzlar, s. 327-329.
40 Aziz b. Erdeşir Esterabadî, Bezm u Rezm, (Çev. Mürsel Öztürk), KBY, Ankara 1990, s. 485.
41 R. Gonzales Klaviyo, Timur Devrinde Kadis’ten Semerkand’a Seyahat, (Çev. Ömer Rıza Doğrul), Birinci Kısım, Kanaat Kitapevi, Ankara 1939, s. 85-87.
42 Sümer, Oğuzlar, s. 330-331.
43 Mevlüt Oğuz, “Taceddin Oğulları”, DTCFD, S. 6, Ankara 1948, s. 469-487; Yücel-Sevim, s. 362-363; İ.H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, TTK, Ankara 1984, s. 153-154.
44 Abdi-zade Hüseyin Hüsamettin, Amasya Tarihi, C. I, (Sadeleştiren: Dr. Ali Yılmaz-Mehmet Akkuş), Amasya Belediyesi Yayınları, Ankara 1986, s. 40, 68, 134, 154, 266.
45 Oğuz, s. 471-473.
46 Boratav, s. 51-52.
47 Boratav, s. 52.
48 Esterebadi, s. 309-313.
49 Esterebadi, s. 309 vd.
50 Esterebadi, s. 314-315.
51 Boratav, s. 52.
52 Esterebadi, s. 411.
53 Yaşar Yücel, Eretna Devleti Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti Mutahharten ve Erzincan Emirliği II, TTK, Ankara 1989, 122-123.
54 Sümer, Oğuzlar, s. 335; Yınanç, s. 253.
55 Esterebadi, s. 369, 387; Abdi-zade Hüseyin Hüsamettin I, s. 332.
56 Esterebadi, s. 369, 387, 396, 411; Yücel, s. 155-156.
57 Neşri, Neşri Tarihi I, (Haz. M.A.Köymen), KTBY, Ankara 1983, s. 136; Hoca Saadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, C.2, (Çev.İsmet Parmaksızoğlu), KBY, Ankara 1992, s. 306-307.
58 Bertold Spuler, İran Moğolları Siyaset İdare ve Kültür İlhanlılar Devri 1220-1235, (Çev. Cemal Köprülü), TTK, Ankara 1957, s. 147; Boratav, s. 49.
59 Klaviyo s. 87’de Doğrul’un Çabanlı olarak tercüme ettiği Türkmenlerin Çobanlı olması gerekir. Zira F. Sümer de bunu Oğuzlar adlı eserinde Çepni olarak okumuş (s. 329) ancak diğer bir makalesinde Çobanlı olarak aktarmıştır (Sümer 1957, s. 441). Sürmene-Araklı-Arsin yörelerinde rastlanan Çabanlar/Çapanlar aile isimleri ve Araklı ile Gümüşhane’ye bağlı Çapan köy isimleri Trabzon üzerine akınlarda bulunan bu Çobanlı Türkleri ile ilgili olmalıdır.
60 Faruk Sümer, Kara Koyunlular I, TTK, Ankara 1984, s. 26; Yınanç, s. 253.
61 Ebu Bekr Tıhranî, Kitab-ı Diyarbekiriye, C.I, TTK, Ankara 1989, s. 12-13.
62 naklen Boratav, s. 51.
63 Boratav, s. 51.
64 naklen Boratav, s. 51.
65 Muhammed Et-Tanci, İbn Batuta Seyahatnamesi, C:I-II, (Sad. Mümin Çevik), Üçdal Neşriyat, İstanbul 1966, s. 193 vd.
66 Esterebadi, s. 156.
67 Esterebadî, Kadı Burhaneddin’in iktidarı ele geçirmesi esnasında ve sonrasında muhalifleri arasında Ayne Beg adlı birinin faaliyetlerinden de bahseder ki bunun farklı bir kişi olması lazımdır. Esterebadî, s. 156 vd.
68 Yücel, s. 249.
69 Boratav, s. 51; Yücel, s. 250-251; Yınanç, s. 254.
70 Boratav, s. 49;
71 Tıhrani, I, s. 14-15.
72 Tıhrani, I, s. 14-15.
73 Boratav, s. 51; Yınanç, s. 254.
74 Boratav, s. 51.
75 Boratav, s. 51; Yınanç, s. 254.
76 Klaviyo, Mutahharten’i Ermeni ve Timur ile Akkoyunluları hasım gösterme gibi tarihi hatalara da düşmektedir. Klaviyo, s. 95, 99.
77 Pertev N. Boratav, “Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi Olaylar ve Kitabın Te’lif Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, C.XIII, İstanbul 1958, s. 865; Sümer, “Dede Korkut Kitabına Dair Bazı Mülahazalar”, TFA, İstanbul 1952, s. 30.
78 Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı, C.I, MEB, İstanbul 1987, s. 407; Sümer, Oğuzlar, s. 380; Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, s. 51-52; W. Barthold, İslam Medeniyeti Tarihi, (Haz. M.F.Köprülü), DİBY, Ankara, s.212; Boratav, “Dede Korkut Hikayeleri”, s. 865.
79 Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Yay., İstanbul 1984, s. 129-148; Banarlı, s. 407.
80 Ergin, s. 77, 84; Sümer, Oğuzlar, s. 380; Boratav, “Dede Korkut Hikayeleri”, s. 55.
81 Boratav, s. 49-55.
82 Abu’l Farac Bar Hebraus, Abu’l Farac Tarihi, C.2, TTK, Ankara 1986, s. 528.
83 Mehmet A. Köymen, “Selçuklular ve Anadolunun Türkleşmesi Meselesi”, Selçuk Dergisi, S. 1, Selçuklu Araştırmalar Merkezi, Konya 1986, s. 34.
84 Niko Berdzenişvili -Simon Canaşia, Gürcüstan Tarihi, (Çev. Hayri Hayrioğlu), İstanbul 1997, s. 142, 150-151.
85 Rustam Shukurov, “ Doğu Karadeniz Bölgesinde Türkçe Konuşan Bizanslılar ” , ((Çev. K. Çiçek), Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri 6-8 Kasım 1998, Trabzon 1998, s. 111-112.
86 Anthony Bryer, “Greeks and Turkmens:The Pontic Exception,” Dumbarton Oak Papers, 1975, S.29, s. 140.
87 Bryer, s. 130, 141.
88 Shukurov, s. 117-118.
89 Ergin, s. 129-148; Boratav,”Dede Korkut Hikayeleri”, s. 55 vd.
BİBLİYOGRAFYA
Banarlı, N.Sami, Resimli Türk Edebiyatı, C.I, MEB, İstanbul 1987.
Bar Hebraus, Abu’l Farac, Abu’l Farac Tarihi, C.2, TTK, Ankara 1986.
Barthold, W., İslam Medeniyeti Tarihi, (Haz. M.F.Köprülü), DİBY, Ankara.
Boratav, Pertev N., “Korkut-Ata”, İA, C.6, MEB, İstanbul 1988,
________, “Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi Olaylar ve Kitabın Te’lif Tarihi”, Türkiyat Mecmuası, C.XIII, İstanbul 1958.
Berdzenişvili, Niko -Simon Canaşia, Gürcüstan Tarihi, (Çev. Hayri Hayrioğlu), İstanbul 1997.
Bryer, Anthony, “Greeks and Turkmens:The Pontic Exception,” Dumbarton Oak Papers,S.29 (1975).
Cahen, Claud, Osmanlılardan Önce Anadoluda Türkler, (Çev. Y.Moran), E Yayınları, İsanbul 1994.
Darkot, Besim , “Samsun”, İA, C.10, MEB, İstanbul 1979.
Ergin, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Boğaziçi Yay., İstanbul 1984.
Erzen, Afif, Eskiçağ Tarihi Hakkında 4 Konferans, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul 1984.
Esterabadî, Aziz b. E., Bezm u Rezm, (Çev. Mürsel Öztürk), KBY, Ankara 1990.
Et-Tanci, Muhammed, İbn Batuta Seyahatnamesi, C:I-II, (Sad. Mümin Çevik), Üçdal Neşriyat, İstanbul 1966.
Grousset, Rene, Bozkır İmparatorluğu, (Çev. M.R. Uzmen), Ötüken Yayıları, İstanbul 1980.
Khoniates, Niketas, Hıstorıa, TTK, Ankara 1995.
F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2003 13 (2)
Hoca Saadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, C.2, (Çev.İsmet Parmaksızoğlu), KBY, Ankara 1992.
Hüsamettin, Abdi-zade Hüseyin, Amasya Tarihi, C. I, (Sadeleştiren: Dr. Ali Yılmaz-Mehmet Akkuş), Amasya Belediyesi Yayınları, Ankara 1986.
İbn Bibi, El-Evamirü’l Ala’iye fi’l-Umuru’l Ala’iye I,(Çev.M.Öztürk), K. B.Yay., Ankara1996.
İbn Al-Qalanisi, The Damascus Chronicle of The Crusades (Haz. H.A.R. Gibb ) London 1932.
Nejat Kaymaz, Pervane Muinüd’Din Süleyman, AÜDTCF Yayınları, Ankara 1970.
Köprülü, M.Fuat, Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Ötüken Yayınevi, İstanbul 1981.
Klaviyo, R. Gonzales, Timur Devrinde Kadis’ten Semerkand’a Seyahat, (Çev. Ömer Rıza Doğrul), Birinci Kısım, Kanaat Kitapevi, Ankara.
Köymen, Mehmet A., “Selçuklular ve Anadolunun Türkleşmesi Meselesi”, Selçuk Dergisi, S. 1, Selçuklu Araştırmalar Merkezi, Konya 1986.
Marco Polo, Marco Polo’nun Geziler Kitabı, (Çev. Ö.Güngören), Yol Yay., İstanbul 1985.
Neşri, Neşri Tarihi I, (Haz. M.A.Köymen), KTBY, Ankara 1983.
Oğuz, Mevlüt, “Taceddin Oğulları”, DTCFD, S. 6, Ankara 1948.
Ostrogorsky, G., Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan),TTK, Ankara 1995.
Sevim, A.- Yücel, Y., Türkiye Tarihi, C. I, TTK, Ankara 1987.
Spuler, Bertold, İran Moğolları Siyaset İdare ve Kültür İlhanlılar Devri 1220-1235, (Çev. Cemal Köprülü), TTK, Ankara 1957.
Shukurov, Rustam, “ Doğu Karadeniz Bölgesinde Türkçe Konuşan Bizanslılar ” , ((Çev. K. Çiçek), Trabzon Tarihi Sempozyumu Bildirileri 6-8 Kasım 1998, Trabzon 1998.
Sümer, Faruk, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy Teşkilatları-Destanları, Ana Yay., 1965.
________, “Azerbaycan’ın Türkleşmesi Tarihine Umumi Bir Bakış”, Belleten, C. 21, S. 83, TTK Ankara 1957.
________, “Anadolu’da Moğollar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi I, 1969.
________, “ Anadolu’da Yaşayan Bazı Üç-Oklu Oğuz Boylarına Mensup Teşekküller”, İFM, XI/1-4, 1950.
____________, Kara Koyunlular I, TTK, Ankara 1984.
________, “Akkoyunlular”, TDVİA, C. 2, İstanbul 1988.
________, “Dede Korkut Kitabına Dair Bazı Mülahazalar”, TFA, İstanbul 1952.
Tekindağ, Şehabettin, “Trabzon”, İA, C. 12/1, MEB, İstanbul 1979.
Tıhranî, Ebu Bekr, Kitab-ı Diyarbekiriye, C.I, TTK, Ankara 1989.
Togan, Zeki V., “Reşideddin’in Mektuplarında Anadolu’nun İktisadi ve Medeni Hayatına Ait Kayıtlar”,İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, C. 14, Ekim 1952-Temmuz 1953.
____________ , “Moğollar Devrinde Anadolunun İktisadi Vaziyeti”, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, C.I, İstanbul 1931.
Turan, Osman, “Keykubad I “, İA, C. 6, MEB, İstanbul 1988.
________ , “Keyhüsrev I ”, İA, C.6, MEB, İstanbul 1988.
________, “Süleyman-Şah”, İA, C.11, MEB, İstanbul 1979.
________, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Ankara 1980
________, Anadolu Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK, Ankara 1986.
________, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1984.
Turan, Şerafettin, Türkiye-İtalya İlişkileri I, Metis Yayınları, İstanbul 1990.
Uzunçarşılı, İ.H., Anadolu Beylikleri, TTK, Ankara 1984.
Yakubovski, A., “İbn Bibi’nin XIII. Asır Başında Anadolu Türklerinin Sudak, Polovets (Kıpçak) ve Ruslara Karşı Yaptıkları Seferin Hikayesi”, (Çev. İsmail Kaynak), Türkiyat Mecmuası, C. XII, S.1-2, Mart-Haziran 1954.
Yınanç, M.H. , “Danişmendliler”, İA, MEB, C. 3.
__________, “Akkoyunlular”, İA, C. 1 MEB, İstanbul 1940.
Yücel, Yaşar, Eretna Devleti Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti Mutahharten ve Erzincan Emirliği II, TTK, Ankara 1989.
Yerasimos, Stefanos, Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye I, Gözlem Yayınları, İstanbul 1977.
437
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder