14 Şubat 2012 Salı

19 MAYIS - Abdurrahman Dilipak

19 MAYIS (1)

“Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı”.

Birileri nereden uyduruyorsa, bu günü Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı kabul ediyor..
19 Mayıs 1919’da, Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkmış. Niye yola çıktığı gün değil de Samsun’a vardığı gün?. Arada gemi Sinop’a uğradı. Ya da niye Kastamonu’ya vardığı gün değil? Bunun bir mantığı olmalı.
Gerçekten Mustafa Kemal Samsun’a 19 Mayıs’ta mı çıktı? “Bandırma gemisi nerede” diye sormayacağım, peki seyir defteri nerede? Kim niye bu defteri yok etti, bana söyleyebilir misiniz?

Suç duyurusunda bulundum ama kimse soruşturmuyor..

Gemi İstanbul’dan yola çıkarken gemiye gelen İngiliz komiserinin teftiş sonrası gemi defterine vurduğu damga ile ilgili değil tek merakım..

Geminin 19 Mayıs önceki seyrü sefaini, 19 Mayıs sonrası üstlendiği görevler ve İstanbul’dan Samsun’a yolculuğun ayrıntıları.

Ama, birileri bu defteri de gemiyle birlikte yok etti. Mustafa Kemal’in vasiyeti gibi o da Çankaya’da, Genelkurmay’ın kozmik odalarında, Mason localarından birinin “emanet sandığı”nda muhafaza ediliyor olabilir.

19 Mayıs, 1938 yılına kadar 19 yıl kimsenin umuru olmamıştır. Ve ilk kez, 20 Haziran 1938’de bu gün kanunla bayramlaşmıştır. M. Altan’ın ifadesi ile “Meclis’in açılışından 18, Cumhuriyet’in ilanından da 15 yıl sonra kutlamaya başlamışız.”
Daha önce “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan bu ulusal bayramın adı 12 Eylül darbesinden sonra “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirildi. Yani 12 Eylül’ün darbeci paşaları bu günün de geni ile oynadılar. Anayasa değişikliğinin ardından aslında bir kararın aynı şekilde yok hükmüne getirilmesi gerek. 

Mümtazer Türköne’ye göre 19 Mayıs kutlamaları 1932’nin faşist İtalya’sından alınma. Bakın bakalım, “Dağ başını duman almış”ı nereden almışız. İtalyanların Kara Gömleklileri varsa bizim de “Grizedliler”imiz var. Yavru kurdumuz var. “Gürbüz Türk”lerimiz var.. Bu Kazım Karabekir’e sormak gerek bu Himaye-i İtfalin himayesindeki “Gürbüzler” kim diye.. “Dersim’in kayıp kızları”ndan sonra bir gün bu “kayıp erkek çocukları” “Gürbüzler”i de araştırır belki birileri..

Genelkurmay Başkanı’nın resmi tarihe alternatif bu tarih tezlerinin basında böyle “uluorta” tartışılmasından duyduğu kaygının sebebini anlıyorum..

Selim Sırrı Tarcan, bugünkü 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın esasını teşkil eden Jimnastik Şenlikleri’nin Türkiye’de ilk defa düzenlenmesini sağlar. Spor üzerine teorik ve uygulamaya ilişkin önerilerini “Gürbüz Türk” dergisinde yayınlar. Tarcan’ın nereden geldiğine, bu makalelerinin referans bilgilerinin hangi ülkenin resmi yayınlarından tercüme edildiğine de bakmak gerek aslında..

O yıllar Kemalist kadroların, Normandiya köylüleri gibi, Anadolu yaylalarında, ayakları ile şaraplık üzüm ezen Türk kadınları aradığı yıllardır.. Musolini’nin “terbiye diktatörlüğü”ne hayrandırlar. Hitler’in doğum gününü kutlamadan dönerken bıyıklarının yarısı gitmiştir. Kartvizitlerinde unvan olarak “Führer” yazmaktadır. 10. Yıl albümüne mesajı alınan tek lider Hitler’dir ve o da “ortak idealler”den söz etmektedir.

19 Mayıs kutlamaları biçim olarak biraz Rus, biraz İtalyan’dır aslında. Kara ve kızılın buluşması. Buna biraz da Osmanlı eklemek gerek. 19 Mayıs’ta biraz Osmanlı’dan da alıntı var. Osmanlı’da 12 Mayıs’ta 1916’dan itibaren İDMAN BAYRAMI adı altında bir spor şenliği vardı. Maarif Nezareti Müfettişi olan Selim Sırrı Tarcan’ın şahsi teşebbüsüyle ilk defa bu tarihte Kadıköy’deki İttihad Spor Kulübü’nün çayırında ‘İdman Bayramı’ kutlaması yapılmıştı. Bu ilk İdman Bayramı’nda yeni bir zeybek oyunu da (Sarı Zeybek) dahil olmak üzere çeşitli gösteriler düzenlenmiştir. (Selim Sırrı Tarcan’ın hayatı hakkında geniş bilgi için bkz. Pars Tuğlacı, Çağdaş Türkiye, cilt: 3, İstanbul 1990, Cem Yayınevi. s.1965-1966.’dan özetlenerek)

Bu gelenek 1928’e kadar devam etti. 1928’de parti bu işe el attı ve bu tarihten itibaren JİMNASTİK ŞENLİKLERİ adıyla kutlanmaya başlandı. 24 Mayıs 1935’te, adı, gençliğin Atatürk’e bağlılık ve sadakatini sunması için ATATÜRK GÜNÜ spor etkinliklerine dönüştürüldü. Resmi bir bayram olarak kabul edilmemesine karşın ilk kez 1935 yılında ulusal düzeyde kutlanmıştır. Kutlamalar da 1936’dan 1938 yılına kadar CHP için ulu “öndere sadakat ayini” şeklinde cereyan etmiştir. 

Atatürk’ün ölümünden yaklaşık beş ay önce resmi bir bayram olarak kabul edildi. İlk defa 1935 yılında ulusal düzeyde kutlandı. Mustafa Kemal ilk ve son kez 1938 yılında yapılan kutlamalara katıldı.

Bu konu burada bitmeyecek, yarın da devam edelim inşallah. Kim ne yapıyorsa yapsın da, neyin ne olduğunu bilelim önce. Selam ve dua ile.

 19 MAYIS(2)


Dün kaldığımız yerden devam edelim. Kurtuluş Savaşı için Mustafa Kemal’den önce bölgeye Kazım Karabekir Paşa gitmişti. Geçen Gün Mustafa Armağan da bu konuda önemli bir yazı yazdı ve bazı belgeler açıkladı. 


Kazım Karabekir, Milli Mücadele’nin farklı bir öyküsünü anlatır. Onun hatıraları şöyle başlar: “19 Nisan 1919’da Trabzon’a çıktım. Doğu’daki askeri vaziyet şöyleydi.” Bu, Nutuk’taki dille aynı dil.


Şunu artık herkes kabul ediyor ki; Mustafa Kemal Samsun’a ne Osmanlı’ya rağmen, ne de İngilizlere rağmen ve onların bilgisi dışında gitti. İstanbul’dan ayrılamadan önce son görüştüğü kişi de bir İngilizdi, Samsun’a vardığında ilk görüştü kişi de bir İngiliz.. Yola çıktığı gemide birkaç kişi değil, bir çok kişi vardı. Basit, pusulası bile olmayan bir taka ile değil, kocaman bir gemiyle, görevlendirilmiş olarak gitti. Gizlice, kaçarak, İstanbul’a rağmen değil.


Bu arada “Büyük Türkçü” Devlet Bahçeli’nin, 19 Mayıs demecindeki Vahdeddin’e ve Osmanlı’ya karşı öfkesinin sebebini bilmemekle birlikte, Altan’ın yazısından bir tesbiti aktarmak istiyorum: “19 Mayıs’ın ayrılmaz parçası Vahdeddin’dir. Nasıl öldüğünü de gene Cemal Kutay şöyle anlatır: Dünyanın en namuslu adamlarından biriydi. Ölürken yastığının altından parasızlıktan alamadığı ilaçlarının reçeteleri çıktı. Bunu Tarık Mümtaz Göztepe anlatıyor. Ve cenazesini rehin ettiler San Remo’da. Akrabaları, arkadaşları cenazeyi kaçırdılar da gömüldü. Bunlar hakkında hüküm verebilmek için önce bilgili olmak lazım. Bakın Hazine-i Hassa Reisi Refik Bey’i çağırıp sayım yaptırdı gitmeden evvel. Nuriye Hanım, oradan kaşıkçı elmasını alıp gidebilirdi. Hakkıydı, ailesinin çünkü. Kesinlikle bunlar namusu müeccem.”


Bu yalan tarihi CHP üretti. Ve bu parti görünümlü örgüt, hâlâ bu yapının ve yaşanların bekçiliğini, bu iddiaların avukatlığını, bu kadroların hamiliğini üstleniyor.. Ergenekon’un Truva atlığını üslenmesinin asıl sebebi de bu derin gerçekten kaynaklanıyor.. CHP tamam da, peki MHP niye CHP’nin peşine takılıp bu kirli oyunlara alet oluyor?


Avrupa ülkelerindeki jimnastik şenliklerinden esinlenen bu bayram için bir de marş yapılmasına kanaat getiren Selim Sırrı, İsveçli Felix Korling’in Tre Trallade Jantor (Tralalla Diyen Üç Kız) adlı şarkısını, Gençlik Marşı adıyla uyarlamış, sözlerini Ali Ulvi Elöve yazmış ve sonunda ortaya, bizim ‘Dağ başını duman almış’ adıyla bildiğimiz marş çıkmıştır. (Özbay Güven, ‘Osmanlı’dan Cumhuriyete gençlik ve spor bayramları’, Toplumsal Tarih, sayı: 65, Mayıs 1999, s. 33-38)


19 Mayıs 1938 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde Abidin Daver, bir anda 19 Mayıs’ı hatırlar(!?) ve bunun önemine değinen ve bu günü genç nesillere anlatmanın gerekliliğine vurgu yapan bir yazı yazar. Mustafa Kemal rahatsızdır ve ona bir şükran töreni yapılması gerekir. Tarih bu kurguya göre şekillenir.


Mustafa Armağan’ın güzel bir tesbiti var: “Eğer Karabekir Paşa savaştan sonra iktidarı ele geçirmiş olsaydı belki de biz 19 Mayıs yerine 19 Nisan’ı İstiklal Savaşı’nın başlangıç tarihi olarak okuyacak, Bandırma vapuru yerine Gülcemal’i hatırlayacak, kutlamaları ise Samsun yerine Trabzon’da yapacaktık. Ya da Ali Fuat Cebesoy’un hatıralarını esas alsaydık onu Milli Mücadele’nin başlatıcısı olarak görecektik.”


Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir.. Tarihi bir efsaneye dönüştürmenin kimseye faydası yok.. Tarihten ibret dersi almak gerek. Tarih bir toplumun ortak bilinci ve ortak hafızasıdır. Belki de bugün yaşadığımız acıların çoğu bu bilinç ve hafızadan yoksun bırakıldığımız içindir. Kendi tarihimizi yabancı ülkelerin diplomatik raporlarından ve arşivlerinden imbiklemek zorunda bırakılmak ise ayrı bir felaket ve utanç konusu. Geçmişi çalınan toplumların aynı zamanda gelecekleri de çalınmış oluyor.. Onun için arşivlerin derhal açılması gerekiyor..


Hükümet’e, Sayıştay’a, Genelkurmay’a, CHP’ye, Seyri Sefain Dairesi’nden, onun devamı olan Denizcilik İşletmeleri’ne, Denizcilik Müzesi’ne kadar tüm yetkililere soruyorum: Bandırma gemisi, niçin ve kim tarafından yok edildi? Emri kim verdi? Bu cinayeti kim işledi?.. Geminin seyir defteri nerede?


Bakalım 1. İnönü Savaşı ile ilgili gerçekleri ne zaman öğreneceğiz. MEİS adasının denize döktüğümüz Yunanistan’a neden ve nasıl verdiğini, Adalar’ı nasıl kaybettiğimizi nasıl öğreneceğiz.. Çanakkale cephesinde, Filistin, Kafkas cephesinde yaşananları bakalım ne zaman öğreneceğiz? Daha cevabını arayan bir yığın soru.. Mustafa Kemal’in diğer babaları, kardeşleri, çocukları olup olmadığını ne zaman öğreneceğiz. Okuduğu okulla ilgili gerçekleri, Şimon Zwi gerçeğini, İbrahim İhsan’la ilgili gerçeklerin belgesini ne zaman göreceğiz.. Elbet, bir gün, mutlaka bunlar da olacak. CHP’liler istemeseler de. 


Selam ve dua ile.

Hiç yorum yok: