15 Şubat 2013 Cuma

Serbest Fırka'ya ne oldu?Avni Özgürel


Yaşanan siyasi tartışmalar ve bunların doğurduğu sonuçlar bakımından 1930 yılı demokrasi tarihimizde dönüm noktası sayılabilir. Ünlü Takrir-i Sükûn Kanunu'yla Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve muhalif basın kapatılmış; 
İsmet İnönü itirazsız iktidarını sürdürür hale gelmişti. Ama bu göstermelik sükûndan başta Atatürk olmak üzere herkes şikâyetçiydi. Sonuçta 1930 Ağustos'unda bizzat Atatürk'ün emriyle Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu.

Atatürk zor da olsa o tarihte Türkiye'nin Londra Büyükelçisi olan Ali Fethi Okyar'ı ikna etmişti muhalefet partisini kurmaya. Öyle ki, yeni partinin Çankaya'yla ihtilaflı olduğu hissinin uyanmasına mani olmak için Gazi ve Ali Fethi Bey karşılıklı mektuplaşmaları, Fethi Bey'in niyetini Atatürk'ün de Fethi Bey'in teşebbüsünden duyduğu memnuniyeti yazmaları kararlaştırılmıştı ve bu mektuplar basına açıklanacaktı. Öyle de oldu... Basın, Fethi Bey'in "Tam laiklik ve cumhuriyetçilik temeli üzerinde" yeni bir parti kuracağına dair açıklamasını duyar duymaz Atatürk'ün kaldığı Yalova kaplıcalarına akın etti. O da "Yeni fırka inşallah memleket için faydalı olacaktır. Fethi Bey'in teşebbüsünü sevinçle karşılıyorum" dedi. Ardından mektuplar açıklandı. 
Atatürk burada Fethi Bey'e iktidar ve muhalefet partileri karşısında tarafsız kalacağını, seçimlerin adil bir şekilde yapılmasını denetleyeceğini söylüyordu.
'Kaç mebus lazımsa...'
Atatürk çevresindekileri yeni partiye katılmaları konusunda yüreklendirmeye çalışıyor ama onların zihinlerindeki tereddüdü gideremiyordu. Yakın arkadaşı Nuri Conker'de, kız kardeşi Makbule Atadan'da çekingenlik hâkimdi. Ahmet Ağaoğlu'yla yeni partiye gidilip gidilmemesi konusunda oldukça sert bir şekilde tartıştı ama onu bile ikna edemedi. Hepsi İsmet İnönü'nün bu partiyi de 'irtica'yla suçlayacağı ve sonuçta kapattıracağı kanısındaydı. Ahmet Ağaoğlu İnönü'nün de bulunduğu bir sohbette açık açık, "Herkesin yan yana oturduğuna bakmayın. Meclis'te serbest düşünme, serbest söyleme ve serbest hareket etme imkânı verilse, CHF kendiliğinden iki kola ayrılır ve ayrılanla hakiki bir muhalif fırka kurulmuş olur" diyordu. 
Atatürk kızacağı sanılırken kahkahalar atarak bu fikre katıldığını söylemesi Ağaoğlu'nu daha yüreklendirdi ve Gazi'nin huzurunda İnönü'yle milletvekillerine bir devre görev yapsalar dahi ömür boyu emekli maaşı bağlanmasını öngören kanun dolayısıyla tartışmaya oturdu.
Atatürk tartışmaya müdahale edip konuya dönülmesini sağladıktan sonra Ahmet Ağaoğlu'na, "Denetleme görevini yapmanız için kaç milletvekiline sahip olmalısınız?" diye sordu; onun da "10-15 doğru dürüst bilgili 
adam yeter" demesi üzerine, "Öyleyse merak etmeyin. Ben yeni fırkaya 50- 60 hatta daha çok mebus temin ederim. Size şimdiden Kütahya mebusu Nuri Conker'in umumi kâtip olmasının sözünü veriyorum. Bunu söyle-dikten sonra Conker'e dönüp, "Nuri kabul ediyorsun değil mi?" diye sordu. Çaresiz kalan Conker'in, "Emredersiniz" cevabı üzerine kız kardeşi Makbule'yi işaret edip, "Hemşirem de şimdiden yeni fırkaya girmiştir" dedi ve Ağaoğlu'na dönüp ekledi: "Daha söyleyecek bir sözün kaldı mı?"
'Seçilecek diyorum...'
Ahmet Ağaoğlu hâlâ ikna olmamıştı. Atatürk'le aralarında şu diyalog gelişti:
- Paşam, Ali Fethi Bey halen büyükelçidir. Nasıl Meclis'e girebilecek, nasıl yeni kurulan partinin reisliğini yapacak?
- Mebus olacak elbette.
- Paşam nasıl mebus olacak, aklım almıyor.
- Başkaları nasıl olduysa o da öyle olacak.
- Paşam başkalarını siz tavsiye ediyorsunuz ve sizin fırkanızın mensupları onları seçiyorlar. Cumhuriyet Halk Fırkası'ndan olmayan Fethi Bey'i siz nasıl ve kime tavsiye edeceksiniz? Yeni parti henüz kurulmadığına göre Halk Fırkası üyeleri nasıl olur da kendilerine rakip olacak bir partinin liderini seçerler?
- Ne karıştırıyorsun sen? Ben sana Fethi Bey seçilecek diyorum...
Atatürk sabırsızlanıyor, muhalefet partisinin bir an önce kurularak Meclis'te göreve başlamasını istiyordu. Bu yüzden Serbest Cumhuriyet Fırkası (Tüzük taslağında bu isim Serbest Laik Cumhuriyet Fırkası diye 
anılmıştı) doğru dürüst program bile hazırlayamadan kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı'na vermek zorunda kaldı.
'Allah muvaffak etsin'
Ufukta belediye seçimleri vardı ve SCF kurucularının hedefi bu seçimlere katılmaktı. Atatürk, "Yeni kuruldunuz, hemen seçime girip kaybederseniz aleyhinize olur" diye uyardı Fethi Bey'i. Ama muhalefet lideri kararlıydı ve o izin verirse seçime katılacaklarını hatta kesinlikle kazanacaklarını söyledi. Atatürk "Allah muvaffak etsin" demekle yetindi.
İnönü tehlikenin büyüdüğünü anlamıştı ama engellemek için biraz daha beklemeye karar verdi. Nasılsa muhalefet kitleleri harekete geçirecek, sonuçta bazı olaylar çıkacaktı; o zaman müdahale etmek daha akıllıcaydı.
Fethi Bey'in İzmir gezisi CHF'nin aradığı fırsatı verdi. Halk coşku içinde Fethi Bey'i karşılamaya hazırlanmıştı. Ama muhalefet liderinin orada konuşturulmaması talimatını alan yerel yöneticiler olaylar çıkması ihtimalinden söz ederek Fethi Bey'e, "Mitigten vazgeçmesini" söylediler. Fethi Bey durumu Atatürk'e iletmek için çekmek istediği telgrafı kabul edecek postane bile bulamadı. Sonunda onun kaleme aldığı metin İzmir dışından Ankara'ya ulaştırıldı ve Atatürk vakit geçirmeden müdahale etti: "Anlıyorum ki sana nutkunu söyletmek istemiyorlar. Fakat sen behemahal nutkunu söyleyeceksin. Ve tesadüf edeceğin herhangi bir engeli bana bildireceksin. Başvekil, Dahiliye Vekili ve İzmir Valisi asayişi temin etmekle mükelleftir."
Atatürk telgrafının birer kopyasını İnönü'ye ve mahalli yöneticilere çektirmişti. Sonunda miting izni çıktı. Ama bu kez Fethi Bey'in konuşma yapacağı kürsünün karşısına ikinci bir kürsü hazırlandı ve Fethi Bey'in 
orada konuşmaya başladığı söylentisi çıkarıldı. Oysa kürsüye çıkan Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt'tu. Halk durumu protesto etmeye başlayınca orada bekletilmekte olan polis gücü harekete geçti. İtekleme, coplama denenmedi bile tabancasını çeken polis ateş etmeye başladı halkın üzerine. Mitinge babasıyla gelen 14 yaşında bir erkek çocuk oracıkta öldü. Olaylar kontrolden çıktı.
Fethi Bey kargaşadan sıyrılıp Ankara'ya döndüğünde gazetelerin hakkında kaleme aldıkları ağır yazılarla karşılaşınca ne yapacağını şaşırdı. En şaşırtıcı olanı da CHF yönetiminin onu 'hükümete geçmeyi istemekle' suçlamasıydı. Fethi Bey buna dayanamadı ve Meclis'e koştu: "Efendiler, iktidar partisinin daima o mevkide kalacağını söylemesini tabii, bizim fırkamızın iktidara geçmek isteğini suç saymanın mantığını anlamak imkânsız. Eğlence olsun diye kurmadık bu partiyi, tabii iktidara geçmek istiyoruz."
Ahmet Agaoğlu bir kez daha Çankaya'ya çıktı. Atatürk şiddet olaylarından rahatsızdı:
- Beni Serbest Fırka'ya siz soktunuz. 62 yaşındayım ve hayatımın kırk yılını gücüm dahilinde milletime hizmet için geçirdim. Mezarıma birkaç adım kalmışken milleti anarşiye sevk eden sebep olarak görülüyorum. Hepsi bir yana siz benim kurtarıcımsınız. Beni Malta esaretinden kurtardınız. Oysa millete ihanet ettiğim gibi kurtarıcıma da karşı çıktığım suçlaması altındayım. Buna katlanamam.
- Ne yapacaksın?
- Çekilir, öğretmenlikle meşgul olurum.
- O zaman beni karşında bulursun. Anlıyorum ki sen verdiğim sözden şüphe ediyorsun. Namus sözüm var. Müsterih olun Bu kabil olaylar Avrupa memleketlerinde de oluyor.
'Kapatıyoruz'
Atatürk 1 Kasım 1930 günü hedefinin tek dereceli serbest seçim olduğunu söylediğinde Fethi Bey ve arkadaşları adeta bayram etti. 
Ama iki gün sonra Çankaya'nın havasının değiştiğini gördüler. Atatürk kendisinin de inanmadığı bir çözümü öneriyordu: "Siz çalışmaya devam edin ben de partimin başında siyasi mücadeleye katılayım."
Fethi Bey partisinin diğer kurucularıyla görüşüp Köşke çıktı, kararlarını bildirdi: "Biz sizinle mücadele etmek için parti kurmadık. Dolayısıyla fırkayı dağıtmaya karar verdik."
Atatürk'ün Fethi Bey'i parti çalışmalarını sürdürmek konusunda ikna çabaları sonuç vermedi ve iki dost insan Serbest Fırka'nın kendisini kapatma kararı aldığının Meclis'te duyurulmasına karar verip ayrıldı.


Çerçeve
Çankaya'ya Anıtkabir planı
Atatürk'ün Çankaya'yı çok sevdiği biliniyor. Orada rahat ettiğini her vesileyle söylediği de. Nitekim ölümünden sonra Falih Rıfkı 
Atay, Selah Cimcoz ve Ferid Celal Güven'den oluşan komisyon kurulacak Anıtkabir için en uygun mevkiin Çankaya olduğuna ilişkin bir raporu Ulus gazetesinin başlıklı kâğıdı üzerinde kaleme aldılar. Ama o tarihte kabul gören bu fikir daha sonra hatırlanmadı bile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder