İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, geçen hafta Hürriyet'e bir beyanat verdi.: Geçmiş geçmiştir. Geçmişi dikkate almamanın basit bir nedeni var; geçmiş ölüdür. Bunlarla zaman kaybetmek için bir neden göremiyorum." "Geçmiş" Yahudiler için asla "ölü" değilken, Peres neden böyle bir konuşma yapmak istemiş olabilir? Bu enteresan sözlere Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, "Ben geçmişi hiçbir zaman ölü olarak görmem.
Geçmiş de yaşanmıştır, insanlar geçmişleri ile yüzleşmekten kaçınmamalı" diyerek İsrail'in networkunu gözler önüne serdi. İsrail'in networkuna bakarsak, bu sözlerin hangi amaçla söylendiğini daha net anlayabiliriz.
Peres, geçmişe bakmayabilir.
Ama İsrail için öyle mi? İsrail'i yönetenler hiçbir zaman "geçmişi" unutmazken, geleceklerini geçmişe bakarak inşa ederken, biz neden geçmişe bakmayalım.
Doğu Akdeniz'i kana buladıktan sonra İsrail Başbakan'ın Türkiye'den özür dilemek zorunda kalmasından sonra bu sözlerin laf olsun söylenmediği belli. Peres, "Geçmiş ölüdür" desin. Kendisi gibi herkes biliyor ki; İsrail'in Osmanlı'ya, Müslümanlara, Mavi Marmara'ya, İskenderun deniz üssüne yapılanlar hiç unutulmayacaktır.
TARİHİ DİKKATLE OKUMAK!
Peres'in sözleri kadar, özel demeç verdiği yayın organı da dikkatlerinizden kaçmamıştır.
İsrail'in kuruluşu ile Hürriyet'in yayına başladığı tarih arasındaki korelâsyon [özdeşlik], yıllardır konuşulur, yazılır. Bu iki kuruluşun aynı yıl ve yakın günlere denk gelmesi bir tesadüf olabilir mi?
Kuruluştaki sermaye, Almanya'daki sermaye bağlantıları işlerin bir rastlantı olmadığını seslendiriyor.
İnceden inceye ve dikkatle o kuruluş ruhuna uygun yayım gözlerden kaçmazken, İsrail'in Türkiye karşısında tarihi ricat (geri çekilme) anında çıkan özel demeç, tarihi korelasyonların bir işareti olarak kabul edilmelidir.
Geçmiş tarihtir. Tarihten ders almayanlar kaybetmeye mahkûmdur.
İsrail Cumhurbaşkanı "Geçmişi unutalım" derken, Genel Yayın Yönetmenimiz Ergün Diler'in geçmişle bugünler arasında kurduğu ilişkilere dayanan analiz yazılarını da tekrar tekrar okumakta yarar var. Diler'in son yazısındaki, "Amerika'yı mesken tutan ve Londra ile de akraba olan BARONLAR yıllarca Arap Baharı'nın yaşandığı yerleri kemirmişti! Araplar, içlerine yerleştirilen İSRAİL ile uğraşırken BATI 'ne var ne yok' alıp gitmişti" notu dikkatlerinizden kaçmamıştır. Bugün. 31 Mart.
Yıllar önce ne olmuş bakalım: 31 Mart Vak'asi diye tarihe geçen bu olay, 14 Nisan 1909 tarihine rastlamaktadır. Tarih, Paris ve Selanik'te İngiliz, Fransız Yahudi baronlarca desteklenen İttihatçıların, Sultan Abdülhamit Hanı tahttan indirmek için kurgulanan tezgâhları yazmaktadır.
İngiliz Gizli Servisi'nin yardımı ile kurgulanan planlarla , "Şeriat elden gidiyor" diye harekete geçirilen İttihat ve Terakki mahfilleri amaçlarına ulaşmış.
Ve Osmanlı devletinin parçalanmasına kadar giden süreci yaratmışlardır.
31 Mart olayı ile yaşadığımız günler arasında bir korelâsyon yok mu? Var. Hem de çok var...
SONUÇ: Geçmiş ölü değildir. Anlayana, çok derslerle doludur.
Geçmişi unutursak, geçmişe bakmazsak, tarihten ders almazsak, yüzyıl önceki olaylarla günümüzdeki olaylar arasında bağlantı kuramayız.
İsrail uslanmazsa ne olur ?
Birleşmiş Milletler'in aldığı kararları tanımazlardı.
Burnundan kıl aldırmazlardı. Kimseyi takmazlardı. Bir gün geldi, Türkiye'nin önünde diz çöktüler.
Ahlayarak, puflayarak özür dilemek zorunda kaldılar.
İsrail'in, özür dilemek zorunda bırakılması nedense bazı mahfillerin işine gelmedi.
Başta, savaş baronları olmak üzere, toplum mühendisleri, iç-dış hainler güruhu bundan pek memnun olmadı.Zaman en büyük öğretmendir. İsrail'in taktik mi yaptığı, yoksa Arap Baharı'nın zorunlu trafiği mi onları özür dilemek zorunda bıraktı, göreceğiz.
Zorda kaldı, mecbur oldu
Sonuçları bir kez daha gözden geçirelim. İsrail, zorda kalmış ve mecbur olmuştur.
Uzun değil, bir hafta önce Başbakan Erdoğan'ın, "Siyonizm gerçeklerini açıklayan" konuşması karşısında sarsılan, şaşkına dönen, Türkiye'den özür bekleyenler, bir hafta sonra özür dilemek noktasına gelmişlerdir.İsrail, özür dileyerek Türkiye'yi arkasına almamıştır. İsrail, artık çok dikkatli olmak zorundadır.
Kendi planlarına Türkiye'yi alet etme imkânı bulamayacaktır. İsrail'i özür dilemek zorunda bırakan gelişmeler içinde, iki faktör üzerinde dikkatlice durmakta yarar var.
Birincisi: Yeni Türkiye'nin bölgesel güç konumunun ağırlığı, dik duruşu, kararlılığı, stratejik bakış penceresi...
İkincisi: Mısır'ı kaybetmesi ve Türkiye-Mısır kardeşliğince kuşatılmasıdır.
Hakan Fidan'ın makalesi Ülkemiz, son 10 yılda önemli adımlar attı.
Yeni Türkiye'nin geçen 10 yıllık sıçrama sürecini iyi okuyamayan İsrail, Mavi Marmara'ya saldırırken, Yeni Türkiye'nin ne olduğunu anlamadığını gösterdi.Ne gördü karşılığında? Dik duruş ve kararlı tavır.
Türkiye'nin kararlığı karşısında NATO...
Türkiye için kapılarını İsrail'e kapatmak zorunda kaldı.Uçaklarını bile uçuramadılar.
Türkiye'nin vetosu yüzünden kıvranmaya başladılar. MİT Müşteşarı Hakan Fidan, ABD'nin etkili bilimsel dergilerinden Middle East Policy'ye önceki gün yazdığı makalesinde, 10 yıllık bu süreci şöyle analiz ediyor:
"Türk dış politikası son 10 yılda aktivist yeni bir döneme girdi.
Türkiye giderek bölgesel ve küresel ilişkilerde yükselen bir aktör olarak kendini gösterdi. Bu süreç içinde, çeşitli bölgeler ve sorun alanlarında Türkiye aktivizmini gösterdi.Şimdi, Türk dış politika yapıcıları etkili bir çeşitlendirme çabası içindedir. Bu çeşitlendirmede; Türkiye'nin yumuşak gücü, kültürel diplomasi, kalkınma yardımı ve arabuluculuk hizmetleri gelecekte daha çok göze batacaktır."
Türk-Mısır kuşatması
Bilindiği gibi, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da başlayan büyük değişim, jeopolitik depremlere neden oldu.
Kartlar yeniden dağıtılmaya başlandı. Mısır'da Mursi'nin Cumhurbaşkanı olmasıyla, yeni dönemin kilidinde Türkiye-Mısır kardeşliği oluştu. Mısır'la yapılan Camp David Antlaşması sayesinde bugüne kadar gelen İsrail, yeni kilit karşısında bocalamaya başladı. Türkiye- Mısır kuşatması karşısında boyun eğdiler.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
İsrail'in Türkiye ile büyük zorluklarla geldiği son nokta pamuk ipliğine bağlıdır.
Bu nedenle, attıkları her adımda bunu akıllarında tutmak zorunda kalacaklardır.
Nitekim Başbakan Erdoğan, Nisan ayı içerisinde Gazze'ye gideceğini açıkladı.
"Filistin, Gazze, Batı Şeria bölgesine bir ziyaretle birlikte buradaki ambargonun ne durumda olduğunu yerinde tespit etme imkânımız olur" diye konuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder