İstanbul Gezisi’ne yapılacak “kışla- AVM-rezidans” için ağaçlar sökülmeye, kesilmeye başlanınca kıyamet koptu. Kararı çoktan alınmıştı. Ama her nedense “Yapılmaz canım” havası varmış. Başlanınca millet ayıldı. Epey bir kalabalık eyleme koştu. Gezi’lerine ve ağaçlarına sahip çıkmaya. Kim ne eylem yaparsa yapsın, kim ne derse desin, biz ne yazarsak yazalım... Yapılacak bir kere... Belli.
KABAHAT PROST’TA
Daha önce de yazdım buraların hikâyesini, başka vesilelerle. Hatırlatmakta beis yok. Bir daha yazalım.Taksim Parkı için uçkur aslında 1951’de çözüldü. Aslına bakarsanız, bütün kabahat Henri Prost denen mimarda. Bu belaları açan o. 1930’ların sonunda İstanbul Valiliği’ne “imar danışmanı” olarak geldiProst. Vali Lütfi Kırdar, ki adı Kongre Merkezi’nde hâlâ yaşıyor, İstanbul’u “modern bir kent” yapmak üzere getirdi Prost’u. Prost da İstanbul’un “Cumhuriyet dönemi imar ilkelerini” belirledi. Sur içine kat sınırlamaları koydu, eski kenti koruyacak önlemler almaya çalıştı. Bu arada elbette ki Taksim’e de el attı. Taksim’e dev bir meydan, bu meydanının önündenMaçka ve Dolmabahçe’ye kadar inen dev bir yeşil park, şimdi The Marmara Oteli olan yere de büyük bir Boğaz seyir terası konumlandırdı. Şimdi AKM’nin olduğu yerde daha farklı bir mimaride bir Opera Binası. Gezi Parkı olarak planlanan arazinin tam orta yerinde eski Topçu Kışlası vardı ve harap bir haldeydi.
‘YIKIN KIŞLAYI’
Prost bunun da yıkılıp park alanının genişletilmesini istedi. Taksim’denMaçka’ya kadar olan dev alan, yemyeşil bir park olarak dizayn edildi. Kışla yıkıldı. Ağaçlar dikildi, parkı ortadan bölen yolun üzerine yayaların hiç yolla karşılaşmadanMaçka’ya kadar yürüyebilmeleri ve hatta oradan isterlerse Dolmabahçe’ye kadar inebilmeleri için bir de yaya köprüsü yapıldı. Köprünün bittiği noktadaki arazinin bir bölümü Vali Lütfi Kırdar tarafından Tenis Eskrim Dağcılık, yani TED Kulübü’ne tahsis edildi ve orada ağaçlar arasında bir kulüp inşa edildi. İstanbul’un göbeğinde şahane bir vaha ve içinde bir de tenis kulübü oluşturuldu. Bütün bunlar yapıldığı sırada sene 1940’ların ilk yarısıydı. Ardından 1950 seçimleri yapıldı. Demokrat Parti iktidara geldi. Türkiye “minik ABD” olma hevesindeydi ve o yıllarda Hilton otelleri de bir nevi ABD Konsolosluğu gibiydi. Hilton Ailesi’ne İstanbul’da bir otel yapması teklif edildi. Hilton geldi, İstanbul’u gezip dolaştı ve kendine bir otel yeri aradı. Sonunda buldu.
‘OTELİ BURAYA İSTİYORUM’
Taksim ileMaçka arasındaki parkın tam orta yerini. “İşte buraya otel istiyorum” dedi. Kıyamet koptu. İstanbul’un en güzel parkının tam orta yeri nasıl olur da Hilton’a otel için verilirdi. Hilton diretti: “Başka yer kabul etmem. Ya burası ya Hilton’u unutun.” İktidar güçlüydü. Dinlemedi. “Burası Hilton olacak” dendi. Dönemin İstanbul İmarMüdürü olan Ermeni asıllı vatandaşımız “Yapamazsınız” diye dikildi iktidarın karşısına. “Yaparız” dediler. İmarMüdürü Ermeni vatandaşımız dinlemedi. Dava açtı. Ama dedim ya iktidar güçlüydü. Hilton inşaatı başladı. 13.5 milyon liraya yapılan bina Hilton otellerine tahsis edildi. İstanbul’un orta yerindeki parkın ırzına böylece geçilmiş oldu. Bu arada Opera Binası’nın yapımı yılan hikâyesine döndü. İki projeden vazgeçildi. Yerine şimdiki bina yapıldı.
INTERCONTINENTAL VE SHERATON
Ardından seyir terası olarak öngörülen yere Intercontinental Otel inşaatı başladı. ParkıMaçka tarafıyla birleştiren köprünün yanına, TED’in tam karşısına Sheraton Oteli için bir başka bina yapıldı. Taksim-Maçka arasındaki park, park olmaktan çıktı. Dandik küçük bir ağaçlık bölge haline dönüştü.
SON TECAVÜZ DALAN’DAN
Sonra ANAP iktidarı geldi. Bedrettin Dalan Belediye Başkanı oldu. O da üzerine mum dikmek için TED’in yerine göz koydu. TED’i oradan çıkardı. Yerini Kahraman Sadıkoğlu’nun organize ettiği Japonlara verdi. Onlar da TED’in yerine Hyatt Otel’i yaptılar. Ortada ne park kaldı, ne bir şey. Bölük pörçük yeşillikler ve o günlerde dikilen ağaçlardan kalan birkaçı. Şimdi ise filmi başa sarıp Prost’un yıktırdığı kışlayı yeniden yapacaklar. Böylece 1930’lara geri dönmüş olacağız. Dedim ya, her şey bu pis Henri Prost’un başının altından çıkıyor. Yıkmasaydı o kışlayı. Bugün hiç sorunumuz yoktu. Şimdi elimizde kalan o küçücük Gezi için kendilerini ağaçlara bağlayanlara üzülüyorum. O parkın ırzına yıllar önce, büyük bölümünüz doğmadan zaten geçilmişti.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Şişede ne varsa, dışarı onun sızdığını anladığımız zaman.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder