13 Şubat 2013 Çarşamba

Özal suikastında gözden kaçırılanlar-Bülent Korucu

Devlet Denetleme Kurulu’nun ‘Turgut Özal’ın vefatı’ raporunu içimiz burkularak kamuoyuna duyurmuştuk. İki dönem başbakanlık yaptıktan sonra Köşk’e çıkan merhum Cumhurbaşkanı’nın âdeta ölüme terk edildiği ortaya çıkıyordu.


Mevcut Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün özel ilgisi ile gün yüzüne çıkan rapor bize 1988’deki suikastın da araştırılması gerektiğini hatırlattı. Özal, ücrada kimsesiz birine yapıldığında skandal olarak nitelenecek müdahale süreciyle ölüme götürülmüştü. Aynı şeyi suikast soruşturması için de söylemek mümkün. Çürümemiş na’şına 19 yıl sonra otopsi yapılan Özal’ın suikast soruşturması da masaya yatırılmalı.


Ülkenin başbakanına, parti kongresinde sıkılan kurşun, adi bir cinayete teşebbüs davası olarak görülmüştü. Ceza Kanunu’nun 147. maddesindeki ‘hükümeti cebren ıskat’ soruşturması bile açılmadı. 450. maddenin ikinci fıkrasındaki TBMM üyelerine karşı işlenmiş olmasından kaynaklı ağırlaştırıcılıkla göz boyandı. Şimdilerde duymaya alıştığımız “bunlar Hindistan’da, Pakistan’da da oluyor” cümlesinin ilk mucidi o iddianame. Cinayetin üzerindeki esrar perdesinin aralanmamasını normalleştirme çabası hissediliyor. İddianame ‘asli fail’in şahsi özelliklerinin eylemi gerçekleştirmeye yetmesine takılıp kalmamayı öneriyor. Bu tür eylemlerde ‘illegal kuruluş ve örgütlerin çıkarlarına’ dikkat çekiliyor. Ama ne örgüt arayışına gidiliyor ne de suikastçı Kartal Demirağ’a yardım edenlerle ilgili girişimde bulunuluyor. Tefrik edildiği kaydedilen dosyaların akıbeti de meçhul. Uzun uzun 12 Eylül ve Atatürkçülük güzellemeleri yapılan iddianamenin olayla ilgili analizleri bir arazi anlaşmazlığında sıkılan kurşunlar seviyesinin ötesine gitmiyor. Demirağ’ı cezaevinde ziyaret eden, ona pasaport çıkartmaya çalışan ve Kemal Hozrum’la iltisaklı olduğu ileri sürülen Osman Atay hakkında dahi işlem yapılmıyor. Silah salona nasıl girdi, sorusunun cevabı hayati önemde. Savcılar bunu ‘herkesin aranmadan girdiği salon’ diyerek çözmüş! Bu doğru ise, sadece güvenlik skandalı değil, aynı zamanda suikastın arkasındakileri ele verecek bir ipucu. Yanlış ise soruşturmanın ne kadar gayri ciddi hazırlandığının göstergesi.

Turgut Özal’ın başından geçenleri aydınlatmak ‘Adı konulmamış darbe; 93’ü, arkasından gelen 28 Şubat’ı ve bugünlere kadar devam eden hukuksuz oluşumları deşifre etmenin ilk adımı olabilir. Yanlış iliklenen düğme olarak Özal suikastı görünüyor; onu düzelttiğimizde pek çok şey çorap söküğü gibi gelebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder