13 Şubat 2013 Çarşamba

Adnan Menderes kimdi?Bülent Korucu


Türkiye Cumhuriyeti’nin bilmem kaçıncı başbakanı diye verilip geçiştirilecek bir cevap değil aradığım.

Siyasi tarihçiler ve bilhassa politikacılar da bu cevabın peşinde. Ölümünün üzerinden geçen 51 yıla rağmen etkisi devam ediyor. Bıraktığı siyasi miras öylesine bereketli ki hasadı hâlâ bitmedi. Adı anıldığında halkın verdiği tepki pek çok siyasetçinin iştahını kabartıyor. Sahi kimdi Adnan Menderes? Neden böylesine sevildi ve tesiri bu kadar uzun oldu? Hata ve sevabıyla tahlil edilebilse yol gösterici olmaz mı?

Her şeyden önce halk adamıydı Menderes. ‘Halkçı’ jakobenlerin canından bezdirdiği büyük kitleye ait olabilmişti. Zengin toprak sahibi olması, ağzı çorba kokanların umudu hâline gelmesine mâni teşkil etmemişti. Refah ve gelişmenin taraftarı olmakla kalmamış, tabana yayılması için çalışmıştı. Bir avuç mutlu azınlık yerine toptan kalkınmayı öne almıştı. Ülke sathına yayılan fabrikalar, uzakları yakın kılan yollar refahın yükselmesinin nişanesi oldu. Keçisini devletten saklayan, kendi kendinden buğday çalmak zorunda kalan toplum, Menderes’i ‘kurtarıcı’ olarak gördü. Tek parti döneminin istibdatlarından onun sayesinde kurtulduğunu düşündü.

Menderes’in mümeyyiz vasıflarının başında sivillik geliyordu. Devleti kurup 27 yıl yöneten bürokratik elitin aksine apoletsiz hayattan geliyordu. İlk icraatlarından biri olarak genelkurmay başkanı ve 15 generali emekli ederken, muhtemel bir darbeyi önlemek kadar devletin yeni sahiplerinin ilanı amaçlanıyordu. Ancak iktidarın baş döndürücülüğü ve kendine aşırı güvenle oluşan gevşeklik sonunu hazırladı. İktidarının 10. yılında bağıra bağıra gelen askerî darbenin kurbanı oldu. Darbelerin üzerine gitmek yerine siyasi rakiplerini baskılamakla yetindi. Menderes’in bilhassa üçüncü dönemde yaptığı hatalar elbette vardı. İktidarı ve ülkeyi devraldığı CHP’ye benzemeye başladığı iddiaları abartılı olmakla birlikte, ‘düşmanın silahını’ kuşanmakta beis görmediği de bir gerçek. Devletin kılcallarında dolaşan siyasi rakibini, ancak ilk mağlup ettiği şekilde yenebileceğini düşünemedi.

Demokratlık halkın yeni karşılaştığı ama dönüştürerek benimsediği bir kavramdı. Diline uyarlayıp ‘demirkırat’ dedi ve onu Menderes’le özdeşleştirdi. Menderes ‘demirkırat’tı; 18 yıllık ezan yasağını kaldıran, inanç ve ifade özgürlüğünü getiren kişiydi. Açık oy ve gizli sayımla komediden öteye gitmeyen seçme ve seçilme hakkının alınışının sembolüydü. Millet ona yapılanları haklı olarak kendi iradesine yapılmış saydı; yapılanları unutmadı ve affetmedi.

Ve Menderes mağrur bürokratik oligarşiye karşı mağdur halkı sembolize ediyordu. Başbakan’ı sudan sebeplerle asan zihniyetin düz vatandaşa neler yapabileceğinin ispatı gibiydi. Halk, darağacında sallananın aslında kendisi olduğunun farkındaydı. Farkındalığın gereğini de her zaman yaptı. Menderes’i bırakın temsil etmek, birazcık andıranı bile sandıkta ihya etti. Siyaset yelpazesinde boşluklar bulunan Türkiye’de ancak yeni Menderes’ler, demirkıratlar varlık sahnesine çıkabilir. Diğerleri ise tabelalarla particilik oynamaya mahkûm olurlar/oldular.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder