Gazetelere göre, Sayın Cumhurbaşkanımız, hasta yatağında ABD eski başkanlarından birinin hayatını anlatan bir kitapla "Suriye dosyası" okumuş...
Rivayete göre fotoğraflarını twitter'da kendisi yayınladı.
Öncelikle Sayın Cumhurbaşkanımıza geçmiş olsun dileklerimizi sunalım. Sonra da okudukları konusunda birkaç şey söyleyelim...
Dosya okumak, olup bitenler konusunda fikir sahibi olmak açısından zaruridir. Pek tabii siyasilerin hayatını da okuyacak, sonuçlar çıkaracaktır. Yine de ben Sayın Cumhurbaşkanımızın roman, hikâye, en çok da şiir okumasını isterdim...
Hatta bir miktar da tasavvuf ve felsefe...
*
Hepinizin bildiği meşhur Atinalı filozof Eflatun'a sormuşlar:
"Dünya nasıl düzelir?"
Cevap: "Filozoflar (başkanlar, cumhurbaşkanları, başbakanlar) kral ya da krallar filozof olunca..."
Tekrar sormuşlar:
"İnsanların sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?"
Eflatun tek tek sıralamış:
1. "Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ama büyüyünce çocukluklarını özler, geri dönmek isterler...
2. "Para kazanmak için durup dinlenmeden çalışır, bu uğurda sağlıklarını yitirirler. Sonra, yitirdikleri sağlıklarına tekrar kavuşmak için, eskiden sağlıklarını kaybetme pahasına kazandıkları tüm paralarını doktora, ilâca, kaplıcalara, yatırırlar...
3. "Yarınlarından öyle derin endişeler duyarlar ki, bugünü yaşamayı unuturlar. Dolayısıyla hem bugünü, hem de yarını kaçırırlar...
4. "Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar, ancak hiç yaşamamış gibi ölürler..."
Yine sormuşlar:
"Mutlu olmak için bize ne önerirsiniz?"
Bilge cevap vermiş:
"Çok şeye sahip olduğunuzda değil, az şeye ihtiyaç duyduğunuzda mutlu olacaksınız."
Gerçekten de çok şeyimiz var, ama mutsuzuz...
"Devr-i Saâdet" dediğimiz Peygamber-i Âlişan döneminde yaşayanların ise çok az şeyleri vardı, ama çok mutluydular. Boşuna "Mutluluk Devri" denmemiş...
Varlık bazen mutsuzluk kaynağı olabiliyor.
*
Ne demişti Eflatun?..
"Çok şeye sahip olduğunuzda değil, az şeye ihtiyaç duyduğunuzda mutlu olacaksınız."
Eflatun'un bu yaklaşımı, Bediüzzaman'ın şu tespitleriyle ne kadar da örtüşüyor:
"Bedevilikte (eski dönemlerde) beşer, (insanlık) üç-dört şeye muhtaç oluyordu. (İnsan yaşamak için üç-dört zaruri şeye ihtiyaç duyuyordu) O üç dört hâcâtını (ihtiyaçlarını) tedârik etmeyen, on adette ancak ikisi idi (toplumun ancak yüzde yirmisi zaruri ihtiyaçlarını karşılayamazdı). Şimdiki Garp Medeniyet-i zâlime-i hazırası (şimdiki zalim Batı Medeniyeti), sû-i istimalat (kötü kullanım) ve isrâfât (gereksiz harcamalar) ve hevesat-ı tehyic (heyecan) ve havayic-i gayr-i zarûriyeyi, (yaşamak için zaruri olmayan şeyleri) zarûrî hâcâtlar (mutlaka gerekli ihtiyaçlar) hükmüne getirip; görenek ve tiryakilik cihetiyle, şimdiki o medenî insanın tam muhtaç olduğu dört hâcâtı yerine yirmi şeye bu zamanda muhtaç oluyor."
Bu yüzden de mutsuzluk kol geziyor.
Aslında akıl için yol bir: Çok şeye sahip olduğunuzda değil, az şeye ihtiyaç duyduğunuzda mutlu olacağınızı bilmek...
Devr-i Saâdet buna iyi bir örnektir...
İnsanların çok az şeyleri vardı, ama devir "Saâdet Devri"ydi.
O günlere nispetle çok şeyimiz var, ancak mutsuzluk kol geziyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder