Dün birinci sayfa toplantısını bitirdikten sonra çok sevdiğim Yahudi bir dostum habersiz çay içmeye geldi. Her zamanki gibi şıktı.
Eksik olmayan gülümsemesi ile karşıma geçip oturdu. Laf lafı açtı. Nasıl oldu bilmiyorum ama bir anda "Buzdağının su üzerindeki kısmından ileri gidilemedi" dedi. "İşim var. Bunları sonra konuşuruz" diyerek geçiştirmeye çalıştım. Ama kararlıydı."Düşünmen için bir cümle söyleyip kalkacağım" dedi. Beni tanıdığı için boş gözlerle baktığımı fark etti. Kalktı. Kapıya doğru yöneldi. Ellerini cebine attıktan sonra "Neden bu ülkeye Arap parasını sokmadılar?" diye sordu.
Ne diyeceğimi bilemedim. "Sen söyle" diye çıkıştım...
Hazır cevaptı: Arap parası gelseydi, biz de İngiltere gibi, ABD gibi süper güç olurduk. Bunu bilinçli olarak engellediler. Laikliği kalkan yaptılar. Londra'ya, Washington'a gelmeyen ŞERİAT bu nedenle bize de hiç uğramadı!..
Önemli bir şey söylemişti. "Haklısın" dememe fırsat kalmadan kaybolup gitti.
Önümdeki çayı yudumlarken masamın üzerinde duran "Kral Abdullah'ın eşi ve yakınlarıyla birlikte Antalya'ya geldi"haberini okumaya başladım. Büyük devletlerin VIP davetiye göndererek ülkelerine davet ettikleri ARAPLAR artık Türkiye'ye geliyordu. Onlar geldikçe para da arkasından bir yol buluyordu. Ekonomi canlanıyor, krizler teğet geçiyor, bıyıklı yabancılar eskisi gibi EKONOMİK TETİKÇİLİK yapamıyordu...
Zaten ARAP sermayesi geldiği için IMF gönderiliyordu! Buna öfkelenen IMF'nin zengin ettiği patronlar da "devlete savaş açan" manşetlerin arkasına gizleniyordu. 60 yıldır oynadıkları oyun bozulmuştu. Kolay kabul edilebilecek bir yenilgi değildi. Bir türlü yenilgiyi kabul etmiyorlar. Hep umut taşıyorlar. Ama hiç şansları yok. Bunu anlamak istemeseler de gerçek bu!
İsterseniz açayım biraz...
Geçtiğimiz aylarda Suudi Arabistan'da çok önemli bir görev değişikliği oldu. Ülkenin istihbarat başkanlığına Prens Bender Bin Sultan getirildi. Türkiye'de sıradan insanın hiç tanımadığı bu ismi dünyada tanımayan yok! 1980'lerin başında ABD'ye Büyükelçi olarak atanan SULTAN orada tam 22 yıl kaldı. Ailenin en parlak isimlerinden biriydi. Washington'da bulunduğu süre içinde bütün dünya liderleriyle, para babalarıyla oturup kalktı. Baba ve oğul Bush'un politikaları üzerinde etkili olacak kadar ilişkilerini geliştirdi. Bir ara adı "Bender Bush'a" kadar çıktı. Powell, Irak'a müdahale planını bile ona sundu.
Etkisi çok fazlaydı. Adı birçok olaya karıştı ya da karıştırıldı. Silah satışlarında aldığı komisyondan, ABD'nin en has adamı olmaya kadar birçok saldırı ile karşılaştı.
2008'de Arabistan'da darbe yapmaya kalkıştığı bile ileri sürüldü. Hakkında en son yapılan haberler ise "ÖLDÜRÜLDÜ"şeklindeydi...
İsrail'le de sıcak ilişkileri olan BENDER çok akıllı biriydi. Ucuz petrol vererek uzun süre Tel Aviv'i başlarına bela olmaktan uzak tuttu.
Suudi Arabistan'daki çok önemli PETROL KUYULARI doğrudan ona çalışırdı.
Komuta ettiği paranın miktarını bilen yoktu. Her zaman "devletten daha zengin adam" yakıştırması yapıldı. Bir keresindeBAŞKAN BUSH, Washington'da odasına geldiğinde telefonla konuştuğu için 25 dakika misafirine "Buyurun, oturun"demedi. Koskoca Bush karşısında ayakta öylece bekledi... Kapısını çalmayan kimse yoktu. Dünyanın her ülkesine para götürüyordu. Hem ABD'yi hem İngiltere'yi hem de İsrail'i idare ediyordu. Herkes pastadan pay almak için onun yolunu gözlüyordu. Çünkü elini uzattığı devlet ya da şirket uçuyordu!
Dev ilişkileri götüren Bender, Türkiye'nin attığı her adımı destekliyordu. Tıpkı Kral Abdullah gibi. Onlar da Osmanlı gittikten sonra bölgenin bir türlü huzur bulmadığını biliyordu. Özellikle Saddam Hüseyin'in Kurban Bayramı sabahı asılması bütün liderlerin uykusunu kaçırmıştı. Hepsinde "bir gün benim de başıma gelir mi?" korkusu vardı. Bu psikolojiyle oturup kalkan ülkelerin çalacağı tek kapı Türkiye idi... Zaten öyle de oldu.
Hem kendileri, hem paraları geldi.
Daha da gelecek. İşte en büyük rahatsızlık buradan kaynaklanıyordu.
Yıllarca onlara akan, çeşme ilk kez bize döndü. Artık düğünlerini, doğum günlerini, balaylarını, tatillerini burada yapıyorlardı.
Türkiye ile bütünleşme olmazsa er ya da geç sıkıntı yaşayacaklarını biliyorlardı. Bunu en iyi gören de BENDER oldu. Sözünün geçtiği sermayeyi buraya yönlendirdi. Arap parası geldikçe, o gazete ve bazı yazarları aileye savaş açtı. ABD'li Yahudi, İngiliz, Rus, Alman gelirken ses çıkarmayanlar Arap gelince feryat ediyordu! Çünkü para geldikçe kontrol onlardan çıkıyordu. Bu da kimyalarını bozuyordu...
Ama artık devlette bütünlük var.
Atılan her adım millet içindi... Büyük Türkiye içindi...
Bu nedenle Emre Taner MİT Müsteşarlığı'ndan emekli olunca boş durmadı!
2010'da resmi olarak görevini bıraktıktan sonra İSLAM ÜLKELERİNİN OLUŞTURDUĞU istihbarat ağının başına geçti.
Pakistan'dan, Tunus'a kadar nerede yaprak kımıldasa Ankara'nın haberi oluyordu! CİDDE'ye akan bilgiler, anında Yeni Mahalle'deki merkeze iletiliyordu!
Türkiye yıllar sonra kendisine yakışanı yapıp büyük oynuyordu.
Elini sokmadığı iş yoktu. Bundan sadece bizim İTHAL YERLİLERİN haberi olmuyordu.
Yakında Suriye'den de güzel haberler gelecek.
Yine üzülecekler.
Rüzgar döndü bir kere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder